« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

18 Eki

2020

Faruk Sümer 05.11.1924 – 21.10.1995

01 Ocak 1970

Faruk Sümer, 1924 yılında Konya’ya bağlı Bozkır Kazasında doğdu. Dedesi Hüseyin Hilmi kasabanın müftüsü olup, orada aynı zamanda müderrislik görevini de yürütmekteydi. Babası Mehmet Zeki ise memurluk yapmaktaydı. Annesi Zeliha Sümer, çocuklarının tahsil görmeleri için çok büyük gayret ve çaba harcamıştır. Babası İstanbul’da Kuleli Askeri Lisesini okumuş, aynı zamanda İstanbul kadastro mektebini bitirmiştir. Babasının en son memuriyeti Eminönü Tapu Sicil muhafızlığı olmuştur. Faruk Sümer’in hem anne hem baba tarafı kasabaya yarım saat mesafede olan Akçapınar köyündendirler. Faruk Sümer dört kardeş olup, kardeşlerden Kayahan çok küçük yaşta iken vefat etmiştir. Dört kardeşin en büyüğü Faruk Sümer, diğer kardeşleri Cengiz Sümer ve kız kardeşleri Güner Yinanç’dır. Faruk Sümer ailesiyle birlikte Bozkır Kazasından altı yaşlarında ayrılarak, babasının İstanbul Tapu Kadastro Dairesine tayini dolayısıyla İstanbul’a taşınmışlardır. Faruk Sümer’in Selçuk,Kutlu, Mutlu ve Gültekin adlarında dört çocuğu vardır.

faruk-sumer

Faruk Sümer, bütün tahsil hayatını İstanbul’da geçirmiştir. Haydar Paşa Lisesi’ni bitirdikten sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne girmiştir. Faruk Sümer,daha öğrenciyken aldığı derslerin dışında kütüphane ve arşivlerde çalışmalar yapmış, özellikle Arşivlerde Tahrir Defterlerini incelerken, Siyakat yazısını öğrenmiştir. Faruk Sümer, 1948’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl İstanbul’da imkân ve kadro olmadığı için Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Tarih Bölümünde doktora öğrencisi olarak çalışmalarına başlamıştır. 1950’de Doktor unvanını almıştır.1955 senesinde Karakoyunlular Tezi ile Doçent olmuştur. 1962’de ise Profesörlük payesine yükselmiştir. 1971 senesinde Akdes Nimet Kurat’ın vefatı üzerine boşalan Ortaçağ Tarihi Kürsüsü Başkanlığına getirilmiştir. Emekli oluncaya kadar da bu vazifesini sürdürmüştür.

Faruk Sümer, Almanya ve İngiltere’de üçer dönemlik dersler vermiştir. Yine Kaliforniya’daki Üniversite’den Ortadoğu Kürsüsü’nü yürütmek için bir teklif almışsa da, Avrupa Üniversitelerinden zaman zaman yapılan diğer teklifler gibi bunu da kabul etmemiştir. Bu tekliflerin geri çevrilmesinde vatanına olan düşkünlüğü büyük etken olmuştur. Faruk Sümer, 1982 senesinde daha elli sekiz yaşındayken Dil Tarih Coğrafya Fakültesinden emekli olmuştur.

Faruk Sümer’in İlmi şahsiyetinin en belirgin özelliği, tarih ilmine kendisini adaması ve bu sahanın otoritelerinden biri olmasıdır. İlkokuldan itibaren içtimai meselelere karşı merakı onu araştırma ve okumaya sevk etmiştir. Orta öğretimden itibaren tarih ilmine olan merakı daha fazla artarak kendisini bu sahada yetiştirmeye başlamıştır. Daha üniversiteye başlamadan tarih ile ilgili umumi bilgileri ve Eski Yazıyı öğrenmiştir.

Sümer, tarih ilmini insanın bir parçası olarak görmüş ve başkalarının da bu şekilde görmesini istemiştir. Tarihin gereksiz, işe yaramayan bir alan olarak görenlere şiddetle karşı çıkmış ve bu anlayışın yıkılması için elinden gelen çabayı en iyi şekilde göstermiştir. Tarih İlminin öneminin bütün insanlar tarafından anlaşılması gerektiğini, bu anlayışın kazandırılabilmesi için tarihçilere büyük görev düştüğüne inanmıştır. Bu inanışla kendisi güçlü eserler ortaya çıkartarak, Türkiye’de tarih ilminin sözcülerinden biri olmuştur.Faruk Sümer’i tarih ilminin sayılı isimlerinden biri yapan şey hiç şüphesiz ki çalışma metodu, çalışma azmi ve bu alana duyduğu sevgi olmuştur.

Faruk Sümer, yapmış olduğu araştırmalar ve ortaya koyduğu eserlerle Tarih ilmine ve Türk tarihine çok büyük katkılar sağlarken, bizzat söylediği şu sözleriyle de tarihten ne anlamamız ve tarihçiliğin nasıl olması gerektiğini de ortaya koymuştur. “ Tarih bir ilimdir. Tıpkı Fizik, Biyoloji, Astronomi, Coğrafya gibi müspet bir ilimdir ve tetkik metodu onlardan farksızdır. Her ilimde olduğu gibi tarih ilminde de tarafsızlık ilim adamının baş ilkesi olmalıdır. Eğer bunu yapmamış olursa yaptığı şey değer taşımaz. Tarihi milli heyecanı uyandıracak destanlar, olaylar olarak telakki etmek ve görmek yanlıştır. Tarih son derece tarafsız incelenmesi gereken bir ilimdir, ancak böyle yapılırsa bir başarı sağlayabilir. Bu vesile ile tarihin ehemmiyetini belirtmek isterim. Başka bir memlekette olsa böyle bir şey söylemeği lüzumsuz görürüm. Fakat memleketimizde bırakın sade vatandaşı, aydınlarımız bile tarih ne işe yarıyor? Sorusunu soruyorlar. Evet, Tarih bir işe yarıyor. Tarih bir milletin hafızasıdır. Nasıl ki hafızasız bir insan bir şey yapamazsa, hafızasız bir millette bir işe yaramaz, esasen o bir millet sayılmaz. Milletin hafızasını tarih meydana getirir. Bizler öbür dünyaya taşınmış büyüklerimizi anar, her hangi bir şey olduğu zaman onların söyledikleri şeyleri hatırlarız. İşte milletler de tarihleriyle atalarını anarlar ve anmak mecburiyetindedirler. Tarih en yüksek ilimdir. Fiziksiz bir millet yaşar, nitekim de yaşamıştır. Fakat tarihsiz hiçbir millet yaşayamaz, bütün milletler tarihlerine muhtaçtırlar”. Faruk Sümer bu sözleriyle özellikle tarihin milletlerin hayatındaki önemini ve tarih ilmini yaparken tarafsızlığın gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Sümer Hoca, kendi kültürümüze sahip çıkmadığımız zaman bu kültürel değerlerine başka milletler tarafından sahip çıkıldığını ve kendilerine mal ettiklerini belirtmektedir. Yine Türk Kültürünün pek çok milletin kültürüne tesir ettiğini, özellikle Ermeni ve Balkan milletlerine Türk Kültürünün büyük tesirlerinin olduğunu belirtmektedir.

Ziyaret -> Toplam : 125,19 M - Bugn : 77555

ulkucudunya@ulkucudunya.com