Türkiye ABD’yle müttefik ama ortak değil!
Mehmet Ali Güller 01 Ocak 1970
Türkiye, bir yandan ABD’nin PKK’ye binlerce TIR silah ve ekipman yardımı yapmasını çıkarlarını tehdit eden en önemli gelişme olarak saptıyor ama bir yandan da ABD’yle Karadeniz’de Rusya’yı hedef alan ortak deniz tatbikatı yapıyor!
Peki, Türkiye hem ABD’nin çıkarlarını hedef aldığını tespit edip hem de ABD’yle nasıl işbirliği yapabiliyor?
SÖZDE STRATEJİK ORTAKLIK
Tamam, Erdoğan bir dönem ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nde “eşbaşkan” oldu. Tamam, Erdoğan, Obama’nın ilk döneminde Ortadoğu için “model ortak” oldu. Ama Türkiye hiçbir zaman ABD’nin “stratejik ortağı” olmadı; Erdoğan’dan önce de Erdoğan döneminde de…
Bu gerçeği en açık bir şekilde dile getiren de ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Blinken oldu. Blinken, Biden tarafından bakanlık için aday gösterilip de onay almak üzere Senato Dış İlişkiler Komitesi’nin karşısında çıktığında, Türkiye’yi “sözde stratejik ortak” olarak nitelemişti (20.2.2021).
Türkiye’de Blinken’in sözlerine çok kızıldı; nasıl Türkiye için “sözde stratejik ortak” der diye. Ancak gerçekti; Türkiye ABD’nin hep “sözde” stratejik ortağıydı…
MÜTTEFİKLİK-ORTAKLIK FARKI
Sorun şu ki Türkiye ABD’nin ortağı olmadığı halde, 70 yıldır müttefiki…
Ortaklık ile müttefiklik arasında kalın bir fark var: Bir ülkeyle müttefik olabildiğiniz halde ortak olmayabiliyorsunuz…
Türkiye ABD’nin ortağı değildir; iki ülke Doğu Akdeniz’de, Suriye’de, Irak’ta, terörle mücadele konusunda karşı cephelerdedir…
Ancak Türkiye, NATO ilişkisi nedeniyle ortağı olmadığı halde ABD’nin müttefikidir!
Bu nedenle de ABD hem PKK’ye silah yardımı yapıyor ama hem de Türkiye’yle Karadeniz’de ortak tatbikat yapabiliyor!
‘ABD’Yİ NATO’YLA DENGELEME’ HAYALİ
ABD’nin Türkiye’ye karşıtlığını saptayanların bir bölümü, yine de Türkiye’nin NATO üyeliğini savunurlar. Hatta NATO üyeliğinin ABD’yi dengeleme aracı olduğunu düşünenler bile vardır.
Bu görüşler, NATO’nun işlevinin tam olarak anlaşılmamasından kaynaklanmaktadır: NATO sadece askeri bir örgüt değildir, ondan daha önce ve önemli olarak siyasi bir örgüttür. Ve bu özelliği nedeniyle NATO, ABD’nin Avrupa’yı denetim altında tutma ve üye ülkelere Amerikan çıkarlarını kabul ettirme örgütüdür. Gladyo ve türevi örgütler bu nedenle NATO ülkelerinde olabilmiştir.
Türkiye’nin ya da başka bir ülkenin ABD’yi NATO’yla dengeleyebilmesi, olası değildir. Tersine, ABD, NATO aracılığıyla üye ülkeleri kendi çizgisine mecbur etmektedir. İşte şu anda ABD’nin “Rusya yakın tehdit” diyerek NATO üzerinden AB-Rusya ilişkilerini bozma gayreti de bu gerçeğe son örnektir.
VETO HAKKININ KULLANIM DEĞERİ YOK
NATO’yu savunanların bir bölümü de Türkiye’nin “veto hakkı” üzerinden ABD ve AB’yi frenleyebildiğini, “veto hakkı” ile kazançlar elde ettiğini iddia ederler.
Oysa Türkiye’nin “veto hakkını” kullanabilerek elde ettiği tek bir somut kazanım yoktur: Türkiye örneğin ne Fransa’nın ne de Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşünde bir kazanım elde edebilmiştir. Türkiye, örneğin İsrail’e NATO merkezinde daimi ofis verilmesini son tahlilde önleyememiştir; örneğin Rasmussen’in genel sekreterliğine karşı çıktığı halde önleyememiştir.
En tipik örnektir: Ankara “NATO’nun ne işi var Libya’da” diyerek harekâta karşı çıktığı halde, harekâta katılmaya mecbur kalmış ve bunu da iç kamuoyuna “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tescil etmek için Libya’da olmalıdır” gibi vahim bir gerekçeyle pazarlamaya çalışmıştır!
NATO PRANGASI
Sonuç olarak ABD, Türkiye’yi gerçekte bölgede “hedef ülke” olarak görmektedir. Türkiye’nin bu gerçeğe göre konumlanabilmesinin önündeki en temel engel de NATO üyeliği prangasıdır.
ABD, NATO prangasıyla Türkiye’nin ulusal savunma geliştirmesini de bütünlüklü bir strateji oluşturmasını da önlemeye çalışmaktadır.
Türkiye’nin Atatürk’ün “bağımsız ve bölge merkezli dış politikasına”, bugün dünden çok daha fazla ihtiyacı var…