İZMİR’İN DAĞLARINDA ÇİÇEKLER AÇAR “9 EYLÜL İZMİR’İN KURTULUŞU”
Dr. Cengiz Tatar 01 Ocak 1970
15 Mayıs 1919 ve 9 Eylül 1922 tarihleri İzmir ve Türkiye için birer dönüm noktasını oluşturmuştur. İşgal, Yunanlıların 15 Mayıs’ta İzmir’e girmesiyle başlamış, yaklaşık 3.5 sene sonra yine 9 Eylül’de İzmir’den atılmasıyla son bulmuştur. 15 Mayıs Yunanlıların anavatana saldırdığı kara günün yıl dönümü iken; 9 Eylül ise Türk ordusunun ilk hedefe vardığı ve vatanın kurtulduğu günün yıl dönümüdür. İzmir'in, 15 Mayıs 1919 yılında Yunan güçleri tarafından işgal edilmesi, Anadolu'da Milli Mücadele'nin başlamasında önemli başlangıç teşkil etmiş ve Anadolu harekâtı için temel sembollerden biri haline getirilmiştir. Anadolu insanın direniş ve karşı koyuş düşüncesini körüklemiştir. İstanbul'da başlayan işgali protesto mitingleri her yıl işgalin yıl dönümlerinde Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar yayılmış, çeşitli kent ve kasaba merkezlerinde tekrarlanmış ve konu sürekli gündemde tutulmuştur. Türk ordusunun İzmir'e 9 Eylül 1922'de girmesi ile Milli Mücadele'nin sona ermiş, Türk milletinin kurtuluşu ve bağımsızlığını elde edişinin simgesi olan çok önemli bir tarihi olaydır.Bu günlerin önemi ve anlamı Türk milleti ve bilhassa İzmirliler için büyüktür.
31 Ağustos 1922'de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa,Batı Cephesi Komutanlığına orduya yayınlanmak üzere verdiği bildiride; “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!” tarihi emrini vermiş ve 1 Eylül'de Uşak düşman işgalinden kurtarılmıştır. Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde Yunanistan Küçük Asya Ordusu'nun başkomutanlığına getirilmiş olan General Nikolaos Trikupis tutsak edilmiştir.9 Eylül Cumartesi günü 1. ve 2. Süvari Tümenleri, sabah saat 09’00’da, Ahmet Zeki Bey komutasındaki 2. Süvari Tümeni Mersinli, Mürsel Paşa komutasındaki 1. Süvari Tümeni birlikleri Bornova üzerinden İzmir şehrine girmiş ve İZMİR’İN DAĞLARINDA ÇİÇEKLER AÇMIŞTIR. 2.Tümen'in öncülüğünü yapmakla görevlendirilen 4. Alay Komutan Yardımcısı Yüzbaşı Şerafettin Bey'in komutasında yaya olarak en önde giden 8 er, Bornova'dan Halkapınar'a ilerleyişi sırasında Punta'daki Tuzakoğlu fabrika pencerelerinden Rumların ani ateşine uğramıştır. Yüzbaşı Şerafettin bu olayda boynundan yaralanmış, 4 asker şehit düşmüş ve hemen orada defnedilmiştir. İzmir'in kurtuluşu sırasında şehit olan askerlerimiz; Akşehirli Bekiroğlu Mehmet, Antalyalı Ömer oğlu Hakkı Sarıarslan, Nevşehirli Ahmet oğlu Seyit Mehmet ve Nevşehirli Ahmet oğlu Ahmet’dir. Şerafettin Bey, birliği ile Punto, Alsancak ve Kordon boyu’ndan Pasaport iskelesine girmiştir. Yüzbaşı Şerafettin, Teğmen Ali Rıza Ekici ve Teğmen Hamdi Konak'a saat 10.30 sıralarında birlikleri ile ulaşmayı başarmıştır. Hükümet Konağı göğsüne isabet eden mermilerle yaralanmış olarak gelmesine rağmen balkona büyük onur ve gururla Türk bayrağını çekmiştir.Yüzbaşı Zeki komutasındaki süvari birliği Hükümet Konağı'nın hemen sağında yere alan ve günümüze ulaşmayan Sarıkışla'ya, Üsteğmen Arif, takım komutanı Celal Bey ve Yedek Subay Besim Efendi’nin ise Kadifekale’ye bayrağı çekmesi ile İzmir'in işgalden kurtuluşu ilan edilmiştir. Kahramanlığı takdirle karşılanan Yüzbaşı Şerafettin’e Buhara Cumhuriyeti’nden gönderilen “Üçüncü Kılıç” 15 Eylül’de tören ile ATATÜRK tarafından armağan edilmiş ve 1934’de ise kendisine İZMİR soyadı verilmiştir.
