1998 yılından daha fakiriz
İbrahim Kahveci 01 Ocak 1970
Gerçek nedir? Açıklanan bilgilerin gerçekliğini nasıl öğrenebiliriz? Elbette farklı örneklerle sağlama yaparak.
Mesela iki örnek verelim:
2017 yılında günlük ortalama elektrik tüketimi 794.453 MWh. Aradan tam 3 yıl geçti ve 2020 yılında günlük ortalama elektrik tüketimi 794.739 MWh oldu.
Şimdi de EPDK yıllık verilere bakıyoruz:
2017 yılında meskenlerde kullanılan elektrik tüketimi 53.510 bin MWh. İki yıl geçtikten sonra 2019 yılında tüketim ise 56.390 bin MWh oluyor.
Buradan ne anlıyoruz: Elektrik tüketiminde yüzde 30 civarı pay tutan mesken tüketimi her yıl istikrarlı artış gösteriyor. Buna rağmen 2017 yılından 2020 yılına toplam elektrik tüketimi değişmemiş.
Geriye ticarethanelerde ve sanayide kullanılan elektrik tüketimi kalıyor. Demek ki oralarda kullanılan elektrik tüketimi azalmış.
Ekonomik aktiviteyi gösteren sanayide ve ticarethanelerde kullanılan elektrik tüketimi azalıyorsa ekonomi gerçekten reel olarak büyümüş müdür? Büyümüş ise nasıl bir büyümedir?
***
İkinci örneğe geçelim.
Öyle veriler açıklıyoruz ki, tabiri caiz ise birbiri ile oldukça fazla çelişiyorlar.
2017 yılında sigaranın enflasyon hesabında ağırlığı %5,4827. Ama bu oran 2018 ve 2019 yılında iki kez düşürülüyor ve ağırlık %3,8712 oluyor.
Bu ağırlığın düşmesi ne ifade ediyor?
2019 yılında sigaraya toplam yüzde 44 gibi muazzam zam yapılıyor. Tabii ki zam oranı 5,4827 ağırlık yerine 3,8712 ağırlıkla çarpılarak enflasyon endeksine ekleniyor. Bu sayede enflasyon oranından yaklaşık 0,70 puan aşırılmış oluyor. Yani bugün 14,60 olan enflasyon aslında sadece sigara üzerinden aşınan 0,70 puandan dolayı daha düşük çıkıyor.
Kabaca, sadece sigaranın ağırlık değişimi ile emeklinin ve memurun, hatta enflasyona duyarlı çalışan özel sektör işçilerinin maaşından yüzde 0,70 kesinti demek oluyor.
Bu rakamı kabaca hesaplayabiliriz: 2019 ortalama ücret 3500 TL. Bu tutar üzerinden yüzde 0,70 eksik zam aylık 24,5 TL’ye karşılık geliyor. Kısaca sadece enflasyonda sigara oyunu ile çalışanların yıllık 295 lirası çalınmış oldu.
Sigaranın tüketim ağırlı büyük zamdan sonra ne oldu diye sorarsanız hemen söyleyeyim: Artık sigaranın enflasyon ağırlığı yeniden %5,7144’e yükseldi.
Enflasyon oranı hesabında sadece sigara örneği 0,70 puanlık farkı gösteriyor. Buna benze o kadar çok örnek var ki... Gerisini siz düşünün.
***
Ama büyük hesap GSYH değişimlerinde ortaya çıkıyor.
Elektrik tüketiminin değişmediği, hatta sanayide ve ticarethanelerde kullanılan elektrik tüketiminin azaldığı 2017-2020 arasında GSYH nominal artışı bırakın reel olarak da büyümüş gözüküyor. (Tam yüzde 4,28 reel büyüme görülüyor)
Hatta çalışan sayısı ve çalışılan saat sayısı bile düşerken GSYH reel olarak büyüme göstermiş oluyor.
Mucizeler yaratıyoruz adeta.
Kağıt üzerinde müthiş başarı hikayelerimiz var. Veya reel olarak hissedilen büyük kriz kağıt üzerinde bir türlü ortaya çıkmıyor.
tablo.jpg
Şubat 2016’da TÜİK Başkanlığından istifa eden Birol Aydemir 4,5 yıl süren GSYH revizyonu çalışmasında dönemin Maliye Müsteşarı Naci Ağbal’ın kendilerine veri vermediğini söylemişti.
