Hasta Garantili Sağlık Sistemi ancak aşı ithal eder!
Ömür Çelikdönmez 01 Ocak 1970
İthal aşıya karşı ciddi alerjik reaksiyon veren sosyopsikolojik-biyolojik bir kişiliğim var. Aşı karşıtlığım, komplo teorileri kaynaklı değil. Birey olarak kendimi aşı anarşisti falan görmüyorum.
O değil, bu değil ya ne?
Ben geleneksel ve modern Türk Tıp biliminin ve bu bilimden beslenen sektörün, Pandemi sürecinde milletimizi bulaşıdan koruyabilecek her türlü ilaç ve aşıyı üretebilecek yetkinlikte olduğu fikrindeyim. Kimse kusura bakmasın. Almanya’da Türk anne babadan doğmuş, tüm eğitimlerini Almanya’da tamamlamış, Alman devleti ve halkının sağladığı imkanlarla aşı geliştirmiş iki bilim insanı Türk ismi taşıyor diye buldukları aşı Türk aşısı olmuyor. Çin aşısı zaten başlı başına trajikomik bir hadise.
Türkiye’de Sağlık Sistemini dünya standartlarının üstüne çıkarmakla övünenler, tam da böyle kritik süreçte işe yarayayacak koronavirüs aşısının geliştirilmesini neden başlatmadı? Neden bu tıbbi araştırmaları desteklemedi? Neden YÖK, Tıp Fakültelerinin ilgili bölümlerine gerekli talimatları göndermedi? Yoksa, bu gelişmeye hangi harici ve dahili siyonist, mason, komünist odaklar engel oldu? Eğer bu kadar hekim, bu kadar medikal kurum işe yaramıyorsa vurun kapısına kilit gitsin!..
Şu savunma sanayisinde özellikle insansız hava araçlarında yakalanan ivme, aşı geliştirmede yakalanmaz mıydı? Bu yetkinliğe rağmen neden Türk Bilim insanları Türkiye’de aşı üretemedi? Salgının patlak vermesi ile koronavirüsün yayıldığı diğer ülkelerle eşzamanlı, Türkiye'de de aşı geliştirme çalışmaları, şahsi gayretlerle başlatıldı. Hatta bu çalışmalarda bulunan bazı isimleri sizlerle paylaştım. Gelin görün ki, aktardığımız bilgiler ve isimler 'Çoban Doktor' romantizmi kadar gündem olmadı.
Çünkü yerli aşı, sıfır 'Kâr Payı' demek!..
Mevcut Tıp Fakülteleri, Eğitim ve Araştırma Hastaneleri, binlerce doktor öğretim görevlisi, yüzlerce kamu ve özel hastane olmasına rağmen Türk bilim insanlarının Türkiye'de aşı üretememesinin en önemli ve asıl sebebi, 'Kâr Payı' esaslı “Hasta Garantili Sağlık Sistemi”dir.
“Hasta Garantili Sağlık Sistemi” ne demek? “Tıbbı Nebevi”yi dillerinden düşürmeyenler, sermayenin sağlık alanındaki faaliyet alanının genişletilmesi kapsamında kamu hastanelerinin finansman ve örgüt yapısını değiştirdi. Bu bağlamda, kamu hastanelerinin ‘Yap-Kirala ve İşlet-Devret’ yöntemiyle inşa edilmesi ve hizmet sunması, kamu-özel ortaklığı modeli, 'Şehir Hastanesi' adıyla ülkemizde ön plana çıkarıldı. Ancak iktidar, insana hizmet odaklı bir sağlık politikası yürüttüğünü, dünya ile kıyaslandığında Türkiye'de vatandaşların sağlık hizmetlerine daha kolay, kapsamlı ve ucuz ulaşma imkanı bulunduğunu, şehir hastanelerinin "sağlıkta dönüşümün ikinci ayağı" olduğunu ileri sürüyor. Lakin bu konuda izlenen prosedür farklı. Çünkü Türkiye’de Kamu-Özel Ortaklığı ile hayata geçirilen “Şehir Hastaneleri” ile “hasta doluluk garantisi” verilen bir sistem mevcut.
Şehir hastaneleri, bedelsiz olarak şirketlere tahsis edilen Hazine arazileri üzerine şirketler tarafından yapılıyor. Bu hastanelerde Sağlık Bakanlığı kiracı konumunda. Mülkün sahibi olan şirketlere Sağlık Bakanlığı en az 25 yıl boyunca kira ve bina bakım parası ödüyor. Şehir hastanelerinin kirası da döner sermayeden.
Fizik tedavi rehabilitasyon, radyoloji, radyasyon onkolojisi, patoloji gibi hizmetler şirketlerce veriliyor. Şirketler, bu hizmetleri Sağlık Bakanlığı’na satarak bedelini alıyor. Ayrıca, hastane içinde ve çevresinde yapılan ve yapılacak kafeterya, yemekhane, kreş, servis, otel, otopark, temizlik, diyetisyenlik, hastane bilgi yönetim sistemi de şirketlerce işletiliyor.
