Mohandas Karamçand Gandi
01 Ocak 1970
Mohandas Karamçand Gandi(Mahatma Gandhi), ( 2 Ekim 1869– ö. 30 Ocak 1948) Hindistan ve Hindistan Bağımsızlık Hareketi'nin siyasi ve ruhani lideri. Gerçek ve kötülüğe karşı aktif ama şiddet unsuru içermeyen direniş ile ilgili olan Satyagraha felsefesinin öncüsüdür. Bu felsefe Hindistan'ı bağımsızlığına kavuşturmuş ve dünya üzerinde vatandaşlık hakları ve özgürlük savunucularına ilham kaynağı olmuştur. Gandi Hindistan'da ve dünyada, Tagore tarafından verilen ve yüce ruh anlamına gelen mahatma (Sanskritçe: ??????? ) ve baba anlamına gelen bapu adlarıyla anılır. Hindistan'da resmî olarak Ulus'un Babası ilan edilmiştir ve doğum günü olan 2 Ekim Gandhi Jayanti adıyla ulusal tatil olarak kutlanır. 15 Haziran 2007'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu oybirliği ile 2 Ekim gününü "Dünya Şiddete Hayır Günü" olarak ilan etmiştir.[1][2]
Gandi ilk olarak Güney Afrika'da Hint topluluğunun vatandaşlık hakları için barışçı başkaldırı uyguladı. Afrika'dan Hindistan'a döndükten sonra yoksul çiftçi ve emekçileri baskıcı vergilendirme politikasına ve yaygın ayrımcılığa karşı protesto etmeleri için örgütledi. Hindistan Ulusal Kongresi'nin liderliğini üstlenerek ülke çapında yoksulluğun azaltılması, kadınların serbestisi, farklı din ve etnik gruplar arasında kardeşlik, kast ve dokunulmazlık ayrımcılığına son, ülkenin ekonomik yeterliliğine kavuşması ve en önemlisi olan Swaraj yani Hindistan'ın yabancı hâkimiyetinden kurtulması konularında ülke çapında kampanyalar yürüttü. Gandi Hindistan'da alınan Britanya tuz vergisine karşı 1930'da yaptığı 400 kilometrelik Dandi Tuz Yürüyüşü ile ülkesinin Britanya'ya karşı başkaldırmasına öncülük etti. 1942'de Britanyalılara açık çağrıda bulunarak Hindistan'ı terketmelerini istedi. Hem Güney Afrika hem de Hindistan'da bir çok kere hapsedildi.
Gandi her durumda pasifizm ve gerçeği savundu ve bu görüşlerini uyguladı. Kendi kendine yeterli olan bir aşram kurarak basit bir yaşam geçirdi. Çıkrık ile örülen geleneksel dhoti ve örtü gibi giysilerini kendisi yaptı. Önceleri vejetaryen iken sonraları yalnızca meyve ile beslenmeye başladı. Hem kişisel arınma hem de protesto amacıyla bazen bir ayı aşan oruçlar tuttu.
Gençliği
2 Ekim 1869 günü Porbandar'da bir Hindu Modh ailesinin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Babası Karamçand Gandi, Porbandar'ın diwanı yani başveziriydi. Annesi Putlibai, babasının dördüncü eşi ve Pranami Vaişnava mezhebinden bir Hinduydu. Karamçand'ın ilk iki eşi birer kız çocuk doğurduktan sonra bilinmeyen bir nedenle ölmüştür. Dindar bir anne ile geçirdiği çocukluk döneminde çevresinde Gucarat'ın Caynu etkileriyle Gandi canlılara zarar vermeme, etyemezlik, kişisel arınma için oruç tutma ve farklı inanç ve kast üyeleri arasında karşılıklı tolerans gibi öğretileri öğrenmiştir. Doğuştan vaişya ya da çalışanlar kastına mensuptur.
Mayıs 1883'de, 13 yaşındayken, ailesinin isteğiyle yine 13 yaşındaki Kasturba Makhanji ile evlendi. İlki bebekken ölen beş çocukları oldu; Harilal 1888'de, Manilal 1892'de, Ramdas 1897'de ve Devdas 1900'de doğdu. Gandi gençliğinde Porbandar ve Rajkot'ta ortalama bir öğrenciydi. Bhavnagar'da bulunan Samaldas Kolejine giriş sınavını kılpayı kazandı. Ailesi avukat olmasını istediği için kolejde de mutsuzdu.
4 Eylül 1888'de Gandi avukat olmak için hukuk okumak üzere University College London'a girdi. İmparatorluk başkenti Londra'da geçirdiği zaman içinde, etten, alkolden ve seksten uzak durma gibi Hindu kurallarına uyacağına dair, Caynu keşiş Becharji'nin önünde annesine verdiği sözün etkisinde kalmıştır. Her ne kadar örneğin dans dersleri alarak İngiliz geleneklerini denemeye çalıştıysa da evsahibinin koyun etinden yaptığı yemekleri yiyemiyor, yine evsahibinin gösterdiği Londra'nın birkaç etyemez lokantasından birinde yemek yiyordu. Yalnızca annesinin isteklerine körükörüne uymak yerine, etyemezlik üzerine yazılar okuyarak, entelektüel olarak da bu felsefeyi benimsedi. Etyemezler Derneği'ne katıldı, yönetim kuruluna seçildi ve bir şubesini kurdu. Daha sonra, dernek örgütleme deneyimini burada kazandığını söylemiştir. Karşılaştığı etyemezlerin bazıları, 1875 yılında evrensel kardeşliğin tesisi için kurulmuş olan ve kendilerini Budist ve Hindu edebiyatını araştırmaya adamış olan Teosofi Derneği'ne üyeydi. Bunlar Gandi'yi Bhagavadgita 'yı okuması için teşvik etti. Daha önce din konularına özel bir ilgi göstermemiş olan Gandi Hinduizm, Hıristiyanlık, Budizm, İslam ve diğer dinlerin kutsal metinleriyle bunlar hakkında yazılan eserleri okudu. İngiltere ve Galler barosuna girdikten sonra Hindistan'a döndü ama Bombay'da avukatlık yaparken çok başarılı olamadı. Daha sonra lise öğretmeni olarak işe başvurup başarılı olamayınca Rajkot'a geri döndü ve arzuhalcilik yapmaya başladı ancak bir Britanya subayı ile düştüğü anlaşmazlık sonucu bu işi de kapatmak zorunda kaldı. Otobiyografisinde bu olaydan ağabeyinin yararına yaptığı başarısız bir lobicilik girişimi olarak sözeder. O zamanlar Britanya İmparatorluğu'nun bir parçası olan Güney Afrika'da Natal eyaletinde bir Hindistan firmasının önerdiği bir yıllık işi 1893'te bu şartlar altındayken kabul etti.
Gandi 1895 yılında Londra'ya döndüğünde radikal görüşlü Sömürgeler Bakanı Joseph Chamberlain ile tanıştı. Daha sonraları bu bakanın oğlu Neville Chamberlain 1930'larda Büyük Britanya Başbakanı olacak ve Gandi'yi durdurmaya çalışacaktı. Joseph Chamberlain Hintlilere barbarca yaklaşıldığını kabul etmesine rağmen bu durumu düzeltecek herhangi bir yasa değişikliğine gitmeye pek istekli değildi.
Güney Afrika'da yurttaşlık hakları hareketi (1893–1914)
Gandi Güney Afrika'da (1895).
Gandi, Güney Afrika'da Hintlilere uygulanan ayrımcılığa maruz kaldı. İlk olarak elinde birinci mevki bileti olmasına rağmen üçüncü mevkiye geçmediği için Pietermaritzburg'da trenden atıldı. Daha sonra yoluna at arabası ile devam ederken, Avrupalı bir yolcuya yer açmak için arabanın dışında basamak üzerinde yolculuk etmeyi reddettiği için sürücü tarafından dövüldü. Yolculuğu esnasında bazı otellere alınmamak gibi çeşitli zorluklarla karşı karşıya kaldı. Benzer diğer olaylardan birinde bir Durban mahkemesi yargıcı türbanını çıkarmasını emrettiğinde buna karşı çıktı. Sosyal haksızlıklar karşısında uyanmasına neden olan bu olaylar hayatında bir dönüm noktası olmuş ve daha sonraki sosyal eylemciliğine temel oluşturmuştur. Güney Afrika'da Hintlilerin maruz kaldığı ırkçılık, önyargı ve haksızlıklara doğrudan tanık olmuş ve halkının Britanya İmparatorluğu içindeki yeri ile kendisinin topluluk içindeki yerini sorgulamaya başlamıştır.
Gandi, Hintlilerin oy kullanmasını engelleyen bir yasa tasarısına Hintlilerin karşı çıkmasına yardım etmek için buradaki kalış süresini uzattı. Yasanın çıkmasını engelleyemese de kampanyası Güney Afrika'da Hintlilerin yaşadığı sorunlara dikkati çekme yönünden başarılı olmuştur. 1894'te Natal Hint Kongresi'ni kurdu ve bu örgütü kullanarak Güney Afrika'da bulunan Hintli topluluğunu ortak bir siyasi gücün arkasında toplayabildi. Ocak 1897'de Hindistan'a yaptığı kısa bir gezinin ardından Güney Afrika'ya dönen Gandi'ye saldıran bir grup beyaz onu linç etmek istedi. Daha sonraki kampanyalarını şekillendirecek olan kişisel değerlerinin ilk tezahürlerinden biri olan bu olayda şahsına karşı yapılan yanlışları mahkeme karşısına getirmeme ilkesini öne sürerek kendisine saldıranlar hakkında suç duyurusunda bulunmayı reddetti.
1906 yılında Transvaal hükümeti sömürgenin Hintli nüfusunu zorla kayıt altına almayı gerektiren bir yasayı kabul etti. Aynı yıl 11 Eylül'de Johannesburg'da yapılan yoplu gösteri sırasında hâlâ gelişmekte olan satyagraha (gerçeğe bağlılık) ya da pasif protesto yöntemini ilk defa olarak uygulamaya başladı ve Hintli yandaşlarına şiddet ile karşı çıkmak yerine yeni yasaya karşı çıkıp bunun sonuçlarına katlanmaları yönünde çağrıda bulundu. Bu öneri kabul edildi ve yedi yıl süren mücadelede grev yapmak, kayıt olmayı reddetmek, kayıt kartlarını yakmak gibi çeşitli şiddet içermeyen başkaldırılar nedeniyle aralarında Gandi'nin de bulunduğu binlerce Hintli hapsedildi, kırbaçlandı ve hatta vuruldu. Her ne kadar hükümet Hintli protestocuları bastırmak konusunda başarılı olmuş olsa da barışçıl Hintli protestoculara Güney Afrika hükümetinin uyguladığı ağır yöntemlerin kamuoyunda oluşturduğu itiraz sonucunda Güney Afrikalı general Jan Christiaan Smuts, Gandi ile bir uzlaşmaya gitmek zorunda kalmıştır. Bu mücadele sırasında Gandi'nin fikirleri şekillendi ve Satyagraha kavramı olgunlaştı.
