Ekonomide pandemi etkisi: Büyük Buhran’a hazır olun
01 Ocak 1970
Koronavirüs pandemisi bitmek bir yana yeniden şaha kalkma eğilimi gösterirken, ekonomi yönetimleri katı karantina tedbirlerinin yeniden alınması halinde ekonomiyi ayakta tutabilecek kaynakları bulabilme telaşına girdi. Amaçları, ekonomilerinin pandemi sonrasında hızla toparlanmasını sağlamak. Ancak Harvard’da finansal sistemler dersleri veren Carmen Reinhart ile Mellon Bankası Başekonomisti Vincent Reinhart’a göre toparlanma çok daha uzun süre alabilir. Reinhart çifti Foreign Affairs’in Eylül / Ekim 2020 sayısında yayınlanan kapsamlı analizlerinde, küresel ekonomide yaşananın bir durgunluk değil “bunalım” olduğunu savunuyor ve alınan tedbirlerin iyileşme değil ancak geçici bir rahatlama yaratacağını vurguluyorlar.
Carmen ve Vincent Reinhart yazılarına, “Her nesilde bir kez görülebilecek tehdit” olarak değerlendirilen COVID-19 krizinde, hükümetlerin tarihte eşi az görünür biçimde ekonomik tedbirlere başvurduğunu hatırlatarak başlıyor:
“Mevcut ekonomik yavaşlama farklı. Ulusal sınırlara saygı göstermeyen yeni koronavirüsün yarattığı şok, küresel toplumun büyük bir bölümünü, Büyük Buhran’dan bu yana en büyük durgunluğa sürükledi. Sonuç olarak toparlanma, gerileme dönemi kadar güçlü veya hızlı olmayacaktır. Ayrıca daralmayla mücadele etmek için kullanılan mali ve parasal tedbirler, nihayetinde ekonomik kayıpları ortadan kaldırmak yerine yalnızca hafifletecek ve küresel ekonominin 2020’nin başında olduğu noktaya geri dönmesi uzun zaman alacak.
Salgın nedeniyle yaşanan iflasların yanı sıra geri ödenmeyen kurumsal kredilerin miktarı da artarken, dünyanın pek çok yerinde de mali kriz yaratacak büyük bir ekonomik daralma yarattı. Gelişmekte olan dünyadaki geri ödenmeyen kamu borçları muhtemelen fırlayacak. (…) Kriz, düşük gelirli haneleri ve ülkeleri daha varlıklı olanlardan daha fazla vuracak. Nitekim Dünya Bankası, pandeminin bir sonucu olarak dünya genelinde 60 milyon kadar insanın aşırı yoksulluğa sürükleneceğini tahmin ediyor.”
Bunalıma ‘bunalım’ demeli
Carmen ve Vincent Reinhart yazılarının devamında, yaşanan büyük şoka rağmen ekonomistlerin “buhran” kelimesini kullanmaktan kaçınmasından yakınıyor:
“Dünya Bankası, en son analizinde, küresel ekonominin 2020’de yüzde 5,2 küçüleceğini tahmin etti. ABD Çalışma İstatistikleri Bürosu, kısa süre önce, son 72 yılın en kötü aylık işsizlik rakamlarını açıkladı. (…) İngiltere Merkez Bankası, bu yıl ülkede 1706’dan beri üretimde en büyük düşüşün yaşanabileceğini açıkladı. Durum o kadar korkunç ki, “depresyon” ya da “pandemik depresyon” olarak adlandırılmayı hak ediyor. Ne yazık ki, Büyük Buhran’ın hatırası, iktisatçılar ve diğerlerinin bu kelimeyi kullanmasına engel oluyor çünkü 1930’larda yaşanan düşüş hem derinliği hem de uzunluğu açısından çok ağırdı ve tekrarı da zor görünüyor. (…) Yaşanan ıstırabı hafif terimlerle tanımlamak işini kaybeden veya işletmesini kapamak zorunda kalan birçok kişiye saygısızlık gibi görünüyor.”
