« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Eyl

2020

Birileri bu konuyu Erdoğan'a anlatmalı

Prof. Dr. Kemal Üçüncü 01 Ocak 1970

Türk devlet teşkilatı tarihinde devlet adamı, bürokrat kalemiye, ilmiye, seyfiyye, hariciye, dahiliye, maliye gelenekleri içerisinde ehliyet ve liyakat mesleki adab-ı muaşereti alarak yetişirdi. Devlet teşkil edilmeden önce ilmi ocak teşkil edilirdi. İznik/Osmanlı, Konya Selçuklu, Erdebil/Safavi, Kazan/Altınorda, Merv-Büyük Selçuklu, Harezm, Buhara, Semerkant, ilim Ocakları 3 kıtada 55 milyon kilometrekarelik alanda siyasal denetim kuran teşkilatçılığın ve medeniyet kuruculuğun arka planıdır. Kama ve hemayıl, çıkık elmacık kemikli tarih anlatısında maddi kültür, bilim ve düşünce geleneği yer almadığı için 60 yılda Çin sınırından Akdeniz’e süngü harbiyle geldik sanılır.

Tonyukuk’dan Hasan Celal Güzel’e, Cahit Kayra’ya, Bilal Şimşir’e, DPT müsteşarları, sefir-i kebirlerimiz vb hep bu gelenek içinde yetişmiştir. Eski siyasi liderlerimiz Türkeş, Demirel, Erbakan keza devlet tecrübesiyle yetişmişlerdir. Çok partili dönemle beraber bu gelenek hızlı bir şekilde çözülmeye başladı celep, kabzımal, çiçekli kravatlı, kareli çeketli adamlar bu alanı doldurmaya başladı, kuru erik, kaysı, fındık, açık çay, makam masasında pide yiyip parmak uçlarını yalayan, çay ocağı sohbeti yapan adamlar bu dekoru tamamladı.

Cihet-i askeriyede“yanaşık düzen eğitimi dışında sohbet edebileceğiniz” Gürdeniz Amiral gibi Prusya tipi entelektüel askerler çok kalmadı, bugün dedim/dedi mahfel dedikodusu, kamyoncu geyiği istihbarat, strateji ve jeopolitik tahlil, Boğaziçi ekolü sayıklamalar uluslararası ilişkiler bilgisi oldu, nazar değmesin!

Partilerin öndelik kadroları ve danişmentleri Allahlık “kendi himmete muhtaç dede, nerde kaldı gayrıya himmet ede” halet-i ruh iyesindeler. Hiçbir esaslı ve ciddi raporları, projeleri yoktur.

Bütün bu yoklar adasında Türkiye’de ilk sivil stratejik analiz ve araştırma enstitüsünü (ASAM)’ı kuran ve pek çok uzmanın yetişmesine öncülük eden dostum, hocamız, şimdilerde İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ’ın kıt kanaat imkanlarla ortaya koyduğu bilimsel raporların her birinin küresel akademik ölçekte olduğunu ve ciddiyetle takip edildiğini biliyorum ve bu enstitü geleneği içerisinde hizmetlerde bulunduğum için kendimi şanslı bulurum.

Ümit Özdağ hoca uzunca bir zamandır çırpınarak bize Suriye’deki çatışma ortamı ve iç savaş sonrasındadevasa bloklar halinde ülkemize taşırılan “göç” dolayısıyla bir beka tehlikesini anlatmaya çalışıyor itiraf etmeliyim ki hocamız bu mücadelede her ne sebeple olursa olsun yalnız kaldı.Ümit Bey kendisinin göremeyeceği zamanlar Türkiye’sinin mücadelesini verirken isterseniz sesine biraz kulak kabartalım. Hoca vahim iddialar ortaya koyuyor ve bunları çok sağlam kaynak ve verilerle temellendiriyor ve çok ciddi ikazlarda bulunuyor.