Zulu Savaşındaki rolü
1906 yılında Britanyalılar yeni bir vergi daha koyduktan sonra Güney Afrika'daki Zulular iki Britanya subayını öldürdü. Misilleme olarak Britanyalılar Zululara savaş ilan etti. Gandi Britanyalıların Hintlileri askere alması için çabaladı. Hintlilerin tam yurttaşlık haklarına kavuşabilme iddialarını yasallaştırmak için savaşı desteklemeleri gerektiğini savundu. Ancak Britanyalılar Hintlilere ordularında rütbe vermeyi reddetti. Yine de Gandi'nin önerisini kabul ederek, bir grup gönüllü Hintlinin sedye taşıyıcılığı yaparak yaralı Britanya askerlerini tedavi etmelerine izin verdiler. 21 Temmuz 1906, Gandi kendi kurduğu Indian Opinion gazetesinde -"Natal Hükümeti tarafından Yerlilere karşı yapılan operasyonlarda kullanılmak üzere deneme maksatlı kurulan birlik yirmi üç Hintliden oluşmaktadır" diye yazmıştır.[4] Gandi, Indian Opinion 'daki yazılarıyla Güney Afrika'daki Hintlilerin savaşa katılmasını teşvik ediyordu -“Eğer Hükümet nasıl bir ihtiyat gücünün boşa gittiğini farkederse bunu kullanmak isteyecek ve Hintlileri gerçek savaş yöntemleri için tam bir eğitimden geçirecektir.”[5]
Gandi'nin görüşüne göre 1906 yılı Askere Alma Yönetmeliği, Hintlileri Yerlilerden daha alt seviyeye düşürüyordu. Dolayısıyla Hintlileri, yerli siyahları örnek göstererek bu yönetmeliğe Satyagraha'ya uygun olarak karşı çıkmaya davet ediyor ve şöyle diyordu: "Bizden daha az gelişmiş olan melez kastlar ve kaffirler (yerli siyahlar) bile hükümete karşı çıktı. Paso yasası onlara da uygulanıyor ama hiçbiri paso almıyor".[6]
Hindistan Bağımsızlık Mücadelesi (1916–1945)
Gandi, 1915'te Güney Afrika'dan Hindistan'a geri döndü.
Hindistan Ulusal Kongresi'nin toplantılarında konuşmalar yaptı ama asıl olarak Hint halkı, siyaset ve diğer sorunlar üzerinde düşünmeye o zamanlar Kongre Partisi'nin önemli liderlerinden olan Gopal Krişna Gokhale tarafından teşvik edildi.
Çamparan ve Kheda
Gandi ilk önemli başarılarını 1918 yılında Çamparan karışıklığı ve Kheda Satyagraha sırasında elde etmiştir. Çoğunluğu Britanyalı olan toprak sahiplerinin milis kuvvetleri tarafından baskı altında tutulan köylüler aşırı yoksulluk içindeydi. Köyler son derece pisti ve hijyenik değildi. Alkolizm, kast sistemi nedeniyle yapılan ayrımcılık ve kadınlara karşı uygulanan ayrımcılık çok yaygındı. Yıkıcı bir kıtlık olmasına rağmen Britanyalılar giderek artan yeni vergiler koymakta ısrarcıydı. Durum ümitsizdi. Gucarat'ta Kheda'da sorun aynıydı. Gandi kendisini uzun zamandır destekleyenlerle ve bölgeden yeni gönüllülerle burada bir aşram kurdu. Kötü yaşam koşulları, çekilen acılar ve uygulanan vahşet köylerin detaylı olarak incelenmesiyle kayıt altına alındı. Köylülerin güvenini kazanarak buraların temizlenmesine, okullar ve hastaneler kurulmasına öncülük etti. Köy liderlerini yukarıda belirtilen toplumsal sorunları ortadan kaldırmaları için cesaretlendirdi.
Ama asıl etki, polis tarafından huzursuzluk yaratma nedeniyle tutuklanıp eyaleti terketmesi istendiğinde başgösterdi. Yüzbinlerce insan hapisane, karakol ve mahkemelerin önünde protesto gösterilerinde bulunarak Gandi'nin salınmasını istedi. Mahkeme isteksizce Gandi'yi salmak zorunda kaldı. Gandi toprak sahiplerine karşı protestolar ve grevler düzenledi. Britanya hükümetinin yönlendirmesiyle toprak sahipleri bölgenin yoksul köylülerine daha fazla yardım edeceklerine, ürettiklerini tüketebileceklerine ve kıtlık bitene kadar vergileri kaldıracaklarına dair bir antlaşma imzaladı. Bu karışıklık sırasında insanlar Gandi'ye Bapu (Baba) ve Mahatma (Yüce Ruh) demeye başladı. Kheda'da, Sardar Patel Britanyalılarla yapılan pazarlıklarda köylüleri temsil etti. Pazarlıklar sonrasında vergiler askıya alındı ve tüm tutuklular salıverildi. Bunun sonucunda Gandi'nin ünü tüm ülkeye yayıldı.
İş birliği yapmama
İş birliği yapmama ve barışçıl karşı koyma Gandi'nin haksızlığa karşı "silahlarıydı". Pencap'ta Britanya birliklerinin sivilleri öldürdüğü Jallianwala Bagh ya da Amritsar katliamı ülkede giderek artan kızgınlığa ve şiddet olaylarına neden olmuştu. Gandi hem Britanyalıları hem de onlara karşı misilleme yapan Hintlileri eleştirdi. Britanyalı sivil kurbanlara başsağlığı dileyen ve isyanları kınayan açıklamayı kaleme aldı. Parti içinde önce karşı çıkılsa da Gandi'nin her türlü şiddetin kötü olduğu dolayısıyla da haksız olduğunu ilkesini savunduğu duygusal konuşmasından sonra kabul edildi.[7] Ancak katliamdan ve bunu izleyen şiddetten sonra Gandi, kendi kendini yönetme ve tüm Hindistan hükümet kuruluşlarının yönetimini ele geçirme fikri üzerinde yoğunlaştı. Bunun sonucunda tam kişisel, tinsel ve siyasal bağımsızlık anlamına gelen Swaraj olgunlaştı.
Aralık 1921'de Gandi Hindistan Ulusal Kongresi'nde yürütme yetkisine sahip oldu. Liderliği altında Kongre amacı Swaraj olan yeni bir anayasa altında örgütlendi. Giriş ücreti ödeyen herkes partiye kabul edilmeye başlandı. Disiplini artırmak için bir dizi komite kurularak, parti, elit bir örgütten ulusal kitlenin ilgisini çeken bir örgüte dönüştü. Gandi şiddet karşıtı hareketlerinin içine swadeshi ilkesini yani yabancı ürünlerin özellikle de Britanya ürünlerinin boykotunu da kattı. Buna bağlı olarak tüm Hintlilerin Britanya malı kumaşlar yerine elle dokunmuş khadi kumaşı kullanmasını savundu. Gandi yoksul zengin demeden tüm Hintli erkek ve kadınların bağımsızlık hareketini desteklemeleri için her gün khadi kumaşı dokumasını tavsiye etti.[8] Bu, isteksizleri ve hırslıları hareketin dışında tutmak ve disiplin kurmak, ayrıca da o zamana kadar böyle etkinliklere katılmaları uygun görülmeyen kadınları harekete katabilmek için bir stratejiydi. Britanya ürünlerinin yanısıra Gandi, halkı Britanya eğitim kurumlarını ve mahkemelerini de boykot etmeye, hükümet işinden istifaya ve Britanya unvanlarını kullanmamaya çağırdı.
"İş birliği yapmama" Hint toplumunun her katmanından çok geniş bir katılım sonucunda büyük başarı kazandı. Ancak hareket doruk noktasına ulaştığında Şubat 1922'de, Uttar Pradeş'in Chauri Chaura şehrinde şiddetli çatışma sonucu birdenbire sona erdi. Hareketin şiddete doğru yönelmesinden ve bunun bütün yapılanları yıkmasından korkan Gandi ulusal itaatsizlik kampanyasını sona erdirdi.[9] Gandi 10 Mart 1922'de tutuklandı, isyana teşvikten yargılanarak altı yıl hapis cezasına çarptırıldı. 18 Mart 1922'de başlayan cezası iki yıl sonra Şubat 1924'te apandisit ameliyatı nedeniyle salındıktan sonra bitti.
Gandi'nin birleştirici kişiliğinden hapiste kaldığı sürece yararlanamayan Hindistan Ulusal Kongresi bölündü ve iki hizip oluştu. Bunlardan biri, partinin seçimlere katılmasını isteyen Chitta Ranjan Das ve Motilal Nehru tarafından yönetiliyordu, diğer hizip seçimlere katılmaya karşı çıkıyordu ve Chakravarti Rajagopalachari ve Sardar Vallabhbhai Patel tarafından yönetiliyordu. Ayrıca işbirliği yapmama sırasında Hindu ve Müslümanlar arasındaki işbirliği parçalanmaya başlamıştı. Gandi bu farklılıkları 1924 sonbaharında yaptığı üç aylık oruç gibi yöntemlerle ortadan kaldırmaya çalıştı ama çok başarılı olamadı.[10]
Swaraj ve Tuz Satyagrahası (Tuz Yürüyüşü)
Gandi Tuz Yürüyüşünün sonunda 5 Nisan 1930'da Dandi'de.Gandi 1920'lerde gözlerden uzakta kaldı. Swaraj Partisi ile Hindistan Ulusal Kongresi arasındaki ayrılıkları çözmeye çalıştı ve paryalık, alkolizm, cehalet ile yoksulluğun yokedilmesi için girişimlerini yaygınlaştırdı. Tekrar öne çıkması 1928 yılında olmuştur. Bir yıl önce İngiliz hükümeti aralarında bir tek Hintli bile barındırmayan, Sir John Simon başkanlığında yeni bir anayasal reform komisyonu atamıştı. Bunun sonucunda Hindistan siyasi partileri, komisyonu boykot etmiştir. Gandi, Aralık 1928'de Kalküta kongresinde İngiliz hükümetinden Hindistan'a İngiliz Milletler Topluluğu'na bağlı yönetim hakkı verilmesini ya da bu sefer amacı tam bağımsızlık olan yeni bir işbirliği yapmama kampanyasıyla yüzyüze kalacaklarını bildiren bir kararın kabul edilmesini sağladı. Gandi, hemen bağımsızlık isteyen Subhas Çandra Bose ile Jawaharlal Nehru gibi gençlerin görüşlerini yumuşatmakla kalmadı, kendi görüşlerini de değiştirerek bu çağrıyı iki yerine bir yıl bekletmeyi kabul etti.[11] Britanyalılar bunu cevapsız bıraktı. 31 Aralık 1929'da Lahore'da Hindistan bayrağı açıldı. 26 Ocak 1930, Lahore'da toplanan Hindistan Ulusal Kongresi tarafından Hindistan'ın Bağımsızlık Günü olarak kutlandı. O gün hemen hemen tüm Hintli örgütler tarafından kutlanmıştır. Sözünde duran Gandi Mart 1930'da tuz vergisine karşı yeni bir satyagraha başlattı. Kendi tuzunu yapmak için Ahmedabad'dan Dandi'ye 12 Mart'tan 6 Nisan'a kadar 400 kilometre yürüdüğü Tuz Yürüyüşü bu pasif direnişin en önemli bölümüdür. Denize doğru yapılan bu yürüyüşte Gandi'ye binlerce Hintli eşlik etti. Britanya idaresine karşı en rahatsız edici kampanyası bu olmuştur ve Britanyalılar buna karşılık vererek 60.000'in üzerinde kişiyi hapse atmıştır.
