Mesele Erbil’e Akar’ın gitmesi değil Genelkurmay Başkanı’nın gitmesidir
Müyesser Yıldız 01 Ocak 1970
İlk kez, üstelik ömrü terörle mücadeleyle geçmiş bir Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Yaşar Güler'in Erbil'e gitmesi ve o “Barzanistan” bayraklı resim karelerinde yer alması ne anlama geliyor?!
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler üç gün önce Bağdat'tan Erbil'e gidip, ilk olarak eski başkan Mesut Barzani, ardından mevcut başkan Neçirvan Barzani ve Başbakan Mesrur Barzani'yle görüştü.
Sözkonusu ziyaretle ilgili olarak sadece Akar'ın “Barzanistan” bayrağı önünde poz vermesi tartışılıp, “Muhalefetten bir isim bu görüntüyü verse, neler olurdu?” diye soruldu.
Oysa konuşulması gereken çok daha önemli noktalar var.
“ABD, 4 Temmuz 2003'te Süleymaniye'de askerlerimizin başına neden çuval geçirmişti ve sonrasında TSK'ya kurulan kumpasların sebebi neydi?” sorusuyla başlayalım.
Çuvalın sebebi, özetle TSK'nın “Kürdistan”ın kurulmasını engellemek, Kerkük'e ve Türkmenlere sahip çıkmak için burada konuşlanmasıydı. Hemen sonrasında ne oldu? Irak'ın kuzeyi ve Türkmenler meselesi TSK'dan alınıp, Dışişleri Bakanlığı'na verildi.
Çuvalı 2005'te Şemdinli, 2009'dan itibaren de Ergenekon ve Balyoz kumpasları izledi. Sebebi neydi? Yine TSK'nın, “Barzanistan”ın kurulması başta olmak üzere Ege, Kıbrıs ve Karadeniz'de taviz verilmesine direnmesiydi.
BAHÇELİ'NİN DURUŞU
Bu kısa hatırlatmalardan sonra bugün Cumhur İttifakı'nın ortağı olan MHP'nin Lideri Devlet Bahçeli'nin Barzani'ler, “Barzanistan”, Kerkük ve Türkmenlere ilişkin duruşuna geçelim.
2003'te ABD'nin Irak'ı işgâliyle birlikte Barzani grubu Musul, Kerkük ve Erbil'deki tapu kütüklerini imha etmeye başladı. İşte o dönemde Bahçeli, şunları söyledi:
- AKP Hükümeti'nin kararsız ve basiretsiz yönetim anlayışından cesaretlenen bir aşiret başı, 'çadır devlet' kurma niyetini daha da ileri götürerek, Kerkük’ün tarihini ve sosyolojik yapısını kirli emellerine alet etmeye kalkışmaktadır.
- Maalesef, Kuzey Irak’a yönelik kırmızı çizgilerimize ilişkin bütün değerlendirmelerimizde büyük bir zaafiyet ve vurdum duymazlık sergilenmektedir. Bugün, bir avuç çapulcu, eşkıya artığı peşmerge karşısında dahi Türk devletinin kararlılığı ve kudreti gösterilememiştir.
- Son günlerde TSK'nın merkezinde yer aldığı çok ilginç gelişme ve tartışmalar yaşanmaktadır. Bu gelişme ve tartışmaların, Kıbrıs başta olmak üzere, Ege, Musul ve Kerkük gibi millî hassasiyetlerimizin ve hayati çıkarlarımızın çeşitli şekillerde gündeme geldiği bir süreçte alevlenmesi tesadüf olamaz.
