« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Eyl

2020

Kanuni Sultan Süleyman 17.04.1494 – 06.09.1566

01 Ocak 1970

Onuncu Osmanlı padişahı ve şair (D. 27 Nisan 1494, Trabzon - Ö. 7 Eylül 1566, Zigetvar / Macaristan). I. Süleyman olarak da adlandırılır. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun’dur. Sultan II. Selim’in babasıdır. Şiirlerinde “Muhibbî” dışında “Muhib”, “Meftunî” mahlaslarını (takma adlarını) da kullandı. Babası Yavuz Sultan Selim, onu küçük yaşlarından itibaren özenle yetiştirmeye başlamıştı. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve öğrenim gördü. İlköğrenimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun’dan (Yavuz Sultan Selim’in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince öğrenim için İstanbul’a, dedesi Sultan İkinci Bayezid’in yanına gönderildi. Şehzade Süleyman, burada Karakızoğlu Hayreddin Hızır Efendi’den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken savaş teknikleri konusunda da öğrenim gördü.

Şehzade Süleyman, önce Şarki Karahisar’a, oradan Bolu’ya, kısa bir süre sonra da Kefe sancakbeyliği (1509) ile görevlendirildi. Yavuz Sultan Selim’in 1512’de tahta geçmesi üzerine İstanbul’a çağırılan Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında İstanbul’da kalarak babasına vekâlet etti. Bu sırada Saruhan (Manisa) sancakbeyliğinde de bulundu. Babasının ölümü üzerine, 30 Eylül 1520’de yirmi beş yaşındayken Osmanlı tahtına geçti.



Kanunî, tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı. Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, “Arslan öldü, yerine kuzu geçti” diye düşünenleri sevindirdi. Ancak böyle düşünenler çok geçmeden düş kırıklığına uğradılar. Onun padişahlık dönemi, Türk hâkimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir oldu. Zaferden zafere koşan ve Avrupa’da fetihlere devam eden Kanunî, padişahlığı sırasında pek çok iç isyanla da uğraştı. 1566’da son seferine Macaristan üzerinden çıktı. Zigetvar Kalesi kuşatıldı, ancak kuşatma devam ederken yetmiş bir yaşındaki ve kırk altı yıl saltanat sürmüş olan Kanunî Sultan Süleyman öldü. Padişahın ölüm haberine karşın kale yine de alındı.

Kanuni Sultân Süleyman, tahtta çıktığında, Şam Beylerbeyi olan ve iktidâr değişikliğinden yararlanarak Melik Eşref unvânıyla hükümdârlığını ilan eden Canberdi Gazâli’yi 1521’de idam ettirdi. Ardından, ünlü seferlerinden 1. Sefer-i Hümayûn’unu Belgrat üzerine yaptı. 1. Macar Seferi ya da Engürüs (Macaristan) Seferi de denen bu seferin sonunda, sırasıyla Böğürdelen (Şabaç), Zemun ve Salankamin kaleleri fethedilmiş ve daha sonraları Dâr’ül-Cihâd adını alan Belgrâd 1521’de Osmanlı mülküne katıldı. Bu arada Yemen’de fitnelere yol açan İskender adlı kişi, kendi adamları tarafından öldürülünce 1521 tarihinden itibaren bu beldelerde de Osmanlı Sultanı adına hutbe okunmaya başlandı.



Sultan Süleyman, 2. Sefer-i Hümayûn’unu Rodos ve adalar üzerine düzenledi. 1522 yılının sonlarına doğru Bodrum, Tahtalı ve Aydos kaleleriyle birlikte İstanköy, Sömbeki ve Rodos adaları Osmanlı ülkesine katıldı. Rodos’un alınması, Avrupa’da büyük bir hayret ve üzüntü uyandırmıştı. Bu arada Anadolu’da ve Mısır’da çıkan küçük isyanlar da aynı yıl bastırılmış; ülkede huzur ve asayiş sağlanmıştı. Bu arada Yeniçeriler, savaşlarda ganimet alamamalarından dolayı hoşnutsuzdu. Yeniçeriler, Sultan Süleyman’ın Edirne’de olduğu sırada, Pargalı Damat İbrahim Paşa’nın da Mısır’a gitmesini fırsat bilerek, 16 Mayıs 1525 İstanbul’da ayaklanma başlattı. Başta Veziriazam İbrahim Paşa'nın sarayı olmak üzere Vezir Ayas Mehmet Paşa ve Defterdar Abdüsselam gibi devlet büyüklerinin konaklarını, gümrükleri, dükkânları ve halkın evlerini yağmaladılar. İsyan sürerken Kanunî Topkapı Sarayı’na ulaştı. İlk iş olarak Yeniçeri Ağası Mustafa Ağa’yı idam ettirdi. Mustafa Paşa kethüdası Bali ile Reisülküttab Haydar da olaya karıştıkları için hapsedilerek bir süre sonra öldürüldüler. Padişahın hızlı ve sert bir şekilde olaya müdahale etmesiyle isyan daha fazla yayılmadan yatıştırıldı.