Eskiye dönüşe en az 8 yıl var
Ekonomistler, bilim insanlarının COVID-19 salgınının tüm dünyada aynı anda başlamadığını ve farklı seyirler izlediğini belirttiğini aktardıktan sonra ekonomik sorunların da hastalığının seyrini takip edeceğini belirtiyor.
“Bazı önemli ekonomiler şimdi yeniden açılıyor. Bu gelişmenin yansımasını Asya ve Avrupa’daki iyileşen iş koşullarında ve ABD işgücü piyasasındaki işbaşına dönüşlerin artmasında görüyoruz. Bununla birlikte, toparlanma ile iyileşmeyi birbirine karıştırmamak gerekir. On dokuzuncu yüzyılın ortalarından bu yana en kötü mali krizlerin hepsinde, kişi başına düşen GSYİH’nın kriz öncesi düzeyine dönmesi ortalama sekiz yıl sürdü. ABD’nin tarihi mali ve parasal teşvik düzeyleriyle, sorunla daha iyi başa çıkacağı beklenebilir. Ancak çoğu ülke, COVID-19’un ekonomik hasarını telafi etme kapasitesine sahip değil. Devam eden toparlanma, derin bir çukurdan uzun sürecek çıkış yolculuğunun başlangıcıdır.”
Uzun yolun üç işareti
“Bu ortamda her türlü öngörü belirsizliğe kurban gidebilecek olsa da, iyileşme yolunun uzun olacağını gösteren üç gösterge var. Birincisi, ihracat. Sınırların kapatılması ve karantina kısıtlamaları küresel mal talebini daralttı ve ihracata bağımlı ekonomileri sert bir şekilde vurdu. Pandemiden önce bile birçok ihracatçı baskılarla karşı karşıyaydı. 2008 ile 2018 arasında, küresel ticaret büyümesi önceki on yıla göre yarı yarıya azaldı. Daha yakın zamanlarda, ihracat, ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’in ortasında başlattığı ABD-Çin ticaret savaşından zarar gördü. Turizmin önemli bir büyüme kaynağı olduğu ekonomiler için, uluslararası seyahatlerdeki çöküş felaket oldu. IMF, (…) turizm gelirlerinin “kriz öncesi seviyelere ancak önümüzdeki üç yıl içinde kademeli olarak döneceğini” tahmin ediyor.
Sadece ticaret hacmi düşmekle kalmıyor; birçok ihracat ürününün fiyatı da düştü. Emtia fiyatlarının düşmesi hiçbir yerde petrol piyasasında olduğu kadar görünür olmamıştır. Yavaşlama, enerji talebinde büyük bir düşüşe neden oldu ve petrol fiyatları varil başına 45 ila 70 dolar aralığına çekildi. (…)
Diğer önde gelen sıkıntı dönemlerinde, küresel ekonomi yalnızca kısmi darbeler almıştı. 1980’lerin başındaki on yıl süren Latin Amerika borç krizi ve 1997 Asya mali krizi sırasında, çoğu gelişmiş ekonomi büyümeye devam etti. Başta Çin olmak üzere gelişmekte olan pazarlar, 2008 küresel mali krizi sırasında küresel ekonominin büyümesinin lokomotifleriydi. Bu sefer değil. En son Büyük Buhran’da büyün motorlar arızalanmıştı; bu seferki çöküş benzer şekilde ani ve sert olacak. Dünya Ticaret Örgütü, küresel ticaretin 2020’de yüzde 13 ile 32 arasında gerileyeceğini tahmin ediyor. (…) 2020, 1930’ların başından bu yana küreselleşme için en kötü yıl olacak.
Uzun ve yavaş bir toparlanmaya işaret eden ikinci gösterge ise işsizlik. (…) Kapanan bazı işletmeler yeniden açılmayacak. Sahipleri birikimlerini tüketmiş olacak ve muhtemelen gelecekteki ticari girişimlerde daha temkinli davranacaklar. Dahası, bazı izine çıkartılan veya işten çıkarılanlar işgücü piyasasından kalıcı olarak ayrılacak. Diğerleri uzun işsizlik döneminde becerilerini kaybedecek, mesleki gelişim fırsatlarını kaçıracak ve bu da onları potansiyel işverenler için daha az çekici hale getirecek. En savunmasız olanlar, ilk etapta asla iş bulamayacak olanlar: Çarkları bozulmuş ekonomide işgücüne katılan yeni üniversite mezunları… (…) İstihdam yarışı parkurunun başlangıç kapısında tökezleyenler sürekli diğerlerinin arkasında kalabilir.
