Komplo, Kült ve Kamu Güvenliği
Hilmi Demir 01 Ocak 1970
Korona ile birlikte tüm dünyayı etkisine alan salgın yalnızca sağlığımızı tehdit etmiyor, aynı zamanda ciddi bir kamu güvenliği sorunu da oluşturuyor. Üstelik bu meselenin büyük bir kısmına garip inançlara, komplo teorilerine inanmaya hazır geniş halk kitleleri sebep oluyor. Yaklaşık bir yıldır tüm dünya küçük bir virüsün yol açtığı sağlık, ekonomik ve sosyal sorunlarla mücadele ediyor. Mücadele uzadıkça, işini kaybeden, evden çıkamayan, sosyal hayatı elinden alınmış insanlar daha da huzursuzlaşıyor. Ve etrafta birbirinden çılgın komplo teorileri havada uçuşuyor. Üstelik bunlar sadece bize ait de değil, isterseniz neleri konuştuk kısaca bakalım.
Salgın Neden Oldu?
Salgın önceden biliniyor muydu? Salgın başlamadan aslında salgının önceden bilindiği, bunun yazılan kitaplarda, çekilen filmlerde bilinçaltına mesajlarla verildiği iddia edildi. Amerika’da uzun bir süredir yayında olan Simpson dizisinin 5. Sezon altıncı bölümünde yer alan polis ve asker eşliğindeki aşı sahnesi bunlardan biriydi. Salgını çok önceden bildiğini iddia edilen The Simpsons dizisinin yazarı ve yapımcısı Marc Wilmore birkaç gün önce 57 yaşında Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Polis ve jandarma eşliğinde zorunlu aşı yapılacağına işaret edildiği iddia edilen sahne ise saç dökülmesiyle ilgili bir deney sahnesine aitti.
Salgına ne sebep oldu? Bu konuda Türkiye’de alıcısı olan en ilginç senaryo 5G ile korona arasındaki ilişkiydi galiba. İngiltere İşçi Partisi'nin Eski Genel Başkanı Jeremy Corbyn'ın kardeşi olan astrofizikçi Piers Corbyn, ABD’de Kardiyolog Thomas Binder ve Amerikalı şarkıcı Keri Hilson gibi birçok kişi COVID-19 salgını ile Çin'in Kasım 2019’da 5G ağını kullanıma sunması arasında bağlantı kurdu. Şimdiye kadar 5G’nin hava dalgaları ile koronavirüs arasında bir bağlantı olduğunu kanıtlayan hiçbir araştırma yok. Ama önemli değil, önemli olan gerçek değil, neye inanmak istemeniz galiba.
İranlı bazı din adamları Kornovirüsün İsrail kaynaklı bir biyolojik saldırı olduğu ve İran’la birlikte Çin'i zayıflatma amacı güttüğünü iddia ettiler. Bu iddianın da İran’da bayağı alıcısı olduğunu biliyoruz. Mısır’da ise hükûmete yakın medya organları, koronavirüsün, Çin'in ekonomisini çökertmek için laboratuvarda üretilmiş olan bir biyolojik silah olduğunu öne sürdü. Yine Mısır'da bir başka kesim, ülkede yasaklanan Müslüman Kardeşler hareketinin salgından sorumlu olduğu fikrini dile getirdi. Tabii bu sürece DEAŞ dâhil olmazsa olmazdı onlar da virüsün Müslümanlara zarar veren inançsızları ve düşmanları cezalandıran “Allah'ın askeri” olduğunu iddia ettiler.
Düşmanlaştırma Aracı Olarak Korona
Anlaşılıyor ki korona düşmanı suçlamanın önemli bir aracı hâline geldi. Eğer Çin blokunda yer alıyorsanız ve ABD’yi suçlamak istiyorsanız. Virüsü üretenin Amerikan küresel güç merkezleri olduğunu söyleyebilirsiniz. Bill Gates ile birlikte "büyük ilaç" şirketleri tarafından düzenlendiği iddia edilen bu plan, kâr elde etmek adına sözde "milyonları öldürecekti". Bill Gates de komplo iddialarında başa oynuyor. Gates Vakfı söylenen göre salgından üç ay önce hastalığın patentini almış ve bir yayılma stratejisi hazır etmiş. Dolayısıyla bu gelişme, virüsün Gates Vakfı’nın bir kurgusu olduğuna dayanıyordu.
