20 yılda 4 U dönüşü
Mehmet Ali Güller 01 Ocak 1970
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB ülkeleri büyükelçileri ile 12 Ocak’ta yaptığı toplantıda şöyle dedi: “Bin yıldır aynı coğrafyayı paylaşıyor, aynı medeniyet havzasından besleniyoruz. Türk tarihini nasıl Avrupasız okumak mümkün değilse, Avrupa tarihini de Türkiyesiz anlamak mümkün değildir.”
Bu sözler bu kadarıyla kalsa, olguyu anlatan bir durum olacak ve bilimsel olarak itiraz edecek bir durum olmayacaktı.
Çünkü...
İçinde, Huntington’ların uygarlığı dinlere ve milletlere ayırarak “çatıştırma” işleyen yaklaşımına “tek uygarlık, dünya uygarlığı” itirazı da var, Antik Yunan’ı Avrupa Rönesansı’na taşıyan İslam da...
İçinde, Osmanlı’nın Bizans’ı içermesinin tarihselliği de var, Osmanlı İmparatorluğu’nun aynı zamanda bir Rumeli ve Doğu Avrupa imparatorluğu olduğu gerçeği de...
Erdoğan’ın ideolojisi başka, siyaseti başka
Ancak Erdoğan, bu iki doğru cümleyi, hedefi de, içeriği de oldukça yanlış olan bir “AB’ye sesleniş” konuşmasının içinde kullanmıştı. Nitekim, bu iki doğru cümleyi, şu yanlış cümle ve devamındaki benzerleri izliyordu: “Millet olarak geleceğimizi Avrupa ile birlikte tasavvur ediyoruz.”
Erdoğan bir süredir “geleceğimiz Avrupa’da” diyor, ABD ve AB’yle “beyaz sayfa” açma çağrısı yapıyor...
ABD ve AB yaptırımları, ekonomik tablo, erken seçim baskısı ve bunun sonucu olarak yönetememe krizi Erdoğan’ı yeniden Batı’ya dümen kırmaya zorluyor.
Yoksa Erdoğan, ideolojik olarak Batıcı değil; iktidar olmadan önce AB’yi “Hıristiyan Kulübü” olarak gören biri. Ama Erdoğan siyaseten en Batıcı politikacı; Papa heykelinin altında AB anayasasına imza atayacak kadar sıkı AB’ci; ABD’nin projesine eşbaşkan olacak kadar sıkı Amerikancı...
İdeolojik olarak değil ama siyaseten öyle; çünkü AB’ye yaslanarak iktidarını kurdu ve AB’nin yardımıyla “Kemalist devrim” ile hesaplaştı. Sonra şartlar değişti ve AB yeniden Erdoğan nezdinde “Hıristiyan kulübü” oldu. Son birkaç yıldır arşivler Erdoğan’ın “Batı medeniyeti”ni hedef alan sözleriyle dolu...
Ve bugün, iktidarını sürdürebilmek için yeniden AB’ye ihtiyaç duyuyor Erdoğan; o nedenle “beyaz sayfa” açıyor, o nedenle “geleceğimiz Avrupa’da” sözleri veriyor.
‘150 yıllık modernleşme’
Anımsarsınız, 6 ay kadar önce Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın şöyle demişti: “Bize 150 yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” (30.7.2020).
150 yıllık modernleşme dediği, kuşkusuz Türkiye’nin 150 yıllık demokratik devrim geleneğiydi; I. ve II. Meşrutiyet’ti, Atatürk Cumhuriyeti’ydi, 1876 tarihli Kanuni Esasi ile başlayan anayasa geleneğiydi, parlamentarizmdi ve Kemalist devrimin hedefi olan çağdaşlıktı...
Öyle olduğu için de Kalın’ın sözleri Cumhuriyetçi cephede büyük tepki görmüştü.
İbrahim Kalın, 9 Ağustos 2020’de katıldığı bir TV programında sözlerine şunları da eklemişti: “Bize modernleşme adı altında dayatılan hikâyenin içinde beyaz olmayan adam yok. Siz yoksunuz, ben yokum, Çin medeniyeti, Hint medeniyeti, Afrika medeniyeti, Latin Amerika hatta Rusya yok. Bize dayatılan 150 yıllık modernleşmenin iki ana unsuru vardı: Avrupa merkezcilik ve oryantalizm.”
Kalın, “150 yıllık modernleşme” ifadesini çok bilinçli seçiyor. Bu, ifadeyle aslında 19. yüzyılın ortalarından itibaren gericileşmeye başlayan ve giderek 20. yüzyılın başında emperyalist bir karakter kazanan Avrupa’yı bu topraklardan sürüp atan Türk devrimini hedef alıyor. Oysa Kalın’ın Avrupacı gibi sunduğu o Türk devrimidir ki insanlığa Avrupa’nın gerici yüzünü ve yenilebileceğini göstermiştir.
Kalın’ın “150 yıllık modernleşmeyi” Avrupacılık gibi sunması, kimi milliyetçi çevrelerde de “AKP, AB cenderesini kırıyor” varsayımıyla büyük destek gördü. Öyle ki işi en sonunda “Atatürk’ün Batı klasiklerini basması büyük yanlıştı” demeye kadar vardırmışlardı.
Oysa Atatürk “Batı” klasiklerini değil, “dünya” klasiklerini basmıştı; Batı eserlerini de İslam ve Fars başta Doğu eserlerini de “tercüme” ettirip bastırmıştı. Bu, o kadar önemli bir ayrım ki, Atatürk’ün “Batıcı” değil, “muasır medeniyet seviyesine ulaşma” hedefine baş koyduğunu en iyi yansıtan uygulamasıydı çünkü...
Devrim-karşıdevrim çarpışması
Sonuç olarak, Erdoğan’lar bir davanın peşindeler. “150 yıllık modernleşme”ye itirazları ondan.
150 yıldır bu topraklarda padişahçılarla meşrutiyetçiler, ittihatçılarla itilafçılar, Kemalistlerle siyasal İslamcılar, devrimcilerle karşıdevrimciler mücadele etmektedir.
En büyük gerçek budur. Bu gerçeği yok sayarak Erdoğan’ın iktidarını korumak için sık sık değiştirdiği siyasi manevralarına kananlar ve “taktik dalgalanmalarına” kapılanlar, örneğin Erdoğan’ın 20 yılda tam dört kez AB konusunda 180 derecelik rota değişikliği yapması karşısında sulara savrulurlar...