Kanunî’nin 3. Sefer-i Hümayûn’u, 2. Engürüs ya da Mohaç seferi olarak da bilinir. Bu seferle Macaristan, Hırvatistan, Transilvanya ve Dalmaçya Osmanlı topraklarına katıldı. 1526 tarihinde Tuna nehri üzerinde bulunan Petro Varadin (Petervardin) kalesini fetheden Osmanlı orduları, daha sonra da sırasıyla Sirem yöresindeki kaleleri, İyluk ile ondan fazla kaleyi ve Drava nehri kenarındaki Ösek (Eszek) kalesini almıştı. Ardından 1526 yılının Eylül ayında Macaristan’ın başkenti olan Budin alındı. Kanuni, bu seferiyle Orta Avrupa’da dengeyi değiştirmiş ve artık Osmanlı Devleti’nin sınırları Avusturya ve Çekoslovakya’ya dayanmıştı.

Ferdinand’ın Almanlardan destek alarak Budin’e yürümesi üzerine, 4. Sefer-i Hümayûn’unu da Macaristan’a düzenleyen Kanuni, 1529’da Budin’i yeniden Osmanlı hâkimiyeti altına soktu ve yol üzerindeki Estergon’u ele geçirdikten sonra Ferdinand’ın gizlendiği Viyana’ya doğru yürüdü. Ancak kimi başarısızlıklar üzerine, yeniden umutlanan Alman Şarlken ile Macar Ferdinand’ın üzerine 5. Sefer-i Hümayûn’unu yapmayı planlayan Kanunî, 1532 tarihinde başladığı bu seferinde, önce Siklos (Şikloş), Kanije ve sonra Viyana yolunu Osmanlı ordularına açan Güns kaleleri başta olmak üzere on beşten fazla kaleyi fethetmeyi başardı. Kanunî, Budin’i geri aldığı gibi, Papoçe, Şopron, eski başkentlerden Gradcaş, Pojega, Zacisne, Nemçe ve Podgrad kalelerini aldıktan sonra, 1532’de Almanlarla barış antlaşması yaparak İstanbul’a döndü.

Doğuya yapılan 6. Sefer-i Hümayûn, Irakeyn Seferi ya da İran Seferi diye de bilinir. Şarlken’den sonra Kanunî’nin ikinci büyük rakibi olan Şah Tahmasb, Bitlis hâkimini kendisine bağlanması için zorluyor ve Osmanlı Devleti’nin başına doğuda sıkıntı açıyordu. Bunun üzerine Doğu seferi 1533 yılında Vezir-i Azam (Başbakan) İbrahim Paşa komutasında başladı; Adilcevaz, Erciş, Van ve Ahlat alındıktan sonra 1534 yılında Tebriz’e girildi. Aynı yılın Eylül ayında Padişah da sefere katıldı ve Karahan Derbendi geçildikten sonra Hemedan ve Kasr-ı Şirin yoluyla Bağdat’a ulaşıldı. 1534’ün Aralık ayında Bağdat direnmeden teslim oldu. Kerkük ve Hille gibi Irak beldeleri Osmanlı ülkesine katıldığı gibi, Güney Irak, Kuveyt, Lahsâ, Katîf, Necd, Katar ve Bahreyn bölgeleri de Osmanlı Devleti’ne katılınca, bütün bunlar, Basra Eyâleti adı altında Osmanlı’ya bağlandı (24 Temmuz 1538). Bu arada Barbaros Hayreddin Paşa, aynı yıl Tunus’u fethederek Osmanlı Devleti’ne bağlamıştı.

7. Sefer-i Hümayûn’da Venediklilerin üzerine gidilmiş, Korfu ve Otranto hücuma maruz kalmışsa da, Venediklilerin barış isteği ve Fransa Kralının da arzusu üzerine barış yapılarak 1537 yılında İstanbul’a dönüldü. Bu arada Doğu Hırvatistan’da Osiyek yakınlarındaki Vertizo’ya sokulan düşman askerleri yok edildi.