Lord Edward Irwin tarafından temsil edilen hükümet, Gandi ile görüşmeye karar verdi. Mart 1931'de Gandi–Irwin Paktı imzalandı. Britanya hükümeti sivil başkaldırı hareketinin durdurulmasına karşılık tüm siyasi tutukluları serbest bırakmaya razı oldu. Ayrıca Hindistan Ulusal Kongresi'nin tek temsilcisi olarak Gandi, Londra'da yapılacak olan yuvarlak masa konferansına davet edildi. İdari gücün el değiştirmesinden çok, Hint prensleri ve Hint azınlıklarına eğilen konferans Gandi ve milliyetçiler için bir hayal kırıklığı oldu. Bundan da öte Lord Irwin'in halefi Lord Willingdon, milliyetçileri bastırmak için yeni bir eyleme girişti. Gandi yeniden tutuklandı ve hükümet yandaşlarından tecrit ederek nüfuzunu yok etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. 1932'de, Dalit lider B. R. Ambedkar'ın önderliğinde yapılan kampanya sonucu hükümet yeni anayasa ile paryalara ayrı olarak seçim hakkı verdi. Bunu protesto eden Gandi, Eylül 1932'de yaptığı altı günlük oruç sonrasında, Dalit siyasi lider Palwankar Baloo tarafından aracılık edilen görüşmeler sonucu hükümeti daha eşitlikçi uygulamalarda bulunmaya zorlamıştır. Bu da, Gandi tarafından Harijanlar yani Tanrı'nın çocukları adı verilen paryaların yaşam koşullarını iyileştirmek için yapılacak yeni bir kampanyanın başlangıcı olmuştur. 8 Mayıs 1933'de Gandi, Harijan hareketine destek olmak için 21 günlük kişisel arınma orucuna başladı.[12]
1934 yazında başarısız üç suikast girişimine uğradı.
Kongre Partisi, seçimlere katılıp Federasyon tasarısını kabul etmeyi kararlaştırdığında Gandi parti üyeliğinden istifa etmeye karar verdi. Parti'nin hareketine karşı değildi ancak eğer istifa ederse Hintliler üzerindeki popülaritesinin komünistlerden, sosyalistlerden, sendikacılardan, öğrencilerden, dini muhafazakârlardan, işveren yanlılarına kadar geniş bir yelpaze içeren parti üyeliğini tıkamayacağını düşündü. Gandi ayrıca Raj ile geçici bir siyasi anlaşmaya varan bir partiyi yöneterek Raj propagandasına hedef olmak da istemiyordu.[13]
Kongre'nin Lucknow oturumunda ve Nehru başkanlığında Gandi 1936'da tekrar başa geçti. Gandi yalnızca bağımsızlığı elde etme konusuna odaklanılmasını ve Hindistan'ın geleceği hakkında spekülasyon yapılmamasını arzuladıysa da Kongre'nin sosyalizmi amaç olarak seçmesine karşı çıkmadı. Gandi 1938'de başkanlığa seçilen Subhas Bose ile bir uyuşmazlık yaşadı. Bose ile anlaşamadığı başlıca noktalar Bose'nin demokrasiye bağının ve şiddet içermeyen harekete inancının olmamasıydı. Bose Gandi'nin eleştirilerine rağmen ikinci dönem de başkanlığı kazandı ancak Gandi'nin getirdiği ilkeleri terketmesi nedeniyle tüm Hindistan liderlerinin topluca istifa etmesi karşısında Kongre'den ayrıldı.[14]
II. Dünya Savaşı ve Hindistan'ı Terket
7 Nisan 1939.Nazi Almanyası 1939'da Polonya'yı işgal edince II. Dünya Savaşı başladı. Başlarda Gandi Britanya çabalarına "şiddete katılmayan manevi destek" verilmesinden yanaydı ancak Kongre liderleri, halkın temsilcilerine danışılmadan Hindistan'ın tek taraflı olarak savaşa sokulmasından rahatsız olmuştu. Bütün kongre üyeleri toplu olarak görevlerinden istifa etmeyi tercih etti.[15] Üzerinde uzun süre düşündükten sonra Gandi görünüşte demokrasi için verilen bu savaşa, Hindistan'a demokrasi verilmesi reddedilirken katılmayacağını deklare etti. Savaş ilerledikçe Gandi bağımsızlık için isteklerini daha da yoğunlaştırdı ve Britanyalılardan hazırladığı çağrı ile Hindistan'ı Terketmelerini istedi. Bu Gandi ve Kongre Partisinin Britanyalıların Hindistanı terketmelerini sağlamak için yaptıkları en kararlı başkaldırıydı.[16]
Gandi hem Britanya yanlısı hem de Britanya karşıtı gruplar ve Kongre parti üyelerinin bir kısmı tarafından eleştirildi. Bazıları Britanya'ya bu zor zamanında karşı gelmenin ahlaksızlık olduğunu söylerken diğerleri ise Gandi'nin yeteri kadar çabalamadığını düşünüyordu. Hindistan'ı Terket mücadelenin tarihindeki en kuvettli eylem oldu, toplu tutuklamalar ve şiddet tahmin edilemeyen boyutlara ulaştı.[17] Binlerce eylemci polis ateşiyle öldü ya da yaralandı, ve yüzbinlerce eylemci tutuklandı. Gandi ve yandaşları Hindistan'a hemen bağımsızlık verilmezse savaşa destek vermeyeceklerini açıkça belirtti. Hatta bu sefer bireysel şiddet eylemleri olsa bile eylemin durdurulmayacağını, çevresindeki "düzenli anarşinin", "gerçek anarşiden daha kötü" olduğunu söyledi. Tüm Kongre üyelerine ve Hintlilere yaptığı çağrıda özgürlüğe ulaşmak için disiplini ahimsa ve Karo Ya Maro ("Yap ya da Öl") ile sağlamalarını istedi.
Gandi ve Kongre Çalışma Komitesinin tamamı Britanyalılar tarafından 9 Ağustos 1942'de Bombay'da tutuklandı. Gandi iki yıl boyunca Pune'de Ağa Han Sarayında tutuldu. Buradayken sekreteri Mahadev Desai 50 yaşındayken kalp krizinden öldü, ardından 6 gün sonra, 18 aydır tutuklu bulunan eşi Kasturba 22 Şubat 1944'de öldü. Altı hafta sonra Gandi ağır bir sıtma krizi geçirdi. Sağlığının kötüleşmesi ve ameliyat gereksinimi nedeniyle savaş sona ermeden 6 Mayıs 1944'te salıverildi. Britanyalılar Gandi'nin hapiste ölmesi karşısında ülkeyi kızdırmak istemedi. Her ne kadar Hindistan'ı Terket eylemi hedefine ulaşma konusunda tam başarılı olamadıysa da eylemin acımasızca bastırılması 1943'ün sonlarında Hindistan'a bir düzen getirdi. Savaşın sonunda Britanyalılar yönetimin Hintlilere verileceğine dair bariz açıklamalarda bulundu. Bu noktada Gandi mücadeleyi durdurdu ve Kongre partisinin liderlerinin de aralarında bulunduğu 100.000 civarında siyasi tutuklu salıverildi.
Özgürlük ve Hindistan'ın bölünmesi
Gandi 1946 yılında Britanya Kabine Misyonunun önerilerini reddetmelerini Kongre partisine önerdi çünkü Müslüman çoğunlukta olanların toplandığı eyalet önerileri ile oluşturulan gruplanmanın bir bölünmenin öncüsü olduğundan kuşkuluydu. Ancak bu Kongre partisinin Gandi'nin önerisi dışına çıktığı nadir zamanlardan birisi oldu çünkü Nehru ve Patel planı onaylamadıkları takdirde hükümetin kontrolunun Hindistan Müslümanlar Birliği'ne geçeceğini biliyorlardı. 1946 ile 1948 yılları arasında 5.000'den fazla insan şiddet eylemlerinde öldü. Gandi Hindistan'ı iki ayrı ülkeye bölecek her türlü plana şiddetle karşı çıkıyordu. Hindistan'da hindu ve sikh'lerle yaşayan müslümanların büyük bir çoğunluğu ayrılmadan yanaydı. Müslüman Birliği'nin lideri Muhammed Ali Cinnah'ı Pencap, Sindh, Kuzey-Batı Sınır Eyaleti ve Doğu Bengal'de büyük bir desteği vardı. Bölünme planı Kongre liderleri tarfından büyük çaplı bir hindu-müslüman savaşını engellemenin tek yolu olarak kabul edilmiştir. Kongre liderleri parti ve Hindistan'da büyük bir desteğe sahip olan Gandi'nin onayı olmadan ilerleyemeyeceklerini ve Gandi'nin de bölünme planını tamamen reddettiğini biliyorlardı. Gandi'nin en yakın çalışma arkadaşları bölünmenin en iyi çıkış olduğunu kabul etmişlerdi ve Sardar Patel Gandi'yi bunun iç savaşı önlemenin tek yolu olduğuna inandırmak için çabalaması sonucunda istemese de Gandi rızasını verdi.
