Kemalettin Kâmi Kamu
15.09.1901 – 06.03.1948 01 Ocak 1970
Kemalettin Kâmi Kamu, 14 Eylül 1901 yılında babasının görevi dolayısıyla bulunduğu Bayburt’ta dünyaya geldi. Babası Osman Nuri Efendi, Erzurum’un köklü ailesi Kılcızâdelerdendir. Annesi Hayriye Hanım da yine Erzurum’un tanınmış simalarından Mustafa Efendi’nin kızıdır. Osman Nuri Efendi, oğlunun doğumundan kısa bir süre sonra Erzurum’a taşındı. Kemalettin Kâmi, eğitimine Arapça ve Farsça dersleri alarak başladı. Ailesinin dedesi gibi hafız olmasını istediği Kemalettin Kâmi, İstanbul’da okuyan ağabeyi Hüsnü’nün etkisiyle bu eğitimini yarıda bıraktı. Dışarıdan imtihan vererek rüştiyenin birinci sınıfına kaydoldu. Babası Erzincan-Refahiye’ye mal müdürü olarak atanınca rüştiyeyi bu ilçede tamamladı. Babası emekli olduktan sonra halkın ısrarı ile belediye başkanı olarak bu ilçede kaldı. Kemalettin Kâmi de ilçenin tahrirat kâtipliğine (yazı işleri müdürlüğü) vekâleten tayin edildi. Babasının ani ölümü ve Rus işgaline bağlı olarak Ermenilerin bölgede uyguladığı mezalim neticesinde annesini de yanına alarak önce Sivas, sonra Kayseri’ye geldi. Bulduğu işlerde çalışarak annesine baktı. Ağabeyi Hüsnü’nün üniversiteyi bitirip Bursa’ya tayin edilmesi üzerine annesiyle birlikte Bursa’ya gitti. Ağabeyi, rüştiyeden sonra tahsiline devam edemeyen kardeşini İstanbul Erkek Öğretmen Okulu'na kaydettirdi. İlk şiirlerini bu okuldaki edebiyata meraklı arkadaşlarının çıkardığı Hayat dergisinde yayımladı. Ülkenin içinde bulunduğu kötü durum, okulunu bitirmeden İstanbul’dan ayrılmasına neden oldu. İstanbul’un işgal edildiği yıl son sınıfta olan Kemalettin Kâmi, önce Bursa’ya sonra buradaki akrabalarıyla birlikte Ankara’ya geldi. Matbuat Umum Müdürlüğü'nde istihbarat kâtipliği görevine başlayan Kemalettin Kâmi, Millî Mücadele’nin kazanılmasından sonra İstanbul’a gitti ve yarım kalan tahsilini tamamladı. Eğitimine devam etme düşüncesinde iken özel izinle geldiği Anadolu Ajansı'ndaki görevine geri çağırıldı. Eğitimini Avrupa’da tamamlaması yönünde verilen söz üzerine Ankara’ya geri döndü. Ajansın şirket hâline gelmesi üzerine, hem şirketin on bir hissedarından birisi oldu hem de 1926 yılından 1933 yılına kadar ajans başmuharrirliği görevini yürüttü. 1933 yılında neşriyat ve istihbarat müdürlüğüne getirildi. Bu sayede Ankara’daki çevresi bir hayli genişledi. Bu yıllarda girdiği çevrenin etkisiyle aruz vezninden vazgeçip hece vezni ile şiirler yazmaya başladı. 1929 yılında Anadolu Ajansı’nın İstanbul teşkilatını kurmak üzere görevlendirildi. Bir yıl kadar İstanbul'da kaldıktan sonra yeniden Ankara'daki görevine döndü. 1933'te Anadolu Ajansı'nın Neşriyat ve İstihbarat Müdürlüğü görevine tayin edildi. Bu yıllarda Hâkimiyet-i Milliye ve Yenigün gazetelerinde yazılar yazıp şiirler neşretti. 1933 yılının sonlarında kendisine verilen sözün gereği olarak, yüksek tahsilini Avrupa'da tamamlaması için, yetki ve unvanı uhdesinde kalmak üzere, ajansın mümessili sıfatıyla Paris'e gönderildi. (Sâmanoğlu 1986: 7-21) Burada şiirden uzak kalan şair, bir taraftan Fransızcasını geliştirirken diğer taraftan ekonomi ve politika üzerine eğitim aldı. Bu arada kardeşinden farklı olarak “Kamu” soyadını tercih etti. (Sâmanoğlu 1986: 23) “Kamu” soyadını aldıktan sonra Kemalettin Kamu olarak tanındı. Beş yıl kaldığı Paris’ten 4 Kasım 1938’de İstanbul’a döndü. Bir müddet Anadolu Ajansı’nın İstanbul’daki bürosunu idare ettikten sonra tekrar Ankara’ya döndü. 