« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

21 Ara

2020

Sovyetlerin Afganistan’ı İşgali

27.12.1979 01 Ocak 1970

Afganistan aslında 19. yüzyılda da “Büyük Oyun” aktörleri arasında kalmıştı. Kuzeyden Çarlık Rusya’sı güneye doğru inerken, güneyden de İngilizler kuzeye doğru ilerliyordu. Afganlılar bağımsızlıklarını korumak için İngilizlerle savaşmak durumunda kaldılar ve dönemin süper gücü İngilizleri barışa zorladılar. İngilizlerin 1947'de Hint Alt Kıtası'ndan çekilmelerinin ardından, güneydeki tehdit bitti ama kuzeydeki tehdit kabuk değiştirip Sovyetler Birliği'ne (1922-1991) dönüşerek devam etti.

Sovyetlerin başlangıçta ilişkileri Afganistan ile dostça idi. Afganistan’ın bağımsızlığını tanımalarının arkasından birçok sahada yatırım yapmaya başladılar. 1950'li yıllarda Serdar Davut’un başbakanlığı döneminde ilişkiler çok güçlendi, altyapıya çok yatırım yaptılar. Öyle ki bugün bile Afganistan’ın birçok yerinde o dönem altyapısı ayakta duruyor.

Serdar Davut’un Kral Zahir Şah aleyhine, o yurtdışında iken gerçekleştirdiği darbe ile Sovyetler Afganistan’da güç koridorlarına daha yakın olmaya başladılar. Rusya Federasyonu Afganistan özel temsilcisi Zamir Kabulov, Davut darbesinin kendileri için de sürpriz olduğunu söylüyor. Ancak onun etrafındaki subayların Sovyet yanlısı olduklarını kabul ediyor.

Daha sonra Davut’un Moskova yanlısı subayları etrafından uzaklaştırması Sovyetler tarafından “yeni bir uluslararası oyuna başlamak” olarak değerlendirildi. Yani Davut “Soğuk Savaş” döneminde kamp değiştirmek istiyordu ve bu Sovyet yetiştirmesi askerler tarafından bir askeri darbe ile önlendi, Davut tüm ailesi ile birlikte yok edildi.

Ama sorun bitmedi; Sovyet yanlısı Afgan liderler kendi aralarında da çekişiyorlardı. Davut’a darbe yapan Nur Muhammed Taraki ve Hafizullah Emin bu çekişmelerde hayatlarını kaybettiler. Sovyetler Birliği 27 Aralık 1979’da Babrak Karmal’ı işbaşına getirirken fiili olarak da Afganistan’ı işgale başladı.

Afganistan işgalinin hedefleri
Sovyetlerin Afganistan’ı neden işgal ettiği çok tartışıldı. Sorunun en kolay cevabı Rusların asırlara sari hedefi “sıcak sulara inmek” idi. Bunu Güney Asya’daki ABD çevrelemesini yarmak olarak da okuyabiliriz. Ancak, Afganistan’da işlerin ters gitmesi ve bölgede meydana gelen jeopolitik ve stratejik gelişmeleri de bu noktada yabana atmamak gerekiyor. Belki de Ruslar yeni bir “Büyük Oyunda” ön almak ve “önleyici” adımlar atmak istediler.

Serdar Davut'a karşı 27 Nisan 1978 de yapılan ve “Sevr devrimi” olarak bilinen darbe sonrası Afganistan’da işbaşına gelen komünist rejim, halkın dini ve geleneksel dokusu ile radikal bir biçimde oynamaya kalkıştı. Bu halkın ayağa kalkmasına yetti. Ülke çapında isyanlar çıktı. İdareyi ele alan komünist yönetim kendi içinde tasfiyelere başladı. Hafızullah Emin, Taraki’yi tasfiye etti, Sovyetler kendisine fazla da güvenmedikleri Emin’i, doğrudan bir diğer askeri darbe ile tasfiye edip Babrak Karmal'ı işbaşına getirdiler.

Aslına bakılırsa Sovyetler, Afganistan’a verdiği bunca emeğin Taraki’nin radikal reformları ile berhava olmasını istemiyordu. Kabulov’a göre Musaddık darbesi sonrasında Afganistan, Ruslar için stratejik açıdan “çok daha önemli bir konuma” gelmişti. Bu yüzden Sovyetler, Afganistan’ın dostluğunu kazanmak için yüklü yatırımlar yapmıştı. Taraki rejimi sonrası halkın ayağa kalkması ile birlikte tüm kazanımlar elleri arasından kayıp gitmekte idi. Belki de bu durum Sovyetlerin yüksek nüfuz altında tutma politikalarını işgale çevirmelerine sebep olmuştu.

Belki de “yenilmez” diye nitelenen “Kızıl Ordu”nun kısa sürede işleri yoluna koyacağına inanıyordu o dönemki Sovyet liderliği.

Afgan halkının direnişi planları bozdu
Ancak işler beklendiği ve umulduğu gibi gitmedi. Yerli komünistlere karşı ayağa kalkan Afganlılar yabancı asker postallarını topraklarında görmekten öteden beri hiç hazzetmezdiler. Güneyden kuzeye ve kuzeyden güneye istila yolu üzerinde bulunan Afganlılar bu duruma alışkın idiler. İstilacı ve işgalciler ne kadar güçlü olursa olsunlar kavgalarını zamana yayıp, düşmanlarını yıpratıp alt etmeyi bilirlerdi.

