İsrail-BAE Anlaşması Libya’da savaşı uzatacak
Zahide Tuba Kor 01 Ocak 1970
Bölgedeki kamplaşmanın resmileşmesinden başka anlamı olmayan BAE-İsrail anlaşması, Libya savaşını nasıl ve neden uzatacak? Beyaz Saray’ın Libya politikası bu anlaşmadan sonra nasıl değişecek? Trump’ın anlaşmadan çıkarı ne?
İsrail-BAE Anlaşması Libya’da savaşı uzatacak
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)-İsrail ilişkilerini ‘normalleştiren’ mutabakat, tarafların iddia ettiği gibi bölgesel bir barış vizyonunun parçası olmaktan ziyade, Ortadoğu’da ‘Arap Baharı’ sonrası şekillenen keskin kutuplaşmanın resmiyete dökülmesinden ibaret. BAE-İsrail mutabakatının, geçmişte Mısır-İsrail ve Ürdün-İsrail arasında olduğu gibi bir soğuk barışa mı, yoksa gerçek bir sıcak barışa mı yol açacağı tartışıladursun, Ortadoğu’da vekiller üzerinden yürüyen mevcut soğuk savaşı daha da ağırlaştırma ve belki sıcak savaşı tetikleme potansiyeline sahip.
Ortadoğu alanında danışman, yazar ve yorumcu olan Jason Pack, 21 Ağustos’ta Foreign Policy için kaleme aldığı “İsrail-BAE Anlaşması Libya’ya Barış Getirmeyip Savaşı Uzatacak” başlıklı yazısında, bu yeni mutabakatın Libya’yı nasıl etkileyeceğini konu alıyor. Pack, ABD-Libya İş Adamları Derneği eski icra direktörü ve Libya Analysis danışmanlık şirketinin de kurucusu.
Yazar, on yıllardır Arap-İsrail çatışmasının Ortadoğu’nun temel jeopolitik fay hattı olduğunu, ancak Körfez ülkelerinin İran’ın artan bölgesel gücünden korkarak sessiz sedasız İsrail’le aynı hizaya gelmesiyle son yıllarda bu durumun değiştiğini ve İsrail ile BAE arasındaki son anlaşmanın da bu kaymayı yalnızca resmiyete döktüğünü belirterek yazısına başlıyor.
“Anlaşmanın, İsrail-Filistin çatışmasının çözümünde fazla bir etkisi olmayabilir; ama başka yerlerde, Arap Baharı’ndan bu yana bölgeyi saran mevcut soğuk savaşı pekiştirmek suretiyle derinden etkileri olacaktır.” diyor.
Yazara göre, Libya başta olmak üzere vekalet savaşlarının çözümünü iyice zorlaştıran şey, tam da bu bölgesel gerilimler. 21 Ağustos’ta Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan ve Türkiye’nin de desteklediği Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti tek taraflı ateşkes ilan etse de, Ortadoğu’daki iki rakip blok arasında gerçek bir yumuşama olmadan, bölgedeki vekâlet çatışmalarının gerçek saiklerini ortadan kaldırma umudu da yok.
BAE- İsrail anlaşmasının bölge için anlamı ne?
Yazar, BAE-İsrail anlaşmasının bölgesel önemini şöyle anlatıyor:
“İsrail’in Mısır, Ürdün, Fas, BAE, Suudi Arabistan ve -kısmen- Umman, Sudan ve Kuveyt’ten müteşekkil gelenekselci, monarşi yanlısı, Müslüman Kardeşler karşıtı bloğa sıkı bir şekilde entegrasyonuyla birlikte, Ortadoğu’nun iki rakip blok olarak bölünmesini resmileştirerek bölgenin geleceğini şekillendirmesi muhtemel. Bu blok, iktisadi gücün çoğuna sahip olsa da, hâlihazırda -statükoya karşı çıkan ve siyasal İslam’ın farklı türlerini destekleyen- yükselişteki bir hükümetler grubu tarafından bölgesel olarak köşeye sıkıştırılmış durumda. Bu rakip isyancı bloğa Türkiye, İran ve Katar liderlik ediyor.”
“Bir ‘barış anlaşması’ olarak göklere çıkarılmasına rağmen, BAE-İsrail anlaşması büyük ihtimalle mevcut bölgesel savaşları daha da uzatacak. İki bloğun rakip aktörleri desteklediği Ortadoğu’nun -başta Yemen, Libya ve Suriye olmak üzere- çekişmeli bölgelerindeki çatışmayı yoğunlaştıracak. İsyancı blok her üç çatışmayı da kazanıyor.”