Kuzey Hindistan'da ve Bengal'de ortamı sakinleştirmek amacıyla Müslüman ve Hindu toplumlarının liderleriyle yoğun görüşmelerde bulundu. 1947 yılındaki Hindistan-Pakistan Savaşı'na rağmen hükümetin Bölünme Konseyince belirlenen 550 milyon rupiyi vermeme kararından rahatsızlık duydu. Sardar Patel gibi liderler Pakistan'ın bu parayı Hindistan'a karşı savaşı sürdürmek amacıyla kullanmasından korkuyordu. Gandi tüm Müslümanların Pakistan'a zorla gönderilmesi istekleri ortaya çıktığında ve Müslüman ile Hindu liderleri birbirleriyle bir türlü anlaşmaya razı gelmeyince de çok üzüldü.[18] Topluluklar arası tüm şiddetin durdurulması ve 550 milyon rupinin Pakistan'a ödenmesi için son ölüm orucuna Delhi'de başladı. Gandi Pakistan'daki istikrarsızlık ve güvensizlik ortamının Hindistan'a karşı duyulan öfkeyi artıracağı ve şiddetin sınır ötesine taşınacağından korkuyordu. Ayrıca Hindular ve Müslümanlar arasındaki düşmanlığın açık bir iç savaşa dönüşeceğinden de korkuyordu. Yaşam boyu çalışma arkadaşı olanlarla yaptığı uzun duygusal görüşmeler sonucunda Gandi orucunu bırakmadı ve hükümet kararlarını iptal ederek Pakistan'a ödemeyi yaptı. Aralarında Rashtriya Swayamsevak Sangh ve Hindu Mahasabha'nın da bulunduğu Hindu, Müslüman ve Sikh toplumu liderleri şiddeti reddederek barış çağrısı yapacakları konusunda Gandi'yi ikna ettiler. Dolayısıyla Gandi portakal suyu içerek orucunu bitirdi.[19]
Suikast
30 Ocak 1948'de, Yeni Delhi'de bulunan Birla Bhavan 'ın (Birla Evi) bahçesinde gece yürüyüşünü yaparken vuruldu ve öldü. Suikastçı Nathuram Godse Hindu bir radikaldi ve Pakistan'a ödeme yaptırılmasında ısrar ederek Gandi'nin Hindistan'ı zayıflattığını savunan aşırı uç görüşteki Hindu Mahasabha ile bağlantısı vardı.[20] Godse ve yardakçısı Narayan Apte daha sonra çıkarıldıkları mahkemede yargılandılar ve suçlu bulundular. 15 Kasım 1949'da idam edildiler. Gandi'nin Yeni Delhi'de bulunan anıtı Raj Ghat 'ın üzerinde "He Ram", (Devanagari: ?? ! ??? ya da He Ram), yazar ve "Aman Tanrım" olarak tercüme edilebilir. Her ne kadar doğruluğu tartışmalaı olsada bunların Gandi vurulduktan sonra son sözleri olduğu iddia edilmektedir.[21] Jawaharlal Nehru radyo ile ülkeye yaptığı konuşmasında şöyle demiştir:
“ Dostlar, yoldaşlar, ışık bizi terketti ve her yerde yalnızca karanlık var, ve size ne söyleyeceğimi ya da nasıl söyleyeceğimi hâlâ bilmiyorum. Sevgili liderimiz, Bapu, ülkenin babası artık yok. Belki de bunu söylememeliyim ama yine de bunca yıldır gördüğümüz gibi artık onu göremeyeceğiz, öğüt almak için ya da teselli etmesi için ona koşamayacağız, ve bu yalnızca benim için değil, bu ülkedeki milyonlar ve milyonlar için de çok kötü bir darbe.[22] ”
Gandi'nin külleri kaplara konarak anma törenleri için Hindistan'ın çeşitli bölgelerine gönderildi. Çoğu 12 Şubat 1948'de Allahabad'da Sangam'a döküldü ama bazıları gizlice başka yerlere gönderildi.[23] 1997'de, Tuşar Gandi bir bankanın kasasında bulunan ve mahkeme emriyle alabildiği bir kabın içindeki külleri Allahabad'da Sangam'da suya döktü.[23][24] Dubai'li bir işadamının Mumbai müzesine gönderdiği bir başka kabın içindeki küller'de 30 Ocak 2008'de ailesi tarafından Girgaum Chowpatty'de suya dökülmüştür.[23] Bir başka kap Pune'deki Ağa Han Sarayı'na gelmiş [23] (1942 ile 1944 arasında tutuklu bulunduğu yer) bir başkası da Los Angeles'de Kendini Kanıtlama Birliği Göl Tapınağı 'na gelmiştir[25] Ailesi tapınaklarda ve anıtlarda bulunan bu küllerin siyasi kötü amaçlarla kullanılabileceğinin farkındadır ancak tapınak ve anıtları yıkmadan bunları alamayacaklarını bildiklerinden geri istememişlerdir.[23]
Gandi'nin ilkeleri
Doğruluk
Gandi hayatını doğruluğu ya da "Satya" 'yı bulmaya adadı. Bu amacına kendi hatalarından öğrenerek ve kendisi üzerinde deneyler yaparak ulaşmaya çalıştı. Otobiyografisine Doğrulukla Olan Deneyimlerimin Öyküsü adını vermiştir.
Gandi en önemli mücadelenin kendi iblislerini, korkularını ve güvensizliklerini yenmek olduğunu belirtmiştir. Gandi inançlarını ilk olarak "Tanrı Doğruluktur" diyerek özetlemiş. Daha sonra bu ifadesini "Doğruluk Tanrı'dır" olarak değiştirmiştir. Yani Gandi'nin felsefesinde Satya (Doğruluk) "Tanrı"dır.
Pasif direniş
Mahatama Gandi pasif direniş ilkesinin bulucusu değildir ancak muazzam bir ölçekte siyasi alanda ilk uygulayandır.[26] Pasif direniş (ahimsa) ya da karşı koymama kavramları Hindistan dini düşünce tarihinde çok eskilere dayanmaktadır. Gandi felsefesini ve hayat görüşünü otobiyoğrafisi Doğrulukla Olan Deneyimlerimin Öyküsü 'nde şöyle açıklar:
"Umutsuzluğa düştüğümde tarih boyunca doğruluk ve sevginin her zaman kazandığını hatırlarım. Tiranlar ve katiller olmuştur, hatta bir süre yenilmez sanılmışlardır ancak sonunda her zaman kaybederler, düşün bir her zaman."
"Çılgınca tahribatı totaliterlik nedeniyle ya da özgürlük ve demokrasi adı altında yapmak ölüler, yetimler ve evsizler için ne değiştirir?"
"Göze göz ilkesi tüm dünyayı kör eder."
"Uğrunda ölmeyi göze alacağım bir çok dava var ama uğrunda öldüreceğim hiç bir dava yoktur."
Bu ilkeleri uygulayan Gandi mantığın en uç sınırlarına giderek, hükümetlerin, polisin ve ordunun bile şiddet karşıtı olduğu bir dünya hayal etti. Aşağıdaki alıntılar "Pasifistler İçin" kitabındandır.[27]
Savaş ilmi bir kişiyi basitçe saf diktatörlüğe yöneltir. Şiddet karşıtlığının ilmi ise yalnızca saf demokrasiye ulaştırır....Sevgiden kaynaklanan güç, cezalandırılma korkusundan kaynaklanandan binlerce kat daha etkili ve kalıcıdır.....Şiddet karşıtlığının yalnızca bireyler tarafından uygulanabileceğini ve bireylerin oluşturduğu uluslar tarafından uygulanamayacağını söylemek inançsızlıktır....En saf anarşiye en çok yaklaşan şiddet karşıtlığı üzerine kurulu olan demokrasidir....Tam bir şiddet karşıtlığı üzerinde örgütlenen ve işleyen bir toplum en saf anarşidir....
Şiddet karşıtı bir devlette bile polis gücüne gerek olduğu sonucuna ulaştım....Polis şiddet karşıtlığına inananlardan seçilecektir. İnsanlar içgüdüsel olarak onlara her türlü yardımı yapacak ve ortak bir çalışma sonucu sürekli azalan karışıklıklar ile kolaylıkla başa çıkabileceklerdir....Emek ile sermaya arasındki şiddetli anlaşmazlıklar ve grevler şiddet karşıtı bir devlette daha az olacaktır çünkü şiddet karşıtı çoğunluğun etkisi toplum içinde temel ilkelerin uygulanmasını sağlayacaktır. Benzer şekilde topluluklar arasında da karşıtlıklar olmayacaktır....
Şiddet karşıtı bir ordu savaş zamanında da barış zamanında da silahlı insanlar gibi davranmaz. Görevleri birbirleriyle savaşan toplumları biraraya getirmek, barış propagandası yapmak, bulundukları yerde ve birliklerinde her bir insanla ilişkiye geçmelerini sağlayacak eylemlerde bulunmaktır. Böyle bir ordu acil durumlarla başa çıkabilmek için hazırlıklı olmalıdır, şiddet içeren çetelerin taşkınlıklarını durdurabilmek için ölmeyi göze almalıdırlar. ...Satyagraha (doğruluğun gücü) tugayları her köy de ver her mahallede örgütlenebilir. [Eğer şiddet karşıtı topluma dışarıdan bir saldırı gelirse] şiddet karşıtlığına açılan iki yol vardır. Hakimiyeti vermek ama saldıran ile işbirliği yapmamak...başeğmektanse ölümü tercih etmek. İkinci yol ise şiddet karşıtı yöntemle yetişmiş insanların yapacağı pasif direniş....Saldırganın iradesine uymak yerine ölmeyi tercih eden kadın ve erkeklerin oluşturduğu sonu gelmez beklenmedik görüntü hem saldırganı hem de askerlerini yumuşatacaktır....Şiddet karşıtlığını ana siaysi görüşü olarak seçmiş olan bir ulusu ya da grubu atom bombası bile köleliğe mahkum edemez.... Bu ülkedeki şiddet karşıtlığının düzeyi başına bu geldiği takdirde doğal olarak öyle yükselecektir ki evrensel olarak saygı görecektir.
Bu görüşlere uygun olarak, 1940'ta Britanya Adaları'nın Nazi Almanyası tarafından işgali sözkonusu olduğunda Gandi Britanya halkına şu öğütleri verdi (Savaş ve Barışta Pasif Direniş ):[28]
"Sahip olduğunuz silahları ne sizi ne de insanlığı kurtarmaya yeterli olmadığı için bırakmanızı isterim. Kendi varlığınız saydığınız ülkelerden ne istiyorlarsa almaları için Herr Hitler ve Sinyor Mussolini'yi davet edin.... Eğer bu centilmenler evlerinize girmek isterse, siz evleriniz terkedin. Eğer sizin serbestçe gitmenize izin vermezlerse, erkek, kadın ve çocuk sizi katletmelerine izin verin ama onlara bağlılığınızı sunmayı reddedin."
