Dijitalizmin yerli ve millisi
Banu Güven 01 Ocak 1970
Hayatımız sosyal platformlarda geçiyor. Adı sanal alem olsa da, milyarlarca kişinin milyarlarca telefonla attığı adımların izi olduğu gibi kalıyor o dünyada. Öyle yağmur, kar, toz toprak işe yaramıyor. Neredeydiniz, telefonunuz ne zaman nereden sinyal vermiş, neye bakmışsınız, kim ile chat yapmışsınız, bir bakıyorsunuz "pat" diye karşınıza çıkıyor, çıkarılıyor. Bu konuda son endişe fırtınasını WhatsApp nedeniyle Facebook patlattı.
Büyük kapitalist Mark Zuckerberg WhatsApp'taki verilerinizin Facebook'la paylaşılacağının "resmen" açıklanmasına karar vermeden önce de garip şeyler oluyordu aslında. Belki bir yıl kadar önceydi, bir arkadaşım yanılmıyorsam yine ve ironik şekilde Facebook'ta şöyle bir şey paylaşmıştı. WhatsApp'ta bir iş nedeniyle ilk kez yazıştığı, dolayısıyla yeni tanıştığı biri, hemen sonra Facebook'ta kendisine arkadaş olarak önerilmişti. Yanlış hatırlamıyorsam, ortak arkadaşları da yoktu.
Resmileştirme mecburiyeti
Açıkçası ben Zuckerberg'in aslında perde arkasında süren veri paylaşma pratiğini ikinci bir veri paylaşma skandalı ortaya çıkmasın diye resmileştirmek zorunda kaldığını, bunu yaparken de fırsattan istifade bu işin sınırlarını biraz daha genişletmeyi denediğini düşünüyorum. WhatsApp her ne kadar "Sizin şifreli mesajlarınıza dokunmayacağız" dese de, ok yaydan çıktı bir kere. WhatsApp'ın alternatifi olarak görülen Telegram'a kavimler göçü yaşandı adeta. Bir türlü kapanmayan bildirimlerden her gün telefon rehberimden onlarca kişinin buraya taşındığını gördüm. Telegram 12 Ocak'ta bu sayıyı "72 saat içinde 25 milyon kullanıcı Telegram'a taşındı" diye duyurdu.
Telegram'ın kurucusu Pavel Durov ise WhatsApp'tan göç edenlerle kullanıcı sayısı 500 milyona yaklaştığı için mutlu. Buradaki kanalından düzenli açıklamalar yapıyor. Son olarak, "Duydum ki, Facebook'ta Telegram'ın neden bu denli popüler olduğu sorusunun cevabını bulmak için onlarca kişinin çalıştığı bir bölüm varmış. Facebook'u onlarca milyon dolar masraftan kurtarayım. Formül kullanıcılara saygı göstermek" diye yazdı. Pavel, Facebook'un Telegram'ı kötülemek için botlar aracılığıyla Wikipedia'ya madde yazdırdığını öne sürdü.
Telegram'ın açık kaynak kodlu olmadığı iddiasına, 2013'ten beri bütün kullanıcı uygulamalarının açık kodlu olduğunu, şifreleme güvenilirliğinin da binlerce kez uzmanların kontrolünden geçtiğini söyleyerek cevap veriyor. Telegram'ın Rus uygulaması olduğu argümanına karşılık, "İyi de biz Rusya'da 2018'den 2020'ye kadar engellendik. İran'da da engelliyiz" diyor. Ama İran'da 2016'da şifrelerinin kırıldığı haberlerinden bahsetmiyor tabii. Bununla birlikte şifresini kırabilen Hackerlar'a ödül vadediyor.
Bolsonaro ve Erdoğan Telegram kanalı açtı
Özgürlüklerden söz eden Telegram kurucusunun kendi Telegram kanalında "onur duydum" diye paylaştığı müjdelerden sonuncusu ise tüm özgürlük vaatlerine limon sıkar nitelikteydi. Pavel Durov, son olarak iki liderin daha Telegram kanalı açtığını duyurdu. Bunlardan biri Brezilya'nın aşırı sağcı başkanı Jair Bolsonaro, diğeri ise Recep Tayyip Erdoğan'dı. Erdoğan'ın kanalını iki gün önce görmüştüm. Büyük ihtimalle iletişim gurusu Fahrettin Altun'un metinlerini yazdığı, polemik içermeyen, daha ziyade "Değerli kardeşim bak bugün ne yaptım" tonundaki mesajlarını iki gün önce görmüştüm. Pazar günü de iki yıl önceden bir kar fotoğrafı paylaşılmıştı kanaldan.
Bu durum otoriter liderlerin de bu mecralara olan ihtiyacını ortaya koyuyor. Kendilerini henüz Signal'de göremedik. Yine de partilerinden özel meseleleri olan bazı simalara, bu şifrelenmiş sohbet platformlarında rastlayabiliyorsunuz. Mesela "Burhan Kuzu joined Signal" mesajı gözümün önünden gitmiyor.
Otoriter ülkelerin liderleri bu platformları kullansalar da, elin uygulamasıyla yetinmiyorlar. WhatsApp'ın bu veri politika değişikliği de kullanıcı bilgilerini elinde tutmak isteyen bu liderlere paha biçilmez bir fırsat verdi. Erdoğan'ın dijital faşizm çıkışını hatırladınız mı? Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Ali Taha Koç, bu nedenle "yabancı menşeli uygulamaların veri güvenliğine yönelik önemli riskler içerdiğini, bu sebeple dijital verimizi yerli ve milli yazılımlarla korumamız, kendi ihtiyaçlarımıza göre geliştirmemiz gerektiğini yerli milli çözümler sayesinde Türkiye'nin verisi Türkiye'de kalacağını" söyleyip, herkesi "BİP ve Dedi gibi milli ürünleri" indirmeye davet etti. Hemen söyleyelim, Dedi Bilgi Teknolojileri ve İnternet Güvenliği Derneği (BTİDER) tarafından geliştirildi, BİP ise Turkcell'in Chat uygulaması.
Gazetecilere BİP indirme dayatması
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı da yabancı basınla haberleşmek için kullandığı WhatsApp grubunu kapatıp, bunun yerine yerli ve milli BİP'i kullanacağını açıkladı. Bu epey sıkıntılı bir durum, çünkü BİP, kullanıcıların konumları da dahil olmak üzere verilerine anladığım kadarıyla WhatsApp'tan daha çok fazla müdahil, şifreleme konusunda da meçhuller çok. Bir Yeni Şafak gazetesi yazarı bile (İsmail Kılıçarslan) "Hem kişisel verilerimiz, hem de mahremiyet alanımızla ilgili bize koca bir polis devleti vadediyor" diye yazmışken, bu durumun gazetecilerde yarattığı sıkıntıyı tahmin edebilirsiniz. Bir taraftan haberi almak için bilgi akışının içinde olmanız gerek, diğer yandan bunu yaptığınız anda bilgilerinizin mahremiyetini yerli ve milli bir platformda teslim edeceksiniz.
Bütün bunlar özellikle otoriter yönetimler için bilginin ve iletişim mecraları üzerinde hâkimiyet sağlamanın ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. Yeni sosyal medya düzenlemeleri de bu nedenle yapılmadı mı zaten? ABD'de başkanlığı veda etmeden önce Trump'ın hesabını askıya alan Twitter'ın otoriter yönetimlerin olduğu ülkelerde nasıl bir sınav vereceğini de önümüzdeki aylarda ve yıllarda göreceğiz.
©Deutsche Welle Türkçe