« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Kas

2020

Batı, Çin’in teknolojik üstünlüğüne başkaldırma arayışında

Jared Cohen - Richard Fontaine 01 Ocak 1970

Artık jeopolitik üstünlük teknolojiyi elinde tutanda. Bu konuda Çin’in gerisine düşen Batı dünyasında tekno-demokratik ülkelerin tıpkı G-7 gibi, T-12 kurması gündemde. T-12 nedir, kimler katılmalı, bu örgüt ne yapmalı, Foreign Policy tartıştı.

Batı, Çin’in teknolojik üstünlüğüne başkaldırma arayışında
ABD ile Çin arasında kızışan jeopolitik rekabette yeni bir kurum doğurabilir. Amerikalı iki muhafazakâr uluslararası ilişkiler uzmanı, Foreign Policy için kaleme aldıkları yazıda, “Çin ile teknolojik rekabette geri düşmeye başlayan” ABD ve müttefiklerinin ortak teknoloji siyaseti oluşturması için T-12 adını verdikleri Çin ve “diğer despot rejimlere” kapalı uluslararası örgüt kurulması önerisinde bulunuyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmış olan Dış İlişkiler Konseyi kıdemli uzmanlarından Jared Cohen ile Cumhuriyetçi Senatör John McCain’in dış politika danışmanlığını yapmış olan Richard Fontaine’nin yazısından bölümler aktarıyoruz:

“Dijital çağın başlangıcında demokrasiler yükselişte görünüyordu. ABD ve benzer zihniyetteki ülkeler teknolojik gelişmenin en uç noktasındaydı. Siyasi karar alıcılar, zorba iktidarlara tehdit gibi görünen internetin özgürleştirici doğasına işaret ediyorlardı. ABD’nin teknolojik avantajı, ordusunu daha güçlü, ekonomisini daha müreffeh ve demokrasisini, en azından teoride, daha canlı hale getirmişti.

O zamandan beri, despot devletler aradaki mesafeyi hızla kapattı. Ön plana çıkan Çin, artık sadece teknolojide yükselen bir güç değil, Amerika ile başa baş konumda. Üstelik yüz ve ses tanıma, 5G teknolojisi, dijital ödemeler, kuantum iletişim ve ticari İHA pazarı dâhil olmak üzere birçok alanda ABD’yi geride bıraktılar. (…)”

Cohen ve Fontaine, ABD ve müttefikleri arasında teknoloji alanında iletişimsizlik ve eşgüdüm yoksunluğuna dikkat çekiyor ve bu durumun “Despot rejimlerin teknoloji hırsızlığına ve teknolojileri halkları üzerinde baskı aracı olarak kullanmasına tepki verilmesini engellediğini” belirtiyorlar. İki yazara göre Batı bir an önce harekete geçmezse bedeli ağır olabilir:

“Liberal demokrasiler birlikte harekete geçebilecekleri zaman aralığı giderek daralıyor. Yapay zeka, kuantum bilişim, biyoteknoloji ve yeni nesil telekomünikasyon gibi gelişmekte olan teknolojilerin kullanımını kim şekillendirirse, önümüzdeki on yıllar boyunca ekonomik, askeri ve politik bir avantaja sahip olacak.”

T-12 ile oyunun kuralları yazılabilir

Cohen ve Fountaine teknolojik rekabette geri kalmamak için “Demokratik ülkelerin” T-12 grubu kurmasını öneriyor:

“Bu tür bir grup demokrasilerin küresel teknoloji rekabetinde inisiyatifi yeniden kazanmalarına yardımcı olacaktır. Böylesi bir örgüt, gelişmekte olan teknolojilerin kullanımıyla ilgili tercih ettikleri kaide ve değerleri teşvik edebilecekleri gibi kilit alanlarda rekabet avantajlarını korumalarına olanak tanır. Hepsinden önemlisi, küresel düzene yönelik asli bir tehdide karşı ortak bir yanıtın koordine edilmesine yardımcı olacaktır.

