Kuşak ve Yol Projesi Çin için küresel askerî güç olma aracı mı?
Ragıp Kutay Karaca 01 Ocak 1970
Tarihî İpek Yolu, farklı kültür, dil ve dine sahip milletlerin ilişki kurmasında önemli işlevler görmüştü. Kurulan ilişki Doğu ve Batı arasında çift yönlüydü, bu özelliği nedeniyle yol üzerindeki ülkeler için barışçıl bir istikrar dönemi sağlamıştı.
Çin lideri Xi Jinping’in, 2013 yılında, Kazakistan’da yaptığı “Daha İyi Bir Gelecek Yarat” başlıklı konuşmasında ortaya attığı “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı” ile aynı yılın Ekim ayında, Endonezya parlamentosunda yaptığı konuşmada belirttiği “Deniz İpek Yolu” fikirlerinin aynı işlevi amaçlayıp amaçlamadığı günümüzün önemli tartışmalarından biri – ki bu iki güzergâh Çin’in “Kuşak ve Yol” projesinin iki ana ayağını oluşturuyor.
Xi, projenin herkese açık ve kapsayıcı olacağını belirtse de, projenin temelinde Çin’in çıkarlarının ön planda olduğu açıkça görülür. Bu da projeye karşı söylemleri ortaya çıkarıyor.
Bu söylemler, “Çin’in ekonomik anlamda dünyayı fethi”, “yeni bir ekonomik emperyalizm”, “neo sömürgecilik”, “borç diplomasisi” ve “ekonomik, siyasi yapılanmanın askeri sonuç çıkarması” eleştirileri üzerine yoğunlaşıyor.
Bu soru işaretlerinin cevaplarını ararken en temel varsayımımız, projenin yalnızca ekonomik değil kültürel ve dış politik argümanları da içerdiğidir.
Kuşak ve Yol: Bir kültür projesi
“Konfüçyüs anlayışı”nın güç kullanmak yerine uzlaşmayı temel alması tarih boyunca Çin’in kültürel etkisinin yayılmasına yardımcı oldu. Konfüçyüs anlayışını temel alan dış politik söylemler Çin’in ilişki kurduğu ülkelerde “barışçıl gelişim” ilkesini inandırıcı kılıyor.
Dünyanın 154 ülkesinde -ki yarısı Kuşak-Yol ülkelerinde- 548 Konfüçyüs Enstitüsü bu anlayışın yayılmasına öncülük ediyor. Enstitüler Çin’in halklarla iletişim kurmasını kolaylaştırırken, olumlu Çin algısına ve ticaret hacmine doğrudan etki ediyor.
Medya diğer bir önemli unsur. Proje içerisinde kurulan Kuşak-Yol Medya Topluluğu, Çin’e, Batı medyasında yer alan olumsuz Çin algısını engelleme imkânı veriyor.
Kuşak ve Yol: Bir dış politika stratejisi
Çin dış politikasının temellerinden biri, barışçıl kalkınma anlayışıyla şekillenen, karşılıklı çıkarı esas alan ekonomik ilişkilerdir. Ekonomik ilişkilerin bağımlılık yarattığı ülkelerde siyasi ve askerî unsurları kullanmanın kolaylığı aşikârdır.
Çin’i avantajlı hale getiren diğer durum ise otoriter bir siyasal rejim yapısıyla gerçekleştirdiği ekonomik kalkınmanın özellikle üçüncü dünya ülkelerindeki otoriter rejimler tarafından bir model olarak görülmesidir.
Çin, Batı tarafından sürekli baskı ve yaptırımlarla karşılaşan bu rejimleri, Suriye ve İran örneğinde görüldüğü gibi, koruyarak kendi çıkarlarını sağlama çabası içinde.
