Türkiye-Yunanistan görüşmesinden önce sessiz sedasız yaşanan olay nasıl gizlendi
01 Ocak 1970
İstikşafi görüşmelerden önce sessiz sedasız yaşanan olay, nasıl gizlendi... Müyesser Yıldız yazdı
AB'nin "yaptırım" sopasından sonra Yunanistan'la başlayan/başlatılan diyalog süreci, dış politikamızın hali açısından ibretlik sahnelerin yaşanmasına yol açtı.
Yok; konumuz, önce Oruç Reis'in, ardından Barbaros'un Antalya Limanı'na çekilmesi değil, Pazartesi günü İstanbul'da yapılan istikşafi görüşmelerin 61'inci turu.
Görüşme, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun 11 Ocak'ta KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile ortak basın toplantısında yaptığı şu çağrı üzerine gerçekleşti:
"Bu süreçte diğer ülkeler de, AB ülkeleri, Almanya da, Yunanistan'a da istikşafi görüşmelere bir an önce başlamaları gerektiği konusunda uyarı yaptılar. Yunanistan da 11 Ocak'tan sonra müzakerelere başlayabileceğini söylemişti. Bugün 11 Ocak ve Türkiye olarak Yunanistan'ı istikşafi görüşmelere başlamaya davet ediyoruz. Ev sahibi ülke biziz. Tarihini, bu müzakereleri yürütecek heyetlerimiz Yunanistan'daki muhataplarıyla beraber belirleyecektir. Biz bugünden itibaren hazırız ve tüm meseleleri görüşmeye hazırız.”
Çavuşoğlu'nun bu çağrısının ardından, görüşmenin 25 Ocak'ta İstanbul'da yapılacağı duyuruldu.
Oysa daha 22 Eylül'de Erdoğan ile AB Dönem Başkanı Almanya'nın Başbakanı Merkel'in telekonferans görüşmesinden sonra Ankara ve Atina istikşafi görüşmelere hazır olduğunu açıklamıştı. Dahası, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı görüşmelerin İstanbul'da yapılacağını bile öngörmüştü!..
MİÇOTAKİS'İN DANIŞMANI NİYE GELMEDİ
Biraz daha geriye gidelim.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginliğin had safhaya ulaştığı Temmuz'da iki ülke arasında Berlin'de, Almanya'nın arabuluculuğunda gizli görüşme yapıldığı ortaya çıktı.
Bunu ifşa eden ise Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'ydu.
Kamuoyundan gizli tutulan görüşme, Merkel’in dış politika danışmanı Jan Hecker, Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in diplomasi danışmanı Eleni Sourani ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın arasında gerçekleşmişti. İddialara göre gündem; Ankara ile Atina arasında 2016'da kesilen görüşmelerin yeniden başlamasının ön koşullarıydı.
Bu gelişme ülkemizde hiçbir yankı yaratmazken Yunanistan karıştı, muhalefet partileri Başbakan Miçotakis'ten derhal açıklama talep etti.
Söz konusu görüşmenin ülkemiz açısından sonuçlarına, ancak Temmuz sonunda vakıf olduk. Erdoğan'ın talimatıyla Oruç Reis'in faaliyetleri durduruldu. Sonrasında Yunanistan Mısır'la Doğu Akdeniz'de kıta sahanlığı anlaşması imzalayınca, Berlin'de varılan anlaşmanın açıklanmasından vazgeçildi ve Erdoğan, şunları söyledi:
“Merkel benden ricada bulundu. Buradaki sondaj çalışmalarını durdurursanız benim işimi kolaylaştırırsınız dedi. Ben de, ‘Eğer siz Yunanistan'a güveniyorsanız, diğerlerine güveniyorsanız biz 3-4 haftalığına ara veririz. Ama ben bunlara güvenmiyorum. Göreceksiniz bunlar sözünde durmayacaklar.’ dedim. Nitekim öyle de oldu.”
İşte yeniden görüşmelerin temeli böyle atıldı. Yunanistan, "Ege ve Doğu Akdeniz'deki münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığının uluslararası hukuk temelinde sınırlandırılması dışında hiçbir konuyu görüşmeyiz." politikasından milim vazgeçmeden onlarla "İskişafi masasına" oturuldu.
Buna ilişkin dikkat çekmek istediğimiz ilk husus, iki ülkenin heyetleri.
Yunanistan tarafında 3 isim; "Türk-Yunan ilişkilerinin kurumsal hafızası" sayılan emekli büyükelçi Pavlos Apostolidis, Dışişleri Bakanlığı Genel Müdürü Büyükelçi Aleksandros Kuyu ve Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri'nin Özel Kalem Müdürü İfigeniya Kanara vardı.
Türkiye'yi ise Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal, Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler-Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdürü Büyükelçi Çağatay Erciyes ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdür Yardımcısı Barış Kalkavan'ın yanısıra Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın temsil etti.
Toplantıdan sonra açıklama yapan yegâne isim de Kalın oldu. Kalın, "Türkiye ile Yunanistan arasında dört buçuk yıldır yapılmayan istikşafi görüşmeler bugün İstanbul'da başladı. Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliğinde Ege dahil tüm sorunların çözümü mümkündür ve bunun için irademiz tamdır. Bölgesel barış ve istikrar herkesin menfaatinedir." dedi.