1939 yılında yapılan milletvekilliği seçiminde Rize’den aday gösterildi ve altıncı dönem milletvekili olarak politikaya atılmış oldu. Milletvekilliği sırasında Anadolu Ajansı’ndaki işlerini de yürüttü. Ayrıca Türk Dil Kurumunda terimler konusunda çalışmalara katıldı. Siyaset yılları Kemalettin Kamu’nun şiir ilhamını zayıflattı. Daha çok siyasi ve ekonomik konularla meşgul oldu. Sağlıkla ilgili ciddi problemler yaşamasına rağmen yedinci dönemde Rize’den, sekizinci dönemde ise Erzurum’dan milletvekili seçildi. Annesinin ölümünden sonra iyice yalnız kalan Kemalettin Kamu, bütün zamanını siyasi, sosyal ve kültürel işlere ayırdı. Yorucu bir günün sonunda bir otel odasında kalp krizine bağlı olarak 6 Mart 1948’de öldü. Şair, Ankara Asri Mezarlığı'nda toprağa verildi. (Sâmanoğlu 1986: 24-27)
Şiirlerini Dergâh, Türk Yurdu, Varlık, Kalem, Oluş, Ülkü, Yeni Gün ve Şadırvan gibi dergilerde yayımlayan Kemalettin Kamu, bunları bir kitapta toplama fırsatını bulamadı. Şiirleri ilk defa 1949 yılında Rıfat Necdet Evrimer’in hazırladığı Kemalettin Kamu -Hayatı, Şahsiyeti ve Şiirleri isimli kitabın sonuna ilave edildi. Daha sonra şair hakkında yapılan birçok çalışma bu kaynağı esas aldı. Rıfat Necdet Evrimer’in tespit edemediği şiirleri de vardı. Gültekin Sâmanoğlu 1986’da kaleme aldığı Kemalettin Kâmi Kamu isimli çalışmasında şiirlerinin yayımlandığı dergileri tarayarak bunları kitabının sonuna ilave etti.
Erzurum'da özel hocalardan Arapça ve Farsça dersleri alan Kemalettin Kamu, babasının kitaplığı ve ağabeyinin İstanbul’dan gönderdiği çeşitli yayınlar aracılığıyla erken yaşta şiire ilgi duymuş ve aruzla bazı şiirler kaleme almıştır. (Törenek 2015: 16) Buna küçük yaşta okuduğu Edebiyat-ı Cedide şairlerinin etkisi de katılabilir. Kemalettin Kamu, Kayseri’de bulunduğu yıllarda Mehmet Emin’in Türk Sazı isimli kitabını okuma fırsatı buldu. (Evrimer 1949: 10) Erkek Muallim Mektebi'nde bulunduğu yıllardaki sosyal ve kültürel çevresi onun şiirini hem şekil hem de muhteva olarak etkiledi. Bu tarihten sonra memleketi ve insanımızı merkeze alan şiirler yazmaya başladı. Bu şiirleri, lirizmi elden bırakmayan samimi metinlerdir. Anadolu’yu ve Anadolu insanını problemleri ile birlikte ele alan şiirler, daha sonra memleket meselelerine yönelen genç şairler için iyi birer örnek oldu. Anadolu insanının, bütün çaresizliğine rağmen tarihinden ve inancından getirdiği değerler sayesinde her zaman bütün problemlerin üstesinden geleceğini düşündü. Bunu özellikle vurguladı. Şiirlerinde nazım birimi olarak daha çok dörtlükleri kullanan şair, nazım şekli olarak da modern dönem şairlerinin halk şiirinde en çok tercih ettikleri nazım şekli olan koşmayı denedi. Başlangıçta aruz vezniyle yazdığı birkaç şiiri istisna kabul edilirse, tamamen hece veznini tercih ettiği söylenebilir. Hece vezninin 8’li, 13’lü, 14’lü, 15’li kalıplarında şiir yazan Kemalettin Kamu, en fazla 11’li hece kalıbına müracaat etti. Asıl şöhretini İstiklâl Savaşı sırasında kaleme aldığı lirik ve epik şiirleri ile sağladı. (Sâmanoğlu 1986: 5) Baki Süha Ediboğlu, o yıllarda Kemalettin Kamu’nun Millî Mücadele’ye şiiriyle yaptığı hizmeti anlatırken bu başarısına dikkat çeker ve memleketin düşman çizmeleriyle çiğnendiği mütareke yıllarında, Kurtuluş Savaşı'nın o ölüm kalım zamanında yurt içindeki hicretleri, gurbet duygularını, yurdu baştan başa saran yaslı günleri, onun ardından gelen savaşları ve bu savaşlarda şehit düşen kahraman vatan evlatlarını çok sıcak, çok içten gelen mısralarla dile getirdiğini belirtir. (Ediboğlu, 1968: 30)
