2020: AB-Türkiye ilişkilerinde kaybedilen fırsatlar
Değer Akal 01 Ocak 1970
Adaylık statüsü buharlaşan Türkiye’yi yeni krizler bekliyor. Almanya’nın AB Dönem Başkanlığında Ankara ile yeni sayfa açma çabası sonuçsuz kaldı. Merkel’in veda etmeye hazırlandığı 2021 daha zorlu günler getirebilir.
Başbakan Angela Merkel, Almanya’nın Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı süresince, Türkiye ile gerginlikleri azaltmak, yeni bir diyalog süreci başlatmak için yoğun çaba gösterdi.
Almanya'nın Temmuz ayında başlayan 6 aylık dönem başkanlığı süresince yaptığı bu girişimler, gerilimi daha da artırdığı belirtilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın adımları ve söylemleri nedeniyle başarı getirmedi.
Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyelik müzakereleri, hukukun üstünlüğü, demokrasi, yargı bağımsızlığı ve insan hakları alanındaki gerileme nedeniyle 2018 yılından bu yana fiilen durmuş durumda. Son dönemde ihlallerin daha da artması nedeniyle bu süreçte zaten bir ilerleme beklenmiyordu. Ama en azından, 2019'da Doğu Akdeniz gerilimi nedeniyle askıya alınan, üst düzey siyasi diyaloğun yeniden başlatılması umut ediliyordu.
Pozitif gündemli diyalog teklifi
1 Ekim’de düzenlenen zirvede liderler AB-Türkiye ilişkilerinin geleceğini uzun saatler boyunca tartıştılar. Zirve sonucunda hem AB üyeleri Yunanistan ve Kıbrıs'a destek açıklandı, hem de Türkiye’ye “pozitif gündem” başlığı altında diyaloğu geliştirme teklifi yapıldı.
Erdoğan'dan Doğu Akdeniz’de gerilimi düşürme adımları atmasını isteyen liderler, bunun karşılığında pozitif gündem başlığı altında, iki tarafın da ortak çıkarının bulunduğu, ekonomik ve ticari ilişkiler, Gümrük Birliği'nin yenilenmesi, vize serbestisi, üst düzey siyasi diyalog, düzensiz göçle mücadele, Suriyeli sığınmacılara destek gibi alanlarda daha yakın işbirliği önerdiler.
Merkel için hayal kırıklığı
Almanya'nın ağırlığını koymasıyla, hassas bir denge gözetilerek yapılan bu açılım, Türkiye'nin attığı adımlar nedeniyle sonuçsuz kaldı.
Oruç Reis'in tartışmalı bölgelerde sismik faaliyetlerini sürdürmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kıbrıs'ta 46 yıl sonra açılan Maraş bölgesini ziyaret etmesi, Karabağ ihtilafında Ankara'nın oynadığı rol ve Türkiye ile Fransa arasında tırmanan siyasi gerilim AB içinde daha büyük tepki doğururken, Berlin'de de büyük hayal kırıklığı yarattı.
Başbakan Angela Merkel, Türkiye’den bekledikleri karşılığı görmediklerini söylerken hayal kırıklığını "Ne yazık ki önerimiz, benim arzu ettiğim ölçüde kabul görmedi” sözleriyle dile getirdi. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas da, Türkiye ile bir yapıcı diyalog için "olağanüstü çaba gösterdiklerinin” altını çizerken, buna rağmen sonuç alamadıklarını kaydetti.
Çatışmanın eşiğinden dönüldü
2020 yılında ne Türkiye ile AB arasında derinleşen güven bunalımının aşılmasını sağlayacak adımlar atıldı, ne de bunu hedefleyen bir yol haritası üzerinde mutabakat sağlanabildi. Hatta gerilimler daha da arttı.
Doğu Akdeniz'de, Yunanistan, Kıbrıs ve Fransa ile Türkiye arasında tırmanan tansiyon, tarafları askeri bir ihtilafın eşiğine getirdi. Almanya, arabuluculuk girişimleriyle devreye girerken, NATO da harekete geçirildi. Merkel Hükümeti, taraflar arasında tansiyonu düşürmeye yoğunlaşırken, NATO’da oluşturulan “çatışmanını önlenmesi” mekanizması ile özellikle Yunanistan ile Türkiye arasında sıcak bir çatışmanın önlenmesi sağlandı.
Almanya ayrıca Türkiye'ye yönelik silah ambargosu ve Gümrük Birliği'nin askıya alınması gibi ağır yaptırımların uygulanmasını da engelledi. 10-11 Aralık AB liderler zirvesinde, Yunanistan, Kıbrıs, Avusturya ve Fransa gibi üye ülkeler daha ağır yaptırımları gündeme taşırken, Merkel, bu girişimleri frenledi.
AB-Türkiye ilişkilerinde kritik 3 ay
Aralık zirvesinde alınan kararlarla, Türkiye'ye yönelik daha ağır yaptırımlar uygulanıp uygulanmayacağı konusu 2021 yılı Mart ayına bırakıldı. Türkiye'ye diyalog kapısı açık bırakıldı. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de yapıcı bir tutum takınması halinde, "pozitif gündem" başlığı altında daha yakın bir diyalog için start verilecek.
Ancak yaptırım tehdidi de halen masada. Aralık ayı zirve kararlarında "AB'nin ve üyelerinin çıkarlarının korunması ve bölgesel istikrarın idame ettirilmesinde kararlı olduklarına” vurgu yapan Avrupalı liderler, bu hedeflere ulaşılması içinAB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'i en geç Mart ayına kadar bir rapor hazırlamakla görevlendirdiler. Bu raporda, AB- Türkiye siyasi, ekonomik, ticari ilişkilerinde durumun mercek altına alınması, "kısıtlayacı önlemler" olarak adlandırılan yaptırımların genişletilmesini sağlayacak araç ve seçenekler hakkında önerilerde bulunulması isteniyor.
