Çin, Suriye’yi yeniden inşa edecek mi?
Dr. Hüseyin Korkmaz 01 Ocak 1970
Son yıllarda ivmelenen yükselişi ile beraber daha pro-aktif bir dış politika sürdüren Çin’in Ortadoğu ölçeğinde “temkinli” bir yaklaşımı tercih etmesi ve bölgede yerleşik olan ABD menşeli güvenlik mimarisine ilişmeden ‘kalkınma’ odaklı bir söylem tutturması uzun zamandır dikkatleri üzerine çekmiyordu. Ancak ABD-Çin arasında şiddetlenen küresel rekabet ve beraberinde hemen her alanda yaşanan ‘Soğuk Savaş’a benzeyen yeni sürtüşme Ortadoğu’ya da sıçramış durumda. Küresel rekabet açısından olası anlaşmazlık bölgelerinden birisinin de Suriye olacağını söylemek mümkün.
Yaklaşık on yıldır Suriye’de vekil özneler üzerinden yaşanan savaş ülkeyi derin bir kaosun içerisine sokmuş durumda. Suriye her ne kadar Ortadoğu’nun diğer petrol zengini ülkeleri gibi Çin’in iştahını kabartmasa da Kuşak ve Yol Projesi açısından Akdeniz’e çıkacak bir hat üzerinde yer alıyor olması ya da alternatif hatlar için opsiyonlar içermesi bakımından şu anlık Çin’in bölge ile ilgilenmesine yeterli bir sebep olarak görünüyor. Fakat bütün bunlardan önce ülkenin yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Peki Çin, söz konusu inşa faaliyetinin içerisinde yer alacak mı? Bugüne kadar bu konuda bazı hamleler yapılmış durumda ancak net bir ilerleme sağlandığını söylemek pek mümkün değil. Bölgede devam eden istikrarsızlık Çin’i yatırım yapma konusunda temkinli bir pozisyona sürüklüyor.
“Suriye’de ABD varlığı artık ihtimal bile değil…”
Öncelikle ABD ve Avrupa’nın Suriye’nin yeniden inşa sürecinde herhangi bir rol oynamayacağı ortada. Tahminen 400 milyar doları bulan yeniden inşa maliyeti konusunda öne çıkan ülkeler Rusya, İran ve Çin. Rusya ve İran’ın ekonomik açıdan yaşadığı sorunlar göz önüne alındığında geriye bu işi yapabilecek sadece Çin kalıyor1. Suriye tarafı geçmiş dönemde bu yeniden inşa konusunda Çin’i işaret eden son derece net açıklamalar yaptı. Örneğin Esad, 2019 yılında yaptığı bir açıklamada “Kuşak ve Yol Girişimi uluslararası ilişkilerde dünya çapında bir dönüşüm. Suriye’de ABD varlığı artık bir ihtimal bile değil” 2 derken Çin ile girilecek bir ekonomik angajmanın belirtilerini vermişti. Aynı açıklamasında “Suriye’nin yeniden inşasında Çin’den ve diğer dost ülkelerden gelen desteğin terörle mücadele kadar önemli” olduğundan da dem vurmuştu.
Bu arada Nisan 2019’da Pekin’de gerçekleşen Kuşak ve Yol’un ikinci zirvesine Çin’in daveti ile Suriye’nin de katıldığını not etmek gerekiyor. Çin’in Suriye özelinde yoğun bir yardım diplomasisi üzerinden ilerlediği görülüyor. Yine 2019 yılında Suriye’nin Planlama ve Uluslararası İş birliği Komisyonu (PICC) ile Şam’daki Çin büyükelçiliği arasında bir ekonomik iş birliği anlaşması imzalandı4. Özellikle COVID-19 salgını ile beraber büyük problemler yaşanan ülkeye gerek test kiti ve diğer tıbbi malzemeler olmak üzere yoğun bir sevkiyat söz konusu. Dolayısı ile Çin’in Suriye’de yumuşak güç üzerinden bir söylem inşası oluşturmaya çabaladığını söyleyebiliriz. Bu çabaların toplumsal bir karşılığı da var. Temmuz ayında konu ile ilgili yayınlanan bir rapor Suriye’de Çin ile ilgili algının olumlu olduğunu ancak bölgede ABD ve Avrupa ülkeleri gibi aktörlerin de yoğun bir faaliyet içerisinde olduğunu gösteriyor.
