Libya’da imkansızı istemek
Levent Tok 01 Ocak 1970
Doğu Akdeniz’in yeni düğümü Libya’dan 21 Ağustos’ta ateşkes haberi gelse de aradan bir hafta bile geçmeden yeni ihtilaflar ve sorunlar ortaya çıktı, ateşkesin kırılganlığı da anlaşıldı. Oysa Libya’da Birleşmiş Milletler’in (BM) tanıdığı ve Türkiye’nin de desteklediği Trablus merkezli Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile General Halife Hafter’e bağlı güçlerin kontrol ettiği ülkenin doğusundaki Tobruk kentinde bulunan Temsilciler Meclisinin ateşkes üzerinde uzlaşması umut vermişti. Ancak her iki tarafın da çekinceleri, iç sorunları ve petrol konusundaki endişeleri çok kısa bir sürede ateşkesi gölgede bıraktı.
Ateşkes, UMH Libya’nın kuzey ve güneyindeki iki önemli şehir Sirte ve Jufra’ya doğru ilerlerken ilan edildi oysa Türkiye, ateşkesten önce bu iki kentin UMH’ın kontrolüne geçmesini istediğini saklamamıştı. Ateşkesin koşulları arasında Sirte ve Jufra kentlerinin silahsızlandırılmış bölge ilan edilmesi, petrol üretiminin yeniden başlatılması ve yabancı güçlerin ülke topraklarından ayrılması gibi şartlar da vardı.
Zaten, ateşkesin mimarı olduğu düşünülen ABD Büyükelçiliğinin 4 Ağustos’ta tarafları siyasi çözüme çağırdığı açıklamasında, aslında ateşkesin şartları duyurulmuştu. Bu açıklamanın ardından ABD Büyükelçiliği taraflar arasında mekik diplomasisi gerçekleştirmişti. Yaklaşık bir hafta sonra ülkenin doğusundaki Tobruk kentinde bulunan Temsilciler Meclisi’nin Başkanı Akila Salih’e yakın isimlerden sızan bilgiler de ateşkesin sinyallerini vermişti. ABD ve Salih’in açıklamalarının ardından Ankara ile görüşen UMH Başkanı Serrac da sessizliğini bozup Sirte’yi ve askersizleştirmeyi ön plana çıkaran ateşkesi ilan etti.
Pek çok ülkenin memnuniyet ile karşıladığı ateşkes açıklamalarına Türkiye ve Rusya’nın ilk günlerdeki sessizliği manidar yorumlara neden olurken Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın’ın açıklamaları Türkiye’nin önceden beri ifade ettiği siyasi çözümün altını çizdi. Fakat tüm memnuniyet ve destek açıklamalarına rağmen Libya’daki ateşkes oldukça kırılgan görünüyor.
UMH halka verdiği sözleri tutamadı
Tarafların iç sorunları ateşkes ilanından sonra iyice görünür hale geldi. Henüz savaşın sıcaklığı da geçmiş değil. Bu süreç iki taraf için de bir erteleme, dahası, kendi içlerindeki sorunları çözmek için verilmiş bir molaya dönüşme riskini taşıyor.
UMH’nin çatışma devam ettiği için yaşadığı askeri endişeler, Trablus ve çevresinin Hafter güçlerinden alınmasıyla ve ateşkesle yerini daha derin sorunlara bıraktı. UMH’nin yolsuzlukla mücadelede başarısızlığı, kamu hizmetleri ve temel yaşam gereksinimlerini karşılamakta yaşadığı zorluklar Trablus’taki gösterilerle kendisini gösterdi. Ateşkesin ilanından birkaç gün sonra yüzlerce gösterici, elektrik ve su kesintileri, kötü ekonomik koşullar ve devlet kurumlarındaki yolsuzluğa tepki göstermek için sokaklara çıktı. Libya’nın pek çok kentinde halk günlük 20 saate varan elektrik kesintileri, uzun yakıt kuyrukları ve hayat pahalılığı gibi sorunlar yaşıyor. Bu şartlarda, UMH’nin Trablus’u Hafter güçlerinden almasından sonra evlerine geri dönen sivillere verdiği elektrik ve su şebekesini tamir etme sözü de yüksek maliyetler nedeniyle gerçekleştirilemedi ve yoğun tepkiler aldı. Ülkenin petrol tesislerinin ve kuyularının önemli bir kısmını elinde tutan Hafter, bu durumu UMH’yi mali olarak zayıflatmak için kullanıyor, Libya’nın doğusundaki petrol tesislerinin 18 Ocak’tan bu yana kapalı tutulmasının ülke ekonomisine verdiği zararın 8 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.