Çin, uluslararası düzenin mevcut kurallarının büyük ölçüde dijital öncesi çağda yazıldığını ve yeni kurallar yazma fırsatı ortaya çıktığını gördü. Pekin, hızlı bir şekilde üstün kabiliyetler geliştirerek ve bunları küresel pazarda, özellikle de ABD varlığının zayıf olduğu veya neredeyse hiç bulunmadığı alanlarda konuşlandırarak bu hedefin peşinden gidiyor. Çin, Rusya ve diğer otokrasiler halihazırda kendi çıkarlarını gözeten bir küresel vizyon etrafında eşgüdümle hareket ediyor. Üyeleri diğer alanların yanı sıra bilgi güvenliği, robot teknolojisi ve e-ticaret konularında işbirliği yapmayı kabul eden Şanghay İşbirliği Örgütü gibi özel gruplarda yeni teknolojilerin kullanımına yönelik standartları şekillendiriyorlar. Söz konusu ülkeler Uluslararası Telekomünikasyon Birliği gibi küresel forumlarda da birlikte hareket ediyor ve bazıları dijital izleme faaliyetlerini kimseye hesap vermeden yapmalarını kolaylaştıracak uluslararası standartların oluşması için işbirliğine gidiyor. Pek çok liberal demokrasinin aksine despot devletler teknolojiyi, günümüzün jeopolitik rekabetinin merkezi unsur olarak görüyorlar.

Çin’in 5G, yapay zekâ ve kuantum iletişimindeki hızlı ilerlemesi, ABD yönetimini allak bullak etti. Washington, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında sözde “Dijital İpek Yolu” planlarına veya ülkenin bir dijital para birimi oluşturma projesine yanıt geliştiremedi. ABD yetkilileri sık sık Pekin’in teknik standart belirlemedeki hâkimiyetinden ve müttefiklerinin Çin altyapısına karşı saygılı tutumundan yakınırlar. Ancak oyunun kurallarını değiştirmekte zorlandılar.”

Hangi ülkeler T-12 üyesi olabilir?

Cohen ve Fontaine, ABD ve ileri demokrasiye sahip müttefiklerinin T-12 ile küresel teknoloji rekabetinde inisiyatifi yeniden ele alacağına inanıyor. İki yazara göre T-12, Batılı devletler arasında teknoloji alanında görüş ayrılıklarını giderip ortak tepkiler geliştirmesine sağlayabilir. Cohen ve Fontaine, T-12’nin G-7 gibi sınırlı ülkenin davet edildiği kapalı bir grup olması gerektiğini belirtiyor:

“Tıpkı G-7’nin dünyanın önde gelen ekonomileri arasında çok taraflı eyleme rehberlik etmesi gibi, bir dizi tekno-demokrasinin (en ileri teknoloji sektörlerine, gelişmiş ekonomilere ve liberal demokrasiye sahip ülkeler) harekete geçmesi gerekiyor. (…)

Şimdilik böyle bir gruba dâhil olabilecek 12 ülke öne çıkıyor. ABD muhtemelen hala dünyanın önde gelen teknolojik gücü. Fransa, Almanya, Japonya ve İngiltere büyük ekonomilere ve etkileyici teknoloji sektörlerine sahip. Avustralya, Kanada ve Güney Kore’nin ekonomileri daha küçük teknolojide önemli oyuncular. Aynı durum, telekomünikasyon ve mühendislik merkezleri haline gelen Finlandiya ve İsveç için de geçerli. Hindistan ve İsrail, gelişen teknolojileri ve küresel çaptaki startup şirketlerinden dolayı üyelik için mantıklı adaylar. T-12 tekno-demokrasiler grubu, modern teknolojik ve jeopolitik rekabette büyük bir boşluğu dolduracaktır. T-12’nin üyeleri şüphesiz pek çok konuda fikir ayrılığına düşecekler ama grup yakınmalarını dile getirmeleri için önemli bir platform haline gelebilir. Özellikle ABD, başkalarının katılımını memnuniyetle karşılamalıdır. Çünkü varlıkları sade müzakere masasında dijital avantajını artırmakla kalmaz, aynı zamanda üye ülkeler arasında ABD ile Çin arasındaki süper güç rekabetinde ortaktan çok piyon oldukları hissini azaltacaktır.”