Çin’in Suriye’de odaklandığı iki temel husus bulunuyor. Birincisi bölge Çin’in terörle mücadele perspektifi açısından büyük önem arz ediyor6. Bu nedenle Suriye hükümeti ile ciddi ve yoğun bir istihbarat paylaşımı da söz konusu. Çin, söz konusu bölgede bulunan radikal unsurların Çin’i hedef almanın daha kolay olacağı Afganistan, Tacikistan ve Pakistan’a yönelebileceğinden çekiniyor. Bu arada 2015 yılında Çin’in çıkardığı terörle mücadele yasasına göre7 Çin denizaşırı ülkelerde ortak terörle mücadele operasyonları yürütme imkanına sahip. Hatta Suriye’nin Tartus limanında Çin özel kuvvetlerinin bu amaçla birlik bulundurduğu iddia ediliyor8.
Suriye, Kuşak ve Yol Girişiminde alternatif bir hat olarak görülüyor
Öte yandan Çin, Kuşak ve Yol Girişimi’nin (BRI) bir parçası olarak Suriye ile ilişkilerini derinleştirmek istiyor. Bunun sebebi de Süveyş kanalında yaşanacak bir problem durumunda Akdeniz’e çıkmak için Suriye hattının öne çıkması. Çin ayrıca Suriye’nin Akdeniz kıyısındaki Tartus ve Lazkiye limanlarına erişim sağlamakla da yakından ilgileniyor. Bununla beraber Lübnan’ın Trablus limanını Suriye’nin Humus şehri ile demiryolu aracılığı ile bağlayıp limanlar ağını artırmak gibi bir hedefi de bulunuyor.
Fakat Çin, Suriye meselesinde dış politikasının genel prensipleri doğrultusunda ideolojik bir angajmana girmek istemiyor. Konu ile ilgili Rusya ve İran gibi doğrudan bir rol almak yerine daha temkinli ve pragmatik bir siyaset yürütmeye çabalıyor10. Pekin’in yaklaşımı “Suriye’nin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı duyulmalı” çerçevesinde ortaya çıkmış durumda. Rusya ve İran’ın ise Suriye’yi yeniden inşa edebilecekleri bir projeksiyon içerisinde olmadıklarını söylemek mümkün. Buna ekonomik açıdan özellikle de salgın döneminde güçleri yetecek gibi değil. Bazı anlaşmalar yapılmış olsa da Çin’in yeniden inşa konusundaki tavrı belirleyici olacak gibi görünüyor. Çin’in geçmiş dönemlerde aralarında Filistin, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Yemen’in bulunduğu ülkelere 91 milyon dolarlık yardım yapacağını açıklaması diğer ülkeler düşünüldüğünde Suriye açısından çok ufak bir katkı.
Çin’in son yıllarda Suriye’ye yaptığı insani yardımların toplamda 44 milyon doları bulduğu ifade ediliyor12. Bununla birlikte Çin’in Suriye’nin savaş sonrası ekonomik yeniden yapılanmasında önemli bir ekonomik rol oynaması pek olası değil. Çin’in masrafları karşılama kapasitesi olmasına rağmen, Suriye’deki siyasi ve ekonomik çıkarları, Çin’in Suriye sonrası toplumda önemli bir “yatırımcı” olacağı anlamına gelmiyor. Şam, ülkeyi yeniden inşa etmenin 195 milyar dolara mal olabileceğini hesaplarken, Dünya Bankası bunun 250 milyar dolara kadar çıkabileceğini tahmin ediyor13. Ancak diğer tahminler bu rakamların çok üzerinde. Öte yandan Mayıs 2017’de Çin’in Suriye büyükelçisi Qi Qianjin, Kuşak ve Yol Girişimi’nin (BRI) bir parçası olarak Suriye’nin 8,7 milyar dolarlık insani yardım alacağını duyurduğunu not edelim. Sonrasında bu yardım sürecinin nasıl ilerlediğine dair ayrıntılı bilgi ise bulunmuyor.