- Siyasi düşünce farkına bakılmaksızın geçmiş bütün hükümetler, partilerüstü bir anlayışla Irak konusunda bir devlet politikası belirlemiştir. Bu devlet politikası, “Üç kırmızı çizgi” olarak ifade edilen ve Türkiye için olmazsa olmaz nitelikteki üç esas üzerine bina edilmiştir. Irak'ın toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunması, bu suretle Kuzey Irak'ta bir kukla devlet oluşumuna imkân verilmemesi; PKK terör unsurlarının Irak'ta yuvalanmalarının önlenmesi ve Iraklı Türkmenlerin hak ve hukuklarının korunması ve güvenliklerinin sağlanması, bu devlet politikasının ana esaslarını oluşturmuştur. AKP iktidarının iflas eden Irak politikasının peşmerge gruplarını hoş tutmak anlayışına dayandığı görülmektedir. Bu zihniyet, Kuzey Irak'ta bulunan Türk subaylarının alçakça bir muameleye maruz bırakılmalarına zemin hazırlamıştır.
2004'te Türkiye'nin Irak politikasının iflas ettiğini, kırmızı çizgilerin kalmadığını, PKK'nın Irak'ın kuzeyinde cirit attığını ve bağımsız Kürt devleti kurulması sürecinde sona yaklaşıldığını vurgulayan Bahçeli, “Bu gaflet ve ihanet değildir de nedir? Başbakan bunun cevabını vermelidir.”diye konuştu.
Bahçeli'nin tepkisi sonraki yıllarda da devam etti.
Örneğin 2005'te, “Türkiye’nin sessiz ve tepkisiz kalamayacağı bunca olumsuz gelişme yaşanırken, Barzani ve Talabani’nin ayağına resmi devlet temsilcileri gönderen Başbakan ve AKP Hükümeti, bu gidişatın bölgede istikrarı temelden sarsacağını hala göremeyen bir aymazlık içindedir.”dedi... Başbakanın “BOP taşeronluğu rolüne talip olduğunu” iddia etti... Türkiye'nin, PKK terörünü özellikle Kerkük üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için ülkemize karşı bir şantaj ve pazarlık unsuru olarak kullanan Kürt aşiretlerinin eline bakar duruma düşürüldüğünü söyledi...
2007'de; AKP hükümetinin, bölgesel Kürt hükümetiyle diyalog ve ilişkiye geçme kararı alması üzerine de şu uyarılarda bulundu:
“Erbil’in muhatap alınması, bu fiili yönetime siyasi meşruiyet kazandıracak ve resmen tanıma sürecinin ilk adımı olacaktır... Türkiye’nin Kuzey Irak’la resmi ilişki kurması halinde Irak’ın siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün korunmasından artık söz edilemeyecektir... Diğer bir ifadeyle, Kuzey Irak’ta teröre destek veren, Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden bir devleti kendi eliyle kurmuş olacak, bunun önüne ve yolunu açacaktır... Başbakan Erdoğan’ın Barzani’yi resmi muhatap olarak tanıması, Türkiye ile terörist PKK arasında bu yolla 'dolaylı ve aracılı' diyalog ve temas kanalı açılması anlamına gelecektir. Başbakan, bu suretle İmralı Canisi, Kandil’deki PKK yöneticileri ve Barzani ile siyasi çözüm sürecinde aynı noktada buluşmuş olacaktır. Bunlarla aynı resim karesi içine girecek, aynı aile fotoğrafında yerini alacaktır.”
İTTİFAKTAN SONRA
Bahçeli'nin tavrı, AKP ile 2017'deki Başkanlık anayasası ile başlayan ittifaktan sonra da değişmedi.
Örneğin; Irak'ın kuzeyinde yapılan “bağımsızlık” referandumunu “korsan” olarak nitelendirip, şöyle konuştu:
“Barzani ısrarla ateşle oynamış, elbette yanmayı da göze almıştır. Türkiye’nin askeri, ekonomik, siyasi ve diplomatik caydırıcılık vasıflarını kullanma ihtimal ve ilanının dikkate alınmaması bir diğer ağır sorundur. Bundan böyle namlunun ucunda Türkiye vardır. Meselenin bir başka hazin ve tarihi önemdeki yanı ise Türkmen kardeşlerimizin sesini ve çığlıklarını duyan hiç kimsenin olmamasıdır. Türkiye’deki Barzaniseverler, ihanet ve melanete hizmet eden bölünme hizmetkârları boşuna heveslenmemeli, boşuna çırpınmamalıdır. Soydaşlarımız namusumuza emanettir. Can, mal ve vatan güvenliklerine destek vermek boynumuzun borcudur. Bu kapsamda en az beş bin Ülkücü gönüllü başta Kerkük olmak üzere, Türkmenlerin yaşadığı Türk kentlerindeki varlık, birlik ve dirlik mücadelesine katılmak üzere hazır beklemektedir.”
