Yorum: Olmayan insan haklarına eylem paketi
Banu Güven 01 Ocak 1970
"Daha güçlü bir insan hakları koruma sistemi”.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hafta içinde açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı'nın amacı en başta böyle tarif ediliyor. İktidar, şu an bir insan hakları koruma sistemi olduğu iddiasında yani. Her gün onca hak ihlalinin yaşandığı bir memlekette bu iddiada olmak, üzerine bir de "olmayan sistemi güçlendireceğiz” diyerek el artırmak, insanların aklıyla ve hafızasıyla dalga geçmek demek. Hem de kaçıncı kez.
Acaba bu "paketleri” yazanlar hazırlık aşamasında, sunanlar tek tek maddeleri okurken neler düşünüyorlar? Kalemlerinden ve ağızlarından çıkanların hakikati de niyetlerini de yansıtmadığını biliyor olmalılar. Onlar eylem planı üzerinde çalışırken, fonda, cezaevinde, bakımsız bir hücrede, plastik bir sandalyede son nefesini veren KHK'lı polis Mustafa Kabakçıoğlu'nun fotoğrafı var. Cumhurbaşkanı eylem planını bir müjde gibi duyururken, arkadan gazetecileri teröristlikle, ajanlıkla suçladığı konuşmaları duyuluyor. Bizler bunları hatırlıyoruz. İktidar ise işine gelmeyen ne varsa, sessize almış durumda. Böylece hakikatten kopuk şekilde siyaset yapması da kolaylaşıyor.
Eylem Planı'nın paralel dünyası
Yeni eylem planımızın Temel İlkeler kısmından gelişi güzel bir maddeyi seçelim mesela: "İnsan onuru, bütün hakların özü olarak hukukun etkin koruması altındadır.” Sanki gözaltına çıplak arama işkencesi yokmuş gibi.
"Hiç kimse eleştirisi veya düşünce açıklaması nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılamaz”. Sanki insanlar hakkında, düşünceleri, hakaret ya da şiddet içermeyen Tweetler'i nedeniyle soruşturma yürütülmüyormuş, Cumhurbaşkanı'nı eleştirdikleri için TCK 299'dan hiç dava açılmıyormuş gibi.
"Hukuk devleti, hak ve özgürlükler ile adaletin teminatı olarak her alanda tahkim edilir”. Sanki Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ya da Ahmet Altan siyasi nedenlerle değil de, hukuk devleti ilkelerine bağlı kalınarak cezaevinde tutuluyormuş gibi. Türkiye, taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin hükümlerine bire bir uyuyormuş ya da uyacakmış gibi.
Atılacak adımlar arasında da hakikatle taban tabana zıt niyetler ifade ediliyor. "Demokratik katılımı güçlendirmek için siyasi partiler ve seçim mevzuatında gerekli değişiklikler yapılması” gibi. O esnada HDP'li milletvekillerini meclisten düşürmek için binbir dolap dönüyor. HDP Diyarbakır vekili Garo Paylan, cezaevindeki eski eş başkan Selahattin Demirtaş'a "Sevgili” diye hitap ettiği için terör propagandasından yargılanmak isteniyor.
"Yargının Bağımsızlığının Güçlendirilmesi" başlığı altında ne yazdığının ise artık hiçbir önemi kalmadı zaten. Çünkü 2016'dan bu yana yargıda tepeden tırnağa kadrolaşma sağlandığını, girilemeyen alanlarda da özgür kararlar vermenin yargı mensuplarının cesaretine bağlı olduğunu biliyoruz. Bu bölümü okumak bile zaman kaybı gibi geliyor. Bu durum "Hukuki Öngörülebilirlik ve Şeffaflık” iddiasını da çöpe atıyor.
Erdoğan'ın iyi haber ihtiyacı
Asıl amaca gelince. Erdoğan'ın kendi seçmen tabanını da aşan bir kitleye gelecek iki yıl içinde, seçimlere kadar iyi bir haber vermesi gerekiyor. O hedef "Amaçlar” bölümünün Faaliyetler alt başlığında karşımıza çıkıyor: "Avrupa Birliği'ne üyelik süreci karşılıklı hak ve yükümlülükler çerçevesinde, ortaklık hukukunun yenilenme ihtiyaçları da gözetilerek kararlılıkla sürdürülecek, özellikle Vize Serbestisi Diyaloğu'nda karşılanması beklenen hususlara yönelik çalışmalara hız verilecektir.”
Vaatler yerine gelmedikçe vize parkurunda kaydedilecek hızın saatte 0 km'yi geçmeyeceğini söylemek mümkün.
Yazıyı eylem planından bir alıntıyla bitirelim: "Kabul etmek gerekir ki, ulusal ve uluslararası alanda etkin bir kurumsal yapılanmanın öngörülmediği insan hakları sistemi, temenni ve niyet bildiriminden öteye geçemeyecektir.” Sanki bir samimi bir niyet varmış gibi…
Bütün bu maddeleri dinleyip de kim ciddiye almıştır, bilmiyorum. Bildiğim, bu iktidarın memlekette de dünya alemin gözünde de demokrasi ve insan hakları konusunda tüketecek zerre kadar kredisinin kalmadığı.
©Deutsche Welle Türkçe