UMH milisleri kontrol etmekte zorlanıyor
UMH’nin askeri gücünün düzensizliği ve bu milis yapısının getirdiği güvenlik sorunu da ateşkes ilanıyla birlikte su yüzüne çıktı. Yolsuzluklara ve kamu hizmetlerinin yetersizliğine karşı gösteri düzenleyenlerin milis güçler ile karşı karşıya gelmesi, UMH’nin milis güçler üzerindeki kontrolü konusunda soru işaretlerine neden oldu. Bu sürecin yansıması olarak yeni kurulan polis gücünün göstericileri izlediği sırada, milis güçlerinin ateş açmasına karşılık verilmemesi nedeniyle UMH’nin güçlü isimlerinden İçişleri Bakanı Fethi Başağa da eleştirilerin hedefi oldu. UMH içinden de Başağa’ya yolsuzluk ve suça karşı mücadele çağrıları yapıldı. Başağa bu sürecin sonunda 28 Ağustos’ta UMH başkanlığının yayınladığı açıklama ile hakkında soruşturma istemi sonucu geçici olarak görevden alındı.1
Geçtiğimiz günlerde bir konferansta Libya Ulusal Petrol Şirketi Başkanı Mustafa Sanallah’ın belirttiği üzere, UMH’nin gerek milislerle gerekse de ekonomik nedenlerle yaşadığı sorunların temelinde Hafter güçlerinin petrol blokajı ve yaklaşık bir yıl süren Trablus kuşatmasının geç etkileri yatıyor. UMH’nin açıklanan ateşkes planına bağlı olarak petrol üretimindeki blokajın kaldırılmasına rağmen bu süreçten alabileceği ekonomik pay oldukça kısıtlı görünüyor. Zira ateşkes planlamasına göre petrol blokajı kalksa bile gelirler tarafsız bir hesapta tutulacak. Bu da en bariz şekilde UMH’nin sorunlarının devam edeceğine işaret ediyor.
Hafter cephesi de karışık
Diğer yandan ateşkes süreci ülkenin doğusunu elinde tutan Hafter güçleri arasındaki sorunları ve politik çatlakları da ayyuka çıkardı.
Mısır’ın Türkiye’ye karşı Hafter yanlısı aşiretleri silahlandıracağını açıklaması ve Meclisten askeri müdahale yetkisi almasına rağmen ateşkes ilanından hemen önce Kahire’de objektiflere poz verenler arasında kendisini nisan ayında devlet başkanı ilan eden ve Trublus UMH’nin eline geçinceye kadar Mısır ile ilgili tüm süreçlerde yer alan Hafter yahut onun askeri sözcüsü Mismari yoktu; ateşkes öncesindeki müzakereleri gerçekleştiren ve ardından Kahire’de görüşmeler yapan da Tobruk’taki Temsilciler Meclisi Başkanı Akila Salih’ti. Hafter gibi askeri bir karakterdense Türkiye de müzakere edilebilir gördüğü Salih’i tercih ediyordu.
Uluslararası destek de almaya başlayan Salih ile Hafter arasındaki çatlaklar, ateşkes ile birlikte açıkça su sızdırmaya başladı. Ateşkesin ilanının ardından Hafter’in askeri sözcüsü Mismari savaşa hazır olduklarını söyledi. Fiili tepki olarak Hafter Sirte kentinin elektrik ve internetini keserek askeri yığınağına devam etti. Sirte’de Kaddafa aşireti ile Hafter güçleri arasında protestolar sonrası tutuklananlar nedeniyle çatışmalar yaşandı. Ardından da UMH güçlerine grad atışları gerçekleştirildi.
Hafter ateşkes karşısında sessizliğini korumasına rağmen gerek Mismari’nin açıklamaları gerekse fiili olarak Sirte hattında gerçekleştirdiği hamleler ile Tobruk ile Trablus arasındaki ateşkese tavrını ifade etti. Bu süreç Hafter ile Salih arasındaki çekişmenin vücut bulduğu günler olarak kayda geçti.
Özetle tarafların iç sorunlarını açığa çıkaran Libya ateşkesi, taraflardan birinin maksimalist taleplerini konsolide etmek için savaşı yeniden başlatabileceği ince bir çizginin üzerinde duruyor. UMH ekonomik krizini çözmek ve Doğu güçlerinin elindeki petrol alanlarına nüfuz etmek için savaşı seçebilir ya da Tobruk – Bingazi ile arasındaki güç mücadelesinde kararlılığını göstermek için aynı tercihe yönelebilir.
Ateşkesin zemini ne kadar sağlam?