Bir başka açıklamasında, Barzani'nin “PKK'nın himaye ve destekçisi, Mehmetçik katillerinin umudu, yabancı güçler ile İsrail'in dümen suyunda” olduğunu belirtip, “Geçmişte Türkiye’ye 'bir kedi bile vermeyiz' diyen Barzani’ye dedesinin akıbetini çok veciz, çok açık şekilde hatırlatıyor, ayağını denk almasını tavsiye ediyoruz. Kandil ve Erbil’de bir gece ansızın görünmek, bir gece ansızın gelmek, bir şafak vakti melanetin tepesine binmek, Türk Milleti için mesele değildir, Türkiye Cumhuriyeti için hiç zor olmayacaktır”dedi.
8 Ekim 2017'deki Kerkük Sevdalıları Programında da Irak merkezi yönetimiyle ilişkilerin güçlendirdilmesi çağrısında bulunurken, “Bir asırdır çizilen haritaları güncellemek için fırsat kollayan vandallara kapıları sürgülemeliyiz. Barzani’ye ve çetesine haddini bildirmeliyiz. Bir Türkmen atasözünde söylendiği üzere; 'Domuz derisinden post, eski düşmandan dost olmayacağını' aklımızdan çıkarmayacağız”ifadelerini kullandı.
2018'de İngiltere merkezli ve PKK yanlısı Democratik Progress Institute'nin (DPI) Oslo'da yeni çözüm süreci başlattığının ortaya çıkması üzerine ise bu toplantıya katılan “akilleri”, “Kandil’e gitseler, orada bir mağara deliğinde oturup çözüm gevişi getirseler... Yok bu olmuyorsa, Kerkük’te Osmanlı yadigarı eserleri kundaklayan, en son Kayseri Kapalı Çarşısı’nı hayasızca yakan Barzani zihniyetine sığınsalar, başlarına da peşmerge geçirip keyif çatsalar daha evladır”sözleriyle eleştirdi.
22 Haziran 2020'de de Suriye'deki teröristler ile Barzani güçleri arasındaki bağlantıya şöyle dikkat çekti:
“Sınırlarımızın hemen dibinde ABD-Fransa müşahitliğinde yapılan gizli ve sinsi görüşmeler, temaslar ve diyaloglar sonucunda, PKK ile Barzani unsurları arasında emel ve hedef birlikteliği sağlandığı anlaşılmaktadır. Türkiye bu kepazeliği affetmeyecek, bu ihanete izin vermeyecektir.”
BARZANİLER PKK/YPG'YE TERÖR ÖRGÜTÜ SAYIYOR MU?
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Erbil ziyaretinden sonra oldukça pembe bir tablo çizdi, ama Barzanilerin politikasına da bakalım.
Türkmen şehri Kerkük'e el koymaktan vazgeçti mi? Hayır. Mesrur Barzani'nin hükümet programında, Kerkük için “Kürt kenti” deniyor ve bu “ihtilaflı bölgelerde her türlü askeri dayatmanın sona ermesine çalışılacağı” yazıyor.
PKK/YPG/PYD'yi terör örgütü sayıyor mu? Hayır. Yine hükümet programında, “bölgedeki tüm sorunların barışçıl şekilde çözümünden” söz edilirken, Barzanilerin desteklediği Suriye Kürt Ulusal Konseyi'nin (ENKS) Başkanlık Divanı üyesi Süleyman Oso, 10 gün önce Suriye'deki teröristlerin başı, teröristbaşı Öcalan'ın “manevi oğlu”, Trump'un sözde “generali” Mazlum Kobani ile Roj peşmergelerinin Rojava'daki “güvenlik güçlerine” dahil edilmesini görüştüklerini açıkladı.
