« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

05 Eki

2020

Dava var para yok

İbrahim Kahveci 01 Ocak 1970

Bir dava var. Ekseni bir Avrasya, bir ABD, bir AB olsa bile bir davamız var. Davamız uğruna bir gün yaptığımızın ertesi gün tam tersini de yapabiliyoruz.
Ama olsun yine de bir davamız var.

Peki, bu dava ülkemiz için mi? Milletimizin üstün çıkarları mı?

Dava ülkemiz olsaydı acaba Milletimiz bu kadar zayıf olur muydu?

Mesela ekonomi iyiyken Hazine garantili müteahhitlere verdiğimiz işlere bugün para nasıl bulabiliyoruz? Oysa para içinde yüzdüğümüz o yıllarda “Para yok” diye bir kaç müteahhide verildi bütün bu işler. Ama bugün gerçekten para yokken bu müteahhitlere milyarlar bulunup ödenebiliyor.

Nasıl iş ama!

İki soru soralım

1- Türkiye’ye yılda 70 milyar dolar dışarıdan para gelirken ve ortalık adeta para kaynarken devlet nasıl para bulmadı? Devlet para bulamazken bir kaç müteahhit nasıl bu kadar büyük işleri aldı ve paraları bulabildi? -Bunlar ihalelerin yapıldığı döneme ait sorular.

2- Bugün pandemide Millete para bulamazken, bankaya gidin kredi kullanın derken devlet bu müteahhitlere nasıl para bulabiliyor? Hem milyarlarca lirayı...

Aslında bu sorulara bir de ek soru yapmamız gerekiyor:

3- Hiç merak etmeyin en fazla üç yıl garanti ödemesi yapılır, sonra bu yollar - köprüler verilen garantileri doldurur denildi. Ama yıllar geçiyor ve garanti ödemeleri azalacağına artıyor. İyi ama bu sözlü beyanların sorumluları nasıl hesap verecek? Bu zararları kim ödeyecek?

***

Ülkenin davası var ama bu dava Millete açlık yoksulluk, işsizlik olarak yansıyor. Ama bu dava 5-10 müteahhide ise oluk oluk para akıtıyor.

Sorarım size bu nasıl bir dava...

Bu dava en üstten başlayarak kamuda inanılmaz israfı, gösterişi, lüksü getirebiliyor. Ama bu dava altta fakirlik olarak “aç kalırız yedirmeyiz” ilkesine dönüşebiliyor.

Altta dava rüzgarı esiyor

Üstte para fırtınası kopuyor

Bu denge gerçekten nasıl başarılıyor? Müthiş bir denge. İnsan kardeşine, babasına veya ailesine bile bu dengesizliği yakıştırmaz.

Kendisi açken, kendisi sefalet çekerken en yakınlarının bile böyle bir hayat yaşamasına izin vermezken, bugün ülke yönetiminde bu nasıl olabiliyor?

***

Bu nasıl olabiliyor?

Önemli bir soru ve sorun.

Burada liyakatsiz kadro kilitlenmesi diye bir şey çıkıyor karşımıza.

Davalar, liyakat yerine itaati öne alır. Dava varsa itaat önemlidir. Liyakat ise bir alt sınıfa düşer.

Liyakatsiz kadrolar ise yine diğer kadroların da liyakatsizleşmesini sağlar. Liyakatsizlik salgın hastalık gibi bütün kadrolara hızla yayılır. Arada bir liyakatli olanlar dahi varlıklarını liyakatsiz kadro davranışına uydurmak zorunda kalır.

Çünkü liyakatsizlik işi bilenleri otomatik olarak tasfiye eder. Tasfiye olmamak için liyakatsiz davranış makul hale gelir.

Biz bunu iktisattan biliyoruz: Piyasada iki para varsa ve bu paralardan biri iyi para diğeri kötü paraysa kural şudur: Kötü para iyi parayı kovar.

Millet iyi parayı yastık altına alır, saklar ve dolaşımda kötü para kalır.

Liyakatsizlik hakimiyeti de böyledir. Sloganlaşır ve beka haline gelir.

Aslında beka o liyakatsiz kadroların bekasıdır. Ülke bekası ise sadece bir örtüdür. “Bir politikacı işini kaybetmemek için her şeyi yapar. Hatta vatansever bile olur” der William Randolph Hearst.

Ama burada ülke açısından bir yapısal sorun vardır.

Bazı ülkeler liyakatsizlik hakimiyetinden sonra bir daha toparlanamaz. Mesela 60’larda Uzakdoğu’da Filipinler Japonya’dan sonra ikinci ülkeydi. Diktatör Ferdinand Marcos ile ülke adeta tarihin karanlık çukuruna düştü. Marcos gittikten sonra asıl büyük çöküş anlaşıldı veya su yüzüne çıktı.

Arjantin örneğini çok veririm. Bir dönem dünyanın en müreffeh ülkelerinden biriydi. Ama artık bugün sadece krizlerle anılan bir ülke. Yapılsa çöküş bir türlü önlenemiyor.

***

Bugün ülkemiz açısından asıl büyük tehlike Abdülhamit dönemi benzeridir. Tel yerde toplanan kuvvet; kurumların ve kuralların çalışmaması ve içten yapısal çöküş yaşamamız.

İşte bu nedenle içerden çürürken dışarıdan parlayabiliyoruz ve gerçek erimeyi idrak edemiyoruz.

Yarın uyandığımızda çok geç kalmış olabiliriz.

Bir an önce liyakatsizlik kilitlenmesini aşarak devlet işleyişine geri dönmemiz gerekiyor. Bunun için de öncelikle muhalefetin bu değişime hızla hazır olması gerekiyor. Aksi halde acılarımız daha büyük olabilir.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 26478

ulkucudunya@ulkucudunya.com