« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Eki

2020

Karabağ’da Türk dünyası

Konuralp Ercilasun 01 Ocak 1970

Türk dünyasının kuvvetlenen ilişkileri ve Türk Jeopolitiğinin önemini Karabağ ile bir kez daha görüyoruz. Bu ilişkiler daha da kuvvetlenecek, yeter ki gereğinden fazla aceleci davranmayalım.

Geçen hafta, bir sohbet grubunda Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını kurtarma operasyonu üzerine beyin fırtınası yaptık. Operasyonun geleceği, Rusya’nın pozisyonu, Batı’nın tutumu, Türkiye’nin yaklaşımı ve hatta Ermenistan’daki siyasi durum dahi konuşuldu, masaya yatırıldı, tartışıldı.

Üzerinde önemle durulan konulardan biri İran meselesiydi. İran’ın Ermenistan tarafında yer almasının jeopolitik temelleri gündeme getirildi. Hâliyle konu Güney Azerbaycan’a kaydı. İran’ın Ermeni yanlısı tutumuna karşı Güney Azerbaycan’daki tepkiler değerlendirildi. Tebriz ve Tahran’daki gösteriler, gösterilerde atılan sloganlar üzerinde duruldu. Güney Azerbaycan’da, Traktör futbol takımının maçlarında görülen Türklük uyanışı, bu sefer iktidarı protesto eden gösterilere dönüşmüştü.


Görsel kaynağına buradan ulaşabilirsiniz.
Abdullah Gündoğdu meseleyi Türk Jeopolitiği başlığıyla değerlendirdi. Hazar’dan Balkanlara, Kıbrıs’tan Kırım’a uzanan bir Türk Jeopolitiğinin kendi gerçeklerini dayatmaya başladığını söyledi. İktidarlar hangi düşüncede olursa olsun, Türk Jeopolitiği, iktidarları sahanın gerçeklerine göre hareket etmeye zorluyordu. Herkes bu konuda çeşitli fikirler söyledi. Bu sırada ben de fikirlerimi ifade ederek Hazar ötesini de gündeme getirdim. Zaman zaman sosyal medyada heyecanlı bazı kişilerin sessiz kaldıkları gerekçesiyle Hazar ötesi Türk Cumhuriyetlerine veryansın ettiklerine şahit olduğumu, hâlbuki bu işin bir süreç olduğunu, sabırsızlık etmemek gerektiğini söyledim. Bunları söylerken Türk dünyasının çeşitli yerlerinden örnekler verdim. Bu örnekleri bir yazı hâlinde bir araya toplamak, gidişatı görmek açısından önemli olacaktır.

Türk dünyasından Azerbaycan’a destek

Görsel kaynağına buradan ulaşabilirsiniz.
Önce konunun açılmasına sebep olan Güney Azerbaycan’dan başlayalım ama konu çok gündemde olduğu ve herkes tarafından bilindiği için fazla üzerinde durmayacağız. Yukarıda da yazıldığı gibi geçtiğimiz hafta protestolar gerçekleşti ve hatta İran yönetimi bu protestoların önünü almak için biraz geri adım atan bir açıklama yaptı. Yani eylemde olmasa da söylemde bir düzeltme ihtiyacı hissetti (İlgili yazı için buraya tıklayınız.).

İran’ın batısına geçersek, Irak Türkmen Cephesi de Karabağ konusunda ses verdi. Cephe Başkanı Erşat Salihi, sosyal medya hesabından desteğini duyurdu ve birden çok mesajıyla Kerküklülerin Azerbaycan’ın yanında olduğunu gösterdi (İlgili mesaj için buraya tıklayınız.).



Daha batıya gittiğimizde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de bu konuda sessiz kalmadı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı Ersin Tatar “Kıbrıs Türk Halkı her zaman haklı mücadelesinde Azerbaycan’ın yanında olmuştur, olmaya da devam edecektir. Yaptıkları asla Ermenistan’ın yanına kâr kalmayacak, Ermenistan eninde sonunda bu saldırganlığının bedelini ödeyecektir.” diyerek desteğini ortaya koydu (İlgili haber için buraya tıklayınız.).

Rahmetli Rauf Denktaş’ın danışmanı Fikret Alasyalı’nın tabiriyle güneydeki bir yeşil adadan kuzeydeki bir yeşil adaya çıktığımızda Kırım Türklerinin efsanevi lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, “Karabağ Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçasıdır.” açıklaması yaptı (İlgili açıklama için buraya tıklayınız.). Bilindiği üzere Kırım, yakın zamanda Rusya tarafından üçüncü kez işgal edildi ve burada Rus işgal yönetimi hâlâ hukuksuz uygulamalarını sürdürüyor.

Hazar’ın ötesine geçtiğimizde yönetimlerin sessizliğinin bazı jeopolitik gerekçeleri var. Buradaki devletler, sadece güçlü komşularıyla değil, kendi iç kamuoylarının Sovyet hafızalarıyla da belli bir dengeyi gözetmek zorundalar. Bu sebeple, buradaki kamuoylarına bakmak genel gidişatı görmek açısından önemlidir.



Burada ilk olarak Kazakistan’a bakalım. Merkezi Çekya’da olan ABD temelli Radio Liberty, sosyal medya hesabından Karabağ meselesiyle ilgili Ermeni yanlısı bir haber yayımladı. Haber, Radyonun Kazakça bölümünde de yayımlandı. Sosyal medyada habere karşı büyük bir tepki oluştu. Habere yorum yapan Kazak Türkü kullanıcılar, Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu belirttiler.