Bu arada, hâlâ okulda olanlar, sosyal mesafeli, çevrimiçi sınıflarında standartların altında eğitim alıyorlar. İnternet bağlantısının olmadığı veya yavaş olduğu ülkelerde, daha yoksul öğrenciler kitleler halinde eğitim sisteminden ayrılıyor. Onlar da geride bırakılan bir diğer grup olacak.
Ulusal politikalar ne kadar çözüm olabilir?
Elbette ulusal politikalar önemlidir. Avrupa ekonomileri, çalışamayacak durumda olan veya daha az saat çalışmakta olan çalışanların maaşlarını büyük ölçüde sübvanse ederek işsizliği önlerken, ABD bunu yapmıyor. Gelişmekte olan ekonomilerde, insanlar çoğunlukla bir sosyal güvence ağına sahip olmadan çalışıyor. Ancak görece zenginlikleri ne olursa olsun, devletler daha çok harcıyor ve daha az alıyor. Pek çok yerel ve bölgesel yönetim, yasalar gereği dengeli bir bütçe tutmakla yükümlüdür. Bu da şu anda artırdıkları borçlanmaları karşılamak için daha sonra kemer sıkmaya gidecekleri anlamına geliyor. Bu arada, merkezi hükümetler vergi tabanları küçülürken sürekli gelir kaybediyorlar. Mal ihracatına, turizme ve yurtdışında çalışan vatandaşların dövizlerine bel bağlayan ülkeler, en güçlü ekonomik dalgalanmalarla karşı karşıya.
Belki de en kötüsü, bu bunalım, dünyanın en yoksullarının çoğu da dahil olmak üzere birçok ülkede ekonomik temellerin zaten zayıfladığı bir zamana dek geldi. Kredi derecelendirme kuruluşları (…) bu yıl rekor sayıda ülkenin notunu kırdı. Şirketlerin kredi notları da aynı akıbete uğrayabilir (…) Sonuç olarak, kaynaklarını ihtiyatla yöneten devletler bile kendilerini batmış bulabilir.
Bu krizin üçüncü göze çarpan özelliği, ülkeler içinde ve ülkeler arasında oldukça geriye götürücü (regresif) olmasıdır. Devam eden ekonomik kaymalar, daha düşük gelirli olanların üzerine çok daha fazla yıkılıyor. Bu tür insanlar genellikle uzaktan çalışma yeteneğine veya çalışmadıklarında idame etmelerini sağlayacak kaynaklara sahip değil. Örneğin ABD’de, tüm işçilerin neredeyse yarısı küçük işletmelerde, çoğunlukla ücretlerin düşük olduğu hizmet sektöründe istihdam ediliyor. Bu küçük işletmeler, özellikle salgının tüketici davranışları üzerindeki etkisi zorunlu karantina kısıtlamalarından çok daha uzun sürebileceğinden, muhtemelen iflasa en yakın olanlar onlar.
Sosyal güvenlik ağlarının az gelişmiş olduğu veya bulunmadığı gelişmekte olan ülkelerde, yaşam standartlarındaki gerileme çoğunlukla toplumun en yoksul kesimlerinde görülecek. Hastalık ve karantina kısıtlamaları tedarik zincirlerini ve tarımsal işgücü göç hareketlerini sekteye uğrattığı için gıda fiyatlarındaki dünya çapında yaşanan artış, pandeminin geriye götürücü doğasını daha da güçlendirilebilir. Birleşmiş Milletler geçtiğimiz günlerde, dünyanın son 50 yılın en kötü gıda kriziyle karşı karşıya olduğu konusunda uyardı. En fakir ülkelerde, gıda tüketimle ilgili harcamaların yüzde 40 ila 60’ını oluşturuyor. Düşük gelirli ülkelerdeki insanlar, gelirlerine oranla gıdaya, gelişmiş ekonomilerdeki emsallerine nazaran beş ila altı katı daha fazla harcıyor.”
