İsrail’in İftiharı: Suikastlar
Gıdeon Levy 01 Ocak 1970
Yabancı ülkelerden ajanlar, Fahrizade’nin İsrail’de tarihsel olarak benzerleri olan Profesör Israel Dostrovsky, Ernst David Bergmann, Shalhevet Freier ya da Shaul Horev’i ortadan kaldırmış olsaydı ne olurdu? İsrail buna ne derdi? Bu durumda devletin vereceği yanıt nasıl olurdu? Nükleer programını durdurur muydu? Tüm dünyada intikam alma kampanyası başlatmaz mıydı?
İsrail’in damla sulama ve çeri domateslerinin yanında, aslında devlet tarafından işlenen cinayetler olan, “hedef gözeterek öldürme” olarak adlandırdığı şeyden daha fazla iftihar ettiği çok az alan vardır. Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan ve Rusya dışında, düşmanlarını ve hasımlarını öldüren birkaç devlet var ve bu devletler İsrail’in işlediği kadar çok cinayet işlemiyor.
2000 yılından bu yana İsrail güçleri planlı olarak, hedef gözeterek, 70 kadar Filistinliyi öldürdü. Bunlardan bazıları kesinlikle militan değildi, siyasi aktivistti.
Cuma günü Profesör Muhsin Fahrizade’nin Tahran’ın çeperindeki Humeyni Bulvarı’nda suikasta uğraması İranlı bir nükleer bilimciye yönelik ilk suikast değildi. Fahrizade’den önce bir düzine kadar bilim insanı katledildi ve bunların tamamı değilse, büyük çoğunluğu büyük olasılıkla İsrail tarafından gerçekleştirildi. Başbakan Benjamin Netanyahu Cuma günü sinsi ve kurnaz bir gülümsemeyle ne demişti?: “ Kazanımlarla dolu bir haftaydı.”
Bu “kazanımlar” gerçekten de merak uyandırıcı. Kanal 12’nin Cuma gecesi yayınlanan haber programında heybetli isimler, suikastı gerçekleştirenlerin askeri bir analistin öne sürdüğü gibi “silahlı kişiler” mi yoksa Arap meseleleri analistinin iddia ettiği gibi güçlü bir patlayıcı mı olduğunu tartışıyorlardı. Bu açık oturumda ve aslında diğer herhangi bir forumda da gündeme getirilmeyen tek bir konu vardı; hedef gözeterek işlenen bu cinayetlerin meşru olup olmadığı. Bu soru sapkın bir soru, vatana ihanet olarak görülüyor.
2000 yılının Aralık ayında Tulkarim’de, bir Diş Hekimi ve El-Fetih’in Başkanı olan Dr. Thabet Thabeti’yi öldürmek meşru değil miydi? 1988’de Tunus’ta Halil El Vezir’in (Ebu Cihad olarak da bilinir.) eşinin ve çocuklarının gözü önünde yatağında öldürülmesine izin verilmemiş miydi? İsrail’in güvenlik kültünü güldürmeyin. Elbette buna izin verilmişti. İsrail’e göre her şeye müsaade vardır. Turizm Bakanı Rehavam Ze’evi suikastını planlayan Filistinlilere müebbet hapis cezası verilmişti. Ebu Cihad’ın katilleri kabine bakanı ve kahraman oldular. Ze’evi, Ebu Cihad’dan çok daha fazla masum kanı döktü.
Suikastların amacı ve kullanışlılığı sorunu da neredeyse hiç tartışılmadı. Operasyonların oldukça James Bond tarzı olduğu ve bunların arkasında şanlı Mossad ve Şin Bet güvenlik teşkilatlarının bulunduğu gerçeği bu tür konuşmaların tamamını susturmaya yeter. Bir operasyonun Cuma günkü operasyon gibi başarılı olması buna izin verildiğinin ve sıkıntıya girmeye değer olduğunun işaretidir. Bunun dışındaki tüm diğer sorular basitçe huzur bozucudur.
Burada şu da sorulmalı: Yabancı ülkelerden ajanlar Fahrizade’nin İsrail’de tarihsel olarak benzerleri olan Profesör Israel Dostrovsky, Ernst David Bergmann, Shalhevet Freier ya da Shaul Horev’i ortadan kaldırmış olsaydı ne olurdu? İsrail buna ne derdi? Bu durumda devletin vereceği yanıt nasıl olurdu? Nükleer programını durdurur muydu? Tüm dünyada intikam alma kampanyası başlatmaz mıydı?
Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü İcra Direktörü ve eski bir İsrail Hava Kuvvetleri generali Amos Yadlin hafta sonu Fahrizade hakkında tweet atıp durdu: “İran’ın hukuka aykırı nükleer etkinliklerinin tüm yönleriyle ilgilenen adam.” Soru şu: İsrail’in “hukuka aykırı nükleer etkinlikleri” diye bir şey söz konusu mu? Eğer böyle bir şey varsa, bu etkinliklerin planlayıcısı öldürülmeyi hak eder mi? Hak etmezse, bu İsrail’in başka herhangi bir devlette izin verilmeyen şeyler de dahil olmak üzere her şeyi yapmasına izin verildiği anlamına gelmez mi?
Komünist Bulgaristan insanları zehirli şemsiyelerle öldürdü. Netanyahu’nun en yeni muhatabı Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Salman bir adamı parçalara ayırarak öldürdü. Dünya her iki olayı da devlet ajanlarının alçakça eylemleri olarak görüyor. Ne var ki İsrail’e geçiş serbest. İran’ın “Kara Cuma”sıyla ilgili şakalar yaptık. İsrail’in “İran’ın nükleer programının babası”nı ortadan kaldırmasına izin verildi. Fahrizade tabii ki nükleer programın babasıydı, tıpkı suikasta uğrayan her Hamas üyesinin örgütte “üst düzey bir figür” olması ve diğer ülkelere yasaklanmış olan silah ve mühimmatları kullanmasına izin verilmesi gibi.
Cuma cinayetinin İran’ın nükleer programını durdurup durdurmayacağı ya da tersine belki de hızlandırıp hızlandırmayacağına ilişkin sorular baki. Bu sert bir misilleme saldırısına yol açar mı? Aslında uzmanlar bu konuda hemfikir: İran kesinlikle intikam alacak. Peki sonra ne olacak? Tüm bunlara değecek mi? Elbette. Neticede bir kez daha onlara, damla sulama ve çeri domates dışında, en iyi bildiğimiz şeyi göstermiş olacağız: Öldürmek ve yok etmek.
Bu yazı 29 Kasım 2020 tarihinde Haaretz sitesinde yayınlanmış olup Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.