Ve bugünün gelişmesi; 2 gün önce Akar ve Güler'in görüştüğü Neçirvan Barzani, Salı günü annesini kaybeden Mazlum Kobani'yi telefonla arayıp, başsağlığı diledi.
MESELE AKAR'IN ZİYARETİ Mİ?
Yeniden MHP Lideri Bahçeli'ye dönelim.
Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Ağustos 2012'de Erbil'e gittiğinde, şöyle tepki gösterdi:
“Dün pasaport vererek, Ankara’ya çağırdığımız kişilerin bugün ayağına gidilmesi milletimizin kuvvet ve kudretiyle bağdaşmamaktadır. Şu talihsizliğe bakınız ki, Barzani AKP’nin Ortadoğu sığınağı ve dış politika limanı olmuştur. Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerin peşmerge yönetimiyle konuşulması bu konudaki birinci muhatabın kim olduğunu yeniden teyit etmiştir. Barzani’nin, peşmerge kamplarında militanları eğitip Suriye’ye yönlendirdiği şüphesiz ve herkesin bildiği gerçekler arasındadır. Suriye’deki Kürt grupları Erbil’e toplayıp, kısa ve uzun vadeli planlamalara ev sahipliği yapan aynı kişidir. Hala PKK’lı caniler Irak’ın kuzeyinden sevk ve idare edilip, milletimizin canına kast ederken Barzani’ye neyin mesajı iletilmiştir? Yoksa Başbakan Erdoğan, Obama’yla yaptığı telefon görüşmesinde aldığı yeni tavsiyelerden, Barzani’nin payına düşeni bildirmek üzere bakanını mı görevlendirmiştir?”
Tarih 21 Kasım 2014... Dönemin Başbakanı Davutoğlu Erbil'e gitti. Aynı gün dönemin ABD Başkan Yardımcısı Biden Türkiye'ye geldi. Erbil'den gece yarısı dönen Davutoğlu, Biden'la görüştü. Biden'ın bu ziyaretinde Suriye'de uçuşa yasak bölgenin, muhalifler için eğit-donat programlarının görüşüldüğü konuşuldu. İşte o günlerde de Bahçeli, şunları söyledi:
“Kanaatimiz odur ki, Başbakan Davutoğlu’nun kısa süreli Irak ziyaretinin Biden’in temaslarıyla yakından bağlantısı vardır. Erbil’de Barzani tarafından karşılanmayarak, sözde mevkidaşı yeğen Barzani’yle muhatap olmak zorunda kalan Davutoğlu, dünün aşiret reisine karşı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni küçük düşürmüştür. Peşmergeyi eğitmenin kararını alan bu zihniyet, bir bakıma PKK’ya silahlı eğitim vereceğinin farkında mıdır? Başbakan’ın, 'Türkiye’nin, Kürt bölgesinin güvenliği için gereken her türlü desteği vereceğini' söylemesi ne anlama gelmektedir? AKP, bunun Kürdistan’a çanak tutmak olduğunu bilmeyecek kadar cahil, görmeyecek kadar kör müdür? Davutoğlu ve Erdoğan heyecanla, Biden’e bu vahim gelişmeleri mi yetiştirmiştir?”
Davutoğlu'ndan sonra Başbakan Binali Yıldırım döneminde aralarında Milli Savunma Bakanı Fikri Işık'ın da bulunduğu çok sayıda bakan daha Erbil'e gitti.
Bu yüzden niyetim, asker kökenli ilk Milli Savunma Bakanı da olsa Hulusi Akar'ın Erbil ziyareti konusunda Bahçeli'nin neden hiçbir değerlendirme yapmadığını sorgulamak değil.
Barzani, Kerkük, Türkmenler ve PKK konusundaki değişmeyen görüşlerinden hareketle, sadece şunu merak ediyorum:
İlk kez, üstelik ömrü terörle mücadeleyle geçmiş bir Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Yaşar Güler'in Erbil'e gitmesi ve o “Barzanistan” bayraklı resim karelerinde yer alması ne anlama geliyor?!