Borç diplomasisi
Kuşak ve Yol projesi, benzeri görülmemiş düzeyde bir yatırım finansmanı da yaratıyor. Bu finansman incelendiğinde Çin Kalkınma Bankası’nın 60 ülkede 890 milyar doların üzerinde değere sahip 900’den fazla projeye finans sağladığı görülüyor. Çin Merkez Bankası 2016 ve 2018 yılları arasında 100 milyar dolar civarında borç verdi.
Çin’in, projede yer alan ülkelere yüksek borçlar vererek, karşılığında Çin’in taraf olduğu anlaşmazlıklarda bu ülkelerden sessiz kalmalarını ve/veya insan hakları ihlallerine karşı bazı stratejik tavizler elde etmek için “borç tuzağı diplomasisini” kullandığına yönelik iddialar sıklıkla dile getirilmeye başlandı. Çin, borç diplomasisini altyapı varlıkları üzerinde kontrol elde etmek için bir araç olarak kullanmakla da ünlü. Pekin, bu durumu “kazan-kazan” ilkesiyle açıklasa da gerçekten bu ilke Çin ile o ülkenin seçkinleri arasında.
Çin’in yaptığı bu yatırımlar ve verdiği borçlar şimdiden karşı ülkelerde mecburi bağımlılık yaratıyor. Yunanistan, Kenya, Pakistan, Bangladeş, Myanmar, Kamboçya, Cibuti ve Sri Lanka hemen verilecek örneklerden. Mesela, Sri Lanka 2017 yılında Hambantota Limanı inşası için Çin’den aldığı krediyi geri ödeyemedi ve borcuna karşılık bu limanla onu çevreleyen 60 km2’lik araziyi Çin’e 99 yıllığına kiralamayı kabul etti.
Tabii ki burada ‘Kabahat parayı verende mi yoksa parayı yanlış harcayanda mı?’ sorusu sorulabilir. Çin borç verirken, Asya Kalkınma Bankası, Dünya Bankası ve diğerlerinin koyacağı koşulları dayatmıyor, çok daha kolay ve daha erken onay veriyor. Ayrıca, projelerin Çin tarafından tanımlandığını ve finansmanının nasıl yaratılacağına da Çin’in karar verdiğini unutmamak gerek. Sonrası mı? Çin lehine bozulan dış ticaret dengesi sürekli hale geliyor. Nitekim Çin’in Kuşak-Yol ülkeleri ile toplam ticareti 5 yılda 5 trilyon doları aştı ve Çin bu ülkelerden 25’inin en büyük ticari ortağı konumuna geldi.1
Yukarıda ortaya konulan bilgilerin amacı, Çin’in Kuşak ve Yol Projesiyle hedeflediği amacın Çin adına yaratacağı ortamın ne kadarının askerî amaçlara evirilebileceğini ortaya koymaktı. Keza onaylanan neredeyse her projenin sivil-asker ikili kullanıma göre planlanması gözlerden kaçmıyor.
Kuşak ve Yol askerî amaç taşıyor mu?
Çin’in önemli konulardaki politikalarını açıklayan bir nevi strateji belgesi sayılabilecek Beyaz Kitaplarında, 2019 öncesine kadar Çin, ülkenin barışçıl kalkınma stratejisine zarar vereceği gerekçesiyle, herhangi bir yabancı ülkede asker bulundurma veya askerî üsler kurma konusunda bir düşüncesi olmadığını ifade ediyordu. Bu ifadeye rağmen denizaşırı üslerin bir tabu olmaması gerektiğine yönelik tartışmalar ülke içinde fazlasıyla yapılmaya başlandı. Denizaşırı askerî üsler kurmanın bir hak olduğu fikri ağır bastı. 2019 yılındaki Beyaz Kitap ile birlikte Çin ordusuna, Çin’in denizcilik haklarını; ulusal egemenlik, toprak bütünlüğü ve birliğini; uzay ve siber uzay güvenlik çıkarlarını ve denizaşırı çıkarlarını koruma görevi verildi. Bu görevi yerine getirmek için Çin’in, savunma harcaması sürekli arttı2 ve bölge ülkeleri Japonya ve Güney Kore’nin toplam harcamasının yaklaşık üç katına ulaştı. Bunun sonucu olarak Çin’in denizaşırı görevlerini yürütmek için 2021 yılına kadar için 124 savaş gemisi ve denizaltıya sahip olacağı tahmin ediliyor.
