Libya’da darbe ve karşı-darbe
Mehmet Ali Güller 01 Ocak 1970
24 Ağustos tarihli “Libya ateşkesinin hedefi ne?” başlıklı makalemizde dikkat çekmiştik: Trablus ve Tobruk eşzamanlı ateşkes çağrısı yaptı, ancak pek çok ülke konuyla ilgili açıklama yaptığı halde, Türkiye bu konuda sessiz kaldı!
Resmi açıklama yok ama resmi olarak başlayan fakat gayri resmi sonuçlanan temaslar var.
Şöyle ki Libya Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Halid el-Meşri ve Ulusal Mutabakat Hükümeti İçişleri Bakanı Fethi Başağa Türkiye’deydi. Halid el-Meşri Erdoğan’la, Fethi Başağa da Hulusi Akar’la görüştü.
Ancak ikili Türkiye’deyken ve temaslarını sürdürürken, Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Fayiz Es-Sarraj, Fethi Başağa’yı görevden aldı. Böylece Fethi Başağa’nın AKP hükümetiyle teması resmiyetini yitirmiş oldu!
Trablus’ta protestolar
Şu soruların yanıtları önemli: AKP hükümetinin müttefiki olan ve çok sık Türkiye’ye gelen Sarraj değil de neden el-Meşri ve Başağa Türkiye’de? Sarraj, el-Meşri ve Başağa Türkiye’de resmi temaslarda bulunurken neden Başağa’yı görevden aldı? Bu, Ankara’ya nasıl bir mesaj içeriyor?
Ve daha önemlisi de şu: Sarraj, AKP hükümetine rağmen mi Tobruk’la ateşkes ilan etti? Özetle Erdoğan ile Sarraj ittifakında sorun mu var?
Önce olguları inceleyelim: Trablus ile Tobruk ateşkesinin hemen ardından, Trablus’ta geniş çaplı protestolar başladı. Halk, yolsuzluk ve hayat şartlarının kötüleşmesini bir haftadır protesto ediyor.
İlginç olanı şu: Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Sarraj, protestocuların taleplerini haklı bulduğunu açıklıyor ancak İçişleri Bakanı Fethi Başağa ise gösterilere provokatörlerin sızdığını söyleyerek sert müdahale istiyor.
Ve fakat Trablus’ta bir haftadır protestolar sürerken de Başağa Türkiye’de Hulusi Akar’la görüşüyor!
Trablus’ta güç mücadelesi
Sarraj ile Başağa arasında bir güç mücadelesi olduğu biliniyor. Sarraj’ın son dönemde AKP hükümetinin radarından bir ölçüde çıkma eğilimine girdiği de biliniyor.
Zira Trablus-Tobruk ateşkes anlaşmasından sonra Sarraj bizzat Fransa Cumhurbaşkanı Macron tarafından Paris’e davet edilebildi!
Ankara’nın bu eğilimi görerek güç mücadelesinde Başağa’dan yana ağırlık koyduğu anlaşılıyor.
Kuşkusuz Trablus-Tobruk ateşkes anlaşmasından hemen sonra ortaya çıkan ve bir haftadır süren protesto gösterileri de bu bağlamda değerlendirilmeli. Eylemlere Sarraj ile Başağa’nın farklı yaklaşımı da buna işaret ediyor zaten.
Sonuç olarak Başağa’nın darbe hazırlığına karşı Sarraj’ın onu Türkiye’deyken görevden alarak karşı-darbe yaptığını söyleyebiliriz bir anlamda. Nitekim Sarraj, savunma bakanı ile genelkurmay başkanını da değiştirdi; Nemruş’u savunma bakanı, Haddad’ı da genelkurmay başkanı olarak atadı.
Tablo, İhvan içi güç mücadelesi ve darbe girişimi olarak da yorumlanıyor...
Satranç tahtasında blöflü pişti
Artık mesele şudur: Bu tablo, Ankara’nın Trablus’la yaptığı “deniz yetki anlaşması”na nasıl yansıyacak? Başağa’ya oynayan AKP hükümeti, Sarraj’ı tümden kaybetme riski yaşar mı?
Gerçi Trablus’a dönüşte 300 araçlık konvoyla karşılanan Başağa’nın kolay pes etmeyeceği anlaşılıyor ama AKP bu güç mücadelesine dahil olarak her sonuçta Trablus üzerindeki ağırlığını riske atmış oldu.
Doğu Akdeniz’de bunca yalnızlaşmanın içerisinde neredeyse tek müttefik olan Trablus’la da işler sorunlu hale gelirse bu, ciddi bir kayıp olacaktır.
Ancak sürpriz olmayacaktır: İlk düğmeyi yanlış ilikleyerek Kıbrıs’ta Annan Planı’nı destekleyip Güney Kıbrıs ile Yunanistan’a geniş bir alan açan, açtığı alan sayesinde Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de 15 yılda adım adım geniş bir cephe örmesini de seyreden AKP hükümetinin, Trablus’la ilişkileri de kötü yürütmesi kimseyi şaşırtmayacaktır maalesef!
Çünkü satranç tahtası üzerinde blöflü pişti oynanmaz!