Suriye’den ülkemize yönelen göçü “1. bin yıl Avrasya tarihini şekillendiren kavimler göçüne” benzetiyor.

TBMM siyasetinin hocayı anlamamasını yadırgamıyorum “zira erik dalı gevrektir” ikliminde arya söylüyor, sık sık sesi “bilmediğün şeyler var gardaşş!” nidasıyla kesiliyor. Kendi partisi de sadece öyle olmaz! diyor ama nasıl olacağı hakkında bir fikirleri yok.

Hocanın bilmediklerini Hidayetle, Samanlı kanalda pilov, ayran yiyip Abant Platformunda kurşun asker rolü kesen, Hocaefendilere! sık sık selam çakan gök kubbenin altında sürgülü hırkası ve ..inden başka birikimi ve sermayesi olmayan zevat biliyor!

Kakasıyla duvara yazan kasaba delegesi biliyor,

Ormanda pamuk Prenses biliyor,

Fanta içerek Coca Cola’yı protesto eden! biliyor,

Ali Baba ve Kırk Haramiler biliyor.

Cahil gazete yazıcıları biliyor.

Beyt:
Çıktı yolu üzre şimdi nâgâh; Ol kulzüm-i âteş-i ciğer-kâh
Mumdan gemiler edip hüveydâ; Kılmış nice dîv o bahri me’vâ
Çünâteş o kavme etmez âzâr; Âzürde olur mu nârdan nâr
Keştîleriberhevâ tutarlar; Çok ebleh-i bînevâ tutarlar

[Şimdi o ciğerler yakan ateş denizi ansızın yolunun üzerine çıktı. Çok sayıda dev, mumdan gemilere binmiş o denizde seyrediyordu. Ateş o kavme zarar vermiyordu, öyle ya, hiç ateş ateşten incinir mi? Gemileri havada yürütüyorlar ve birçok akıldan yayan ahmağı bununla avlıyorlardı. Gemiydi ama balmumundan yapılmış süs ağacına benziyordu; gövdeleri kırmızı, alev görünüşlü... Mumdan gemiler, içine girenin mezarının belli olmadığı birer tabuttu.]



Bizlerin talim ettiği ve büyüklerimizden gördüğümüz ve ikliminde yetişmiş olduğumuz ve mana bulduğumuz milli atmosferin yolu da yolcuları da Şeyh Galip Dede’nin anlattığı gibiydi. Bilime, bilgiye, bilene hürmet ve muhabbet vardı, nezaket ve zerafet vardı, diğerkamlık vardı, biz duygusu vardı. Şimdi gardaaşşş “dümeni” var!



Heyf olsun feleğe, şimdi tavuklu pilov, parlak çeket, büyük telefon, imamesi uzun tespih, yelekli takım elbise, üç düğmesi açık gömlek, asla yaşamadığı mapushane anlatılarından nüfuz devşirme (Dişçi, boşuna demedi Karanis’e anılarının telif hakkını bana satar mısın? abi, diye. Dişçi dağva diyor ama mahpus yatmamış, ciddi vukuatı yok, başkasından dinleyip kes yapıştır yapma kabiliyeti yok, ne yapsın?!) , öznesi yüklemi olmayan hezeyanlar bezirgan elinde “millüğ” diye az-ı endam eder oldu, bizden alıcısı çıkmadı çok şükür.

Kör malın kör alıcısı yok değil nitekim.

Şimdi de milliyetçilikler böyle, maalesef, bizler Haşim’in dediği gibi “Bu nefy ü hicremüebbed, bu yerde mahkumuz “ (ebediyyen dönüşü olmayan bu yerde mahkumuz)

Ben boğazlı kazağı, 20.00 kitabı, şarapları, villası,şöminesi, postu olamayandan milliyetçi önder filan olmaz diyorum (burada ironi var!) büyük ekseriyeti bana gülüyor bu fanta, toyuklupilov düşmanlarının. Bir de sağda ve solda, ortada, yanda akademik siperde kör,sağır dilsizi oynayan milliler var. Onları da tarihe ve maşeri vicdana not düşelim, bütün bunlar olup biterken onlar Tanpınar’ın deyimiyle “Sahnenin Dışındaydılar”.