8. Sefer-i hümayûn, Kara Boğdan yani Moldavya üzerine yapıldı. Kanunî 1538 yılında Moldavya üzerine yürürken, denizlerde Hadım Süleyman Paşa, Süveyş’ten hareket ederek Yemen ve Aden’i almış ve Hindistan’daki Diu Kalesini kuşatmıştı. Yine aynı yıl, Osmanlı Devleti’ne Batı Cezayir’i kazandıran Barbaros Hayreddin Paşa, Batılı donanmalara karşı kazandığı Preveze Deniz Zaferi ile Akdeniz’i bir Osmanlı gölü konumuna getirmişti. Kara Boğdan seferi de, her ne kadar barış ile sonuçlandıysa da, hem Moldavya bölgesinde ve hem de Tuna boyunda Osmanlı sınırları durmadan genişliyordu.

9. Sefer-i Hümayûn, 1541’de yapılan Budin Seferi’dir. Macaristan’da Osmanlıların koruması altındaki Kral Yanoş Zapolya’nın ölümüyle (1540), Avusturyalı Ferdinand’ın buraları işgal etmek istemesi ve hatta Budin ve Peşte’yi kuşatması, Kanunî’yi yeniden bu bölgelere yönlendirdi. 1541 tarihli bu seferle artık Macaristan’ı Budin Eyâleti’nin bir parçası durumuna getirmişti.

Kısa bir süre sonra Ferdinand, yine Almanların desteğiyle Budin ve Peşte’yi kuşattıysa da, Kanunî Sultân Süleyman 10. Sefer-i Hümayûn’u ile hem Ferdinand’ı ve hem de onu destekleyen Almanları, 1543 tarihinde geri çekilmeye ve Osmanlı Devleti’nden barış antlaşması istemeye mecbur etti. Bu seferin sonucunda Macaristan’ın dinî merkezi olan Estergon, İstolni-Belgrad ile birlikte iki önemli sancak merkezi olarak Budin’e bağlandı. Peç ve Şikloş geri alındı. Yapılan antlaşmayı bütün Avrupa devletleri kabul etmek durumunda kalırken, Kanunî, tartışmasız “Cihân Padişahı“ unvanını bu sefer ile kazandı ve artık “İmparator” sıfatı, sadece Muhteşem Süleyman için kullanılabilecekti.

Muhteşem Süleyman, 11. Sefer-i Hümayûn’unu, Osmanlı devletini İran’a yaptı. 1548-49 yıllarında yapılan bu 2. İran Seferi ile, Tebriz geri alındı. 1553-55 yılları arasında da 3. İran Seferini ve genelde ise, 12. Sefer-i Hümayûn”unu yaptı. Buna Nahcivan Seferi de denilmektedir. Padişah, 1554 yılında Kuzey Azerbaycan üzerinden Güney Azerbaycan’a geçince, Şah barış istedi; 1555 yılında Amasya’da imzalanan antlaşma ile Gürcistan paylaşıldı ve Irak’ta eski sınırlar korundu. Şehzâde Mustafa ve Şehzâde Bâyezit sorunlarıyla yıpranan Kanunî, son büyük seferini, 1566 yılında Zigetvar üzerine düzenledi. Buradaki kuşatma sürerken, 72 yaşında olan Muhteşem Süleyman karargâh çadırında öldü.

Kanunî Sultan Süleyman, bilim, kültür ve sanat adamlarını korur ve onların çalışmalarını desteklerdi. Onun edebî eserlere verdiği yüksek değere en açık örnek, “Hümayunnâme” adındaki çeviri eser kendisine sunulduğunda, bu eseri bir gecede okuyarak çevirmeni Alaaddin Çelebi’yi Bursa kadılığına atamasıdır. İnce duygular ve düşünceler şairi olan padişah Kanunî’nin Divan’ı; aşk, heyecan, kahramanlık ve tefekkür şiirleriyle doludur. Bir hükümdar tarafından söylendiği için anlamı bir kat daha büyüyen; “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” beyti Türk halk diline yerleşerek bir atasözü değeri kazanmıştır. Şiir alanında, başta Bakî olmak üzere; Fuzulî, Ahmet Paşa, Necâti ve Hayalî gibi ustalarla İranlı şairlerden etkilendi. Şiir sanatına ciddiyetle eğilerek, Osmanlı Divan edebiyatının en oylumlu divanlarından birini ortaya koydu.

Ziyaret -> Toplam : 125,34 M - Bugn : 102900

ulkucudunya@ulkucudunya.com