Ama nasıl oldu ise, kendisi görevden ayrılınca verilerin verildiğini ve apar topar GSYH revizyonunun yapıldığını açıkladı.
İşte 2016 yılında yapılan bu GSYH revizyonu sonrası ortaya birbiri ile tutmayan veriler çıkmaya başladı.
Çalışan sayısı düşüyor, elektrik tüketimi artmıyor ama GSYH artabiliyor: (2017-2020 büyümesi %4,28)
Bu vebal her sorumluyu bağlamaktadır.
Ama biz bugün 2016 GSYH revizyonunun gizlediği bir başka gerçeği bir kez daha net şekilde açıklayacağız.
2015 yılı revizyon öncesi GSYH tutarı 1 trilyon 952,6 milyar liradır. Revizyon sonrası bu gelir yüzde 20,4 artışla 2 trilyon 350,9 milyar liraya yükseliyor.
Buradaki revizyon oranı çok önemli. O nedenle yeniden yazalım. 2015 yılı GSYH revizyon oranı %20,4
Lakin 2014 revizyon oranı %17,6’ya ve 2013 yılı revizyon oranı %16,3’e geriliyor. Revizyon oranı 1998 yılına geldiğimizde ise sadece %2,48 oluyor.
Bu nasıl bir hesaptır ki, GSYH revizyon oranı son yıllara adeta piyango vurduruyor ama eski dönemlere zırnık bırakmıyor?
***
Eğer 2015 revizyon oranı 1998 yılına da aynı şekilde yansıtılmış olsaydı GSYH toplamı 270 milyar 947 milyon dolardan 326 milyar 220 milyon dolara çıkmış olacaktı.
Ve böylece kişi başına gelirimiz de 1998 yılında 5.223 dolar olacaktı.
Bu ne ifade ediyor?
GSY revizyonları AK Parti’nin ekonomide durduğu son yıllara piyango vurdurmasaydı ve adil bir şekilde eski yılların gelirini de artırmış olacaktı. Böylece 1998 yılı kişi başına gelirin 5.223 dolar olacağı anlaşılacaktı.
Şimdi asıl noktaya gelelim:
1998 yılının 5.223 doları aradan geçen sürede ABD enflasyonu oranında 2020 değerine yükselirse ne olur? İşte kilit nokta burası.
1998 yılının 5.223 dolarının 2020 dolar karşılığı tam 8,283 dolara karşılık geliyor. (Bu hesap officialdata.org sitesinden otomatik hesaplanmıştır)
O da ne?
Oysa 2020 yılı kişi başına GSYH tutarımız şimdilik 8.155 dolar ama muhtemelen 8 bin doların da altına düşecek.
Bu tutar Türkiye’de 1998 yılının daha altında bir zenginliği ifade ediyor.
Yani AK Parti ve Naci Ağbal eğer TÜİK ile gerçek bir GSYH hesabı sağlasalardı Türkiye’nin 1998 yılından bile daha fakir duruma düştüğü ortaya çıkacaktı.
Kağıt üzerinde 3 kat büyüdük söyleminin altının ne kadar boş ve gerçekten uzak olduğunu şimdi görüyor musunuz?
3 kat büyüdük derken aslında 1998 yılından bile kişi başına daha fakir olduğumuzu size kimse söyleyebilir mi?
Ya da bugün aslında açıklanan verilerin gerçeklikten ne kadar uzak olduğunu, hayatımızın sanal bir kıskaca alındığını nasıl öğrenebileceğiz?
Aksi halde bu sanal zenginlik söylemleriyle fakir ve işsiz olarak yaşamaya devam edeceğiz.
Burada bir not daha eklememiz gerekiyor.
2015 sonrası GSYH verileri istihdam gibi, elektrik tüketimi gibi verilerle uyuşmuyor. Yani gerçekte krizin daha ağır olduğu aslında belli ama GSYH hala reel olarak kağıt üzerinde artabiliyor.
Eğer gerçek GSYH verilerine ulaşılabilirse aslında 1998 yılında daha fakir olduğumuz gerçeğini çok daha büyük farkla görebilecektik.
Ama işin belki de en acısı şu olacaktı: Emsal ülkeler 2000-2020 arası dönemde bol para döneminde sınıf atlarken, Türkiye bırakın sınıf atlamayı, hızla geriye gitmeye devam ediyor.
Bu yönde 3 ülke bizimle: Venezuela, Arjantin ve İran. İlerlemiyoruz, geriliyoruz. Ve sınıfımız değişti.