Tek başına faiz çözüm değil
Esfender KORKMAZ 01 Ocak 1970
Merkez Bankası beklendiği gibi, gösterge faizini yüzde 17 olarak sabit tuttu. Artırması veya düşürmesi için bir sebep yoktu.
Reel faiz beklentilerinin bir sonraki enflasyon beklentisine göre hesaplanması gerekir. Ama Türkiye de enflasyonda da belirsizlik yüksek olduğu için genellikle aynı aydaki enflasyon üstünden hesaplanıyor.
2021 beklenti anketine göre, Ocak ayında TÜFE oranı yüzde 1,35 olarak bekleniyor. 2020 Ocak ayında da TÜFE oranı aynı idi. Demek ki, aşağı yukarı ocak ayında da yıllık TÜFE'de 2020'de gerçekleşen 14,6 oranına yakın olacaktır. Bu durumda reel faiz oranı 2,1'dir. Türkiye'nin uluslararası piyasalarda beş yıllık tahvillerinin iflas risk pirimi 326 baz puandır. Bu aynı zamanda Türkiye'nin riskini gösterir. Yani reel faiz en az 3,26 yüzdelik puan olmalıdır. 3,26 üstü olsa daha çok sıcak para girer. Ama 2,1 reel faiz de, yurt dışı ile karşılaştırınca bazı fonlar için riske değer görünüyor ve portföy yatırımları geliyor. Mamafih eski bakan gittikten ve MB reel faiz verdikten sonra 2020 Ekim-Kasım aylarında portföy yatırımları yoluyla 4 milyar 194 milyon dolar geldi.
Kısa dönemde kurları tutabilmek için Merkez Bankasının elinde faiz ve dış borçlanma araçları kaldı. Buna karşılık Merkez Bankası rezervleri hala ekside seyrediyor. 2020 yılında 38,5 milyar dolar cari açık oluştu.
Para sıkılaştırması çok net değil. Çünkü hükümet pandemi nedeniyle bütçeden para vermek zorundadır. Ayrıca erken seçim olursa hükümet yeniden kredi genişlemesine gider.
Dış borçlanmaya gelince, bankalar ve özel sektör yüksek faizle dış borç almak yerine yurt dışında tutukları ihtiyatlarından veya döviz işlemlerini daraltarak ellerinde bulundurdukları döviz varlıklarından ödeme yapıyorlar. Söz gelimi 2020 Ocak / Kasım arasında 11 ayda, Bankalar net 5 milyar 622 milyon dolar ve özel sektörde net 4 milyar 182 milyon dolar net dış borç ödemesi yaptılar. Aynı dönemde hükümette 560 milyon dolarlık net dış borç ödedi.
Hükümetin yeniden dış borçlanması zor değil, ama yüksek faizle borçlanma maliyetlerini artırıyor. Söz gelimi hazine 2021'de 3,5 milyar dolar ilk dış borcunu yüzde 4,75 faiz oranı ile aldı. Bu faizin 3.25 puanı sigorta pirimi 1,75 puanı da faizdir. 4,75 yüksek faizdir. Çünkü halen dolar libor faizi 0,31 dir.
Hükümet buna rağmen, benden sonra tufan diyerek dış borçlanmaya gider. Gitmekte zorundadır.
Reel faiz ve dış borçlanmaya rağmen TL üstündeki baskı ertelenir. Kalkmaz. Çünkü ekonomik istikrar dikiş tutmayacak kadar bozuktur.
1. Siyasi, demokratik ve hukuki altyapıyı bu günkü siyasi iktidar düzeltemez. Aksi halde bunların üstüne kurduğu dünya yıkılır. İktidarın politik dünyasında, yerli ve milli, muhalefeti FETÖ'ye veya PKK terörüne yakın gösterme stratejisi, HDP'yi kapatıp kürt oylarını kendine yönlendirme, seçim öncesi muhalif basını sindirme stratejisi var. Bunları, ayrışma değil - birleşme yaklaşımı içinde, demokratik ve yargı bağımsızlığının olduğu bir ortamda yapamaz.
2. Dalgalı kur politikası çalışmadı. Cari açıkları ve dolarizasyonu tırmandırdı. Merkez Bankası bağımsızlığı zedelendi. MB prestij kaybetti. Dalgalı kur politikasını, iki veya üç yılık geçici bir zaman içinde değiştirmek gerekir. MB yasasını değiştirerek bankanın TL yanında kuru da gözetmesini ve bankanın tam bağımsızlığını sağlamak gerekir. AKP programında kur politikası değişmeyecek diye yazar. MB konusunda ise Cumhurbaşkanı'nın düşüncesi ve uygulaması da çok açıktır. Değiştirmez.
3. Altyapıyı düzeltseniz de, kısa ve orta vadede kur politikasını ve MB yasasını değiştirseniz de, yeterli olmaz. Çünkü en kapitalist ekonomilerden en sosyalist ekonomilere kadar, bir strateji ve bir plan içinde, yıpranan kurumsal yapılarda güncelleştirme ve reform yapmak, yapısal sorunları çözmek gerekir.
Türkiye, 18 yıldır yalnız günü kurtarma ve güne göre politika oluşturma zafiyeti içindedir. Politika oluşturmak demokratik düzen içinde kadrolarla sağlanır. AKP bunu yapabilir mi? Siz söyleyin..