Sarsıcı Yazı Kolay Abisi Sarsılacak Adamı Bul Sen!
Ahmet Tezcan 01 Ocak 1970
Dün şöyle bir mesaj aldım:
“Merhaba Abi. Dünden beri oldukça moralim bozuk. Mevzuya ne kadar hakimsin bilemiyorum. Kısaca İsmail Saymaz'ın düğününden paylaşılan fotoğrafa "Bizim cenah"tan yapılan adice yorumlar, yakıştırmalar. Memleket ne hale geldi yahu. Ha bunun karşı cenahtan karşılığı yok mu.. Fazlasıyla var tabi ki. İlk aklıma gelen Binali Beyin eşine yapılan yorumlar, v.b. İşine karışmak gibi gibi olmasın, haddimi de aştığımı biliyorum lakin bir ricam olacak. Şöyle sarsıcı bir yazı yazsan bu konuda, şöyle herkese bir tokat atsan çok iyi olur diye düşünüyorum.”
Göndereni yazmakta beis yok. Rahmetli Ömer Lütfü Mete'nin yadigârı saydığım kardeşim, gazeteci meslektaşım, dostum, sırdaşlarımdan sevgili Erdal Çelebi yazmış. Çoktandır sabahlamadık onunla, hatta karşılıklı oturup sohbetler edemedik. Vesilesi bu olsun, satırlarda giderelim hasretimizi.
Ah be Erdalım...
Her günü bıraktın da bir tek dün mü bozuldu moralin? Günümüz ne zaman dünden farklı oldu ki? Değişmez Pandemi Raporu gibi günlerimiz.
Evet, ben de gördüm İsmail Saymaz'ın düğün fotoğraflarını. Altına yahut üstüne yazılanları da okudum içim elverdiği kadar. “Bizim cenahtan yapılan adice yorumlar, yakıştırmalar” diyorsun da “Bizim cenah” ne, “biz” kimiz?
Biz; sağcılar mı? Hangi sağcılar?
Biz; muhafazakârlar mı? Hangi anlamda?
Biz; müslümanlar mı? Siyasal olanından mı, sayısal olanından mı? Kemiyetimize diyecek yok da keyfiyetimiz ne? Müslümanlığımız belden mi, yoldan mı, halden mi? Atalarımızdan gördüğümüz mü? Yolda bulduğumuz mu? Halden heves mi? Hangisi? Hatta kiminki? İsim saydırtma bana, o taraklarda cazırdamak istemiyorum tükürüklü jelatin gibi.
Biz; Ak Partililer mi yoksa? Nargilecisinden mi, Nusretçisinden mi, fırsatçısından mı, hırsatçısından mı? Engelli fukaraya üç teker üstü kasalı motor veren ama o kasanın tam arkasına “Filanman Falanmaz'ın Armağanıdır” yazılı metal levha çaktırıp Allah'ın garibini bir ömürlük damgalı minnet kölesi haline getirerek hayırsever ünvanı üzerinden sülale boyu makam mevki, sandalye koltuk devşireninden mi? Ayağı poturlu kara cakalısı mı, uçları harfli beyaz yakalısı mı? 15 Temmuz'da Boğaz Köprüsü'nde vatan için öleninden mi, “Vay bana kaş çattılar” deyip karanlık odalarda vatan böleninden mi?
Hangisi “biz”?
Kimiz biz?
Neyiz?
“Ha bunun karşı cenahtan karşılığı yok mu?” demişsin Erdalım.
Yok!
“Bizim” karşılığımız yok ki, “cenahımızın” karşılığı olsun yahut “karşı cenah” diye bir şey olabilsin?
Ne mümkün?
Aynı minvalde misal de vermişsin bak. İsmail Saymaz'ın gelinine yazılan çizilene, Binali Yıldırım'ın eşine yazılıp çizileni karşılık göstermişsin.
Karşılık değil ki o aynılık!
Farklılık yok çünkü, iki değil sadece bir tavır var; ortada cenah diye bir şey yok!
Çirkeflikte biriz biz!
Oturduğumuz masaların nargile yahut rakı masası olması bizim bir olmamıza engel değil ki, hangi masaya oturursak oturalım kafalarımız duman!
Kime kimden yakınıyorsun cancağızım, kimi kime şikayet ediyorsun?
İnandığımız, savunduğumuz, övündüğümüz her ne var ise, sadece ve sadece bizim zannımızdan ibaret!
Zanları için can yakıp kan döken zıllîleriz biz, kapkara gölgeleriz.
Bak ne demiş Aliya merhum zindan notlarında;
“Din tanımı gereği kişiseldir!”
Bu kadar basit oysa.
Kişiliğimiz yoksa dinimiz de yok demektir.
Din yoksa, kin kalır ortada!
Dini olanın kini, kin güdenin dini olmaz!
Bu kadar sade ve net!
Yıllarca radyolarda çığırıp durdu Sadettin Acar kardeşim ama çağrısını kim duydu, kim işitti?
Son bir kez, kendi kulağım duysun için zikretmekte fayda var, çünkü sözün özü orada, asıl sarsıcı olan o.
“Herkes içine baksın!”
Böyle diyordu Sadettin Acar radyoda her hafta , sözü bu cangılda bir cıngıldan ibaret kaldı!
Bir cıngıl neyi sarsabilir ki?
Üzgünüm Leylâ!