Ya da Trump seçmeni bir Qanaon taraftarıysanız o zaman iş değişmeye başlıyor. Trump’ın dünyayı ele geçiren ve çocukları kaçırıp onları köleleştiren bir küresel çeteyle mücadele etmek üzere “Tanrı tarafından gönderilen insan kılığına girmiş bir melek” olduğuna inanıyorsanız virüsün ekonomik kriz çıkarmak ve Trump’ın başarısız olmasını sağlamak üzere çıkarıldığını iddia edebiliyorsunuz. Ve milyonlarca taraftar kazanabiliyorsunuz…
Benzer komplolar siyasi pozisyonunuza göre değişiyor; aşırı sağ ırkçı bir sosyal medya çevresine takılırsanız bu sefer salgının suçluları Yahudiler olabiliyor; “Yahudi seçkinleri" tarafından ya kâr amacıyla ya da beyaz ırkı ortadan kaldırmak için bir aşı uygulamaya niyetlenen bir aldatmaca olduğu iddiaları havada uçuşuyor. Anlaşılıyor ki, virüse ilişkin komplo teorileri düşmanın kim olduğuna göre değişiyor! Düşmanınız Çin ise Çin’i, ABD ise ABD’yi, küresel sermaye grupları ise onları, Yahudiler ise Yahudileri suçlamak için oldukça elverişli bir araca dönüşebiliyor…
Aslında komplo teorisi dediğimiz şeyin gerçek olup olmasından daha çok neye hizmet ettiği çok daha önemli. Söylentiler ve komplo teorileri, düşük güven ortamlarında ve kriz dönemlerinde daha fazla alıcı bulur. Ve maalesef sosyal medya, komplo teorilerinin yüz bin kat daha fazla yayılmasına sebep oluyor. Bu bilindiğinden dolayı da aslında savaşlar artık sıcak çatışma alanlarında değil, gri alanlarda cereyan ediyor.
Yeni Savaş Gri Bölgelerde
Avustralya Savunma Bakanı Linda Reynolds çok alışık olmadığımız “gri bölge” kavramını kullanırken şöyle demişti:
“Artan bilgi teknolojisine bağımlılığımız, iki temel tehdit tarafından hedeflenen bir güvenlik açığıdır: Siber saldırılar ve demokratik kurumlarımızın ve sosyal uyumumuzun yıkılması. Her ikisi de ulusal güvenliğimiz için kabul edilmiş zorluklardır.”
Siber saldırı artık sadece bankalara, kamu kuramlarının sitelerine, yüksek askerî teknolojilerinize karşı bir saldırı değildir, yeni siber savaş stratejisine göre toplumsal uyumunuza yönelik saldırılar da siber saldırıdır. Bir toplumda huzurun ve güvenin bozulmasına sağlayacak, toplumsal dalgalanma oluşturacak komplo teorilerinden daha elverişli ne olabilir ki?
İnanın bunu aslında 80’lerde yaşadığımız “camiler yakılıyor”, ya da tersinden “Sünniler cemevlerine saldırdı” şeklindeki toplumsal çatışmayı tetikleyecek söylentilerden hiç farkı yok. Artık söylentiler sosyal medyada yayılıyor, üstelik en etkili kalemlerce. Sahte haberlerle sosyal medya ağlarını darbeden “trol çiftlikleri” bir ülkede sosyal çatışma çıkarmak için artık en elverişli ve en ucuz saldırı biçimi. Bu tür söylentileri dolaşıma sokan medya hesapları, hesapların oluşturduğu ilişkisel ağ yapay zekâ yazılımları yoluyla çok kolay biçimde takip edilebiliyor. Böylece bu hesapların davranışları, ideolojileri, tepkileri ölçüşülebiliyor. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, toplumu manipüle etmek için oluşturulmuş hesaplar üzerinden, bu manipülasyon silahını kullananların kimliği, ideolojileri çok kolay biçimde deşifre edilebiliyor. Gizlenmek mümkün değil. Peki, bu ne işe yarıyor? Kullanışlı balıkları tespit ediyorsunuz. Hani eskiden akıllı insanlar bir mahallede bir haberin hızla yayılması için onu kimin ağzına vereceğini bilirdi ya! İşte şimdi de aynısı oluyor, komplo teorilerini kimin ağzına verirseniz etkili olacağını bilen istihbarat servisleri en kullanışlıları tespit ediyorlar.
