Şahabettin Süleyman
1885 - 1921 01 Ocak 1970
Aslen, 18. asır başlarında Türkmenistan'dan göç eden Çavdarlı boyundan, Karesi mutasarrıfı Şerif Paşa'nın oğlu olan ve bir ara İzmir Defter i Hâkanî müdürlüğü görevinde bulunan Süleyman Şevket Bey'in oğlu olarak İstanbul'da doğmuştur. Doğduğu ev, Fatih'in Kıztaşı semtinde, dedesinin konağıdır. Çocukluk ve tahsil yılları kısmen İstanbul'da ve daha çok İzmir'de geçti. İzmir İdadîsi'ni bitirdi (1903). O yıllarda, İdadi'de devre veya sınıf arkadaşları olarak Baha Tevfik, Yakub Kadri, Şükrü Saraçoğlu, Memduh Süleyman (Şahabettin'in ağabeysi) bulunmaktaydı. Şahabettin Süleyman, gerek idâdî derslerindeki hocalarından, gerekse âilesinin hususî olarak tuttuğu bir Fransız'dan çok iyi derecede Fransızca'yı ve bu dilin edebiyat kültürünü kazandı. Daha sonra girdiği Mülkiye mektebinden 1908'de mezun oldu. Aynı yıl İzmir'de ilk öğretim dâiresinde kâtiplikle memuriyete başladı. Yine o yılın sonunda İstanbul'a geldi ve Vefa İdadisi Fransızca muallimi oldu. İki yıl devam eden bu öğretmenliği sırasında yazdığı Çıkmaz Sokak adlı tiyatrosunun gayri ahlâkî bulunması üzerine bu görevinden alındı (1910). Onu bir müddet sonra İstanbul Sultanîsi Osmanlıca muallimi olarak görüyoruz (1911). Burada dersleri devam ederken bir ara Dâr'ül-Muallimîn-i Aliye (Yüksek Öğretmen Okulu) müdür muavinliği yaptı. Son görevi Galatasaray Sultanîsi edebiyat muallimliği olmuştur.
1908'den sonra gelişen siyâsî faaliyetler arasında Şahabettin Süleyman'ın da, yazılarıyla aktif politikaya katılmıştır. Bilhassa 1910'dan sonra, İttihat ve Terakki hükümetlerinin, önceki istibdad devrini aratacak sûistimâllerine, idarede beceriksizliklerine, bilhassa hürriyet adına hürriyetsizlik rejimi yaratmasına, birçok aydın gibi o da karşı çıkmıştır. Şahabettin Süleyman'ın hükümet ve İttihat ve Terakki fırkasını tenkid eden yazıları, bilhassa Osmanlı Demokrat fırkasının yayın organı olan Hâkimiyet-i Milliye, Yeni Ses, Muâhede gibi gazetelerde çıkmıştır. 1912'den sonra bu tip siyâsî faaliyetlerini tamamen bıraktığı görülür. Balkan savaşı yıllarında da Türk Ocağı'nın faaliyetlerine katılmıştır.
Şahabettin Süleyman, arkadaşları arasında sevilen, iyi kalbli, mütevâzi ve cömert bir insan olarak kabul edilmiştir. Ancak hayatının büyük bir bölümünde, sağlığını ve servetini israf derecesinde harcaması ve gençliğini bir bohem sefaleti içinde geçirmesi, genç yaşta hayatını kaybetmesine yol açmıştır. Devrin kadın şairlerinden İhsan Raif hanımla evliliği (1914), ona maddeten daha rahat bir hayat sağlamış, o sâyede sağlığı nisbeten düzelmiş, hattâ zengin bir kadın olan eşi sâyesinde yaz tatillerini İsviçre'de geçirmek imkânını bulmuştur. Köse Raif Paşa'nın kızı olan İhsan Raif hanımın Şişli'deki apartmanı da devrin sanatkârlarıyla dolup taşıyor, bu sanat ve edebiyat çevresi Şahabettin Süleyman'ı da bahtiyar kılıyordu. Fakat karısının serbest yaşayışı, bu serbestliğin doğurduğu bir takım dedikodular, Şahabettin Süleyman'ı bedbaht eden bir ukde olarak ölümüne kadar devam etmiştir.