Diğer yandan askerî anlamda bu strateji değişikliği Çin ordusu için lojistik üs ihtiyacını ortaya çıkardı. İşte bu ihtiyaç Kuşak ve Yol’un Çin için önemini daha da artırıyor. Çin, aksini iddia etmesine rağmen, sivil kullanım amaçlı liman projelerini askerî açıdan da işlevsellik sağlayacak şekilde geliştiriyor. Xi Jinping 2017 Kuşak ve Yol Forumu’nda “ortak, kapsamlı, iş birliğine dayalı, sürdürülebilir güvenlik için taraflar arasında paylaşılan bir güvenlik ortamı yaratılmalı’’ söylemiyle bu durumu resmileştirdi.
Çin’in ticari varlığını genişlettiği ülkelerde kurduğu ilk askerî üs 2017’de Cibuti’de oldu. Bu üs, Çin’in denizaşırı üsleri olan bir askeri güç olma imkânı da verdi.
Pekin’in ekonomik gücünü ekonomik gelişmişlik düzeyi düşük ülkelerde hatta diğer bir tabirle ülkeciklerde daha rahat kullandığı görülüyor. Papua Yeni Gine, Vanuatu ve Tonga gibi küçük Pasifik ada ülkeleri Çin’in borç tuzaklarına düşüyor. Örneğin Tonga, nüfusu neredeyse 100 binden fazla vatandaşı ve yaklaşık 450 milyon dolar Gayri Safi Yurt İçi Hasılası (GSYİH) olan bir ada ülkesi. 2006 yılında Pekin, başkent Nuku’alofa’daki yaşanan karışıklık sonrası ülke hükümetine yeniden yapılanma ve altyapı geliştirme için 108 milyon dolar kredi sağladı. Bu kredi, küçücük ülkenin GSYİH’sinin yaklaşık %25’ine tekabül ediyor, dolayısıyla bu küçük ada ülkesi kendisini bir borç döngüsüne sokuyor. Bu durum, 171 adadan oluşan Tonga’yı, borcunu karşılama karşılığında, Çinlilerin askerî üs kurması için birincil hedef haline getiriyor. Pekin bu şekilde, her ne kadar kabul etmese de, bölgede kalıcı bir askerî üs ve varlık oluşturmak için 80 ada ülkesinin hükümetine başvurmuş durumda.5
Proje içerisinde yer alan Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru ise yalnızca ticari amaç için geliştirilmediği açık olan Gwadar Limanı’nda son buluyor. Liman China Overseas Port Holding Şirketi tarafından 2059 yılına kadar kiralandı. Çin açısından bakıldığında, Gwadar Limanı gibi büyük yatırımları korumak için bir Çin garnizonu bulundurmak garipsenecek bir şey değil.
Asker bulundurmanın ticari faaliyetleri koruma amacı taşıyacağını iddia etmenin kolay olduğu diğer bir proje ise Myanmar’ın Kyaukpyu Limanı. Ortadoğu’dan mal ve enerji akışına engelsiz erişim sağlayan bu liman sayesinde Çin’in Malaka Boğazı’na olan bağımlılığı azalabilir. Bunun yanında, Çin Kyaukpyu Limanı’nı karayoluyla Çin’e bağlamak için her türlü imkânı kesinlikle zorlayacak. Tüm bu girişimlere bakıldığında Gwadar, Kyaukpyu ve Hambantota limanlarının Hindistan’ı çevrelemesini ticari bir faaliyet olarak yorumlamak da neredeyse imkânsız.