Standartları Batı belirlemeli

Cohen ve Fontaine T-12 için gündem önerilerini de sıralıyor:

“T-12’nin başarısı, kaçınılmaz olarak, kavramsal çekiciliği esasında gerçek bir gündemi yürütme yeteneğine bağlı olacaktır. Üyeleri öncelikle bilgi paylaşmayla işe koyulabilir. (…) Üyeler, Çin’in 5G teknolojisinin risklerine ilişkin değerlendirmelerini karşılaştırabilir, kuantum bilişimdeki gelişmeleri inceleyebilir, yapay zekâ güvenliğini soruşturabilir ve fikri mülkiyet hakları hırsızlığını önlemek için stratejiler paylaşabilir. Daha azimli adımda, çevrimiçi propaganda, dezenformasyon, akademik araştırmanın bütünlüğü ve otokratik rejimlerin liberal demokrasiyi aşındırmak için teknolojiyi kullandığı belirli yollar hakkında bilgi alışverişinde bulunabilirler.”

“Gelişen teknolojilerin kullanımı için standartlar belirlemek, T-12’in bir başka önemli işi olacaktır. En ileri teknolojiyi üreten ülkeler ve şirketler değerli bir ilk hamle avantajına sahiptir: ürünlerinin nasıl kullanılacağına dair yönergeler hazırlayabilirler. Yüz tanıma yazılımı, T-12’nin bu cephedeki potansiyeli için iyi bir test örneği olacaktır. Bu teknoloji, Çin hükümeti tarafından Sincan’daki Uygur Müslümanlarını izlemek, Moskova tarafından ise fotoğrafları sosyal medya hesaplarıyla ilişkilendirmek için kullanılıyor. Önde gelen demokrasiler, (…), yüz tanıma teknolojisinin kullanımına ilişkin kurallar üzerinde henüz anlaşmış değiller. T-12, bu tür bir teknolojinin bir sosyal kontrol veya kitlesel sindirme aracı olarak değil, büyük olayları güvence altına almak veya yasa uygulama soruşturmalarına yardımcı olmak için nasıl kullanılabileceğini keşfederek yanıt verebilir.”

Dijial İpek Yolu’na karşı fon oluşturulmalı

İki yazar, “Despot rejimlerin, teknolojinin modern jeopolitik rekabetin merkezi bir unsuru olduğunu fark etiğini” ve bu yönde adımlar attığına dikkat çekip, T-12 ülkelerinin benzer adımları atması gerektiği görüşünü savunuyor:

“Yatırımları koordine etmek, T-12’nin başka bir doğal işlevi olacaktır. Üye ülkeler, inovasyon, Ar-Ge ve tedarik zincirlerini güvence altına almaya yönelik kaynak tahsisini rasyonelleştirebilir. Hatta Çin’in Dijital İpek Yolu ve 5G kabiliyetlerine karşı koymak için somut mali taahhütlerde bulunabilecekleri gibi kuantum bilişim, siber güvenlik veya “deepfake” gibi alanlarda ortak projeler başlatabilirler. Daha iddialı olmak isterlerse, güvenilir 5G ekipmanı ve liberal değerlerle uyumlu diğer teknolojileri arayan gelişmekte olan ülkelere kredi ve kredi garantileri sağlamak için ortak bir fon oluşturabilirler.”

5 yıl içinde T-20 olsun

Cohen ve Fontaine, T-12 için bir büyüme vizyonu da ortaya koyuyor:

“ (…) T-12 zamanla genişleyebilir ve dönüşebilir. 12 ülkeyle yola çıkan T-12 beş yıl içinde yaklaşık 20 üyeyi hedeflemelidir. Avrupa Birliği’nin üye olarak alınmasının yaratacağı karmaşıklıktan uzak durarak İtalya ve Hollanda gibi Avrupa devletlerinden de katılmaları istenebilir. Latin Amerika’da Brezilya ve Şili, Afrika’da Kenya, Nijerya ve Güney Afrika aday olabilir.