Pack, BAE’nin bölge çatışmalarındaki temel stratejisini şöyle özetliyor: “BAE, bu çatışmalardaki ana stratejisinin müttefiklerinin politika yapım süreçlerini kontrol etmek olduğunu ispatladı. Son üç yıldır BAE liderleri, bu çekişmeli bölgelerde kendilerine veya vekillerine savaşma noktasında sınırsız serbestlik vermesi için Riyad ve Washington’la ilişkilerini sonuna kadar kullandı. Yine de, büyük diplomatik başarılarına rağmen BAE her üç alanda da askeri olarak tökezliyor.”
Yazara göre, Trump yönetimi, BAE’ye -bölgesel ihtiraslarını uzlaşı inşasına doğru yönlendirebilecek şekilde- tatlı sert diş göstermek yerine, Abu Dabi’nin bölgesel hakimiyet hayallerine razı oldu. Keza, İsrail ile düşmanları arasında ABD’nin oynadığı geleneksel arabulucu rolünü terk ederek ve Netanyahu’nun tüm aşırılıklarına (yerleşimlerin genişletilmesi, İsrail dış politikasının militerleşmesi ve içerideki yolsuz, ayrımcı ve demokratik olmayan uygulamalarına) göz yumarak İsrail Başbakanı’na karşı da benzer bir yaklaşım benimsedi.
“Son 9 yıldır Libya, bölgenin iki bloku arasında kilit bir savaş alanı oldu.” diyen yazar, Libya içinde çatışan tarafları, bunların dış destekçilerini ve Türkiye’nin bu yılın başında fiilen oyuna girişini anlattıktan sonra şöyle diyor: “Türkiye’nin saldırgan bölgesel duruşuna rağmen Hafter’i yerinde tutup uzlaşıya varmayı ve Libya’daki iç savaşı sona erdirmeyi zorlaştıran faktör, Rusya ve BAE’nin maksimalizmidir.”
“Hafter’in artık sahneden çekilme zamanı geldiğini, destekçileri bile gittikçe daha fazla kabul ediliyor. Geçtiğimiz ilkbaharda Trablus’taki savaşı kesin olarak kaybettikten sonra hem Kahire hem de Moskova, Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’i ülkenin doğusu için alternatif bir güç odağı olarak öne çıkarmaya başladı.” diyen yazar, ayrıca Hafter’in özel uçağının 24 Nisan’da Venezuela’nın başkenti Caracas’a giderken tespit edildiğini, üç gün sonra uçağın İsviçre’ye gittiğini ve ardından mayıs başında Dubai’ye indiğini hatırlatıyor.
Bu gezinin amacının Amerikan dolarlarını Venezuela altınlarıyla değiştirmek olduğu iddiasına yer vererek bunun Washington’daki yansımalarını şöyle değerlendiriyor:
“Bu olay, ABD’nin Libya politikasının temel dinamiklerini bir anda değiştirmiş gibi görünüyor. Başkan Donald Trump’ın 2017’de göreve gelmesinden bu yana ABD’nin Libya politikasında bir ikilik söz konusuydu: Libya, bir yandan [Beyaz Saray’daki] üst düzey yöneticiler tarafından BAE, Mısır ve Suudi Arabistan’ı yatıştırmanın bir yolu olarak kullanılırken, öte yandan [Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarının] profesyonel bürokratlar[ı] tarafından NATO müttefikleri ve BM ile eşgüdüm içinde Rus nüfuzuyla mücadele için kilit bir alan olarak görüldü.”
“Hafter, ABD Maliye Bakanlığının Venezuela yaptırımlarını ihlal ederek Trump yönetimine kazık attığında Washington’ın Libya politikasında uzun süredir devam eden bu ikilik bir an için ortadan kalkmış gibi göründü. Yaklaşık üç aylık bu kısa sürede Amerikan yönetimi, (petrol gelirlerinden daha fazla pay talebiyle BAE, Rusya ve Hafter’in müttefiki kabileler tarafından konan) Libya’ya yönelik petrol ablukasını kaldırmaya dönük müzakerelere öncülük etti, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin toprak kazanımlarını pekiştirmek için Türkiye’yle eşgüdüm içindeydi, Hafter güçlerini insan hakları ihlalleriyle suçladı ve iki ana hizip arasında mekik diplomasisi yürüttü.”