Sözleşmeye göre, hastaneyi şirket temsilcisi yönetiyor. Daha ne istiyorsunuz? Militarist vesayet bitti, Kapitalist liberal vesayet başladı?
Sermayenin dini, dili, rengi, ideolojisi olmaz. Aşıda Kâr Payı olur mu?
Olmaz mı? Bill & Melinda Gates Vakfı'nın fonladığı, Türkiye’nin 50 milyon doz sipariş ettiği Çin aşısı CoronaVac’ı geliştiren Sinovac şirketi, SARS ve domuz gribi aşılarının ilk üreticilerinden ve Nasdaq’a kote bir şirket. Aşının tek dozu 29.5 dolar. Türk para birimine göre 231 lira 87 kuruş. Türkiye'ye maliyeti ise 1 milyar 475 milyon dolar ediyor. Yani, 11 milyar 593 milyon 500 bin Türk lirası. Doların kuru 7.86. üzerinden hesaplandı. Pfizer-BioNTech’in “mRNA” teknolojisiyle üretilen aşısının doz fiyatı ise 19.50 dolar. Çin aşısına göre 10 dolar daha ucuz.
İnanın yerli aşı üretiminin önü açılsaydı belki 5 dolarlık bir maliyetle işin içinden çıkılabilirdi.
Ben, ne masumlar apartmanında oturuyorum ne de masumiyet müzesi gezdim? Gönlümde Yörük hoyratlığı, aklımda Türkmen cinliği var.
Sağlık Bakanlığı’nca onaylanan Kovid-19 aşılarının 31 Aralık 2021'e kadar (bu tarih dahil) tesliminde uygulanacak KDV oranının “yüzde 1” olarak belirlenmesini anlayabilmiş değilim. Ama celali yanım diyor ki; “Şalvarı şaltak Osmanlı / Eğeri kaltak Osmanlı / Ekmede yok, biçmede yok / Yemede ortak Osmanlı” Allah bildiği gibi yapsın. Allah’ın işine karışacak değiliz.
Bir mıh bir nal, bir nal bir at, bir at bir yiğit, bir yiğit bir vatan kurtarıyorsa bir doktor bir aşı bulamaz mı? Türkiye, öyle yok-yoksul bir ülke değil. 18 yıllık AK Parti iktidarında reform sayılabilecek gelişmeler yaşandı. Sağlık alanında önemli işlere imza atıldı. Lakin, Hıfzıssıhha’yı da maalesef bu önemli ve iyi işleri yapanlar tarihe gömdü.
Rakamlarla, sağlık sektörünün fotoğrafını çekmeye ne dersiniz? Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre 2018 yılında Türkiye'nin hastane yatağı kapasitesi 231 bin 193. Bunlardan 139 bin 651'i Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastanelerde, 42 bin 66'si üniversite hastanelerinde ve 50 bin 196'sı ise özel hastanelerde bulunuyordu. Türkiye'nin nüfusunun 80 milyon olduğu hesaba katıldığında 347 kişiye bir yatak düştüğü hesaplanmıştı.
1 Ocak 2020 tarihi itibarıyla Türkiye’de toplam doktor sayısı 164.594 iken toplam hemşire sayısı 198.465. Bununla birlikte, doktorların yüzde 61,4’ü Sağlık Bakanlığı’nda, yüzde 20,4’ü üniversitelerde ve yüzde 18,2’si özel sektörde çalışıyor. Türkiye’de toplam diş hekimi sayısı ise 32.859. Türkiye’de bir doktor başına düşen kişi sayısı 498,2 iken OECD ülkelerinde bu sayı, ortalama 341,3. Bunun yanı sıra, bir hemşire başına düşen nüfus, Türkiye’de 431,2 iken OECD ülkelerinde bu nüfus, ortalama 102. Türkiye'de kamu ve özel sektör birlikte 13 bin 211'i ileri düzeyde olmak üzere toplam 25 bin 466 erişkin yoğun bakım kapasitesi mevcut. Türkiye'de 100 bin kişiye 40 yoğun bakım yatağı düşüyor.
Türkiye’de 2019 yılında 117 devlet ve vakıf üniversitesinin “Tıp” bölümlerine öğrenci kaydı yapıldı. Bu tıp fakültelerinden 38’inin mezuniyet öncesi eğitim programı akredite. Eğitim programlarının akredite olabilmesi için 14 tıp fakültesinin de başvurusu var. YÖK, 2019-2020 eğitim-öğretim döneminde 5’i yurt dışında olmak üzere, 122 tıp fakültesi için 15 bin 500 öğrenci kadrosu ilân etmiş ve sınavı kazanan öğrenciler Eylül 2019 tarihinde birinci sınıf öğrencisi olarak tıp eğitimine ilk adımını atmıştır. YÖK’ün verilerine göre, her bir tıp fakültesi için ortalama 123 öğrenci kontenjanı açılmıştır. Bununla birlikte, 2019 yılında 1047 hekim, başka bir ifadeyle, yaklaşık 9 tıp fakültesinin birinci sınıf öğrencisi sayısı kadar hekim, başka bir ülkede çalışabilmek için Türkiye’den göç etmiştir.