Bu tür iddiaların toplumda hızla yayılması ve çoğalması ne tür sonuçlara yol açıyor? Araştırmalar bize gösteriyor ki bu tür söylemler toplumda korku duygusunun çoğalmasına ve güven duygusunun azalmasına yol açıyor. Bu nedenle çoğu ülkede bu tür iddiaları muhalif gruplar iktidarın altını boşaltmak için dile getiriyorlar. Bu iddiaların hepsi aslında güvensizliği ve kaosu derinleştiriyor. Kaos ise insan davranışlarında daha az rasyonel davranmasına yol açıyor. Duyguların jeopolitiği daha da önem kazanıyor. Korku, güvensizliktir. Hayatınıza korku hâkimse, şimdiki zaman hakkında endişelisiniz ve geleceğin daha da tehlikeli olmasını beklersiniz. Umut, aksine, bir güven ifadesidir; bugünün dünden daha iyi olduğu ve yarının bugünden daha iyi olacağı inancına dayanmaktadır. Bir ülkede ekonomiye yönelik en büyük saldırı güvensizlik aşılamaktır.
İkinci etki şiddeti kışkırtır. Sezgisel düzeyde, aşırılık yanlısı ve komplo inançlarının pek çok ortak noktası vardır. Her ikisi de yakın geçmişte büyük ölçüde çoğaldı. Her ikisi de, kolayca erişilebilen ve manipüle edilen bilginin yanı sıra ortak inananlar ile ilişki kurma fırsatlarında büyük bir artışa neden olan internet ve sosyal medyanın yükselişinden büyük ölçüde yararlandı. Aşırılık yanlısı gruplar, çevrimiçi forumlarda komplo teorilerini yayarlar ve bireyler bu tür topluluklara yerleştikten sonra daha kutuplaşmış hâle gelebilir ve daha aşırı inançlar ve tutumlar benimseyebilirler. Araştırmalar, komplo teorilerinin şiddet içeren aşırılığı kolaylaştırabileceğini göstermektedir.
Üçüncü etki de kült gruplara ilgiyi artırır, insanları bu gruplara doğru hem savunmasız bırakır hem de iter. Bir komplo teorisine olan her inanç diğer komplo inançlarını pekiştirir ve onları daha sonraki komplo düşüncelerine daha açık hâle getirir. Söz gelimi Türkiye’de “HAARP”, “Armegedon” gibi komplo teorilerini ilk dile getiren ve yazan FETÖ’nün üst düzey yöneticisi Aydoğan Vatandaş’tır. Peki neden? Çünkü kültlerin sundukları renkli, cazibeli, fantastik ve pornografik dünya bireylere daha çekici geliyor. İnsanlar bir defa buna alıştığında da kültlere doğru çekilmeleri çok daha kolaylaşıyor. Bunu neden komplo teorileri kitapları çok satılıyor buradan da anlayabilirsiniz. Çünkü gizem, sır insanın hevalarına/arzularına hitap ediyor. Biri size “Vatikan’ın altındaki gizli yer altı tapınaklarında korunan ve kimsenin girmesine izin verilmeyen özel odada korunan gizli bir belgede şöyle yazıyordu” dediğinde can kulağı ile dinliyoruz. Ama “bu sırrı sen nereden öğrendin sen öğrendiysen çok gizli değildir, çok gizli ve sen öğrendiysen zaten güvenilmez birisin” diye sormayı akıl edemiyoruz. Biz sormadığımız için de “komplo kâhinleri” bu sırlarla dolu kitaplarına yüzlerce baskı yapıyor.
Unutmayalım 19. Yüzyıldaki kolera salgını bize II. Abdülhamid Han’ın desteğiyle yerli etüv makineleri üretilmeyi öğretti. Korona da yerli solunum cihazları üretmemize vesile oldu. Unuttuğumuz aşı üretim çalışmalarını başlattık. Bazen şerden yeni hayırlar doğar… Size âcizane tavsiyem şu iki ilahi mesaja kulak vermeniz:
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın.” ( Hucurat Suresi 12. âyet)
“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra Suresi 36. âyet)