Ne bilsinler Gaspıralı’yı,Togan’ı ,Hüseyinzade’ Ali Bey’i, Osman Kocaoğlu’nu, Akçura’yı, Ayaz İshaki’yi, Ağaoğlu Ahmet’i, Gökalp’ı Yahya Kemal’i onları da dürümcü sanıyorlar.

***

ESAS TEHLİKE: GÖÇ VE TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ YIKICI ETKİSİNE

Ümit Özdağ’a göre: “Emperyalizmin Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de kalmasını istemesinin iki nedeni vardır. Birincisi, Suriye'nin kuzeyinde kurulması hedeflenen PKK'istan için coğrafya oluşturmak amacı ile etnik temizlik gerçekleştirmektir. İkincisi için ise önümüzdeki on yıllarda Türkiye'de çıkarılması hedeflenen iç savaş için Suriyeli Araplar aracılığı ile etnik sosyoloji oluşturmaktır.

STRATEJİK GÖÇ MÜHENDİSLİĞİ KİTABI

Ümit Özdağ hocamızın Kripto yayınlarından çıkan “Stratejik Göç Mühendisliği” isimli eseri bu konuların bütünlüklü bir değerlendirmesini içeriyor.

Şu satırları özetlemeden geçemedim:

“1071 sonrasında yaşanan bu üç büyük tehditten sonra Türk milletinin Anadolu'daki milli kimlik, kültür ve egemenliğine yönelik en büyük dördüncü tehdit, modern bir kavimler göçü şeklinde 2011-2019 arasında ülkemize gelen kayıtlı-kayıtsız 5,3 milyon Suriyeli sığınmacıdan kaynaklanmaktadır. Kavimler Göçü olarak adlandırılan olay, MS 4. yüzyılda Hun Türklerinin iklim değişikliği nedeni ile havaların soğuması, Avar ve Çin baskısı ile batıya doğru hareket ederek, önce Ostragotları sonra Alanları, Vizgotları ve nihayet Cemen kavimlerini Orta ve Batı Avrupa'ya Roma İmparatorluğu topraklarına itmeleri sürecidir. Kavimler Göçü ile Roma İmparatorluğu önce parçalanmış, Batı Roma çöküşe geçmiştir. Hunların Avrupa'nın içine ittiği kavimler modern Avrupa'nın etnik-milli örgütlenme ve devlet dokusunu oluşturmuşlardır.

Bugün de Orta Doğu'dan Anadolu'ya yönelik olarak benzer bir kavimler hareketi gerçekleşmektedir. Ayrıca Asya ve Orta Doğu'nun değişik bölgelerinden gelen ve 1 gelmeye devam eden 1,4 milyon sığınmacı da Anadolu'ya yönelik başka bir göç dalgasını temsil etmektedir. Özetle 2019 yılı itibarı ile Türkiye'de 6,7 milyon sığınmacı bulunmaktadır. Dünyada en fazla sığınmacı 1 Türkiye'de yaşamaktadır. Orta Doğu ve Batı Asya'nın kavimleri Küçük Asya'nın Türk kimliğini 1000 sene sonra ortadan kaldıracak şekilde stratejik göç mühendisliği ile harekete geçirilmiştir. Stratejik göç mühendisliği konusunda çalışmalar yapan Kelly M. Greenhill stratejik göç mühendisliğini şöyle tanımlamaktadır:



“Stratejik göç mühendisliği tabiri, devletler ya da devlet dışı aktörler tarafından, belli bir bölgede yaşayan nüfusun güçlendirilmesi, zayıflatılması ya da muhtevasının değiştirilmesini sağlayan yollarla, askeri ve siyasi amaçlar dâhilinde kasti şekilde yaratılmış iç ve dış göçleri ifade ediyor...Mühendislik eseri göçleri yaratan araçlar, tehditten askeri güç kullanımına, kazanç vaadinden finansal teşviklere, hatta normalde kapalı olan sınırların açılıp basitçe geçişin kolaylaştırılmasına uzanan geniş bir skalayı kapsıyor."

