2020’nin kazananı Çin oldu
Joschka Fischer 01 Ocak 1970
Zorlu bir başlangıcın ardından Çin, pandemiyi kontrol altına alarak, Asya'da ve küresel sahnede konumunu güçlendirerek 2020'yi başarıyla tamamladı. Dünya 4 yılı daha Donald Trump'la geçirmekten kurtulmuş olsa da, Amerika’nın ve müttefiklerinin işi zor
Gelecekteki tarih kitaplarında, 2020 büyük Kovid-19 pandemisi yılı olarak geçecek. Ama aynı zamanda ABD Başkanı Donald Trump’ın görev süresinin sona erdiği yıl olarak da hatırlanacak. Her iki dönem de birbiriyle yakından bağlantılı ve kalıcı izler bırakacak. Bunun nedeni kısmen, ABD egemenliğindeki 20. yüzyıldan Çin hakimiyetindeki 21. yüzyıla küresel geçiş sürecinde ortaya çıkmış olmaları.
Biden döneminde ABD-Çin restleşmesi devam eder mi?
Bu çerçevede 2020 Çin için oldukça çok başarılı bir yıl oldu. Elbette yeni bir koronavirüs olan SARS-CoV-2 Vuhan metropolüne saldırırken işler başlangıçta böyle görünmüyordu. Çin yetkililerin ciddi başarısızlıkları, pandeminin şu anda neredeyse 1,5 milyon insanı öldüren ve küresel ekonomiyi durma noktasına getiren bir pandemiye dönüşmesine izin verdi. Bu yılın başlarında Çin’in merkezi liderliği derin bir güven kriziyle karşı karşıya gibi görünüyordu. ABD’yle ticaret savaşının arkasından yaşanan Kovid-19, kısa bir süre ülkeyi dizlerinin üzerine getirdi.
O zamandan beri Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Hong Kong’daki demokrasi hareketini şiddetle bastırması Batı’nın güvensizliğini daha da artırdı. Yeni ve acımasız bir ulusal güvenlik yasası altındaki idari baskı, "tek ülke, iki sistem" dönemini sona erdiriyor ve Tayvan'ın geleceği hakkında ciddi soru işaretlerini gündeme getiriyor.
Her halükarda Çin’in dünyadaki konumu 2020’nin sonunda çok daha gelişmiş görünüyor. Pandeminin başlangıcındaki başarısızlıkları özellikle Çin’de büyük ölçüde unutulmuş durumda. Şu an merkezi liderliğe güvenin yitirildiğine dair herhangi bir işaret yok. Radikal tedbirler uygulayan Çin'in otoriter tek parti devleti, Kovid-19'u hızla kontrol altına aldı. Ekonomiyi yeniden rayına oturtarak neredeyse tamamen normal hayata dönüşü sağladı.
Çin, ABD’yle ticaret savaşında çok az geri adım attı (temelde 200 milyar dolar değerinde ABD malı satın alma sözü). Hong Kong'daki baskı tam da Şi'nin umduğu şekilde işliyor gibi görünüyor. Kasımda Çin, kendisini dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesinin merkezine yerleştirecek yeni bir ticaret anlaşması olan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık’ı (RCEP) imzalayarak jeopolitik bir darbe yaptı. RCEP, Çin’in dev pazarını Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’ne (Endonezya ve Singapur’dan Vietnam’a) bağlayacak ve Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi önemli ABD müttefiklerini bünyesinde barındıracak. Hindistan şimdilik katılmıyor, ancak daha sonra katılabilir. Amerika, RCEP dışında kalan tek bölgesel oyuncu.
Çin merkezli yeni bir ekonomik bloğun yaratılması, aslında hakikat ile televizyondaki gerçeklik arasındaki farkı gösteriyor. Trump Ocak 2017'de Beyaz Saray'a geldiğinde ilk resmi eylemlerinden biri, Başkan Barack Obama tarafından müzakere edilen, ABD’nin merkezinde olduğu ve Çin’in dışarıda bırakıldığı RCEP benzeri bir anlaşma olan Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan ABD'yi çekmek olmuştu. ABD'nin kendine zarar veren bu eylemine tanıklık eden Çinli liderler, muhtemelen şanslarına inanamadılar ve Şi hükümeti o zamandan beri Trump'ın bu cömert hediyesini avantaja çevirmek için çok çalışıyor.