“Hicret", "Hicret Akşamları", "Bingöl Çobanları", "Türk’ün İlâhisi", "Gurbet", "İzmir Yollarında", "Gurbet Gecelerinde", "Bahtiyarlık", "Zafer” gibi şiirleri de çok tanınan eserleri arasındadır. Şiirlerinde toplumsal temalara daha fazla ağırlık verdi. Özellikle ferdî tecrübesi içinde önemli bir yere sahip olan göç ve buna bağlı olarak yaşanan acılar şiiri içerisinde önemli yer tuttu. Doğup büyüdüğü topraklardan ayrılmanın hüznü, onun şiirlerinde “gurbet” temasını ön plana çıkardı. Bu temadaki şiirleri, sanatçıya “gurbet şairi” denmesine neden oldu. Bu tema ile kaleme aldığı bazı şiirleri bestelendi. Özellikle “Bingöl Çobanları”nda Anadolu sevgisini ve küçük yaşta ayrılmak zorunda kaldığı topraklara duyduğu özlemi çok başarılı bir şekilde anlattı. İzmir ve Erzurum onun şiirleri içinde önemli yeri olan şehirler oldu. İzmir’e işgal yıllarında şiirler yazan şair, Erzurum’u insanı, mizacı, kültürü çerçevesinde ele aldı. Bu topraklara olan kalbî bağlılığını bütün hayatı boyunca gösterdi. Hatta öldüğü gecenin öncesinde Ankara’da yapmak istedikleri “Erzurum” gecesinin hazırlıklarıyla meşguldü. Atatürk’ün ölümünden çok kısa süre önce yurda dönen Kemalettin Kamu, Millî Mücadele’de Ankara’da bulunmanın ve yine bu şehirde cumhuriyetin inşa sürecine şahit olmanın avantajlarını şiirine yansıtmayı başardı. Atatürk ve kahramanlık temasını işlediği şiirlerini bu sürece bağlı olarak yazdı. Cumhuriyete ve cumhuriyetin temel değerlerine gönülden bağlı olan şair, bu konudaki şiirlerinde İstiklâl Savaşı’nın önemini ve bu savaşlarda Mustafa Kemal’in rolünü vurguladı. Kemalettin Kamu şiirlerinde aşk temasını da işledi. Ancak bu daha çok ferdî tecrübesi içinde yaşadığı bir aşk macerasının yansıması şeklinde oldu.
Kemalettin Kamu’nun şiirlerindeki en önemli özelliklerinden biri de kullandığı dil ve üslûp oldu. Gayet sade, akıcı ve ahenkli bir üslûba sahip olan şair, gerek şahsî heyecanlarını, gerekse millî hislerle yazılmış şiirlerini aynı sadelik ve akıcılıkta kaleme aldı. Lirik şiirin Türk şiirindeki en güzel örneklerini verdi. Çok fazla şiirinin olmaması, işi ile ilgili olduğu kadar, mizacından kaynaklanan titiz ve seçici davranmasıyla da ilgilidir. Halk şiirinin dil ve biçim özelliklerini kullanan sanatçının şiirlerinde dil, vezin ve kafiye hatası yok denecek kadar azdır. Şiirleri kronolojik olarak incelendiğinde, şiirlerin memleketin kaderine paralel bir özellik gösterdiği görülür. Bir cemiyet insanı olması, memleketin ve Türk milletinin geleceğine ait endişeler taşıması bu paralelliğin temel sebebi oldu. Kemalettin Kamu; aşkı, teessürü, sevinci, hazzı, elemi, ümidi, ümitsizliği, inkisarı, huzuru, nikbinliği, bedbinliği özellikle de millî duyguları, temiz ve güzel bir dil ile terennüm etmiş, hassas ve millî bir şair olarak Cumhuriyet devri Türk şairleri arasında özel bir yere sahiptir. (Evrimer 1949: 26-36) Türk edebiyatında sade ve samimi dilin temsilcilerinden biri olan Kemalettin Kamu, bu konuda kendinden önceki şairlerden çok etkilendi. Mehmet Emin, Ziya Gökalp ve Hecenin Beş Şairi onun üzerinde tesiri olan sanatçılardan bazılarıdır. Kendisi de bu yoldan yürüyen dünün ve bugünün genç şairlerine örnek olmaya devam etmektedir.
PROF. DR. ABDULLAH ŞENGÜL