Ancak yazara göre, BAE-İsrail anlaşması, Libya konusunda Beyaz Saray ile Dışişleri -Pentagon arasındaki bu tedrici yakınlaşmanın ve Washington’ın muhtemel istikrar sağlayıcı rolünün bir anda sonunu getirecek. Ve Beyaz Saray’ın Libya politikası yine Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid’in emrine amade olacak.
Trump bundan sonra BAE’yi hiç eleştirmeyecek
Pack’e göre, BAE-İsrail anlaşması, koronavirüs pandemisini kötü yönetmeleri ve sayısız skandalları nedeniyle popülerliklerinin dibe vurduğu bir dönemde Netanyahu ve Trump’a seçimlerle bağlantılı iç sorunlarını aşmada yardımcı olacak. (…) BAE’nin Netanyahu ve Trump’a bu en büyük dış politika başarılarını, başka yerlerde elde edeceği jeopolitik kazanımlar karşılığında verdiği ise çok açık. (…) Bundan böyle Beyaz Saray’ın BAE’nin -Suriye, Mısır, Doğu Afrika veya Yemen şöyle dursun- Libya’daki rolünü bile eleştirmesi pek muhtemel görünmüyor.
Yazar, BAE’nin Libya’da -ülke ekonomisine zarar veren- petrol üretimini engellemeye ve Mısır veya Rusya’nın mevcut askeri müdahalesini desteklemeye devam edeceği kanısında.
Pack önemli bir öngörüde bulunuyor: “Kısaca bu anlaşma, ABD’yi dolaylı olarak Libya’daki arabuluculuk rolünden geri çekilmeye zorlayarak bölgenin iki bloğa bölünmüşlüğünü daha da pekiştirecek. Trump ve Kushner, sonunda Libya dosyasını, ülke içinde seçim zaferi kazanma karşılığında Abu Dabi’ye satmış görünüyor.”
Seçimler nedeniyle Ocak 2021’e kadar Amerikan başkanının bir angajmana girme ihtimali olmadığını belirten yazara göre, yönetimin Libya’da barış için baskıya devam etmesinin bir yolu Libya İstikrar Yasası’nı kullanması. Pack bu yasa üzerinden şunları söylüyor:
“İki partinin de desteğini alarak geçen bu yasa, yönetimin Libya krizine müdahale eden ülkelere, ayrıca kaçakçılara ve insan haklarını ihlal edenlere yaptırımlar uygulamasını zorunlu kılıyor. Washington’daki düşünce kuruluşları ve Kongre BAE destekçileriyle dolup taştığından bu yasa büyük ihtimalle BAE’ye karşı yaptırımlar için kullanılamayacak. Mevcut haliyle yasa, yalnızca Rusya ve Türkiye’ye atıfta bulunuyor ve son zamanlarda Libya’ya doğrudan askeri müdahale tehdidinde bulunan Mısır’a karşı da yaptırımlara izin vermesi muhtemel. Yine de BAE’yle ilişkilerini uluslararası hukukun da üzerine çıkartan Trump’ın dış politikasını geri püskürtmekte Kongrenin rolünün de keskin bir hatırlatıcısı olacaktır.”
Pack, yazısını şöyle sonlandırıyor:
“Yaptırım uygulamaya daha yatkın bir yeni yönetim başa geçerse, böyle bir adım Libya’nın vekâlet savaşını durdurmaya yardımcı olabilir ve Libya’da acı çekenleri rahatlatabilir. Amerikalı politika üreticileri ve kanaat önderleri artık uyanarak Ortadoğu’da İsrail-Filistin çatışmasının yerini alan sertleşen bölgesel bölünmüşlüğün farkına varmalılar ve bu bölünmüşlüğün Libya’da ve başka yerlerde yol açtığı acıları -ağırlaştırmak yerine- önlemeye çalışmalılar.”
Jason Pack’in Foreign Policy’de yayınlanan “İsrail-BAE Anlaşması Libya’ya Barış Getirmeyip Savaşı Uzatacak” adlı makalesinin önemli bazı bölümleri Zahide Tuba Kor tarafından İngilizceden Türkçeye çevrilmiş ve editoryal katkılarla yeniden düzenlenmiştir. Makalenin orijinaline ve tamamına şu linkten ulaşabilirsiniz. https://foreignpolicy.com/2020/08/21/the-israel-uae-deal-wont-bring-peace-but-it-will-prolong-the-war-in-libya/