Savaş sonrası bir mülakatta 1946'da daha da uç bir görüşünü açıkladı:
"Yahudiler kendilerini kasabın bıçağına sunmalıydılar. Kendilerini kayalıklardan denize atmalıydılar."
Ancak Gandi bu düzeyde bir şiddet karşıtlığının inanılmaz ölçüde inanç ve cesaret gerektirdiğini ve buna herkesin sahip olmadığını biliyordu. Dolayısıyla, özellikle de korkaklığa karşı bir kılıf olarak kullanılıyorsa herkesin şiddet karşıtı olarak kalması gerekmediğini de öğütledi.:
"Gandi, silahlanmaktan ve direniş göstermekten korkanları satyagraha hareketine katılmamaları konusunda uyardı. 'İnanıyorum ki,' dedi, 'korkaklık ile şiddet arasında bir seçim yapmak gerekirse şiddeti öğütlerdim.'"[29]
"Her toplantıda şu uyarıyı yaptım. Pasif direniş ile daha önce kendilerinde olan kullanmayı bildikleri güçten sonsuz derecede fazla güç elde ettiklerine inananların pasif direniş ile hiç bir ilişkileri olmamalı ve bıraktıkları silahları tekrar almalıdır. Bir zamanlar çok cesur olan Khudai Khidmatgarların ("Allah'ın hizmetçileri"), Badşah Han'ın etkisiyle korkaklaştıklarını hiçbir zaman söyleyemeyiz. Cesaretleri yalnızca iyi bir nişancı olmalarıyla değil, ölümü göze almaları ve göğüslerini gelen kurşunlara karşı açmalarındadır."[30]
Etyemezlik
Gandi küçük bir çocukken et yemeyi denemiştir. Bunun sebebi hem duyduğu merak hem de onu ikna eden yakın arkadaşı Şeyh Mehtab'tır. Hindistan'da etyemezlik Hindu ve Caynu inanışlarının temel ilkelerinden birisi olmuştur ve doğduğu yöre olan Gucarat'da Hindu ve Caynuların büyük bir çoğunluğu olduğu gibi Gandi ailesi de etyemezdi. Londra'ya okumaya gitmeden önce annesi Putlibay ve amcası Becharji Swami'ye et yemekten, alkol almaktan ve fuhuştan imtina edeceğine yemin verdi. Sözüne uyarak yalnızca bir beslenme biçimi değil aynı zamanda yaşamı boyunca izleyeceği felsefeye bir temel elde etti. Gandi ergenliğe eriştikçe katı bir etyemez oldu. The Moral Basis of Vegetarianism (Etyemezliğin Ahlaki Temeli) adlı kitabın yanı sıra bu konuda bir çok makale de yazdı. Bunların bir kısmı Londra Etyemezler Derneği'nin yayın organı The Vegetarian 'da yayımlandı.[31] Bu dönemde bir çok ileri gelen entelektüelden ilham alan Gandi Londra Etyemezler Derneği'nin başkanı Dr. Josiah Oldfield ile de arkadaş oldu.
Henry Stephens Salt'ın eserlerini okuyup hayran kalmış olan genç Mohandas, etyemezlik kampanyası yapan bu kişyle görüştü ve yazıştı. Gandi Londra'da iken ve daha sonra etyemezliği desteklemek için çok zaman harcadı. Gandi için etyemez bir beslenme yalnızca insan vücudunun gereksinimleri karşılamıyor aynı zamanda ekonomik bir amaca da hizmet ediyordu. Et hâlâ tahıl, sebze ve meyveden daha pahalıdır. O zamanın Hintlilerinin bir çoğu çok düşük gelire sahip olduğu için etyemezlik yalnızca tinsel bir uygulama değil aynı zamanda pratikti de. Uzun süre et yemekten kaçındı ve oruç tutmayı bir siyasi protesto yöntemi olarak kullandı. Ölene kadar ya da istekleri kabul edilene kadar yemek yemeyi reddetti. Otobiyografisinde etyemezliğin Brahmaçarya'ya olan derin bağlılığının başlangıcı olduğu yazar. İştahını tam olarak kontrol etmeden Brahmaçarya'da başarısız olacağını belirtir.
Bapu bir dönem sonra artık yalnızca meyve yemeye başlamıştı,[32], ancak doktorlarının tavsiyesiyle keçi sütü içmeye başlamıştı. İnek sütünden elde edilen süt ürünlerini hiç bir zaman kullanmamıştır. Bunun nedeni hem felsefi görüşleri hem de zorla inekten fazla süt alma yöntemi olan phookadan iğrendiği, [33] ve annesine vermiş olduğu bir söz nedeniyledir.
Brahmaçarya
Gandi 16 yaşındayken babası çok hastalandı. Ailesine çok düşkün olduğu için hastalığı süresince babasının başucundaydı. Ancak bir gece Gandi'nin amcası, kısa bir süreliğine Gandi'nin dinlenmesi için yerine geçti. Yatak odasında geçtikten sonra bedenin arzularına karşı koyamayarak karısıyla birlikte oldu. Kısa bir süre sonra bir hizmetçi, babasının az önce öldüğünü bildirdi. Gandi büyük bir suçluluk duydu ve kendini hiç bir zaman affedemedi. Bu olaydan "çifte utanç" diye söz eder. Bu olay Gandi üzerinde öyle etkili olmuştur ki hâlâ evliyken 36 yaşında cinsellikten vazgeçer ve bekârlığı seçer.[34]
Bu kararın alınmasında tinsel ve pratik anlamda saflığı öğütleyen Brahmaçarya felsefesinin büyük etkisi vardır. Cinsellikten kaçınma ve çilecilik bu düşünüşün bir parçasıdır. Gandi brahmaçaryayı Tanrı'ya yakınlaşma ve kendini kanıtlama yolunda ana temel olarak görmüştür. Otobiyografisinde çok küçük yaşta evlendiği karısı Kasturba'ya duyduğu şehvet dolu dürtüler ve kıskançlık krizleri ile olan mücadelesini anlatır. Cinsellikten uzak kalarak şehvet duymaktansa sevmeyi öğrenmenin kişisel zorunluluğu olduğunu hissetmiştir. Gandi için brahmaçarya "duyguların düşünce, söz ve eylemde kontrolü" demekti.[35]
Sadelik
Gandi topluma hizmet veren bir kişinin sade bir hayatı olması gerektiğine yürekten inanmıştı. Bu sadelik o kişiyi brahmaçaryaya ulaştıracaktır. Sadeliğe Güney Afrika'da yaşadığı Batı tarzı yaşam stilini bırakarak başladı. Bunu "kendini sıfıra indirgemek," olarak adlandırdı ve gereksiz harcamaları keserek, basit bir yaşam tarzı seçti ve kendi giysilerini bile kendisi yıkadı.[36] Bir keresinde topluma yaptığı hizmet nedeniyle kendisine verilen hediyeleri geri çevirdi.[37]
Gandi her hafta bir gününü konuşmadan geçiriyordu. Konuşmaktan imtina etmenin kendisine iç huzuru getirdiğine inanıyordu. Bu pratik Hindu ilkeleri mauna ( sessizlik) ve şantiden (huzur) etkilenmiştir. Böyle günlerde diğerleriyle kağıda yazarak iletişim kuruyordu. 37 yaşından sonra üç buçuk yıl boyunca Gandi dünya meselelerinin çalkantılı durumunun kendi iç huzursuzluğundan daha fazla bir karışıklığa neden olduğu için gazete okumayı reddetti.
John Ruskin'in Unto This Last (Sonuna Kadar) adlı denemelerini okuduktan sonra yaşam tarzını değiştirmeye karar verdi ve Phoenix Kolonisi" adı verilen bir komün kurdu.
Başarılı bir hukuk hayatı yaşadığı Güney Afrika'dan Hindistan'a döndükten sonra zenginlik ve başarı ile özdeşleştirdiği Batı tarzı giyinmeyi bıraktı. Hindistan'ın en fakir insanının kabul edebileceği gibi giyinmeye başladı ve ev dokuması olan khadinin kullanılmasını savundu. Gandi ve arkadaşları kendi eğirdikleri iplikle kendi giysilerinin kumaşını dokumaya başladı ve diğerlerini de böyle yapmaları için teşvik etti. Hintli işçiler işsizlik nedeniyle çoğunlukla boşta kalsalar da giysilerini Britanya sermayesinin sahip olduğu endüstriyel konfeksiyonculardan almaktaydılar. Eğer Hintliler kendi giysilerini yaparsa Hindistan'da yer alan Britanya sermayesine büyük bir darbe vurulacağı Gandi'nin görüşüdür. Buradan yola çıkarak Hintlilerin geleneksel çıkrığı çarka Hindistan Ulusal Kongresi'nin bayrağına alınmıştır. Hayatının sadeliğini göstermek için yaşamının geri kalan döneminde yalnızca bir dhoti giydi.
İnanç
Gandi Hindu olarak doğdu, tüm yaşamı boyunca Hinduizm'i uyguladı ve ilkelerinin çoğunu Hinduizm'den aldı. Sıradan bir Hindu olarak tüm dinlerin eşit olduğuna inandı ve başka dinlere inanması için verilen çabaları karşı geldi. Çok meraklı bir dinbilimciydi ve tüm önemli dinler hakkında bir çok kitap okudu. Hinduzim hakkında şunları söylemiştir:
"Benim bildiğim kadarıyla Hinduizm tamaıyla ruhumu tatmin ediyor ve tüm benliğimi dolduruyor... Şüpheler peşimden koşunca, hayal kırıklıkları yüzüme bakınca ve ufukta bir ışık hüzmesi bile görmeyince Bhagavad Gita 'ya dönerim ve beni rahatlatacak bir parça bulurum ve karşı konulmaz hüznün içinde hemen gülümsemeye başlarım. Yaşamım trajedilerle doluydu ve bunlar benim üzerimde görünür ve kalıcı etkiler bırakmadıysa bunu Bhagavad Gita 'nın öğretilerine borçluyum."