Akila Salih ve Serrac’ın art arda ABD Büyükelçiliği ile görüşmelerinin ardından gelen ateşkes açıklamasının herkesin aklına düşürdüğü soru olan “Ateşkesin mimarı ABD mi?” sorusu henüz net cevabını bulmuş değil. Ancak ateşkes maddelerinin analizi yapıldığında, ABD’nin ve bölgesel müttefiklerinin almak istedikleri sonuçları elde edecek bir matematik ile kurulduğu görülebiliyor. Ne var ki bu şartların ve dolayısıyla ateşkesin zemininin sağlamlığı da sorgulamaya açık.
Ateşkesin şartlarından biri, ülkedeki bütün yabancı güçlerin ve savaşçıların ülkeyi terk etmesi. Hafter güçlerinin bünyesinde hareket eden Çad, Mali, Sudan ve Somali’den gelen paralı askerlerin tasfiyesi Hafter ile Salih arasındaki gizli rekabet göz önüne alınınca mümkün görünmüyor. Zira halen paralı askerlerin tasfiyesi konusunda fiili bir adım atılmış değil. Diğer yandan Rus Wagner şirketinin ve Rus askeri varlığının nasıl ülke dışına çıkarılacağı sorusu akıllarda yankılanıyor. UMH açısından ise paralı askerler tanımı altında toplanabilecek olan Özgür Suriye Ordusu üyesi Suriyelilerin Libya’dan çıkarılması konusunda Türkiye ile ortak bir zemin sağlanıp sağlanamayacağı da başka bir başlığı işgal ediyor.
Diğer yandan Mısır ve BAE arasındaki Hafter cephesinde şekillenen ittifakın gerek Doğu Akdeniz’deki mücadele gerekse kategorik Türkiye karşıtlıkları nedeniyle aslında ABD’nin de Hafter safını askerî olarak oldukça zayıflatacak olan paralı askerlerin tasfiyesine olumlu bakmayacağını tahmin etmek zor değil. Çerçeve biraz genişletildiğinde ve Mısır – İsrail – BAE üçlüsünün ABD ile olan ilişkisi düşünüldüğünde, Hafter saflarının tasfiyesinin Rusya ile sınırlı olacağını tahmin etmek güç değil. Zira, ABD, Rusya’nın Suriye’den başlayarak, Doğu Akdeniz’de Libya ve hatta Mağrip ülkelerine kadar olan bölgede varlığını ya da nüfuzunu arttırması dolayısıyla NATO’nun güney kanadını kuşatmaya girdiğinden endişeli. Bu nedenle de ABD’nin Libya’daki taktiği Rusya’yı hedefe koyan yumuşak güç müdahalesine dönüştü. Ateşkesin, yabancı savaşçıların ve güçlerin ülkeden gönderilmesine ilişkin maddesi de ABD’nin kendi çıkarları doğrultusunda ateşkese aracılık ettiği izlenimini kuvvetlendirecek şekilde bir fotoğrafı karşımıza çıkarıyor: Türkiye ve Rusya’nın etkisini azaltmak.
Türkiye de, Mısır ve BAE gibi, ateşkes sürecini müttefikinin ekonomik ve askeri eksiklerini gidermek ve sorunu daha az maliyetli diplomasi ile çözmek için bir fırsat olarak görülüyor. Siyasi sürece olan vurgular da nüfusun büyük bölümünün UMH kontrolündeki alanlarda yaşaması sayesinde olası seçimlerde de UMH’nin kazanacağına duyulan güvene dayanıyor. Ancak diğer taraftan Türkiye özellikle Mısır ile Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölge konusunda bir diyalog yolu aradığı için sorunu çatışma dışı alanlara taşıma konusunda da hassasiyet gösteriyor. Ancak Mısır’ın gerek Libya konusundaki Arap milliyetçiliğini yükselten tavrı gerekse Doğu Akdeniz konusunda Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile Türkiye karşıtı politikalar izleyen ülkelerle sıkı ilişkileri ve anlaşmaları Türkiye’nin hassasiyetlerinin yanlış anlaşıldığını gösteriyor.
Ezcümle, Libya’daki ateşkes süreci tarafların kırılgan iç sorunları ve müdahil ülkelerin pozisyonları nedeniyle ince bir çizgide seyrediyor. Üçüncü taraf olduğunu ifade eden ABD’nin dizayn ettiği düşünülen ateşkes anlaşmasının zemini ise pratik olarak uygulanması güç maddelerle örülü. Dahası, Hafter ve Rusya gibi bir sert güç odaklarına karşılık politik bir süreçle askeri tasfiye hedefliyor.