Daha sert yaptırımlar gündeme gelebilir
AB'nin Türkiye'ye yönelik ilk yaptırım adımları 2019 yılında başlamıştı. Türkiye‘nin Doğu Akdeniz'deki sondaj faaliyetleri nedeniyle Kapsamlı Hava Taşımacılık Anlaşması müzakereleri, AB-Türkiye Ortaklık Konseyi toplantıları, üst düzey siyasi diyalog askıya alınmış, Türkiye’ye katılım öncesi mali yardımların azaltılması ve Avrupa Yatırım Bankası'nın Türkiye'ye verilecek kredilerin gözden geçirilmesi kararlaştırılmıştı.
Türkiye'nin 9 Ekim 2019'da Suriye topraklarındaki Barış Pınarı Harekatı sonrasında ise üye ülkelerin büyük çoğunluğu Türkiye'ye yeni silah satışlarını durdurma kararı almıştı. Şubat 2020’de bu kısıtlayıcı önlemleri, Doğu Akdeniz'deki sondaj faaliyetleri nedeniyle Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın (TPAO) iki yöneticisi için uygulanan yaptırımlar izledi. 10-11 Aralık'ta yapılan son AB zirvesi kararları doğrultusunda önümüzdeki günlerde bu listeye yeni isimlerin ekleneceği belirtiliyor.
Aday ülke statüsü buharlaşıyor
AB liderlerinin zirve kararlarında Türkiye artık "aday ülke” olarak nitelendirilmiyor, Avrupalı liderler de açıklamalarında Türkiye’yi "AB’nin önemli bir komşusu" olarak tanımlıyor. Ayrıca zirve kararlarında Türkiye genişleme başlığı altında değil dış politika başlığı altında yer alıyor.
Türkiye artık AB için kısıtlayıcı önlemler ve yaptırımlarla "bölgede zapt edilmesi gereken", diplomasi yerine askeri güç kullanımına ağırlık veren hamleleri ile de pek çok Avrupalı siyasetçi tarafından "provokatif”, "saldırgan" ve "hasmane" tutum sergilemekle eleştirilen bir ülke konumunda.
AB'de Türkiye artık tam üyelik hedefindeki bir aday ülke olarak değil, birliğin dış politika öncelikleri ve çıkarları ile çoğu zaman çatışan, rakip bir "bölgesel bir güç" olarak görülüyor. Avrupa başkentlerinde çetin tartışmalar yürütülüyor, "Türkiye ile ilişkilerin bir ortaklık çerçevesinde muhafazası mümkün mü? Yoksa Türkiye artık hasım mı?" sorusuna yanıt aranıyor.
ABD ile ortak politika arayışı
AB liderleri Aralık zirvesinde ayrıca "Türkiye’ye ilişkin meseleler ve Doğu Akdeniz'deki durum hakkında" ABD ile koordinasyon arayışında olunacağını duyurmuştu. Avrupa başkentlerinde şimdi gözler ABD Başkanı Joe Biden'ın Ocak ayında göreve başlaması, ardından transatlantik ilişkilerin güçlendirilmesi konusunda atacağı adımlara çevrilmiş durumda. Bu çerçevede, 2021 yılının başında Brüksel'de yapılması beklenen NATO zirvesi kritik bir önem taşıyor. Türkiye ile gerginliklerin daha da tırmanması durumunda, ABD ile AB’nin koordineli bir şekilde Ankara üzerinde baskıyı artırabilecekleri belirtiliyor.
ABD Büyükelçisi Satterfield Berlin'deydi
Bu konuda dikkat çekici bir görüşme geçtiğimiz günlerde Berlin’de gerçekleşti. ABD'nin Türkiye Büyükelçisi David Satterfield, Berlin'e seyahat ederek, Alman muhataplarıyla bir dizi görüşmelerde bulundu.
2020 yılı, tarih sayfalarında AB-Türkiye ilişkilerinin daha da kötüleştiği, üyelik perspektifinin neredeyse ortadan kalktığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın izlediği politikaların Türkiye’yi Avrupa’dan daha da uzaklaştırdığı bir yıl olarak kayda geçecek. 2021 yılı ise sadece Joe Biden'ın göreve başlayacağı ABD'de değil, aynı zamanda Avrupa'da da ve özellikle de Almanya'da siyasi değişimin yılı olacak. Tüm bunlar, kaçınılmaz olarak AB-Türkiye ilişkilerine de damgasını vuracak.
Merkel devri kapanırken
26 Eylül 2021 tarihinde Almanya'da genel seçimlerin yapılması öngörülüyor. 16 yıldır başbakanlık görevini yürüten Merkel, artık aday olmayacağını açıkladı ve bu kararını değiştirmesi de beklenmiyor.
Göreve geldiği ilk günden bu yana Türkiye’nin AB üyelik perspektifine hep kuşkuyla bakan Merkel, yine de "ahde vefa" ilkesiyle hareket etmiş, kendisinden önce başlamış olan müzakere sürecinin devam ettirilmesine engel olmamıştı. Merkel, 2015’teki mülteci krizinden bu yana da, Türk hükümetiyle derin siyasi görüş ayrılıkları ve gerilimlerle rağmen, Erdoğan ile diyaloğu sürdürmekten yana tutum takınıyor. Geçtiğimiz aylarda AB ile Türkiye arasında iplerin kopmasını engelleyen lider olan Merkel'in, gelecek aylarda Almanya'nın seçim atmosferine girecek olması ve başbakanlığı bırakmaya hazırlanmasıyla, nasıl bir tutum izleyeceği merak konusu.
©Deutsche Welle Türkçe