Tıp fakültesi bulunan üniversitelerin 74’ü devlet, 30’u vakıftır. Bünyesinde tıp fakültesi bulunan üniversite sayısı 104’tür. Bu sayıya KKTC ve diğer ülkelerde ÖSYM puanı ile öğrenci alan üniversiteler dahil değildir. Bu 104 üniversitenin hepsinde bir tıp fakültesi olmasına karşın, biri devlet diğeri özel yani vakıf üniversitesinde birden çok tıp fakültesi mevcuttur. Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne bağlı, daha önce İstanbul ve Ankara’da bulunan iki tıp fakültesine ilaveten İzmir, Adana, Bursa, Trabzon ve Erzurum olmak üzere beş şehirde daha tıp fakültesi kurulmuştur.
Medipol Üniversitesi’ne bağlı daha önce İstanbul’da bulunan bir tıp fakültesine ilaveten Ankara’da aynı adlı bir üniversite bünyesinde bir tıp fakültesi daha kurulmuştur. Yeni kurulan ve öğrenci alımlarına başlayan bu tıp fakülteleri yanında, bir de Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi bünyesinde tıp fakültesi kuruluşu onaylanmış fakat bu yıl öğrenci kontenjanı ilanı yapılmamıştır. Bütün hepsi dikkate alındığında toplam tıp fakültesi sayısı 111’dir. İki ilçede devlet üniversitesine bağlı tıp fakültesi mevcuttur (Alanya/Antalya ve Bandırma/Balıkesir). Daha önce ilçe iken il olan 5 şehirdeki üniversitede tıp fakültesi kurulmuş durumdadır (Kırıkkale, Düzce, Karabük, Aksaray, Karaman). En fazla tıp fakültesi olan il İstanbul olup bunların 5’i devlet, 20’si vakıf üniversitelerine (toplam 25) aittir. İstanbul’u 5’i devlet, 7’si vakıf ile Ankara (toplam 12) ve 6’sı devlet, 2’si vakıf ile İzmir (toplam 8) takip etmektedir. Birden fazla tıp fakültesi olan 3 il daha mevcuttur; Konya 2 devlet, 1 vakıf; Gaziantep 1 devlet, 1 vakıf, Malatya 2 devlet. Tıp fakültelerinin İstanbul’da olanlarının 13’ünde Türkçe, 8’inde Türkçe/İngilizce ve 4’ünde İngilizce eğitim yapan programlar vardır. İstanbul’u 6’sı Türkçe, 6’sı Türkçe/İngilizce ile Ankara ve 7’si Türkçe, 1’i İngilizce ile İzmir takip etmektedir. Üç büyük şehir dışında Türkçe/İngilizce eğitim yapan tıp fakültesi bulunan iller Erzurum, Gaziantep, Muğla, Samsun ve Malatya İnönü üniversitelerinin. 2020 yılı ÖSYM tercih kılavuzunda SBÜ Hamidiye Uluslararası Tıp Fakültesi, KKTC ve diğer ülkelerde ÖSYM puanı ile girilen tıp fakültelerini hariç tutarsak, tıp fakültesi kontenjanı toplam 15.963’dür. Bunun 13.355’i devlet (750’si SBÜ) ve 2608’i vakıftır.
Bu Hafta Koronavirüs Tablosu - HASTALARDA ZATÜRRE ORANI: % 4,1 - YATAK DOLULUK ORANI: % 50,8 - ERİŞKİN YOĞUN BAKIM DOLULUK ORANI; % 68,2 - VENTİLATÖR DOLULUK ORANI: % 40,0 - ORTALAMA TEMASLI TESPİT SÜRESİ: 10 SAAT - FİLYASYON ORANI: % 99,9 - Toplam TEST SAYISI: 23.426.941 - VAKA SAYISI: 2.118.255 - VEFAT SAYISI: 19.371 - AĞIR HASTA SAYISI: 4.702 - İYİLEŞEN SAYISI: 1.970.803
Sonuç içler acısı. Madem bu ülkede bu kadar doktor, bu kadar fakülte bu kadar hastane bilmem ne kadar laboratuvar var, lakin aşı yok? Ölü çok. Aklıma gelmişken, “yarım hoca dinden imandan, yarım doktor candan eder” atasözü, kimler ve hangi durumlar için söylenmişti?