Âşık Paşa
1272 - 1333 01 Ocak 1970
Âşık Paşa, 1272 yılında Kırşehir’in Asapgir beldesinde dünyaya gelmiştir. Babası Muhlis Paşa, dedesi Baba İlyas’tır. Şeyh İlyas da denilen bu kimse Horasan’dan Anadolu’ya göç etmiş önemli bir mutasavvıf ve din adamıdır. Âşık Paşa, dedesinin öğrencilerinden Şeyh Osman’a mürit olmuş ve onun kızıyla da evlenerek bir akrabalık tesis etmiştir.
Âşık Paşa, Selçuklu devlet idaresinin zayıfladığı, Moğol zulmünün arttığı ve birtakım çekişmelerin yaşandığı bir zamanda doğmuş ve eserini bütün bu olumsuzluklar içinde vermiştir.
Âşık Paşa’nın iyi bir eğitim aldığı bilinmektedir. Arapça, Farsça, Ermenice ve İbrânice bilmektedir. Kendisinin ifadesiyle onu yetiştiren Hz. Hızır’dır. Ledunnî (Allah sırlarının ilmi) ilmini de Hızır’dan öğrenmiştir. Kaynaklarımızda Âşık Paşa’ya dair teferruatlı bilgi bulunmamaktadır. Onun hakkında sahip olduğumuz bilgiler, eserinden ve oğlu Elvan Çelebi’nin ‘Menâkıbü’l Kudsiyye’ isimli eserinden öğrendiklerimizden ibarettir. Âşık Paşa’nın Hacı Bektaşî Velî ile görüştüğü hatta ona bağlandığı rivayetler arasındadır.
Âşık Paşa, beş sultanın(3 Selçuklu 2 Osmanlı) saltanatını görmüş 3 Kasım 1322 tarihinde Kırşehir’de vefat etmiştir. Kırşehir’de kendi adıyla anılan türbesinde ailesiyle birlikte gömülüdür. Türbesindeki kitabeye göre eşinin adı Hacı Sultan, oğullarının isimleri Elvan Çelebi, Selman(Süleyman), Kızılcan, Hasancan, kızının ismi ise Melek’tir. Türbesinin yerini kendi vasiyet etmiştir.
Âşık Paşa, önemini Türk diline gösterdiği hassasiyet ve Osmanlı Devleti’nin bir ideologu olmaktan alır. O, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda fikrî bakımdan önemli görevler yerine getirmiştir.
Âşık Paşa’nın Eserleri:
1. Garîb-nâme:
Dinî- tasavvufî didaktik tarzda bir eser olan Garîb-nâme, 1330 tarihinde kaleme alınmıştır. Değişik nüshalarında farklı beyit sayıları bulunmakla beraber en kuvvetli kanaat eserin 10.500 beyit civarında olduğudur. Garîb-nâme aruzun fâilâtün/ fâilâtün/ fâilün kalıbıyla nazmedilmiştir.
Garîb-nâme Türkçenin Anadolu’da verdiği ilk hacimli eserlerden olmasının yanı sıra Türk tasavvuf edebiyatının en eski ve en tesirli eserlerinden olması bakımından da mühimdir. Âşık Paşa eserini 10 bâba ve her bâb da 10 destana ayırmıştır.
Garîb-nâme’nin bir diğer önemi ise Türkçeye yaptığı vurgudur. Âşık Paşa bu eserinde Türkçenin ihmal edildiğini, Türklerin bile kendi dillerini yeterince bilmediğini, Farsçaya gereğinden fazla iltifat edildiğini söyleyerek Türkçeyi müdafaa eder.
Kamu dilde var idi zabt u usûl
Bunlara düşmüş idi cümle ukul
Türk diline kimsene bakmaz idi
Türklere hergiz gönül akmaz idi
Türk dahi bilmez idi ol dilleri
İnce yolu ol ulu menzilleri
Bu Garîb-nâme anın geldi dile
Kim bu dil ehli dahi mani bile
Âşık Paşa, Türkçeye karşı gösterdiği bu hassasiyetle kendisinden sonra yazılacak metinlere de tesir etmiş, onların Türkçe söylenmesine önayak olmuştur.
Garîb-nâme bir tasavvuf ansiklopedisi kabul edilebilecek bir eserdir. Meseleleri aşmak için anlatılan hikâyelerin gerçek hayattan alınmış olması halkı bu esere yönlendirmiş, sevilip okunmasını da beraberinde getirmiştir.
Eser dönemin dil özelliklerini taşıması bakımından ayrıca önem taşır. Kullanılan dil sağlam olmakla beraber mükemmel değildir. Aruz vezni birtakım pürüzlerle doludur. Lakin bu o dönem eserlerinin müşterek vasfıdır.
2. Fakr-nâme:
Dinî- tasavvufî bir metin olan Fakr-nâme 161 beyitten oluşmaktadır. Kullanılan vezin Garîb-nâme’nin vezniyle aynıdır. Eser alegorik bir mahiyet arz eder. Fakr, bir kuş şeklinde düşünülür. Bu kuş sırasıyla arşı kürsiyi cenneti ve yeri dolaşır. Oradan bütün peygamberleri ziyaret eder ve en sonunda gânî iken fakrı tercih eden Hz. Muhammed (s.a.v) de karar kılar.
3. Vasf-ı Hal:
Dinî- tasavvufî bir eserdir. 39 beyitten ibarettir. Garîb-nâme ve Fakr-nâme ile aynı vezinde söylenmiştir. Şair bu mesnevîsinde hâlden, hâllerin çeşitlerinden kısaca bahsetmektedir.
Âşık Paşa’nın şiir mecmualarında Yunus’u ve Ahmet Yesevî’yi hatırlatan 14 kadar da gazeli tespit edilmiştir. Ancak adına kayıtlı bir divan nüshası mevcut değildir.