Gandi Smriti (Gandi'nin yaşamının son dört ayını geçirdiği ev şimdi bir anıt olmuştur, Yeni Delhi)Gandi Bhagavad Gita üzerine Gujarati dilinde bir yorum yazmıştır. Gujarati metni İngilizceye Mahadev Desai tarafından çevrilmiş ve bir önsöz eklenmiştir. 1946'da Gandi'nin bir giriş yazısıyla yayımlanmıştır.[38][39]
Gandi her dinin özünde doğruluk ve aşkın yattığına inanır. Aynı zamand tüm dinlerde ikiyüzlülüğü, kötü uygulamaları ve dogmayı da sorgulamıştır, ve yorulmaz bir sosyal reformcudur. Çeşitli dinler üzerine olan bazı yorunları şöyledir:
"Hristiyanlığı ne mükemmel ne de en büyük din olarak kabul edemeyişimin nedeni daha önceden Hinduizm'in böyle olduğuna ikna olmamdandır. Hinduizm'in eksiklikleri benim için oldukça belirgindi. Eğer dokunulmazlık Hinduzim'in bir parçası olabiliyorsa ya kokuşmuş bir parçasıdır, ya da bir urdur. Bir çok tarikat ve kastın raison d'etreini (varlık sebebini) anlayamıyorum. Vedaların Tanrı Sözü olduğunu söylemenin anlamı nedir? Eğer Tanrı'nın ilhamıyla yazıldıysa neden İncil ve Kur'an'da öyle olmasın. Hristiyan arkadaşlarım gibi Müslüman arkadaşlarım da beni dinlerine döndürmeye çalışmışlardır. Abdullah Şet beni sürekli İslam'ı incelemey teşvik etti ve her zaman ne kadar güzel olduğu hakkında söylecek sözü bulunuyordu." (kaynak:Otobiyografisi)
"Ahlaki temeli kaybettiğimizde dindar olmaktanda uzaklaşırız. Ahlakın üstünde bir din gibi bir şey yoktur. İnsan, örneğin hem yalancı, zalim olup, nefsine hakim olamayıp hem de Tanrı'nın kendi yanında olduğunu iddia edemez."
"Muhammed'in hadisleri yalnızca müslümanlar için değil tüm insanlık için bir hikmet hazinesidir."
Yaşamının daha sonraki dönemlerinde bir Hindu olup olmadığı sorulduğunda şöyle yanıtlamıştır:
"Evet öyleyim. Aynı zamanda hristiyan, müslüman, budist ve yahudiyim."
Birbirlerine büyük saygıda da duysalar Gandi ve Rabindranath Tagore nir çok kereler çok uzun süren tartışmalara girmiştir. Bu tartışmalar zamanlarının en ünlü iki Hintlisinin felsefi görüş farklılıklarını örnekler. 15 Ocak 1934'de Bihar'da meydana gelen bir deprem çok büyük yaşam kaybına ve zarara yol açtı. Gandi bunun dokunulmazları kendi tapınaklarına kabul etmeyen üst kast Hinduların günahları nedeniyle olduğunu belirtti. Tagore ise Gandi'nin bu görüşüne şiddetle karşı geldi ve dokunulmazlık uygulaması ne kadar itici de olsa ahlaki sebeplerin değil yalnızca doğal sebeplerin depreme yol açabileceğini savundu.[40]
Eserleri
Gandi üretken bir yazardı. Uzun yıllar aralarında Güney Afrika'da iken Gucarati dilinde Harijan, Hindi dilinde ve İngilizce; Indian Opinion ile Hindistan'a döndükten sonra çıkardığı İngilizce Young India gazetesi ile Gujarati dilinde Navajivan adlı aylık dergi gibi bir çok gazete ve derginin editörlüğünü yaptı. Sonraları Navajivan Hindi dilinde de yayımlandı.[41] Bunlara ek olarak hemen hemen her gün kişilere ve gazetelere mektuplar yazdı.
Gandi aralarında otobiyografisi Doğrulukla Olan Deneyimlerimin Öyküsü 'nün de bulunduğu, Güney Afrika'daki mücadelesi hakkında Satyagraha in South Africa (Güney Afrika'da Satyagraha), siyasi bir broşür olan Hind Swaraj or Indian Home Rule, ve John Ruskin'in Unto This Last denemesinin Gucarati dilindeki yorumu gibi bir çok eser yazmıştır.[42] Bu son deneme ekonomi üzerine denemesi olarak sayılır. Ayrıca yoğun olarak etyemezlik, beslenme ve sağlık, din, sosyal reformlar gibi konular üzerine de yazdı. Gandi genellikle Gucarati dilinde yazdı ama kitaplarının Hindi ve İngilizce çevirilerini de düzeltti.
Gandi'nin tüm eserleri 1960 yılında The Collected Works of Mahatma Gandhi (Mahatma Gandi'nin Tüm Eserleri) adıyla Hindistan hükümeti tarafından yayımlandı. Yazılar yaklaşık yüz cilt içinde toplanmış 50.000 sayfadan oluşur. 2000 yılında tüm eserlerin gözden geçirilmiş baskısı, Gandi'nin takipçilerinin hükümeti siyasal amaçları için değişiklik yapması ile suçlamasıyla bir anlaşmazlık çıkmıştır.[43]
Gandi hakkında kitaplar
Bir çok biyografi yazarı Gandi'nin hayatını yazmayı üstlenmiştir. Bunların arasında iki tanesi diğerlerinin arasından sıyrılmıştır: D. G. Tendulkar'ın sekiz ciltlik Mahatma. Life of Mohandas Karamchand Gandhi (Mahatma, Mohandas Karamçand Gandi'nin Yaşamı) ile Pyarelalve Sushila Nayyar'ın on ciltlik Mahatma Gandhi 'si. ABD Ordusu'ndan Albay G. B. Singh'in hayatının yirmi yılını[44] araştırma kitabı Gandhi: Behind the Mask of Divinity 'yi (Gandi:Kutsallık Maskesinin Ardında) yazmak için Gandi'nin özgün konuşmalarını ve yazılarını toplamak için geçirdiği söylenir.
Takipçileri ve etkisi
Gandi önemli liderleri ve siyasi hareketleri etkilemiştir. Aralarında Martin Luther King ve James Lawson'un da bulunduğu ABD'deki yurttaşlık hakları hareketi liderleri pasif direniş hakkındaki kendi kuramlarının gelişiminde Gandi'nin yazılarından yararlanmışlardır.[45] Apartheid karşıtı eylemci ve Güney Afrika'nın eski devlet başkanı, Nelson Mandela, Gandi'den ilham almıştır.[46] Diğerleri arasında, Han Abdulgaffar Han,[47] Steve Biko, ve Aung San Suu Kyi sayılabilir.[48]
Gandi'nin yaşamı ve öğretileri Gandi'yi akıl hocası olarak gören veya hayatını Gandi'nin fikirlerini yaymakiçin geçiren bir çok kişiye ilham kaynağı olmuştur. Avrupa'da ilk olarak, Romain Rolland 1924 yılında yayımladığı kitabı Mahatma Gandhi ile Gandi'den sözetmiştir ve Brezilyalı anarşist ve feminist Maria Lacerda de Moura pasifizm hakkındaki kitabında Gandi hakkında yazmıştır. 1931 yılında Avrupalı dikkate değer bir fizikçi, Albert Einstein Gandi ile mektuplaşmış ve daha sonra onun hakkında "gelecek nesiller için örnek alınacak bir kişi" diye yazmıştır.[49] Lanza del Vasto 1936 yılında Gandi ile yaşamak amacıyla Hindistan'a gitti. Daha sonra Avrupa'ya Gandi'nin felsefesini yaymak için döndü ve 1948 yılında Gandi'nin aşramlarını örnek alan Ark Topluluğu'nu kurdu. Bir Britanya amiralinin kızı olan Madeleine Slade ("Mirabehn" olarak bilinir) yaşamının büyük bir kısmını Gandi'nin bir müridi olarak Hindistan'da geçirmiştir.
Bunlara ek olarak Britanyalı müzisyen John Lennon şiddet karşıtı görüşlerini tartışırken Gandi'den söz etmiştir.[50] 2007'de Cannes Lions Uluslararası eklamcılık Festivalinde ABD eski başkan yardımcısı ve çevreci Al Gore, Gandi'nin kendi üzerindeki etkisinden söz etmiştir.[51]
Mirası
Gandi'nin doğum günü olan 2 Ekim, Hindistan'da Gandhi Jayanti olarak kutlanan ulusal bir bayramdır. 15 Haziran 2007'de, "Birleşmiş Milletler Genel Kurulu"nun oybirliğiyle 2 Ekim'i "Dünya Şiddete Hayır Günü" olarak kabul ettiği duyurulmuştur.[52]
Batı'da sıklıkla Gandi'nin ilk adı olduğu sanılan Mahatma kelimesi Sanskritçe Ulu anlamına gelen maha ile ruh anlamına gelen atma kelimelerinden gelmektedir.
Dutta ve Robinson'un Rabindranath Tagore: An Anthology kitabı gibi bir çok kaynak Mahatma unvanının Gandi'ye ilk olarak Rabindranath Tagore tarafından yakıştırıldığını belirtir.[53] Diğer kaynaklarda ise bu unvanı Nautamlal Bhagavanji Mehta'nın 21 Ocak 1915'de verdiği belirtilir.[54] Otobiyografisinde Gandi hiç bir zaman bu onura layık olmadığını düşündüğünü açıklar.[55] Manpatra 'ya göre, Mahatma unvanı Gandi'nin adalet ve doğruluk için gösterdiği özenilecek özveri için verilmiştir.[56]
Time Dergisi Gandi'yi 1930'da yılın adamı seçti. Time Dergisi Dalay Lama, Lech Walesa, Dr. Martin Luther King, Jr., Cesar Chavez, Aung San Suu Kyi, Benigno Aquino, Jr., Desmond Tutu, ve Nelson Mandela'yı Gandi'nin çocukları olarak adlandırdı ve şiddet karşıtlığı için tinsel mirasçıları olduklarını belirtti.[57] Hindistan hükümeti her yıl toplum için çalışanlar, dünya liderleri ve vatandaşları arasından seçilenlere Mahatma Gandi Barış Ödülü'nü sunar. Güney Afrika'nın ırk ayrımını ortadan kaldırmak için mücadele eden lideri Nelson Mandela, ödülü kazanan Hintli olmayanlar arasında tanınmış olanlardandır.
1996 yılında Hindistan hükümeti 5, 10, 20, 50, 100, 500 ve 1000 rupilk banknotlar üzerinde Mahatma Gandi serisini başlattı. Günümüzde Hİndistan'da dolaşımda bulunan tüm paralar üzerinde Mahatma Gandi'nin portresi bulunur. 1969 yılında Birleşik Krallık Mahatma Gandi'nin doğumunun yüzüncü yılı anısına bir dizi posta pulu çıkardı.