15 Suriye'den Türkiye'ye gerçekleşen ve kalıcı olması hedeflenen göçü, neden stratejik göç mühendisliği ürünü olarak görüyoruz? Çünkü Türkiye'nin de büyük bir göç dalgası ile karşı karşıya kalacağının bazı çevreler tarafından bilindiği anlaşılmaktadır. Ancak bilinen sadece küresel ısınma ve ona bağlı göçler değildir. Nedir bildiğimiz diğer şeyler? Bu sorunun cevabını bulmak için biraz daha geriye gitmemiz gerekiyor. Çünkü Batı dünyası stratejik planlamaları çok uzun vadeli yapmakta ve sonra bunları zamana yayarak, uygun dönemler oluşturarak ya da uygun dönemler oluştuğu zaman fırsatı değerlendirerek yaşama geçirmektedir. Lewis Planı-Orta Doğu'nun Lübnanlaştırılması 1974 Arap-İsrail Savaşı'ndan sonra Arap ülkeleri ilk kez birlikte hareket ederek İsrail'i destekleyen Batı ülkelerine karşı petrol ambargosu başlatmışlardır. Bu ambargo üzerine dönemin Amerikan Milli Güvenlik danışmanı Henry Kissenger ünlü tarihçi Bernard Lewis'ten Abbasilerden sonra ilk kez ortak milli bilinç ile hareket eden Arapların nasıl ayrıştırılabileceğini araştırmasını istemiştir. B. Lewis'in değişik akademik çalışmalar ve toplantılardan sonra yaptığı öneri Arap milli devletlerinin Osmanlı Dönemi'nde olduğu gibi etnisite ve mezhepler merkezli olarak bölünmesi olmuştur. Bu, bir anlamda bütün Orta Doğu ülkelerinin Lübnan gibi etnisite ve mezhep zemininde siyasal olarak ayrıştırılarak yeniden yapılandırılması anlamına geliyordu.



Kivunim Dergisi-Irak'ın 3'e, Suriye'nin 4'e Bölünmesi Lewis'in bu çalışmalarının üzerine 1982'de Dünya Siyonist Örgütünün yayın organı Kivunim (Yönler) dergisinin Şubat 1982'de yayımlanan 14. sayısında gazeteci ve eskibir İsrailli diplomat olan Oded Yinon'un “Irak ve Suriye'nin bölünmesi gerektiği” tezi eklenmiştir. Yinon, Irak'ın Osmanlı Dönemi'nde olduğu gibi Basra (Şii), Bağdat (Sünni), Musul (Kürt) şeklinde üçe, Suriye'nin ise Akdeniz kıyısında bir Nusayri devleti, Şam'da bir Sünni Arap devleti, Halep'te Şam'dakine rakip bir Sünni Arap devleti ve bir Dürzi devleti şeklinde bölünmesi gerektiğini savunmuştur.

***

Konu çok ciddidir, bütün kamuoyunu ve varsa milli aydınları, mesuliyetle hareket etmeye, yakın oldukları siyaset mekanizmasını ikaz etmeye davet ediyorum.

MHP’nin bu konuda pek bir görüşü yok, her durumda “Reyiz haklı” diyorlar. O zaman Sayın Cumhurreyizimize meselenin bilimsel tehlikelerini kanıtlarıyla arz etmek gerekir.

Değerli İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Hanım bu raporu eski bir Dâhiliye Vekili olarak randevu alıp bir uzman heyetle sizin parti olarak arz etmeniz gerekir.

Ziyaret -> Toplam : 125,35 M - Bugn : 109073

ulkucudunya@ulkucudunya.com