« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Eyl

2020

Doğu Akdeniz krizinde gizli plan ne

Müyesser Yıldız 01 Ocak 1970

Yaklaşık bir aydır devam eden Doğu Akdeniz krizinde, AB tarafını bir kez daha net olarak seçti ve üyeleri Yunanistan ile Rum kesimini desteklediğini açıkladı. Ülkemizin üye olduğu NATO da devrede. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a göre, “NATO Genel Sekreteri olaya gayet objektif yaklaşıyor”. Genel Sekreter Stoltenberg’le görüşen Erdoğan’ın da, “NATO’nun üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğini” söylediği belirtiliyor.

NATO gerçekten “objektif” mi davranıyor ve “üzerine düşen sorumluluğu yerine getirir” mi, bunu anlamak için biraz geriye gidelim.

Avrupa’nın güvenlik politikalarını belirleyen, Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) kapsamında, 1990’lı yılların sonunda bir “Avrupa Ordusu” kurmak için harekete geçildi. AB ve NATO iş birliğiyle kurulması ve etrafımızdaki kritik bölgelerde görev yapması planlanan bu ordunun ülkemiz açısından hassas boyutu şuydu:

“AB üyesi olmayan ülkeler karar mekanizmasında yer almayacak” idi.

Daha o zamanlar Rum kesimi AB üyesi olmamıştı, ama bunun özellikle hem NATO hem AB üyesi Yunanistan’a üstünlük sağlayacağı açıktı.

O yüzden dönemin iktidarları ve Genelkurmay, NATO üyesi olarak bu plana karşı çıktı. Ki, o dönem Refah Partisi’nde siyaset yapan Abdullah Gül, şunları söyledi:


“Bu tavır, milli bir tavırdır. Çünkü dünyadaki kriz bölgeleri ortaya konulduğunda, 16 kriz bölgesinin 13’ü Türkiye’yi çok ilgilendirdiği, AB çerçevesinde kurulacak bu ordunun bu bölgelere müdahalesinin söz konusu olduğu düşünülür ve Türkiye’nin de karar mekanizmalarında olmadığı dikkate alınırsa, Türkiye’nin buradaki kararlılığı ve kesin tavrının ne kadar doğru olduğunu hep beraber göreceğiz.”

Erdoğan da AKP kurulduktan sadece 4 ay sonra TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, bu konuda “milli bir duruşa” ihtiyaç olduğunu, bunun Türkiye’nin geleceğini çok ciddi bir biçimde tehdit ettiğini belirtip, iktidardaki yumuşama belirtilerine şöyle tepki gösterdi:

“Bu konu, belki de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana önüne çıkmış en ciddi problemlerden bir tanesidir. Neden hükümet, ne Meclis’e ne de kamuoyuna açıklama yapmaktan kaçınmaktadır? AB’nin ve NATO’nun bildiği mutabakat neden TBMM’den, Dışişleri Komisyonu’ndan ve halkımızdan gizlenmektedir? Böyle bir devlet yönetimi, böyle bir demokrasi anlayışı olmaz, kabul edilemez. Bugün bu olup bitenler göstermektedir ki, bu hükümet mali bakımdan Türkiye’yi bir müstemleke haline getirdikten sonra ulusal güvenliğimizi de vesayet altına sokmaktadır. Bu nedenle, bizim AK Parti olarak önümüzdeki süreçte bu gidişi engellemek için ne gerekiyorsa yapacağımızı şimdiden herkes bilsin.”

Rum kesiminin AKP iktidarının ilk yılında AB üyesi yapıldığını ve ülkemizin veto hakkının kullanılmadığını, bunun akabinde AB’nin, önümüze Rum kesiminin NATO üyeliğine onay vermesi şartını da koyduğunu vurgulayıp devam edelim.

Türkiye’nin itirazını üzerine Avrupa Ordusu planı gündemden çıkmış gibiydi. Sonrasında AB, PESCO’yu (Daimi Yapılandırılmış İşbirliği - Permanent Structured Cooperation) kurdu. Özellikle Yunanistan ve Rum kesimi de bunu hararetle destekledi.

BERLİN’DE NE OLDU

Bu kısa hatırlatmadan sonra günümüze, Doğu Akdeniz krizine dönelim.

Geçen hafta Berlin’de yapılan ve Rum-Yunan ikilisine destek kararı alınan AB toplantısı vesilesiyle NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de oradaydı. Merkel’le bir araya geldi. Her iki isim tırmanan gerginliğin çok endişe verici olduğunu belirtip Ankara’ya “itidal” çağrısında bulundu. Türk ve Yunan yetkililerle düzenli şekilde irtibat halinde olduğunu bildiren Stoltenberg, “Sorun, ittifak dayanışması ruhu içinde ve uluslararası hukuka uygun olarak çözülmelidir" dedi.

