Muhalefeti bölmek için harcanan enerji
İbrahim Kiras 01 Ocak 1970
Türkiye bugün her alanda büyük krizlerle yüz yüze. Ekonomide kriz var, dış politikada kriz var, her alanda kriz var. Çünkü en başta devlette yönetim krizi var.
Ekonomideki kriz her birimizin cebindeki paranın yarı yarıya değerini kaybetmiş olmasıdır, işsizliğin önüne geçilememesidir… Dış politikadaki kriz iç siyasette kullanılmak üzere ülkenin milli çıkarlarının bozuk para gibi hesapsız kitapsız harcanmış olmasıdır. Yönetim krizi ise ülkenin siyasi geleneğine de toplumsal şartlarına da siyaset biliminin gereklerine de uymayan bir rejimin allem kallem halka kabul ettirilmesinin ardından devletin yönetilemez hale gelmiş olmasıdır.
İşin temelinde bir yönetim zihniyeti bulunduğu için devletin yönetilemez halde oluşunun yanında siyaset alanında da ciddi zaaflar ve problemler kendini gösteriyor doğal olarak. İktidar partileri karşı karşıya bulundukları zorlukların çaresini muhalefeti susturmada, sindirmede, etkisizleştirmede buluyorlar. Kendi yönetim zaafları yüzünden toplumun memnuniyetsizliğinin artarak muhalefetin güçlendiği realitesini kabullenmek istemiyorlar. Bunun yerine sebep-sonuç ilişkisini tersinden kurarak muhalefet yüzünden toplumun memnuniyetsizliğinin arttığını düşünmek istiyorlar. Dolayısıyla da “Muhalefet blokunu parçalarsak dengeleri yeniden kendi lehimize çevirebiliriz” diye hesap yapıyorlar.
Bu hesap doğrultusunda girişilen çabaların sonuç getirmeyeceği de görülmek istenmiyor. Bir gün İYİ Parti hedef alınıyor, bir başka gün Saadet. Aslında bu işlere harcadıkları enerjiyi memleketin meselelerini çözmek yolunda harcasalar belki de buna ihtiyaç kalmayacak. Ama başka bir yol bilmiyorlar ve her gün bunu yeniden deniyorlar ve her gün “daha iyi yeniliyorlar”. Ve her seferinde yeniden bir kere daha anlaşılıyor ki bu yolla ne Millet İttifakı dağılır ne de muhalefet blokunda en ufak bir çözülme olur. Çünkü problemin kaynağı muhalefet değil. Muhalefet bloku dağılacak olsa oradaki partileri destekleyen vatandaşların Cumhur İttifakına geri dönmesi boş bir beklenti. Vatandaşın size küsmesine sebep olan kusurlarınızı değiştirmedikçe bunu beklemeniz rasyonel değil.
İktidar ortakları karşılarındaki muhalefeti etkisizleştirmek için milliyetçi-muhafazakâr çizgideki partilere “CHP’nin yanında ne işiniz var” sorusunu yöneltmenin yeterli olduğunu sanıyorlar. Tek parti devrinden bu yana geleneksel sağ kitlelerin hafızasında hiç de olumlu bir yer işgal etmeyen CHP’nin mevcudiyetinin iktidarın meşruiyetini sağladığını ve sağlamaya devam edeceğini düşünüyorlar. “Biz ne yaparsak yapalım, ülkeyi nasıl yönetirsek yönetelim karşımızda CHP bulunduğu sürece bu ülkedeki geniş sağ kitleler bizi destekleyecektir” fikrinin rahatlığını yaşıyorlar. Toplumdaki kutuplaşma devam ettiği müddetçe siyasi dengelerin değişmeyeceğine inanıyorlar veya inanmak istiyorlar.
Bu yüzden yüzde 50+1 çıtasının getirildiği 2018 seçimlerinde kurulan Cumhur İttifakı karşısında Millet İttifakı’nın tesis edilmiş olması en büyük rahatsızlık kaynağı oldu. İYİ Parti’nin seçime katılamayacağı, Saadet’in tarafsız kalacağı hesabıyla AK Parti ile MHP’nin oluşturduğu ittifak gerçi seçimi kazandı ama kendi sonunu da kendi elleriyle hazırlamış oldu: Muhalefet blokunu bir araya getirdi. Muhalefet partilerinin aralarındaki ideolojik farklılıkları geriye itip ortak bir siyaset stratejisi izleyerek güçlerini geometrik olarak arttırmalarını sağladı.
Bir de ülkemiz adına sevindirici bir gelişme yaşanmış oldu bu süreçte: Muhalefet partileri iktidar partilerinin yaptığının tam tersini yaparak toplumun bütün kesimlerini kucaklamayı gerektiren bir siyasete yöneldiler. Farklı toplum kesimleri arasında diyalog ve hatta işbirliği zeminleri oluştu. Metropoll anketinde “kamuda başörtüsü yasağına” karşı çıkanların oranının CHP tabanında yüzde 80 olarak belirlenmesi (AK Parti’de yüzde 82) bunun eseri olsa gerek. CHP yönetiminin gerek başörtüsü konusunda gerekse muhafazakâr-milliyetçi sağ kitlelerin hassas olduğu diğer konularda Kılıçdaroğlu döneminde benimsemiş olduğu yeni yaklaşım tabanda da karşılık bulmuş durumda. Mukabil bir değişimin sağ muhalefet partilerinin tabanında da gözlemleneceği muhakkak.
Bütün bunların iktidar partilerinin varlığına bel bağladıkları kutuplaşma düzeni açısından ne anlama geldiği belli.