9 Eylül 1922'de Süvari Yüzbaşı Şerafettin Bey, Hükümet Konağı Balkonundaki direğe Türk Bayrağı’nı Çekmiştir.
Süvarilerimiz, İzmir’e girerken birkaç yerde hafif ateşle karşılaşmaktan başka bir olay olmamıştır. Kordon boyu’ndan geçerken bir İngiliz müfrezesi tarafından selamlanmıştır. İzmir’de Türk halkının sevinci o kadar büyüktür ki askerlerimiz çiçek yağmuru ile karşılanmıştır. 5.Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Paşa, komutasındaki birliklerle saat 10.00'da İzmir'e girmiştir. Türk ordusu tarafından 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabah başlatılan Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı'nın son safhası olup, kesin zafer 5 gün içinde elde edilmiştir.Türk birlikleri, İzmir'e doğru hızla ilerlemiş, Yunan birlikleri Anadolu'dan çekilmişlerdir. Başkomutan İzmir’in alınışı dolayısıyla ordulara yayınladığı mesajda; “İlk verdiğim Akdeniz hedefine varmakta orduların gösterdiği gayret ve fedakârlığı hürmet ve takdirle anarım. Elde edilen büyük muzafferiyetin yapıcısı olan kıymetli arkadaşlarıma en içten teşekkür ve tebriklerimi bildiririm. Orduların bundan sonra verilecek hedeflerin alınmasında da aynı fedakârlık yarışmasını göstereceklerine inancım tamdır”.
1. Süvari Tümeni Komutanı Mürsel Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya yazdığı telgrafta; “Sefil Yunanlılar sevgili İzmir’imizi terk ederek kaçmaktadırlar. Direnenlerin bir kısmı yok edildi, bir kısmı da esir alındı. Saat 10.30’da İzmir’e girdik. Bütün halk ve yabancılar Ordumuzu alkışlarla karşıladılar.Askerimiz kıyıda,Kadifekale’de ve Yenikale doğrultusundadır. 1. ve 2. Süvari Tümeni emrimdedir. Şimdilik İzmir Komutanlığını elime aldım”. Fransız savaş gemisinden telsizle İzmir’in alındığını Ankara’ya bildirtmiştir. Bu haber ülkemizde büyük bir sevinç yaratmıştır.Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve Kurmay Başkanı Asım Gündüz Paşa 9 Eylül 1922 Cumartesi günü saat 18.00 sıralarında karargâhı ile Belkahve'ye gelmiştir. 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa tarafından karşılanmışlar ve bir incir ağacının altında Kadifekale'de şanlı bayrağımızın onurla dalgalandığı İzmir'i tarihi günü uzun uzun seyretmiştir.Hava kararıncaya kadar burada kalmış ve geceyi geçirmek için Nif- Kemalpaşa'ya gelmiştir.
9 Eylül 1922'de İzmir'in alınması ile Mustafa Kemal Paşa, İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Rauf Orbay'a yazdığı telgrafta: "Birliklerimiz İzmir doğu sırtlarında düşmanın son direnişini kırdıktan sonra bugün mağlup düşmanla beraber İzmir'imize zaferle girdik. Ben yarın öğleden itibaren İzmir'de bulunacağım" sözleri ile zaferi ilan etmiştir. Türk ordusu savaşın başından itibaren zafere inanmıştır. Bu süreçte İzmir’deki İtilaf devletleri konsoloslarıyla yaşadığı olayı şöyle anlatır. “Bizzat bana gönderilen telgrafta, İzmir’deki İtilaf Devletleri konsoloslarına benimle müzakerelerde bulunma yetkisi verildiği bildirilerek, onlarlar ile hangi gün ve nerede mülakat edebileceğim soruluyordu. Buna verdiğim cevapta, 9 Eylül 1922’de Nif-Kemalpaşa’da görüşebileceğimizi bildirmiştim. Hakikaten dediğim günde bende Nif’de bulundum. Fakat mülakat isteyenler orada değildi. Çünkü ordularımız, İzmir rıhtımında, İlk verdiğim hedefe, Akdeniz e ulaşmış bulunuyorlardı. Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Muharebesi ve ondan sonra düşman ordusunu tamamıyla imha veya esir eden ve kılıç artıklarını Akdeniz’e, Marmara’ya döken harekâtımızı izah ve vasıflandırmak için söz söylemeye lüzum görmüyorum”. Zaferlerden sonra artık diplomasi sahasına geçilebileceğini, ancak İtilaf Devletlerinin zafere ulaşacağımızdan ümitsiz oldukları için bu meseleyi daha evvel diplomasi yoluyla çözme, anlayış ve iddiasında olanları biraz fazlaca beklettiğini, özellikle kendisinin diplomasi sahasında ciddi olarak çaba harcadığından memnun olmaları gerektiğini söylemiştir.