Pekin’in Temmuz 2018’deki Çin-Arap Devletleri Forumu’nda Kuşak ve Yol finansmanı ile birlikte Ortadoğu’ya 20 milyar dolarlık14 altyapı kredisi vaat ettiğini hatırlatmakta fayda var. Bu taahhüdün içinde Suriye ve Yemen’e 100 milyon dolarlık insani yardım da bulunuyordu. Ancak bugün gelinen noktada yapılan insani yardımların dışında henüz atılmış somut adımların olmadığı görülüyor. Ya da sürecin çok yavaş ilerlediğini gösteriyor. Bunu asıl sebeplerinden birisi de bölgedeki istikrarsızlığın devam etmesi olarak gösterilebilir. Çin’in aslında bölgede İran ve Suriye gibi ülkelerle sıkı bir ilişkisi varmış gibi algılansa da sahadaki rakamlar bunun algılanan boyutta olmadığını gösteriyor.
Çin, geleneksel Amerikan müttefikleri olan Suudi Arabistan, Kuveyt ve BAE gibi ülkelerle ekonomik ve diplomatik açıdan daha yoğun ilişkiler içerisinde. Mısır’da zaten güçlü bir varlığı var. Keza İsrail’deki varlığını ABD baskısına ve müdahalesine rağmen pekiştiriyor. Diğer yandan Suriye’de muhalefetin geri dönme ihtimali ve Esad hükümetinin zayıflığı gibi olasılıklar, şiddetin bitmediği bir yeni normal ile beraber Çin sermayesini bölgeden uzaklaştırarak daha güvenli olan körfez ülkelerine yöneltiyor.
Zaten Çin dışişleri bakanı Wang Yi de geçmiş dönemlerde Suriye meselesi ile ilgili siyasi çözüm ve muhalefetle diyalog konusunu birkaç kez gündeme getirmişti15. Bu arada Çin’in telekomünikasyon devi Huawei’nin 2015’te Suriye’nin telekomünikasyon sistemini 2020 yılına kadar yeniden inşa taahhüdü verdiğini ve Çin Ulusal Petrol Şirketi’nin (CNPC) Suriye’nin en büyük iki petrol şirketi olan Syrian Petroleum Company ve Al Furat Petroleum’da büyük bir hisseye sahip olduğunu16 da belirtelim.
ABD’de Trump yönetimi tarafından Aralık 2019 tarihinde yayınlanan Sezar Yasası (The Caesar Syria Civilian Protection Act) Suriye hükümeti ile iş yapan işletmeleri hedef alıyor17. Söz konusu yasanın hükümlerinden biri Suriye rejimiyle uğraşan ülke, şirket ve şahıslara yaptırım uygulanmasını öngörüyor ve Çinli şirketler de ülkeye girmeleri durumunda bu yasak kapsamına girecek. Öte yandan Esad rejimi özellikle Çin ile iş birliğine değer veriyor çünkü Suriye’ye uygulanan yaptırımın yakın zamanda kaldırılması imkânsız gibi görünüyor. Ancak Çin’in de zaman zaman ortaya çıkan verilere göre Esad hükümetinden çok da memnun olduğu söylenemez. Daha doğrusu bölgede yaşanan istikrarsızlığın Çin’in memnun olmadığı konuların başında geldiğini söylemek mümkün.
Basitçe söylemek gerekirse Çin, Suriye’yi yeniden inşa edebilecek bir iradeyi gösterebilmiş değil. Bundan sonra göstereceğine dair bir emare de görünmüyor. Kuşak ve Yol girişiminin opsiyonel hatları üzerinde yer alan Suriye bundan sonra da Çin’in gündeminde olmaya devam edecektir ancak Beşar Esad’ın medya danışmanı Buseyna Şaban’ın dediği gibi “İpek Yolu Suriye, Irak ve İran’dan geçmezse ipek yolu değildir18” sözlerinin ne kadar doğru olduğunu önümüzdeki dönemde göreceğiz.