Portföyü büyüdükçe, T-12 de 5G ağlarına çok taraflı bir yaklaşım benimsemelidir. Mevcut telekomünikasyon ekipmanları sektörü, Huawei hakimiyetindeki bir oligopol. Bu, büyük bir tedarik zinciri ve güvenlik riski ortaya çıkarıyor. Ama Çin’in devlet sübvansiyonları, diğerlerinin pazara girmesini zorlaştırıyor. T-12, Huawei dışındaki Ericsson, Nokia ve Samsung gibi telekomünikasyon ekipmanları üreticilerini, (…) destekleyebilir. Bu, birden çok satıcının pazara değiştirilebilir telekomünikasyon bileşenleri sunmasını sağlayacaktır. Gelecekte, Çin donanımına 6G alternatifleri üzerinde ihtiyaç duyulmadan çok önce işbirliği yaparak birçok ekonominin şu anda 5G ile karşı karşıya olduğu ikilemden kaçınmaya yardımcı olabilir.

T-12, ABD dolarının küresel finansal sistemdeki merkezi rolünü koruyan bir dijital para birimi için çerçeve geliştirebilir. Bu merkezi rol tehdit altında: Çin’in merkez bankası zaten bir dijital para programının pilot uygulamasını yapıyor. Çabalar başarılı olursa, Çin büyük olasılıkla Kuşak ve Yol Girişimi’ne katılan ülkeleri de kapsayacak, Çin’in resmi para birimi Renminbi’nin (Yuan) uluslararası bir değişim aracı olarak erişimini genişletecek ve muhtemelen doların üstün statüsünü tehdit edecek. Dolar tabanlı güvenli bir dijital platformun peşinde koşmak, bu oyun alanını düzelterek bankalar arasında para havalesi yapmak, vadeli petrol ticareti yapmak ve kara para aklamayı izlemek gibi görevleri daha hızlı ve daha kolay hale getirecektir.

Siber caydırıcılık doktorini

Bunun ötesinde, T-12’nin üyeleri bir siber caydırıcılık doktrini geliştirip benimseyebilir. Giriş engellerinin düşük olması ve belirli bir aktöre saldırı atfetmenin zorluğu göz önüne alındığında, dünya siber saldırılardan kaynaklanan sürekli bir tehditle karşı karşıyadır. T-12, bu tehditle mücadele etmek için, siber âlemde uygun davranış için tek tip standartlar belirleyebilir ve bir siber saldırıya orantılı bir tepkiyi neyin oluşturduğunu tanımlayabilir.”

Teknolojik Bretton Woods

Cohen ve Fontaine, T-12 önerilerine “Gereksiz yere yeni bir uluslararası örgüt yaratacağı” veya “Çin ve Rusya’yı kışkırtacağı yönünde eleştiriler olabileceği ancak demokratik ülkelerin bu girişime ciddi biçimde ihtiyacı olduğunu belirtiyor:

“Temmuz 1944’te Müttefik ülkelerin temsilcileri, Bretton Woods Konferansı olarak bilinen toplantı için New Hampshire’da bir araya geldi. Konferans, (…) savaş sonrası uluslararası parasal ve mali düzeni yönetmek için bir plan üretti. Müttefikler, (…) Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası için zemin hazırladılar ve açık bir uluslararası ekonomik sistemi benimsediler. Daha sonra tasarlanan çerçeve bugün büyük ölçüde yerli yerinde duruyor.

(…) ABD aynı zihniyetteki ülkeler, 1944’teki gibi ayakları havada ekonomi politikası yürütemeyeceklerinin anladıkları gibi, bugün teknolojinin derin etkileriyle tek başlarına başa çıkamayacaklarını anlamalıdır. Teknolojik sorulara yönelik ulusal yaklaşımlar çok uzun süredir plansız, yeterli eşgüdümden uzak ve teknoloji uzmanlarına bırakılmıştır. Ancak günümüzün rekabetçi küresel ortamında teknoloji, teknoloji uzmanlarına bırakılamayacak kadar önemlidir.”

Bu yazı ilk kez 19 Kasım 2020’de yayımlanmıştır.

Jared Cohen ile Richard Fontaine’in Foreign Affairs’te yayınlanan “Dijital işbirliği nasıl kurulur” başlıklı yazısı Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.foreignaffairs.com/articles/united-states/2020-10-13/uniting-techno-democracies

Ziyaret -> Toplam : 125,15 M - Bugn : 35317

ulkucudunya@ulkucudunya.com