10 Eylül 1922’de sabah Yeşildere üzerindeki Kemer köprüsünden Anafartalar yolu ile Kemeraltı çarşısından geçerek İzmir'e girmiş, burada Fahrettin Altay Paşa ile buluşarak doğruca Konak’taki Hükümet Konağına gitmiştir. İzmirliler kurtarıcılarını büyük bir törenle, sevinç ve coşkunlukla karşılamışlardır. Mustafa Kemal Paşa, Hükümet Konağı balkonundan alanı hınca hınç dolduran halkı selamlayarak yaptığı konuşma da; "Başarı benim değil, sizin, milletindir. Artık savaş bitmiştir, yeni işlerimize bakacağız." sözleri ile başarıyı millete mal etmiştir. Yine, İzmir’e girdikten sonra yayınladığı mesajda; “Büyük Türk Ulusu, Akdeniz askerlerimizin zafer sesleriyle dalgalanıyor. Ordularımızın güç ve yeteneği düşmanlarımıza dehşet, dostlarımıza güven verecek bir mükemmellikte kendini gösterdi. Büyük ve soylu Türk Ulusu, bu büyük zafer özellikle senin eserindir. Anadolu’nun kurtuluş zaferini kutlarken, size İzmir’den, Bursa’dan, Akdeniz ufuklarından ordularımızın selamını sunuyorum.” Zaferi kutlamıştır.10-11 Eylül’de İplikçizadelerin Karşıyaka’daki köşkünde, 12 Eylül’de Kordon’da bir ev de kalmıştır. İzmir’de 19 gün kalmış ve Başkomutanlık faaliyetini Bornova’dan sürdürmüştür.
10 Eylül 1922, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Yaveri Salih Bozok ile birlikte İzmir’de.
Torbalı ve Menderes Vadisi’nden çekilen Yunan birlikleri, Seydiköy civarında kısa bir çarpışmadan sonra süvarilerimiz tarafından esir alınmış ve Türk Kuvvetlerinin eline geçmiştir. Akıl almaz bir hızla ilerleyen piyade birlikleri de bir gün sonra Başkomutan ile birlikte İzmir’e gelmiştir.Mustafa Kemal Paşa'nın ordulara 1 Eylül'de verdiği tarihi emirle,Türk Süvari kuvvetlerinin 9 Eylül’de Takip Harekâtı ile İzmir’e girişiyle Ege ve 10 Eylül’de Bursa düşman işgalinden kurtuluşundan sonra, Trakya’yı işgalden kurtarmak için İstanbul ve Çanakkale istikametinde yürüyüşe devam etmiştir.18 Eylül 1922’e kadar yapılan 15 gün aralıksız süren Takip harekâtının başarı ile sonuçlanması sayesinde İzmit bölgesinden İstanbul Boğazı'na, Balıkesir bölgesinden Çanakkale Boğazı'na kadar bütün Batı Anadolu'daki Yunan askerleri Türk sınırları dışına çıkartılmış ve Türk ordusu için hayati önem taşıyan stratejik hedeflere ulaşılmıştır.Takip Harekâtı; Türk ordusunun kahramanlığı yanında askeri ve siyasi alanda gösterdiği yüksek sevk ve idare ile birlikte kudret ve kabiliyetini de ispat eden büyük bir eserdir.Osmanlı Türklerinin ilk başkenti olan Bursa 9/10 Eylül’de geri alınması ile Büyük Millet Meclisi, 6 Eylül’de iki yıl önce Yunan işgali karşısında yas işareti olarak kürsüye örtülmüş olan siyah örtünün kaldırılmasına karar vermiştir.
Büyük Taarruz, 400-500 kilometrelik bir cephe üzerinde, düşmanın Türkiye topraklarından sökülüp atılmasıyla sonuçlanmıştır. 15 Mayıs 1919’da İzmir’de başlayan yayılmacılık ve Batı Anadolu’yu yakan kara günler, 9 Eylül 1922’de İzmir’de tüm ülkenin kurtuluşu ile sona erdirilmiş ve aydınlığa kavuşmuştur.Mustafa Kemal ATATÜRK; Büyük Taarruz ve Büyük Zaferi; “Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evlâdı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, ilelebet mesut ve bahtiyarım.” sözleri ile Büyük Taarruzun büyük zafer ile sonuçlanmasının büyüklüğünü, önemini ve anlamını belirtmiştir.
İtilaf Devletlerinin Donanması, 24 içinde İzmir ve Başkomutanı selamlayarak Körfezden ayrılmıştır. 13 Kasım 1918’de, İstanbul Boğazı’nı geçerken verdiği karar gerçekleşmiş ve Emperyalist ülkeler, 4 yıl sonra “GELDİKLERİ GİBİ GİTMİŞLERDİR”. Türk Ordusunun kazandığı bu zafer, uluslararası ilişkilerde diplomasi zaferini kazanmasını sağlamıştır. 11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Antlaşması'na giden süreci başlatmış ve 24 Temmuz 1923'te Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi Lozan Barış Antlaşması'nı imzalayarak bağımsızlığını kazanmıştır.Böylece Türk milleti, varlığını bütün dünyaya kabul ettirmiş, Türk devleti de tam bağımsızlığını kazanmıştır. Milli Mücadele ile yurdumuz düşman işgalinden kurtulmuştur.
Bu harplerin yaşandığı yerler, şehitlerimizin aziz hatıraları ile doludur, onları yaşatmak ve ölümsüzleştirmek bizlerin vatan borcudur. Ne Mutlu Türk Milletine,Ne Mutlu Ebedi Başkomutan Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah arkadaşlarına,Ne Mutlu Şehit ve Gazilerimize. Sizleri saygı, minnet ve rahmet ile anıyoruz, ışıklar içinde yatın.