Şahabettin Süleyman, karısı ve Yakub Kadri'yle beraber yine İsviçre'de bulunduğu bir tatil sırasında, İspanyol gribine yakalanmış ve iyileşemiyerek 1919 yılı başlarında 34 yaşında vefat etmiştir. Cenazesi, İsviçre'nin Davos-Platz kasabasının mezarlığına gömülmüştür.
Şahabettin Süleyman'ın ilk yazıları, İdâdiyi bitirdiği 1904 yılından itibâren İzmir basınında görülmeye başlamıştır. Onun yazı hayatına erken atılışını, ticaret yoluyla da olsa, hatmin kültür hareketlerine açık bir şehir olan İzmir'de ve bu şehrin entelektüel çevrelerinde bulunmasıyla izah etmek gerekir. Aynı yıllar İzmir'de ve daha usta bir kalemin sahibi olan Ömer Seyfeddin de, Şahabettin Süleyman'ın kültür birikiminde rolü olan bir yazardır. Fakat yazılarının ve edebî çalışmalarının yoğunlaşması, 1908'den sonra İstanbul'a gelmesiyle başlar. Onun bu tarihlerde Resimli İstanbul, Resimli Roman, Servet-i Fünun, Musavver Hâle, Mehâsin, Musavver Muhit, Musavver Eşref, Resimli Kitap, Tenkid, Yeni Ses gibi dergilerde yazılarını görürüz. Ayrıca Şiir ve Tefekkür adı altında, ancak iki sayı çıkabilen bir derginin de bizzat sahibi ve mes'ul müdürüdür. 1910'da kurulduğunu, hattâ daha önce kurulma faaliyetlerinin yürütüldüğünü bildiğimiz Fecr-i Âti edebî topluluğunda Şahabettin Süleyman'ın da önemli rolü vardır.
1908 sonrası siyâsî faaliyetlerinin, sanat ve edebiyat için tehlikeli bir politik zemin hazırladığını gören bir kısım yazarlar, angaje bir edebiyat yerine sanata yönelmeyi tercih ederler. Fecr-i Âti topluluğu bu düşüncenin mahsûlü olarak doğar. 24 Şubat 1910'da Servet-i Fünun dergisinde topluluğun beyannamesi çıkar. Beyannamenin altında Şahabettin Süleyman'ın da imzası vardır. Bilhassa, Fecr-i Âti'nin meşhur olmuş sloganı "Sanat şahsî ve muhteremdir." cümlesi, ona âittir. Bilindiği gibi, topluluk, sürekli bir yayın organına sahip olamamış ve kısa hir müddet sonra dağılmıştır.
Şahabettin Süleyman'ın Çıkmaz Sokak tiyatrosunun sebep olduğu, öğretmenlikten uzaklaştırılması, hattâ tiyatronun yayınlandığı Resimli Kitap dergisinde artık yazı yazamamak durumunda kalması da, bu sıralara rastlar. Fakat bu hâdiseye rağmen onun tiyatro faaliyetlerine devam ettiğini görürüz. Hattâ bazı tiyatrolarda oyuncu olarak da sahneye çıkmıştır. 1910'da kurulmuş olan "Dâr'üt-Temsîl-i Osmânî" ve "Yeni Tiyatro Cemiyeti" gibi tiyatro topluluklarının edebî heyetlerinde onun da ismi bulunmaktadır. Dergilerde tiyatro tenkitleri çıkmaktadır. Bu faaliyetlerinin yanı sıra, bir kısmı daha önce tefrika edilmiş olan dokuz kitabı 1911 yılı içinde neşredilir. Aynı yıllar ortaya çıkan "Yeni lisan" hareketlerine ve münakaşalarına, dilde ortalama bir yol tutmak sûretiyle katılır. Hüseyin Rahmi'nin, yine basında bir takım münakaşalara sebep olan Cadı romanının tenkidlerine yazılarıyla iştirâk eder.
Otuz dört yaşında ölen Şahabettin Süleyman, bu kısa fakat yoğun geçen hayatı içinde, gerek hikâye, gerekse tiyatro alanında, arkasında büyük bir isim bırakmış değildir. Onu, yazılarında tutturduğu umumi bir çizgi üzerinde, Servet-i Fünuncuların 1901'den sonra sanat ve edebiyat alanında bıraktıkları boşluğu doldurmaya çalışan bir yazar olarak değerlendirebiliriz. Fakat bu gayretinde de, birinci sınıf bir yazar değildir. Ne Meşrutiyet sonrası Türk toplumunun büyük meselelerini ele alabilmiş, ne de, şahsî ve muhterem saydığı sanat vâdisinde dikkati çekici bir tavrın insanı olabilmiştir. Abdülhak Şinasi Hisar, onun hakkında "büyük aşkların değil, küçük iptilâların adamı" teşhisini koymuştur.
