Türkiye’de kur(dur)ulan “Kürdistani İttifak”(!?)
Hakan Paksoy 01 Ocak 1970
Bugün büyük bir ekonomik buhran içindeyiz. Ekmeğe ulaşmakta güçlük çeken aile sayısı git gide artıyor. Nispeten daha az sıkıntılı olanların da imkânları devamlı azalıyor.
Son iki yılda biri Türkiye’nin yönetim anlayışını da değiştiren iki büyük seçim geçirdik. Üzerine de bütün insanlığı etkileyen, dikkatlerimizi ona yönelttiğimiz salgının içine girdik. Hem ekonomik olarak kötü bir pozisyonda yakalanmış hem de sağlık yönetimi açısından büyük sıkıntılarımız ortaya çıkmıştı. Aşıda dışa bağımlılığımıza sebep olan sağlık yönetimi ve kaynaklarımızı hovardaca kullandığımız sistem tercihleri görünür hâle geldi.
Salgına karşı ilk tedbirimiz “konut ve tüketici kredilerinin faizleri ile uçak biletlerindeki KDV’nin düşürülmesi” olmuştu. Bu daha büyük sıkıntıların ötelenmesine yaradı ama o günlere de hızla ulaştık. Bugün büyük bir ekonomik buhran içindeyiz. Ekmeğe ulaşmakta güçlük çeken aile sayısı git gide artıyor. Nispeten daha az sıkıntılı olanların da imkânları devamlı azalıyor. Bir markete girmeye görün, raflardaki etiketlere, manavdaki fiyatlara baktığınızda başınız dönüyor.
Türkiye, fırtınanın ortasında bocalayan gemi gibi. İnsanlar da güvertede tutunmaya çalışan veya kamaralarda dualar eden yolculara benziyor. Yıllardan beri kaynak kullanımı ve yatırım tercihlerindeki yanlışlık, geminin dayanıklılığını iyice azalttı. Eğer fırtınanın merkezinden çıkabilecek tedbirleri alabilirsek kurtulma şansımız var.
Bütün bunların yanında gemide de bir gariplik var. Dümen farklı bir yöne çevrilmiş görünüyor. Fırtınanın içinde yol alırken, bu farklı rota ile yeni bir fırtınanın içine daha gireceğiz galiba… Ama bu daha sert hatta kasırga ama insanların çok da fark edebilecek hâlleri yok gibi…
Peki, bu yeni rota nereye doğru?
Dümen, kimlikler fırtınasına doğru çevriliyor
Demokrasinin önemli unsurlarından birisi insanların haber alma özgürlüklerinin olması. Ancak daha da önemlisi bu özgürlüğün garanti altında yaşanması. Bunun garantisi de basının özgür olması ve bu özgürlüğü kullanabilmesidir. Kâğıt üstünde özgür görünmekle birlikte kontrol altına alınmış, yönlendirilen ve yönetilen medya hakikatler gizlenerek veya gözlerden kaçırılarak demokrasi yaşanamıyor.
2019 mahalli seçimleri İstanbul seçimlerinin gölgesinde geçti. Aslında hakikatlerin gözlerden kaçırılması için mükemmel bir fırsattı da. O gün hem haber değeri taşıyan hem de Türk milletinin haberdar olması gereken ama gözlerden kaçırılan bazı hususlarda bugün hareketlilik var.
2018 ve 2019 seçimleri ittifaklar seçimiydi. Sistemin mecburiyetleri koalisyonları daha sandığa giderken kurdurmaya başladı. Galiba sistem değişikliği için kanuna aykırı içtihat edenler de ettirenler de pişman olmuş olmalılar. Ne güzel tek başına iktidar olup dikensiz gül bahçesinde gezmek varken, artık bir kişiye bile ihtiyaç duyulmaya başlandı.
Kurulan ittifaklar çalışmayan yasalar
Bu ittifaklardan biri de Kürdistani İttifak adını taşıyor. İttifak HDP çatısı altında kuruluyor. Müttefikler olan kim? HDP, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Devrimci Demokrat Kürt Derneği (DDKD), Kürdistan Demokrat Partisi-Türkiye [KDP-T (Bakur)], İnsan ve Özgürlük Partisi, Azadi Partisi ve Kürdistan Komünist Partisi (KKP).
Bunların içinde daha kurulu olmayan adı parti diye geçenler de vardı. Ama çok daha önemlisi Kürdistan Demokrat Partisi-Türkiye [KDP-T (Bakur)]. Kürtçe adıyla PDK-Bakur. Bakur kuzey anlamına geliyor. Aynı parti güneyde de yani Irak’ta da var. Irak’ın kuzeyindeki Barzanistan’ı yöneten parti. Bu da demek oluyor ki Barzani’nin partisinin Türkiye’de temsilcileri var ve hiç çekinmeden faaliyet gösteriyorlar.
2019 seçimlerinde bu ittifakın KDP-Türkiye(bakur) temsilcisi Felat Aygören Diyarbakır Dicle Belediye Başkanlığını kazandı. Aygören’in medyada yer alması ve HDP’den istifasını tartışma konusu yapan konu, “Aygören’in, eşbaşkan olarak görev yapan HDP’li Belediye Başkan Yardımcısı Yasemin Üçer’i görevden alması ile oldu.” Bu da dikkatleri üzerine çekti. Dicle Belediye Başkanı görevden alınıp kayyum da atanmamış.
Belediyelerde eşbaşkanlığın yasalarda olmadığını biliyoruz. Ama fiilî durumlara çok alıştık galiba. Görünen, artık Türkiye, yasaları çok dikkate almayan insanların yaşadığı ülke hâline gelmiş durumda.
Bu haberde yasaların dışına çıkmak kadar hatta daha fazla, Türkiye dışından yönlendirilen siyaset var. Türkiye’nin iç işlerine müdahaleyi görmezden gelme var. Türk milletinin ve vatan coğrafyasının bir bölümünün adını değiştirme var.
Tedbir almak için başka ne gerek?
Kürdistani Çalışma İttifakı(!) Aygören’in, Belediye Başkan Yardımcısını (HDP’nin internet sitesinde Belediye Eşbaşkanlarımız diye verdiği listede görünüyor) almasıyla ilgili yaptığı açıklamanın son paragrafı da yasaları harekete geçirecek kudrette. “… bu tür yanlış adımların ulusal birlik çalışmalarımızı etkilemeyeceğini; ulusal birlik yolunda çalışmalarımızı sürdürmede de kararlı olduğumuzu belirtir ve ulusal birliğe taktik değil stratejik bakışla ve partiler olmaktan kaynaklı farklılıklarımız üzerinden ulusal birlik çalışmalarımız sürecektir.”
Başka bir hareketlilik daha var ki Türkiye’den birçok kişi Barzanistan üzerinden “açılım(!)” çalışmalarını hızlandırmış durumda. Ve bu da bir takım mahfiller üzerinden desteklenmekte.
26 Mayıs 2016 yılında Rakka operasyonunun nihaî hedefi İskenderun’dur başlıklı yazımda “Sykes – Picot ruhu İskenderun üzerinde dolaşmaya başlamıştır” diye yazmıştım. Bugün bu ruh ülkemiz üzerinde dolaşmaya başlamış ve daha görünür hâle gelmiştir. Bu da fırtınanın ortasındaki geminin dayanıklılığını neredeyse yok edecek kadar tehdit etmektedir.