Büyük Britanya'da bir çok Gandi heykeli bulunmaktadır. Bunların en dikkat çekeni hukuk okuduğu University College London'ın yakınında Londra'nın Tavistock Meydanı'ndaki heykeldir. 30 Ocak Birleşik Krallık'ta "Ulusal Gandi'yi Anma Günü" olarak kutlanır. Amerika Birleşik Devletleri'nde New York'da Union Square Park'ta, Atlanta'da Martin Luther King, Jr. Ulusal Tarihi Sit'inde,Washington, DC'de Hindistan Büyükelçiliği yakınında Massachusetts Avenue'de Gandi heykelleri bulunur. Güney Afrika'nın Pietermaritzburg şehrinde (1893 yılında trende birinci mevkiden atıldığı yer) bir anıt heykeli bulunur. Madame Tussaud'nun Londra, New York ve diğer şehirlerdeki müzelerinde balmumu heykelleri de vardır.
Gandi 1937 ile 1948 yılları arasında beş kez aday gösterilmesine rağmen Nobel Barış Ödülü'nü alamadı.[58] Yıllar sonra Nobel Komitesi kamuoyuna yaptığı açıklamada bu ödülü verememenin derin üzüntüsünü bildirmiş ve ödülün verilmesinde aşırı ulusalcı görüşlerin olduğunu kabul etmiştir. Mahatma Gandi 1948 yılında ödülü alacaktı ancak suikaste uğraması sonucu alamamıştır. Yenhi yaratılan Hindistan ve Pakistan arasında o yıl ortaya çıkan savaşta ayrıca önemli bir faktör olmuştur.[59] 1948'de Gandi'nin öldüğü yıl Barış Ödülü "yaşayan uygun bir aday olmadığı" bahanesiyle verilmedi ve 1989 yılında Dalay Lama'ya Ödül verildiğinde komite başkanı "bunun kısmen Mahatma Gandi'nin anısına saygıdan ötürü" verildiğini belirtti.[60]
Yeni Delhi'de Gandi'nin 30 Ocak 1948'de suikaste uğradığı Birla Bhavan (ya da Birla Evi), 1971 yılında Hindistan hükümeti tarafından alınmış ve 1973'de Gandhi Smriti ya da Gandi Hatırası olarak halka açılmıştır. Mahatma Gandi'nin yaşamının son dört ayını geçirdiği oda ile gece dolaşırken vurulduğu yer koruma altındadır.
Mohandas Gandi'nin suikaste uğradığı yerde şimdi bir Şehit Sütunu bulunmaktadır.
Mahatma Gandi'nin öldüğü 30 Ocak günü her yıl bir çok ülkenin okullarında Şiddet Karşıtı ve Barış Günü olarak kutlanır. İlk olarak 1964'de İspanya'da kutlanmaya başlamıştır. Güney Yarımküre okul takvimini kullanan ülkelerde bu gün 30 Mart'ta ya da yakın günlerde kutlanır.
Ülküler ve eleştiriler
Gandi'nin katı ahimsa görüşü pasifizmi içerir dolayısıyla da siyasi spektrumun her kanadından çeşitli eleştirilere maruz kalmıştır.
Bölünme kavramı
Prensip olarak Gandi dinsel birlik görüşüyle çatıştığı için siyasi bölünmeye karşıydı.[61]
Hindistan'ın bölünerek Pakistan'ın kurulması hakkında Harijan 'da 6 Ekim 1946'da şöyle yazmıştır:
[Pakistan'ın yaratılması isteği] Müslümanlar Birliği tarafından öne sürülmesi İslam dışıdır ve hatta günah dolu olduğunu söylemekten de çekinmem. İslam birliği ve insanlığın kardeşliğini temel alır, insanlık ailesinin birliğini bozmayı değil. Dolayısıyla Hindistan'ı büyük bir ihtimalle savaşan iki gruba bölmeye çalışanlar hem Hindistan'ın hem de İslma'ın düşmanıdır. Beni parçalara ayırabilirler ama yanlış olduğunu düşündüğüm bir görüşe katılmamı bekleyemezler [...] çılgınca konuşmalara rağmen tüm müslümanları dost edinmeye çalışmak arzumuzdan vazgeçmemeliyiz ve onları sevgimizin esiri olarak tutmalıyız.[62]
Ancak, Homer Jack Gandi'nin Cinnah ile Pakistan konusundaki uzun mektuplaşmalarında şunlara dikkati çeker: "Her ne kadar Gandi kişisel olarak Hindistan'ın bölünmesine karşıysa da öncelikle bağımsızlığın elde edilmesi için Kongrenin ve Müslümanlar Birliğinin işbirliğiyle kurulacak olan geçici bir hükümet altında işbirliğini yapılması ve daha sonra çoğunluğu Müslüman olan bölgelerde yapılacak bir halk oylamasıyla bölünme sorununa karar verilmesini belirten bir anlaşma önerdi."[63]
Hindistan'ın bölünmesi hakkındaki bu çifte görüşü nedeniyle Gandi hem Hindular hem de Müslümanlar tarafından eleştirilmiştir. Muhammed Ali Cinnah ve çağdaşı Pakistanlılar Gandi'yi Müslüman siyasi haklarını baltalamak ile suçladı. Vinayak Damodar Savarkar ve müttefikleri Gandi'yi Müslümanların Hindulara karşı düzenlediği vahşete gözünü kapayarak Müslümanların siyasi olarak gönlünü almakla, ve Pakistan'ın yaratılmasına izin vermekle suçluyordu. Bu siyasi olarak çekişmeli bir konu hâline gelmiştir: Pakistan asıllı Amerikalı tarihçi Ayesha Jalal gibi bazıları Gandi ve Kongre'nin Müslümanlar Birliği ile iktidarı paylaşmaktaki isteksizliklerinin bölünmeyi hızlandırdığını iddia ederken; Hindu milliyetçi siyasetçi Pravin Togadia gibi diğerleri Gandi'nin liderliğinde gösterdiği aşırı zayıflık sonucunda Hindistan'ın bölündüğünü söyler.
Gandi ayrıca 1930 yılında Filistin'in bölünerek İsrail devletinin kurulması konusunda yazarken bölünme konusundaki hoşnutsuzluğunu belirtmiştir. 26 Ekim 1938'de Harijan 'da şöyle yazmıştır:
Bana Filistin'deki Arap-Yahudi sorunu ve Yahudilerin Almanya'da yaşadıkları hakkında görüşlerimi bildirmemi isteyen çeşitli mektuplar alıyorum. Bu çok zor soru hakkındaki görüşlerimi bildirirken tereddüt içindeyim. Tüm Yahudilere sempati duyuyorum, onları Güney Afrika'da yakından tanıdım. Bazıları yaşam boyunca arkadaşım oldu. Bu arkadaşlarım sayesinde Yahudilerin çağlar boyunca zulüm gördüklerinden haberdar oldum. Hristiyanlığın dokunulmazlarıydılar [...] Ama sempatim adaletin gerekliliklerine karşın gözlerimi kör etmiyor. Yahudiler için ulusal bir ev haykırışı bana pek çekici gelmiyor. Bunun kurulması için izin İncil'de arandı ve Filistin'e dönen Yahudiler bunu çok arzuladı. Niye, dünya üzerindeki diğer insanlar gibi doğdukları ve hayatlarını kazandıkları ülkeleri kendi vatanları olarak kabul edemediler? İngiltere nasıl İngilizlere, Fransa'da Fransızlara aitse Filistin de Araplara aittir. Yahudilerin isteklerini Araplara kabul ettirmeye çalışmak hem ynlış hem de insanlık dışıdır. Şu anda Filistin'de olanlar hiç bir ahlak kuralı ile açıklanamaz.[64]
Şiddet içeren direnişin reddi
Gandi ayrıca şiddet içeren yöntemlerle bağımsızlığını kazanmaya çalışanları eleştirmesi nedeniyle de siyasi arenada hedef oldu. Bhagat Singh, Sukhdev, Udham Singh ve Rajguru'nun asılmalarını protesto etmeyi reddetmesi bazıları tarafından suçlanma sebebi olmuştur.[65][66]
Bu eleştiriler hakkında Gandi şunları söylemiştir: "Bir zamanlar silahları olmadığı zaman Britanyalılarla nasıl silahsız mücadele edeceklerini gösterdiğim için beni dinleyenler vardı [...] ama bugün benim şiddet karşıtlığımın [Hindu-Müslüman ayaklanmalarına karşı] çözüm olmadığını ve dolayısıyla insanların nefsi müdafaa için silahlanmaları gerektiği bana söyleniyor.."[67]
Bu argümanı bir kaç makalede daha kullandı. İlk olarak 1938'de yazdığı "Zionism and Anti-Semitism," (Siyonizm ve Anti-Semitizm) adlı makalesinde Gandi Nazi Almanyası'nda Yahudilerin çektiği zulümü Satyagraha bağlamında yorumlar. Pasif direnişi Yahudilerin Almanya'da yüzyüze geldikleri zulüme karşı gelme yöntemi olarak sunar,
Eğer ben bir Yahudi olsaydım, ve Almanya'da doğup hayatımı orada kazansaydım, en az uzun boylu beyaz Alman kadar Almanya'yı vatanım olarak görürdüm ve ona ya beni vurmasını ya da zindana atmasını söylerdim; sınırdışı edilmeye ya da ayrımcı davranışlara tabi olmayı reddederdim. Bunu yaparken bu sivil direnişe Yahudi arkadaşlarımın katılmasını beklemezdim çünkü sonunda geride kalanların benim örneğimi izleyeceklerine güvenirdim. Eğer bir Yahudi ya da tüm Yahudiler burada önerilen çözümü kabul ederse şu anda olduğundan daha kötü bir duruma düşmezler. Ve gönüllü olarak çekilen ızdırap onlara bir dayanma direnci ile neşe verecektir [...] Hitler'in bu tarz eylemlere karşı hesaplayarak göstereceği şiddet Yahudilerin genel bir katliamı bile olabilir. Ama Yahudi zihni kendini gönüllü ızdıraba hazırlarsa hayal ettiğim bu katliam bile Jehovah'ın bir tiranın ellerinden ırkı kurtaracağı bir teşekkür ve neşe gününe bile dönüşebilir. Tanrıdan korkanlar için ölümde korkutucu bir şey yoktur.[68]