Görüşmeye Cumhurbaşkanlığı seviyesinde katılım, Atina'da "sürpriz" ve "Erdoğan'ın istikşafi görüşmeler önem verdiğini göstermesi" olarak yorumlandı.
Medyamız da bu yorumları sevinçle karşıladı.
Kalın'a karşılık Miçotakis'in Berlin'e gönderdiği danışmanı Eleni Sourani gelmiş, gelmemiş; yani mütekabiliyet olmuş, olmamış önemli mi?
Ya da Dışişleri dışında, Cumhurbaşkanlığı seviyesinde bir "kefalete" gerek duyulmasının, Ankara'nın politikasını göstermesi açısından anlamı nedir; sormanın gereği var mı?
Ankara'da durum bu iken, Atina'da ne olduğunu aktaralım.
İstikşafi görüşmelerden sadece 6 gün önce Dışişleri Bakanı Dendias, İyon Denizi'nde karasularını 12 mile çıkaran yasa hakkında Yunan Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada, nedense Temmuz'da Berlin'de Miçotakis'in diplomasi danışmanı Eleni Sourani ve İbrahim Kalın arasında yapılan gizli görüşmeye de değinip, şunları söyledi:
“Başbakan'ın diplomatik danışmanı, elbette Başbakan'ın diplomatik danışmanıdır; ama aynı zamanda bir diplomattır. Bir diplomat sıfatıyla da Dışişleri Bakanı'na bağlıdır ve Dışişleri Bakanı'nın bilgisi dışında politika uygulamadığını söylemeye gerek yok. Tüm tarafların hafızalarına almalarını istediğim bir şey var. Ülkemiz -mevcut hükümet için geçerli ve ben de dahil- Başbakan'ın dış politika konularında belirlediği politikadan farklı bir politika uygulayamaz. Bu ülke için felaket olur ve düşünülemez de.”
Dendias'ın sözleri, Berlin'deki gizli görüşmeye gösterilen tepkilere bir cevap mıydı, yoksa İstikşafi görüşmelere Miçotakis'in danışmanının katılması talep edildi de, buna karşı bir mesaj mıydı, bilinmez; ama Yunan dış politikasına ilişkin ifadeleri ne kadar önemli ve dikkat çekici, değil mi?
ÇAVUŞOĞLU'NDAN KARANTİNA MAZERETİ
İstikşafi görüşmelerden önce sessiz sedasız, ama önemli bir olay daha oldu.
Yeniden Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun 11 Ocak'taki basın toplantısına dönelim. Çavuşoğlu, Yunanistan'a istikşafi görüşmelerin başlaması çağrısında bulunduktan sonra Arnavutluk Başbakanı Edi Rama'nın kendisini Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias'la Tiran'da buluşturmak istediğini, ancak Dendias'ın o dönemde “karantinaya girdiğini” anlatıp, şöyle konuştu:
“Bu ilk görüşmeden sonra da Rama'nın daveti üzerine Tiran'a giderek, Dendias'la görüşmeye hazırım. Bu bir davettir, umarım Yunanistan bu fırsatı, bu daveti geri çevirmez ve istikşafi görüşmeler de bu ay içinde başlar.”
KARANTİNA DEĞİL RET
Şimdi bir de Dendias'ın 19 Ocak'ta, yani istikşafi görüşmelerden 6 gün önce Yunan Parlamentosu'nda yaptığı o konuşmaya bakalım.
Dendias, yeniden başlayacak olan istikşafi görüşmelerin bir müzakere olmadığını, diyaloğun devam edebilmesi için azaltılan gerilimin en ufak bir tehlikeye atılmaması gerektiğini vurgulayıp, şunları anlattı:
“Bu salonda üçüncü ülkelerin, özellikle Almanya'nın ve Arnavutluk Başbakanı'nın rolü hakkında çok şey duydunuz. Yunan-Türk diyaloğunun yeniden başlamasını destekleyen iki taraf. Almanya'nın dönem Başkanlığı boyunca fiili olarak çeşitli düzeylerde iletişim kuruldu. Nihayetinde bildiğiniz gibi, istikşafi görüşmelerin yeniden başlama tarihi konusunda anlaşma sağlandı ve Almanya'nın başkanlığı sona erdikten sonra ilan edildi. Birçok dost ülke zaman zaman benim ve Türk meslektaşım arasında düzenlenebilecek herhangi bir toplantıya ev sahipliği yapmayı teklif etti. Bu ülkeler arasında Arnavutluk Başbakanı'nın sunduğu teklifle, Arnavutluk da yer alıyor. Ancak tüm bu ülkelere, öncelikle istikşafi görüşmelerin yeniden başlaması ve ikincisi, görüşmem için Yunan-Türk ilişkilerinde yeni bir iklim yaratılması gerektiğini açıkça belirttik. Bu, bizim konumumuzdur ve öyle kalmaktadır.”
Türkçesi, Dendias “karantinada” olduğu için değil, Yunanistan'ın ön şartları yüzünden Çavuşoğlu'yla görüşmemiş ve Tiran buluşması bu yüzden gerçekleşmemiş!..
Yani işin doğrusu, biz Türklerden bir kez daha gizlenmiş!..
Tamam, kendi içimizde böylesi üzücü tabloların yaşanması vaka-i adiyeden oldu, ama ya elin adamları nezdinde ülkemizin ve milletimizin itibarı?.. Düşünen ya da umursayan var mı?!