Gale rabbiş rahli!
Abdurrahman Dilipak 01 Ocak 1970
3 aylardayız! Ya Rab! Sana Hz. Musa’nın duası ile dua ediyorum: “Ey Rabbim. Göğsümü aç, genişlet. İşimi kolaylaştır. Dilimde bulunan düğümü çöz de anlasınlar beni.” Taha, 25-28. Ve benim fehmimi, irfanımı artır, bizleri nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil.
Akif öyle demişti: “Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım”.
“İnsanların gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar.”
Şeytan onları kandırdı: “Biz ıslah edicileriz” diyorlar, ama onlar bozgunculuk yapıyorlar.
“Onlar cahildirler, bilmiyorlar”.. Birilerinin önlerine koydukları metinleri okuyup düşünmeden tekrarlıyorlar. “Kellim kellim la yenfağ!”
Necip Fazıl’ın dediği gibi: “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! / Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak. // Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden / Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden”..
Allah bizleri, mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Allah kibirlenenleri sevmez. Sabreden, şükreden, direnenlerden olacağız. Yoksa kaybedenlerden oluruz.
Haşa, birileri “Tanrıyı kıyamete zorlarken”, biz de, Allah’ın yetmeyen gücüne güç, yetmeyen parasına para, yetmeyen aklına akıl yetirerek, O’nu bize zenginlik, güç ve iktidara zorlamak gibi Şeytani bir oyunun içine giremeyiz. Bizi, gören, duyan, bilen bir Allah var. O kadiri mutlak / mutlak iktidar sahibidir. O “ol” der ve o şey olur. Biz çaresiz değiliz.
Kaderimizde ne varsa onu yaşayacağız. Rızgımızdan az ya da çok yemeyeceğiz, ecelimizden önce ya da sonra ölmeyeceğiz. Bu bizim için, kavmimiz, devletimiz ya da insanlık ve dünyamız için böyle. Hiç birimiz dünyaya kazık çakacak değiliz. Allah’tan başka herkes ölücüdür. Öncesi ve sonu olmayan yalnız Allah’tır. Yaratılmış hiçbir şey Baki değildir. Bizim için imtihan bu süreçte, bu olaylar olurken ne yaptığımız ne söylediğimiz, ya da yapmadıklarımız ve söylemediklerimizle ilgilidir. Korku, panik, endişe yok! Unutmayalım ki, bize hayır gibi gelen şeylerde Allah şer murat etmiş olabileceği gibi, şer gibi gelen şeylerde de hayır murat etmiş olabilir. Allah dilerse iradesini gerçekleştirmek için bukağılı şeytanları dinine hizmet ettirebilir. Tuzak kuranların tuzaklarını başlarına geçirebilir.
Allah (cc) bizi rızasının tecellisinin vesilesi olalım diye yarattı. O bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak, mazlumlara yardım etmek ister. Biz Hakkın ve halkın, gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacaktık. Ama halimiz ortada. Kimseden korkmayacak, kula kulluk yapmayacaktık, zalimler karşısında Hakkı söyleyecektik, Adil şahidler olacaktık. Ama olmadı. Şeytanın varlığı günah işlememizin bahanesi değildir ve olamaz. Allah’ın muttaki kullarına hiç kimse zarar veremez. Sonunda biz cahillerden ve zalimlerden olduk. Sonuçta, Allah da cahil ve zalimlere yardım etmiyor işte. İşlerimizi sarp dağlara sardırıyor ve üstümüze pislik yağdırıyor. Biz hep başkalarını eleştiriyor, başkalarına söylediklerimiz konusunda kendi nefsimizi hesaba çekmiyoruz. O Allah ise, biz kendimizi değiştirmeden yardımının bize ulaşmayacağını söylüyor. Biz ise kendimizi değiştirmek konusunda inatla direniyoruz. Hani işi ehline verecektik, yalan söylemeyecektik, kamu malına el uzatmayacaktık, adaletten sapmayacaktık. Ne oldu! Böyle yaparsanız, Allah’ın gazabı yakın denmedi mi bize, zalimlere yardım eder, onlarla beraber olursanız, onları yakan ateşin bize de dokunacağı, Allah’ın o zalimleri bizim başımıza bela edeceği haber verilmedi mi bize.
Benim derdim ötekilerden çok kendimle, nefsimle ve “iman ettik” diyenlerle. O “iman ettik” diyenlerin bazıları neye iman ettiklerinin farkında değiller. Bir kısmı “iman ettik” demekle yakalarının bırakılıvereceğini, namaz kılıp, hacca gidip, oruç tutarak, çaldıklarının bir kısmını mabetlere, hayır yoluna harcayarak bağışlanıvereceklerini sanıyorlar. Oysa “Şeytan onları Allah’la aldatıyor”. Allah yaptıklarımızı, kapalı kapılar arkasında fısıldayarak konuştuklarımızı, kafamızda kurgulayıp, kalbimizden geçenleri, açık ve gizli her işimizi, gizli kasalardaki haram paraların nasıl elde edildiğini de bilmektedir.
Halbuki, ne güzel hayallerimiz vardı. Dün dinimiz uğruna direniyorduk, yardımlaşıyorduk. Para ve makam bizi bozdu. Şöhret bizi bozdu. Daha doğrusu bunlar bizi bozmadı. Bunlara sahip olunca, içimizde gizlediğimiz Şeytani sapkınlıklarımız gün yüzüne çıktı. Fuhşiyata dalanlarımız, kumar oynayanlarımız, heva, heves, oyun ve eğlence peşinde, malayani işlerle ömür tüketenlerimiz çoğaldı. Kimileri meğer ötekileri kıskanıyormuş. Onların bazıları mal ve makam için kavga ediyormuş ve bu gayelerine ulaşmak için dini basamak yapıyormuş.
Onun için Cenab-ı Allah, bizim için, “mal, can/evlad, kabile ve sevdiğimiz her ne varsa bizim için fitne/zor imtihan olduğunu söylüyor. Onun için bizleri, bunları artırarak ve eksilterek imtihan edileceğimizi haber veriyor.
Bana göre, bugün paramız ve gücümüz aklımızın ve imanımızın önüne geçti. Gücümüze, servetimize aklımız ve imanımız değil, aklımız ve imanımıza gücümüz ve servetimiz, güç ve servet sahipleri yön vermeye çalışıyor. Yani inandığımız gibi yaşamayınca, yaşadığımız gibi inanmaya başlıyoruz ve asıl felaketin sebebi de bu. Biz Allah’ın ipini bırakınca, O da bizim ipimizi bırakıyor. Şunu unutmayalım: Tek gerçek var imtihan oluyoruz. Ve biz kendimizi değiştirmeden de Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Yani asıl değişmesi gereken biziz biz! Selâm ve dua ile.