İyileşmeye giden uzun ince yol
Carmen Reinhart ile Vincent Reşnhart, iyileşmenin belirli şartlara bağlı olduğunu ancak bu şartlar yerine getirilse bile toparlanmanın uzun süreceğini belirtiyor:
“2020’nin ikinci yarısında, halk sağlığı krizi yavaş yavaş kontrol altına alınırken ekonomik faaliyet ve istihdamda büyük olasılıkla etkileyici görünümlü kazanımlar olacak ve finansal piyasa iyimserliğini körükleyecek. Ancak tüketimin artmasının yaratacağı bu geri tepme etkisinin tam bir iyileşme sağlama olasılığı düşük. (…)
Şimdiye kadar, dünya çapındaki uygulamaya alınan mali tedbirler görece dar hedeflenmiş ve geçici olarak planlandı. (…) Daha büyük ekonomilere sahip ülkeler, daha iddialı teşvik planları geliştirdiler. Buna karşılık, G-20’deki gelişmekte olan on piyasanın toplam teşvikleri, gelişmiş ekonomideki emsallerinin yüzde olarak en az beş puan altında. Ne yazık ki bunun anlamı şu; ekonomik şokun daha çok vurduğu ülkede iç ekonomik çarkları döndürebilecek mali tedbir paketleri daha küçük olacak. Yine de, gelişmiş ekonomilerdeki mali teşvikler, büyük rakamların gösterdiğinden daha az etkileyici (…) Özellikle Avrupa ekonomilerindeki teşvik, harcamadan çok büyük işletmelerin bilançoları ile ilgili ve bu yüzden bir talep şokunu telafi edebileceğinden kuşku duyuluyor.”
Ekonomiden hoşnut olmayan kesimler sandıkta ne yapacak?
“Bu krizin gölgesi uzun ve karanlık olacak. Hem de öncekilerin çoğundan daha fazla… IMF, gelişmiş ekonomilerde 2019’da yüzde 3,3 seviyesinde olan bütçe açığının GSYH’ye oranının bu yıl yüzde 16,6’ya yükseleceğini tahmin ediyor. Aynı oran gelişmekte olan ülkelerde yüzde 4,9’dan yüzde 10,6’ya çıkacak. Pek çok gelişmekte olan ülke, mali musluğu açmada gelişmiş meslektaşlarının liderliğini takip ediyor. Ancak hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomiler arasında, birçok hükümet bunu yapacak mali kabiliyetlere sahip değil. Sonuçta çok sayıda devlet muazzam açıklar verecek.
Bu borçlarla uğraşmak yeniden inşayı engelleyecektir. G-20, en fakir ülkelerin 76’sına borç servisi ödemelerini şimdiden erteledi. Daha zengin hükümetler ve borç veren kurumlar önümüzdeki aylarda daha fazlasını yapmak zorunda kalacaklar, diğer ekonomileri ve özel sektörü kendi borç-giderme planlarına dâhil etmek zorunda kalacak. Ancak, ülkeler küresel ekonomiyi desteklemek yerine içe dönmeye karar verirlerse, bu önlemleri almaya yönelik siyasi irade yetersiz kalabilir.
Küreselleşme ilk olarak 2016’da Trump yönetiminin gelişiyle tersine döndü. Çözülmenin hızı ancak mevcut kargaşaya atfedildiği için toparlanacaktık. Açık sınırlar enfeksiyonun yayılmasını kolaylaştırıyor gibi görünüyor. Küresel ticaret hacmi azaldığında, ihracat pazarlarına bağımlılık, bir iç ekonomiyi aşağıya çekiyor gibi görünüyor. Pek çok gelişmekte olan ülke, ana mallarının fiyatlarının düştüğünü ve yurtdışındaki vatandaşlarından gelen dövizlerin azaldığını gördü. Halkın duyarlılığı ekonomi için önemlidir ve yurtdışına seyahat veya yurtdışında eğitime yönelik tutumların hızla düzeleceğini hayal etmek güç. (…) Genel olarak uluslararası ticarette güven eksikliği yaşanıyor. Birçok sınırı aşmak zor olacak ve bazı yabancı ortakların güvenilirliği hakkındaki şüpheler artacaktır.
