ABDULLAH ed-DİHLEVÎ
Süleyman Uludağ 01 Ocak 1970
Gulâmu Ali diye de tanınır. 1156’da (1743) Pencap’ta doğdu. Rüyasında gördüğü Hz. Ali, doğacak çocuğuna kendi adını koymasını istediğinden babası ona Ali adını verdi. Büyüme çağına gelince Gulâmu Ali adını aldı. Fakat daha sonra rüyasında Hz. Peygamber’in kendisine “Abdullah” diye hitap etmesi üzerine bu iki isimle tanındı. Dinî ilimleri küçük yaşta öğrenmeye başladı. Daha sonra Delhi’ye giderek Abdülazîz ed-Dihlevî’den Sahîh-i Buhârî okudu. Tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerinde kısa zamanda oldukça ileri bir seviyeye ulaştı. Babası, Kadirî şeyhi Nâsırüddin’e intisap etmesini istediyse de bu istek gerçekleşmeden Şeyh Nâsırüddin ölünce onu bu konuda serbest bıraktı. Nakşibendî şeyhi Mazhar Cân-ı Cânân’a (ö. 1195/1780) yirmi iki yıl hizmet ettikten sonra ondan irşad için mutlak icâzet aldı. Şeyhi bir Şiî tarafından öldürülünce onun yerine geçti ve kısa zamanda büyük bir üne kavuştu. Müridlerinin tasavvufî terbiyesiyle ilgilenmesi yanında günün belli saatlerinde zâviyesinde hadis, fıkıh, tefsir ve tasavvuf dersleri okuttu. Kendisinden feyiz almak için Anadolu, Suriye, Irak, Hicaz, Horasan ve Mâverâünnehir’den ziyaretine gelenler, giderek artmaya başladı. Nakşibendîliğin Hâlidiyye kolunun kurucusu Mevlânâ Hâlid el-Bağdâdî de, “Hz. Peygamber’den rüyada aldığı emir üzerine”, Hindistan’a giderek şeyhin müridi oldu. Dihlevî, Kasım 1824’te Delhi’deki zâviyesinde vefat etti.
Nakşibendîliğin Müceddidiyye-i Dihleviyye kolunun kurucusu olarak kabul edilen Abdullah ed-Dihlevî, semâa önem vermemekle birlikte Çiştîliğin tesiriyle vecd ve şevk halleri gösterirdi. Kazânî, onun çeşitli risâleleri bulunduğunu söyleyerek Îzâhu’t-tarîka (Süleymaniye Ktp., Hasan Hüsnü Paşa, nr. 7421) ve Ma?amât-ı Ma?hariyye (İstanbul 1986) adlı iki risâlesini zikreder. Abdullah ed-Dihlevî Ma?amât-ı Ma?hariyye’de şeyhini anlatmış, Abdülganî b. Ebû Saîd de onun hayatı, kerametleri ve halifeleri hakkında Hulâsa-i Cevâhir-i Aleviyye (Ma?amât-ı Ma?hariyye içinde, s. 147-191) adlı bir risâle kaleme almıştır.