Özbekistan’a geçtiğimizde, burada da aydınlardan dünya kamuoyuna bir çağrı yapıldığını görüyoruz. Özbekistan’ın önde gelen aydınları dünya kamuoyuna yaptıkları bir çağrıyla Azerbaycan’a yönelik ayrımcılığın sona ermesi gerektiğini vurguladılar (İlgili haber için buraya tıklayınız.).

Güney Azerbaycan’la başladığımız topluluklar üzerinden kısa bir tur, bize Türk dünyasının geleceğini gösteriyor. Bugünkü bazı aykırı görünen beyanlar üzerinden bir kırılganlık oluşturmak, uyanışa doğru giden bu gidişatı yavaşlatacaktır. Bunun yanında Türk Jeopolitiğinin etkisi sadece bununla sınırlı değil.

Herkesin bildiği haberleri de burada toparlayacak olursak; Ukrayna, Macaristan ve Pakistan bu konuda net bir şekilde Azerbaycan’ın yanında yer aldılar. Uluslararası kuruluşlara baktığımızda Türk Konseyi (Türk Keneşi) Genel Sekreteri 3 Ekim Türk Dünyası Günü için yaptığı açıklamada kardeş Azerbaycan ve toprak bütünlüğü vurgusuyla yine desteğini açıkladı. Hatırlanırsa Türk Konseyi, Temmuz ayında da Ermeni saldırganlığını kınamıştı.



Bunun yanında sosyal medyada Gagauzlardan, Bulgaristan Türklerinden, Kırgızistan Cumhurbaşkanından ve Gürcistan’dan destek geldiği yönünde paylaşımlar bulunsa da bunları doğrulayamadım. Ama şu ana kadar yukarıda belirtilen doğrulanmış haberler yeterli.


Görselin kaynağına buradan ulaşabilirsiniz.
Türk Jeopolitiğinin önemi ve Türk Konseyi’nin kat ettiği mesafe artıyor
Burada, bizim kamuoyunda Türk dünyası olarak adlandırdığımız coğrafyanın bir de etki sahasını görme imkânına kavuşuyoruz. Yani Türk Jeopolitiği terimi, aslında bir soydan ziyade jeopolitik bir gerçekliği ifade ediyor. Burada mesele Türk olup olmamak değil; aynı bölgede, benzer tarihî geçmişi paylaşan halkların farklı milletlerden de olsalar ortak çıkarlar etrafında birlikte hareket edebilmeleridir.

Coğrafya çok geniş olduğu ve her ülkenin problemi birbirinden farklı olduğu için zaman zaman çeşitli iç çıkar çatışmaları meydana gelebilir. Burada akıllıca olan politika, aynı jeopolitiği paylaşanların birbirlerinden ölçüsüz beklentide olmamalarıdır. Bu yazıda dikkat çekmek istediğim 1991’den itibaren başlayan bir araya gelmelerin otuz yılda kendiliğinden kat ettiği mesafedir. Otuz yıl, bir millet hayatını bir kenara bırakalım, bugünkü hayat süreleriyle ortalama bir insan ömrünün yarısı bile değildir. Gereğinden fazla acelecilik süreci hızlandırmayacağı gibi akamete dahi uğratabilir.



Ölçüsüz beklentiler yerine otuz yılda gerçekleşenlere baktığımızda başta Türk Konseyi ve Türksoy olmak üzere Türk dünyasının ilişkilerini sıkılaştıran birçok uluslararası organizasyon olduğunu görüyoruz. Burada özellikle Türk Konseyinin kuruluş hikâyesi dahi gidişatı göstermeye yetiyor (İlgili yayını izlemek için buraya tıklayınız.).

Türk halklarının iletişimi kuvvetleniyor
Bunlar resmî ilişkiler, işin bir de halk ilişkileri yönü var. Türkiye’den gittikçe daha çok insan Türk Cumhuriyetlerine gidiyor. Bunların birçoğu gittiği yerde uzun süre kalıyor. Bunun ters yönünde, Türk Cumhuriyetlerinden insanların da turizm, eğitim veya çalışma için gelmeyi hedefledikleri ana ülkelerden biri Türkiye.

Cumhuriyetlerde Türkiye Türkçesini konuşan veya konuşamasa da anlayanların sayısı 1991’deki sayının yüzlerce değil binlerce kat fazlası. Tersi de geçerli. Bugün Türkiye’de herhangi bir Türk Cumhuriyetinin dilini konuşan sayısı yine aynı nispette. Konuşamayan ama anlayanları dikkate aldığımızda bu sayı katlanıyor.

1991 öncesinde Türkiye dışı Türkler meselesi, sadece Türkologların konusuyken günümüzde artık birçok mesleğin Cumhuriyetler arası meslek birlikleri olduğunu görüyoruz. Artık iş Türkoloji’nin çapını kat be kat aşmış; turizm, tıp, mühendislik gibi alanlarda iş birlikleri gelişmiştir. Otuz yılda kat edilen bu mesafe, bilinçli bir politika sonucu veya Türkiye’nin bir dış politika tercihi değil, bir kendiliğinden gidiştir. Elbette dünyanın bir çekişme sahası olduğunu düşünürsek bu gidişin olmasını istemeyen devletler de var ve onlar da bu gidişi görüyorlar. Onlar da bu gidişi tersine çevirmek için politikalar devreye koyacaklardır. Bunun da bilincinde olarak bu gidişi sekteye uğratmamak ve mümkünse hafif dokunuşlarla bu gidişi desteklemek yerinde olur.

Ziyaret -> Toplam : 125,25 M - Bugn : 5760

ulkucudunya@ulkucudunya.com