Stoltenberg’in temas ve açıklaması bundan ibaret değildi. “Kahramanlık” destanları yazan medyamız görmedi, ama Deutsche Welle Türkçe sayesinde öğrendiğimize göre Stoltenberg, AB Savunma Bakanları toplantısında bir konuşma yapmış.

Konuşmanın içeriğine geçmeden önce şu bilgiyi aktaralım.

Bilindiği gibi AB, BM’nin Libya’ya yönelik silah ambargosunu denetlemek üzere adı Yunanca olan ve “barış” anlamına gelen İrini Operasyonu’nu başlattı. Öncülüğünü Almanya’nın yaptığı bu operasyon, İtalyan bir amiralin komutanlığında yürütülüyor. Öncelikli hedefi ise Türkiye’nin, BM’nin tanıdığı meşru hükümet olan UMH’ye desteğini engellemek. Nitekim, AB’nin açıkladığı “yaptırım uygulanacak ülkeler” listesinde Türkiye de var.

Stoltenberg’in konuşmasına gelince; meğer İrini operasyonunda AB-NATO iş birliği yapılması planlanıyormuş, ama Türkiye operasyonun UMH’yi tek taraflı olarak zarara uğrattığını, Hafter’e silah sevkiyatını ise engellemediğini savunarak, NATO’nun destek vermesine karşı çıkıyormuş. İşte bu konudaki son durum hakkında AB Savunma Bakanlarına bilgi veren Stoltenberg, Türkiye’nin blokajına rağmen NATO’nun, AB ile iş birliği yapabilmesi için yollar aramaya devam ettiğini söylemiş.

NATO Genel Sekreteri’nin daha sonra Reuters’a yaptığı açıklamada, Doğu Akdeniz’de çatışmayı önleme yöntemleri üzerinde çalıştıklarını ve bunun için yöntemler araştırıldığını söylediği, bu yöntemlerin ne olduğu sorulduğunda ise, “Henüz detay vermek için erken” dediğini de kaydedelim.

LİBYA BAHANESİYLE AB ORDUSU’NUN YENİ VERSİYONU

NATO-AB ikilisinin AB Ordusu planından vazgeçmediği, Libya bahanesiyle adeta Türkiye’nin arkasından dolanarak bunu hayata geçirmek istediği o kadar belli ki… Şimdi Libya diye başlar, sonra sıra Kıbrıs’a, Ege’ye gelir!..

Peki Türkiye yeni oyuna karşı blokajını sürdürür mü? İki örnek verelim.

Hz. Muhammed’e hakaret eden karikatürleri ve PKK’nın Rojtv’sinin yayınlarını sahiplenen, dönemin Danimarka Başbakanı Rasmussen’in 2009’da NATO Genel Sekreteri olmasına karşı çıkıldı. Ancak “Obama’nın, Avrupa diplomasisi ile ilgili ilk büyük sınavında başarısızlığa uğramaması” için Rasmussen’in Genel Sekreterliği kabul edildi. Biz bu tartışmalarla meşgulken de Fransa, Türkiye’nin vetosu olmaksızın NATO’nun askeri kanadına döndü.

Aralık 2019’da Londra’da yapılan NATO Zirvesi’ne, “NATO, PYD/YPG’yi terör örgütleri listesine almazsa, Baltık Planı’nı veto ederiz” restiyle gidildi. NATO, PYD/YPG’yi terör listesine almadı, ama Temmuz’da Baltık Planı’nın onaylandığını duyduk.

Şunları da ekleyelim:

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar temmuz sonunda video konferansla katıldığı, ABD’deki Türk Miras Vakfı’nın düzenlediği panelde Türkiye’nin NATO müttefiki bir ülke olarak 70 yıla yakın bir zamandır Avrupa-Atlantik güvenliğine çok önemli katkılar sağladığını anlatıp, “NATO, Türkiye’nin güvenliğinin merkezindedir. NATO’ya bağlılığımız sağlamdır ve üzerimize düşen sorumluluğu almaya devam edeceğiz” dedi.

Ayrıca, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg Berlin’de, NATO-AB iş birliği için “yöntem” araştırdıklarını açıklamışken, konuk olduğu Anadolu Ajansı’nın Editör Masası’nda Akar, Stoltenberg’in Doğu Akdeniz ve Ege’de tırmanan gerilime “gayet objektif yaklaştığını” söyledi.

Keza birkaç gün önce Stoltenberg ile telefon görüşmesi yapan Erdoğan’ın, “Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuku yok sayan ve bölgesel barışa zarar veren tek taraflı adımlara karşı, NATO’nun üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesini” istediği bildirildi.

Netice-i kelam; Ankara, NATO-AB’nin Libya üzerinden hayata geçirmeye çalıştığı bu yeni ve son derece tehlikeli plana sonuna kadar direnir inşallah!..

Sincan’dan Silivri’deki Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…

Müyesser Yıldız

Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu G4 Blok

Ziyaret -> Toplam : 125,34 M - Bugn : 103168

ulkucudunya@ulkucudunya.com