Şahabettin Süleyman'ın hikâyelerinin çoğu, herhangi bir aile problemine veya ahlâk anlayışına bağlı olmaksızın cereyan eden aşk vakalarına dayanır. Onun aşk hikâyelerini, belki sâdece bu bakımdan kendinden öncekilerden ayırmak mümkün olur. Bunun dışında ifade, üslûp, vak'a örgüsü ve psikolojik tahlil açısından Servet-i Fünun hikâyesi seviyesinden de çok uzak kalmıştır.
Şahabettin Süleyman, altı tiyatro eseri yayınlamıştır. Bunlardan ikisi (Ben... Başka! ve Kösem Sultan) kendisi gibi bir Fecr-i Âti yazarı olan Tahsin Nâhid'le ortak olarak kaleme alınmıştır. Aralarında, Çıkmaz Sokak, Fırtına ve Kırık Mahfaza adını taşıyan diğer dört tiyatrosu, umûmî çizgileri itibâriyle âile geçimsizlikleri üzerine kurulmuş ve bu geçimsizlikleri teşrih eden, tezli sosyal dramlardır. Bunlardan yalnız Tahsin Nahid'le ortak olarak yazdıkları, târihî bir trajedi olan Kösem Sultan sahneye konmuş, bir komedi olan Aralarında adlı piyesi, sahneye konma hazırlıkları içinde iken 31 Mart hâdisesine tesadüf ettiği için program iptâl edilmiştir. Çıkmaz Sokak'ın sebep olduğu münakaşalar dışında. Kırık Mahfaza'nın da Şehir Tiyatroları heyeti tarafından oynanması, 1934 yılında men'edilmiştir.
Şahabettin Süleyman'ın muallimlikten alınmasına ve basında uzun münâkaşaların çıkmasına sebep olan Çıkmaz Sokak, İstanbul sosyetesinde, kadınlar arasındaki gayri ahlâkî ilişkileri teşhir ettiği için suçlanmıştır. Raif Necdet, Müfid Ratib, Hüseyin Rahmi (Gürpınar) eserin aleyhinde yazdılar. Yakub Kadri, Mehmet Rauf, Ali Naci (Karacan) Şahabettin Süleyman'ı müdafaa ettiler. Doğrudan doğruya Çıkmaz Sokak'la ilgili olmamakla beraber Fuad Köprülü ve Baba Tevfik de münakaşaya katıldılar. Mesele, Çıkmaz Sokak'ın, gerçeği aksettirip aksettirmediği, aksettiriyorsa bile böyle bir ahlâkî hastalığın teşhirinde fayda olup olmayacağı konusundan başlayıp tiyatro ve edebî eser üzerinde daha genellemeye giden gerçekçilik-hayâlcilik, edebî-gayri edebî, içtimâî ve ahlâkî bir edebiyat, fikre angaje edebiyat gibi bahislere kadar uzadı. Doğrudan doğruya eserin edebî değeri hakkında ise, Yakub Kadri'nin, Çıkmaz Sokak'ın mükemmel bir tiyatro diline ve başarılı bir sahne tekniğine sahip olduğunu ileri süren kanaatleri, ciddî bir tenkid olarak değerlendirilmelidir. Gerçekten de muhtevasının değeri üzerindeki münakaşalar bir tarafa bırakılırsa, Şahabettin Süleyman'ın tiyatrolarında dekorlar çok iyi tertip ve tanzim edilmiştir, fakat o devrin sahne imkânları dikkate alındığı takdirde bunun da biraz lüks ve fantezi olarak kaldığını ilâve etmek gerekir.
Şahabettin Süleyman, doğrudan doğruya edebî sayılabilecek çalışmaları arasında, bir batı edebî türü olan "nuvel-diyalog" şeklini "tekellümî hikâye" adı altında yerli örneklerine getirmiş, adına "fantaziye" dediği mensur şiirler de yazmıştır. Bunların da dışında, edebiyatın teorik meseleleri ile de uğraşarak sanat ve edebiyat üzerine tenkid yazıları, edebiyat tarihleri, antolojiler kaleme almıştır.