Küresel işbirliğinin aksamasının bir başka nedeni de, siyasi karar alıcıların kısa vadeli toparlanmayı kalıcı bir iyileşmeyle karıştırabilmeleridir. Gelir ve çıktıdaki düşüşü durdurmak önemli bir başarıdır, ancak aynı zamanda iyileşmeyi de hızlandıracaktır. Küresel ekonomide patlak veren bu salgının çukurundan çıkması ne kadar uzun sürerse, bazı insanlar o kadar uzun süre gereksiz yere işsiz kalacak ve orta ve uzun vadeli büyüme umutları kalıcı olarak bozulacaktır.
Ekonomik sonuçlar açıktır. Gelecekteki gelir azaldıkça, borç yükü daha da taşınamaz hale gelir. Sosyal sonuçları tahmin etmek daha zordur. Bir piyasa ekonomisi, vatandaşları arasında bir pazarlığı da içerir. Ekonomik pastayı olabildiğince büyütmek ve zaman içinde büyüme şansını artırmak için kaynaklar en verimli şekilde kullanılacaktır. Teknolojik gelişmeler veya uluslararası ticaret yollarının açılmasıyla koşullar değiştiğinde kaynaklar değişir, kazananlar ve kaybedenler yaratılır. Pasta hızla genişlediği sürece, kaybedenler dilimlerinin mutlak boyutunun hâlâ büyümekte olduğu gerçeğiyle gönüllerini rahatlatabilirler.
Örneğin, geçen yüzyılın sonlarında gelişmiş ekonomilerde olduğu üzere GSYIH reel olarak yılda yüzde 4 büyürse, 18 yıl içinde üretim iki katına çıkar. Ama 2008 krizinden sonra yaşandığı gibi büyüme yüzde 1’de kalırsa üretimi ikiye katlamak için gereken süre 72 yıla çıkar. Mevcut maliyetlerin aşikâr açığa çıkması ve elde edilecek faydaların daha uzak geleceğe ertelenmesi insanları yaptıkları pazarlıkları yeninden düşünmeye sevk edebilir.
Tarihçi Henry Adams bir zamanlar politikanın nefretlerin sistematik bir şekilde örgütlenmesiyle ilgili olduğunu söylemişti. İşini kaybeden, işlerini yakın gören ve birikimlerini tüketen seçmenler kızgın. Bu öfkenin, mevcut siyasi sınıf tarafından veya iktidardaki politikacılar seçim kaybederse onları takip edeceklerce üretken bir yöne kanalize edileceğinin garantisi yok. Ekonomi gerilediğinde genellikle popülist milliyetçilik dalgası yükselir. Bu nedenle küresel toplum arasındaki güvensizliğin artacağı neredeyse kesin. Bu, çok taraflılığın gerileyişini hızlandırıp gelecekteki ekonomik beklentileri daha da düşürerek bir kısır döngü yaratabilir. İki dünya savaşı arasında (…) olan tam da buydu.
Bu politik ve sosyal sorunlara her duruma uyan tek bir çözüm yoktur. Ancak ihtiyatlı hareketlerden biri, bu baskıları üreten ekonomik koşulların kötüleşmesini önlemektir. Yetkililerin mali ve parasal teşviklere devam etmesi gerekiyor. Ama her şeyden önce, toparlanmayı iyileşme ile karıştırmaktan kaçınmalıdırlar.”
Carmen Reinhart ile Vincent Reinhart’ın Foreign Affairs’de yayınlanan ‘Pandemi Bunalımı’ başlıklı makalelerinin önemli bazı bölümleri Mustafa Alkan tarafından Türkçeye çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/articles/united-states/2020-08-06/coronavirus-depression-global-economy