Sovyet işgali, halk kıyamını güçlendirdi, ayaklanma tüm ülkeyi sardı.

Bu arada başka bir faktör, katalizör görevi gördü:

Serdar Davud darbesi öncesinde üniversitelerde yeni yeni palazlanmaya başlayan “Müslüman Gençler” hareketi liderlerinin çoğu darbe sonrasında komşu genç Pakistan’a sığınmışlar, Pakistan da bu heyecanlı gençlerle birlikte sınır anlaşmazlığı yüzünden zaman zaman savaşın eşiğine geldiği Afganistan için bir istikrarsızlaştırma enstrümanı elde etmişti. Hatta bu enstrümanı Davut aleyhine kullanmış ama başarısız olmuştu.

İlerleyen dönemlerde Sovyet direnişinin temel taşları haline gelecek Hikmetyar, Rabbani, Mesut, Sayyaf gibi liderler ve Cemiyeti İslami, Hizbi İslami gibi örgütler, Pakistan istihbaratı ISI ve daha sonra da CIA için Afganistan’daki komünizm ve Sovyetler karşıtı ayaklanma büyük bir fırsat oldu.

Çoğunluğu Körfez ülkelerince sağlanan paralarla Çin’den satın alınan silahlar ülkeye akmaya başladı. Durand Hattı olarak da bilinen 2 bin 430 kilometrelik engebeli bir coğrafyaya sahip Afganistan-Pakistan sınırını kontrol etmek mümkün olmadığı için Sovyet-Afgan savaşı boyunca, her geçen yıl biraz daha da sofistike olarak silahlar girmeye devam etti.

Hatta şu da ifade edilebilir: O kadar çok silah akıyordu ki, Sovyetlerin çıkması artık belli olduktan sonra Afganistan’a sevk edilecek silahların depolandığı başkent İslamabad’a yakın Uçri askeri kampına sabotaj yapıldı ve binlerce füze ikiz şehirler olarak bilinen Revalpindi ve başkent İslamabad semalarında patladı. Yüzden fazla insan hayatını kaybetti. Resmi kaynaklar bir kaza oldu dediler ama soruşturma raporları açıklanmadı, açıklayacağım diyen bir başbakan görevden alındı.

'Yenilemez Kızıl Ordu' batağa saplandı
Afganistan-Sovyet savaşı ile birlikte “Cihad” ve “Mücahid” kavramları uluslararası medyanın da büyük katkılarıyla dolaşıma girdi. Kavramlar Afgan halkının kendi kavramları idi ama “komünist” işgale karşı İslam dünyasında farkındalık oluşturabilmek için dolaşıma sokuldu. Sovyet işgalinin sona ermesinden sonra ise yine aynı uluslararası medya tarafından bu kavramlar şeytanlaştırıldı.

Sovyet işgalinin ne kadar süreceği ve sonuçlarının ne olacağı fazla kestirilemediğinden olsa gerek Müslüman ülkelerden gençlerin Afganistan’a savaşa gitmesi özellikle Körfez ve Arap ülkelerinde teşvik edildi. Yüzlerce hatta binlerce genç Afgan Cihadına katıldılar.

Bu gençlerin bir kısmı Afganistan'da "şehit" oldu. Bir kısmı savaşın bitmesinin ardından ülkelerine döndü. Bir kısmı başka çatışma bölgelerine yönlendiler. Afganistan'da kalan büyük bir kısmı ise Taliban'ın ABD ve kuzey güçleri tarafından tasfiyesi esnasında, önde gelen Mücahit liderlerinden birinin ifadesiyle, kapana kıstırılıp imha edildiler.

Şu da var ki, Afgan savaşına bu katılımlar daha sonra dünyada birçok noktada el-Kaide ve benzeri, hatta DEAŞ gibi örgütlerin kurulmasının tabanını oluşturdu. Burada bir noktaya açıklık getirmekte fayda var: “Afgan Araplar” olarak bilinen gruplar, Afgan Cihadına katıldılar ama el-Kaide ve benzeri örgütlerin ortaya çıkması savaşın sonlarındadır. Hatta teşkilatlanmalarını Sovyet çekilmesi sonrasında tamamlamışlardır.

Afgan-Sovyet savaşı 9 yıl bir buçuk ay devam etti. Ruslar ilk birkaç yılda Afganistan'da batağa saplandıklarını anlamışlardı. 1982 yılında Birleşmiş Milletler aracılığıyla Mücahitlerle dolaylı görüşmelere girdiler. "Yenilemez Kızıl Ordu" Hindikuş Dağlarında yıkıcı bir yenilgi almıştı. Uluslararası güçlerin de arabuluculuğu ile Sovyetler Afganistan'dan çekilmeye başladılar ve son Rus askeri 15 Şubat 1989 da Afganistan'dan çıktı.

Ziyaret -> Toplam : 125,17 M - Bugn : 49540

ulkucudunya@ulkucudunya.com