Demokrasi anlamında sürekli eleştirilen Kamboçya ise gerek demokrasi uygulamalarına yönelik uluslararası kınamaya karşı bir siper gerekse ekonomik sorunlarını çözmede rahat borç bulabilmesi nedenleriyle Çin için kaçırılmayacak bir ortak durumunda. Wall Street Journal, 2019 yılında, Çin ve Kamboçya’nın Ream Deniz Üssü’nü Çin’in 30 yıl boyunca kullanmasına izin veren gizli bir anlaşmaya vardıklarını bildirdiğinde her iki taraf da yalanlamıştı.6 Bu yalanlamaya rağmen Ream Deniz Üssü yakınlarında bulunan Dara Sakor’daki havaalanı – ki ülkenin en uzun uçak pistine sahip – ve Koh Kong’daki liman askerî birçok özellik taşıyor.7
Çin Güney Asya dışındaki komşu ülkelere de yönelik askerî üs taleplerinde bulunuyor. Çin, enerji ve altyapı sektörlerine hâkim olduğu Tacikistan’da askerî üs kurmak için bir anlaşmaya varmayı başardı.8 Ekim 2016’nın başlarında, Tacikistan ve Çin hükümetleri arasında Tacik-Afgan sınırındaki sınır karakollarının inşası konusunda bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmalar uyarınca, Çin tarafı hibeler tahsis etti ve kendisi de Tacik-Afgan sınırında üç komuta merkezi, beş sınır hizmeti karakolu, beş sınır hizmeti kontrol noktası ve bir eğitim merkezi inşa etmeye başladı.9
Tüm bu girişimlerin yanında projenin uzaya yönelik genişlemesi de sivil ve askerî anlamda farklı faydalar yaratıyor. Proje içerisindeki ülkelerde kritik teknoloji ve dijital yapıların sağlanması Çin için doğru veri akışının yanında, bu ülkelerde Batı tabanlı ağlara ve teknolojiye olan bağımlılığı azaltıp Çin’e olan bağımlılığı artırıyor.
Çin’in asıl amacı ne?
Çin’in Kuşak ve Yol Projesi kapsamında askerî yapılanmasına verilebilecek örnek sayısı epey geniş bir raporun konusu olabilecek kadar fazla. Bu yazıdan çıkarabileceğimiz temel sonuç; Çin’in, Kuşak ve Yol projesini sürdürebilmek için dış politika araçlarını aktif kullanmak istediği, bunu gerçekleştirirken küresel yatırım ve borç verme programıyla dünyanın dört bir yanındaki savunmasız ülkeler için bir borç tuzağı yarattığı, böylece projeyi siyasi ve askeri avantaja çevirdiğidir.
Diğer bir ifadeyle proje kapsamında yaptığı yatırımların güvenliği konusunda ortaklarına güvenmiyor, yatırım güvenliğini sağlamak için askerî kapasitesini arttırma ve yatırım bölgelerinde asker bulundurma zorunluluğu hissediyor. Bu yapılanmanın hayati önem taşıyan deniz yollarını, özellikle de enerji kaynaklarının geçtiği güzergâhları güvence altına alma düşüncesi taşıdığını söylemek yanlış olmaz.
Ayrıca Çin, projeyle, 1990’ların başından itibaren artan ekonomik gücüne paralel gelişen askerî gücünün özellikle bölgesinde yaratacağı etkiyi siyasi düzlemde yumuşatmaya çalışıyor. Ancak bir askerî üssü nelerin oluşturduğu konusunda çeşitli tartışmalar olsa da Çin’in inşa ettiği ticari limanların askerî yapılandırmayı destekleyecek tesislerle donatıldığı görülüyor. Dolayısıyla Kuşak ve Yol Girişimi kapsamına dâhil edilen, hemen hemen tüm limanlar ve inşa edilen diğer ulaşım altyapısı sadece ticari amaçlar için değil, askerî amaçlar için de kullanılabilecek.