Gandi bu açıklamaları için oldukça çok eleştirilmiştir. "Questions on the Jews" (Yahudiler Üzerine Sorular) adlı makalesinde şöyle cevap vermiştir: "Arkadaşlar Yahudilere yaptığım ricayı eleştiren iki gazete kupürü bana göndermiş. İki eleştiride de Yahudilere kendilerine karşı yapılan yanlışlar için pasif direnişi önermekle yeni hiç bir şey önermediğimi söylenmiş.....benim müdafaa ettiğim kalbten gelen şiddetten feragat ve bu büyük feragat sonucu ortaya çıkan etkin uygulamadır.[69] Eleştirilere "Reply to Jewish Friends" (Yahudi Arkadaşlara Cevaplar) [70] ve "Jews and Palestine" (Yahudiler ve Filistin) [71] makaleleriyle şöyle cevap vermiştir: "benim müdafaa ettiğim kalbten gelen şiddetten feragat ve bu büyük feragat sonucu ortaya çıkan etkin uygulamadır."[69]
Gandi'nin Holokost ile yüzyüze kalmış olan Yahudiler hakkındaki görüşleri bir çok yorumcunun eleştirisine neden olmuştur.[72] Siyonizmin karşıtı olan Martin Buber 24 Şubat 1939'da Gandi çok sert bir açık mektup yayımladı. Buber Britanyalıların Hintli uyruklarına davranışı ile Nazilerin Yahudilere karşı yaptıklarını kıyaslamanın münasebetsiz olduğunu belirtmiş; ve hatta Hintliler zulmün kurbanları olduğunda Gandi'nin bir zamanlar kuvvet kullanımını desteklediğini belirtmiştir.[73]
Gandi 1930'larda Yahudilerin Nazilerden gördüğü zulmü Satyagraha açısından yorumladı. Kasım 1938 yılındaki makalesinde pasif direnişi bu zulme karşı bir çözüm olarak önerdi:
Yahudilere Almanlar tarafından uygulanan zulmün tarihte eşi benzeri yok gibi gözükmektedir. Eski zamanların tiranları, Hitler'in bugün ulaştığı çılgınlık düzeyine hiç gelmemişlerdi. Hitler bu çılgınlığı dini bir azim ile sürdürmekte. Onun için, yaymaya çalıştığı seçkin ve militan milliyetçilik dininin gerektirdiği her tür insanlık dışı davranış, şu an ve sonrasında ödüllendirilecek bir insanlık davranışıdır. Açıkça çılgın ama gözüpek bir gençliğin suçları tüm ırkın üzerine inanılmaz bir vahşet ile çökmekte. İnsanlık adına yapıldığı kabul edilebilecek bir savaş var ise, tüm bir ırkın zulüm görmesini engellemek için Almanya'ya açılacak olan savaş tamamen haklı olacaktır. Böyle bir savaşın iyi ve kötü yönlerini tartışmak benim ufkumun ötesindedir. Almanya ile Yahudilere karşı uyguladıkları bu suçlar için bir savaş açılmasa bile, kesinlikle Almanya ile bir ittifaka girilemez. Adalet ve demokrasi için savaştığını söyleyen ama bu ikisinin düşmanı olan bir ulus ile nasıl ittifak kurulabilir ki?"[74][75]
Glenn C. Altschuler, Gandi'nin Britanyalılara yaptığı Nazi Almanyası tarafından işgal edilmelerine izin vermeleri öğüdünü ahlaki yönden sorgular. Gandi Britanyalılara eğer "evlerinizi işgal etmek isterlerse, siz evlerinizden çıkın. Eğer serbestçe çıkmanıza izin vermezlerse onlara bağlılığı kabul edeceğinize erkek, kadın ve çocuk katledilmenize izin verin" demiştir. [76]
Erken dönem Güney Afrika makaleleri
Gandi'nin Güney Afrika'da bulunduğu ilk yıllarda yazdığı bazı makaleler tartışma konusu olmuştur. Tüm eserlerinin yayınladığı "The Collected Works of Mahatma Gandhi," (cilt 8, s.120) koleksiyonunda yeniden basıldığı üzere, Gandi 1908 yılında "Indian Opinion" gazetesinde zamanının Güney Afrika hapishanesi hakkında şunları yazmıştır: "Yerli mahkumların büyük çoğunluğu hayvanlardan yalnız bir basamak yukarıda ve genellikle sorun çıkarıyor, kendi aralarında dövüşüyorlar." Yine aynı koleksiyonda (Cilt 2, s.74) tekrar yayımlanan, 26 Eylül 1896 tarihli konuşmasında Gandi "tek meşgalesi avlanmak ve tek ihtirası bir karı satın alabilmekiçin yeterli miktarda sürü hayvanı toplamak ve sonra hayatını uyukşukluk içinde ve çıplak olarak geçirecek olan çiğ kaffir"den sözeder. Günümüzde Kaffir deyimi aşağılıyıcı bir anlam içerir ancak Gandi'nin zamanında anlamının bugünkünden farklı olduğunu belirtmek gerekir. Buna benzer yorumlar nedeniyle bazıları Gandi'yi ırkçılıkla suçladı.[77]
Uzamanlık alanları Güney Afrika olan iki tarih profesörü Surendra Bhana ve Goolam Vahed, bu tartışmaları The Making of a Political Reformer: Gandhi in South Africa, 1893–1914. (New Delhi: Manohar, 2005) (Siyasi bir Reformcunun Gelişimi:Gandhi Güney Afrika'da 1893-1914) adlı eserlerinde ele aldı.[78] İlk bölüm olan, "Sömürge Natal'da Gandi, Afrikalılar ve Hintliler"de "Beyaz idare"nin altında Afrika ve Hintli toplulukları arasındaki ilişkiler ile ırk ayrımcılığına dolayısıyla da bu topluluklar arasında ortaya çıkan gerginliklere neden olan politikalar üzerine yoğunlaşırlar. Bu ilişkilerden çıkardıkları sonuca göre "genç Gandi 1890'larda hüküm süren ırk ayrımcılığı kavramlarından etkilenmiştir."[79] Aynı zamanda "Gandhi'nin hapihanedeki deneyimlerinin Afrikalıların durumları hakkında daha duyarlı olmasına neden olduğunu [...] daha sonraları Gandi'nin yumuşadığını; Afrikalılara karşı önyargılarını dile getirirken daha az kategorik olduğunu, ve ortak amaca yönelik noktaları görmeye daha açık olduğunu" belirtirler. "Johannesburg hapishanesindeki olumsuz görüşlerinin Afrikalıların genelinden ziyade uzun süre mahkum kalan Afrikalılara yönelik" olduğunu söylerler."[80]
Güney Afrika eski devlet başkanı Nelson Mandela, 2003 yılında Johannesburg'da Gandi'nin bir heykelinin açılmasını engellemeye çalışanlara[77] rağmen Gandi'nin bir takipçisi olmuştur.[46] Bhana ve Vahed heykelin açılması ile ilgili olaylar hakkındaki yorumlarını The Making of a Political Reformer: Gandhi in South Africa, 1893–1914 adlı eserlerinin sonuç bölümünde yapmışlardır. "Gandhi'nin Güney Afrika'ya Mirası," bölümünde "Gandhi, Beyaz idareyi sona erdirmeye çalışan bir çok nesil Güney Afrikalı aktiviste ilham kaynağı olmuştur. Bu miras onu Nelson Mandela'ya bağlar [...] öyle ki Gandi'nin başladığını bir anlamda Mandela tamamlamıştır."[81] Gandi'nin heykelinin açılması sırasında yaşanan tartışmalara atıfta bulunarak devam ederler.[82] Gandhi hakkındaki bu iki farklı perspektif hakkında, Bhana ve Vahed şu sonuca ulaşır: "Apartheid sonrası Güney Afrika'da Gandi'yi siyasi amaçları için kullanmaya çalışanlar, Gandi hakkındaki bazı gerçeklerden bihaber olduklarında davalarına bir şey katamadıkları gibi, ondan basitçe ırkçı diye sözedenler de aynı derecede olayları saptırmaktadır."[83]
Yakın geçmişte, Nelson Mandela, Güney Afrika'ya satyagrahanın girişinin 100. yıldönümüne denk gelen Yeni Delhi'de 29 Ocak–30 Ocak 2007 tarihli bir konferansa katıldı.[84] Ayrıca, Mandela Gandhi, My Father filminin Temmuz 2007'deki Güney Afrika galasında izleyici karşısına bir video klip ile çıktı. Bu klip hakkında filmin yapımcısı Anil Kapoor şöyle bahsetmiştir: "Nelson Mandela filmin açılışı için özel bir mesaj gönderdi. Mandela yalnızca Gandi hakkında değil, benim hakkımda da konuştu. Kalbimi ısıtan ve tevazu hissettiren bu filmi yaptığım için bana ettiği teşekkürdür. Halbuki bu filmi Güney Afrika'da çekmeme ve Dünya prömiyerini burada yapmama izin vermeleri nedeniyle benim teşekkür etmem gerekirdi. Mandela filmi çok destekledi."[85] Güney Afrika devlet başkanı Thabo Mbeki, [86][87] Güney Afrika hükümetiningeri kalan üyeleriyle bu açılışa katıldı.[85]
Diğer eleştiriler
Dalit kastından lider B. R. Ambedkar Gandi'nin Dalit toplumundan sözederken kullandığı Harijanlar terimini kınamıştır. Bu terimin anlamı "Tanrı'nın Çocukları"dır;[88] ve bazıları tarafından bu Dalitlerin sosyal olarak olgunluğa erişmediği ve ayrıcalıklı Hint kastlarının babacan bir tavır içine girmesi anlamına geldiği şeklinde yorumlanmıştır. Ambedkar ve müttefikleri aynı zamanda Gandi'nin Dalit siyasal haklarını da baltaladığını hissediyordu. Gandi, her ne kadar Vaişya kastında doğduysa da, Ambedkar gibi Dalit aktivistler olmasına rağmen Dalitlerin adına konuşabileceği konusunda ısrar ediyordu.
Hintbilimci Koenraad Elst'de Gandi'yi eleştirmiştir. Gandi'nin pasif direniş kuramının etkinliğini sorguladı ve bunun Britanyalılardan yalnızca ufak bir kaç ödün koparabildiğini belirtti. Elst ayrıca Britanyalıları pasif direnişten değil şiddet eylemlerinden korkmaları nedeniyle (ayrıca II. Dünya Savaşı'nın ardından kaynakların da tükenmesiyle birlikte) Hindistan'ın bağımsızlığının kabul edildiğini iddia etmiştir. Elst'e göre buna örnek olarak Subhaş Çandra Bose'nin Hindistan Ulusal Ordusu'na olan Hint toplumunun desteği verilebilir.[89] Övgü olarak da şunu belirtir: "Gandi'nin ünlü olmasının başlıca nedeni, sömürgeleşmiş toplumlar içindeki özgürlük liderleri arasında, Batı modellerinden (milliyetçilik, sosyalizm, anarşizm vb. gibi) değilde yerli kültürden çıkan politika ve stratejiler üreten tek lider olmasıdır."[90]