« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Mar

2021

Şeyh-i Türkî Sadreddin Konevî

1209-1274 01 Ocak 1970

Asıl ismi Muhammed Bin İshak olan Konevi 1209 yılında Malaya’da doğdu. Sadreddin ise lakabıdır. Konya’da yaşadığı için Konevi ismini aldığı düşünülmüktedir.

Sadreddin Konevi’nin babası İshak Efendi, Anadolu Selçukluları nezdinde itibarlı ve yüksek mevki sahibi önemli biriydi. Küçük yaşta babasını kaybetmesinin ardından, annesi Konya’nın önemli sufi düşünürü Muhyiddin İbn El-Arabi ile evlendi. Konya’da üvey babasının yanında yetişen Konevi, üvey babasının kendisine olan yoğun ilgisi sayesinde çok iyi bir eğitim ve terbiye gördü.

Konevi’ye aynı zamanda hocalık yapan Konevi’nin üvey babası Muhyiddin İbn El-Arabi, ona nefsini terbiye etme yollarını öğretti. Konevi gençlik günlerini nefsini terbiye etmekle uğraşarak geçirdi. Nefsiyle uğraşması öyle bir dereceye ulaştı ki, uyumamak için Muhyiddin-i El-Arabi hazretleri onu alır, yüksek bir yere çıkarır, o da düşme korkusuyla uyumaz tefekkürle meşgul olurdu. Konevi’nin bu yaşantısını annesinin şu şekilde ifade ettiği rivayet olunur; Bir gün annesine birkaç hanım gelip; “Sen zengin, itibarlı bir kişinin hanımı iken şimdi bir pir-i Mağribi’ye vardın. Halin nasıl, hayatından memnun musun?” dediler. O da; “Hâlimden memnunum. Geçimim de iyidir. Lakin gözümün nuru oğlum büyük sıkıntılar içindedir. Gecesi de gündüzü de yoktur. Efendim Muhyiddîn Arabi kendisi kuş eti yer, ballı şerbetler içer, lakin ciğerpareme bir arpa ekmeği dahi vermez. Yememek ve içmemekten biricik oğlum bir deri bir kemik kaldı. Üstelik onu da göremez olduk. Onu kimseye göstermez. Uykusu gitsin diye zenbile koyup bir yere asar.” dedi.

Sadreddin-i Konevi, hocası Muhyiddin Arabi hazretlerinin vefâtından sonra evliyanın büyüklerinden Evhadüddin-i Kirmani’nin sohbetlerine katıldı. Ondan da yüksek manevi bilgiler tahsil etti. Bir ara Şam’a giderek devletin önemli din adamları ve sufileri ile görüştü. Özellikle Evhadüddin Kirmani’nin Sadreddin üzerinde etkisi oldu. Sonra hac dönüşü Konya’ya gelip yerleşti. Orada güzel halleri ve bilgisiyle çok meşhur oldu.

Sadreddin-i Konevi Konya’da binlerce talebeye ders verdi. Mevlana Celaleddin Rumi, Saîdeddîn-i Fergânî gibi birçok hikmet ve tasavvuf ehli kimseler yetiştirdi. Zamanının en büyük alimlerindendi. Kelam ilmindeki yeri eşsizdi. Bu ilimde birçok ince meseleleri açıklığa kavuşturdu. Maddi durumunun çok iyi olması nedeniyle Konya’daki din ve bilim adamlarını sık sık evinde toplayarak, o yıllarda Doğu’nun en önemli kültür merkezlerinden olan kentte özel bir akademi oluşturdu.

Konya’da ve Selçuklu’da tasavvufi düşüncenin de gelişmesinde katkısı büyüktü. Konya’da ki tüm alimler üzerinde önemli bir nüfuza sahipti. Herkes tarafından bilgisi, düşünceleri kabul görürdü. Bu konuda bir rivayet de şöyledir; Şems-i Tebrizi Konya’ya gelince, Mevlana devamlı Şems ile sohbet edip, hiç dışarı çıkmaz oldu. Konya’nın ileri gelen diğer alimleri buna üzülüp, hep birden şehri terk ederek Denizli’ye gittiler. Bunu duyan Selçuklu Sultanı çok üzüldü. Çünkü alimleri seven, onları koruyan biriydi. Bir cuma günü Sadreddin Konevi’den ricada bulunup; “Ben alimler arasındaki şeylere karışamam. Bu iş, padişahların karışacağı bir iş değildir. Ancak cuma namazında alimlerin bulunmaması şanımıza noksanlık verir. Lütfen bunları bulup getirin!” dedi. Sadreddin Konevi hazretleri hemen katırına binerek yola çıktı. Kısa sürede kendisini Denizli’de buldu. Orada alimleri bulup; “cuma namazı vakti geçmeden Konya’ya dönmemiz lazımdır. Sultanın kalbini kırmayınız; padişahlar, Allahü teâlânın emrini îfâya memur kişilerdir. Onlara karşı gelmek, onları üzmek hiç uygun değildir. Sonra Allahü teâlânın gazabına uğrarsınız.” buyurdu. Daha buna benzer birçok ikna edici sözler söyledi. Yanında evliyalardan Ahî Evran da vardı. Alimler ikna olur gibi oldular. Dediler ki: “Biz teklifinizi kabul edip gelecek bile olsak, Cuma vakti Konya’da bulunmamız imkansızdır.” Sadreddin Konevi de; “Siz kabul edin, Allahü teâlâ müslümanları sevindirenleri mahcub etmez.” buyurdu. “alimler teklifi kabul edip, hemen yola çıktılar. Birkaç günlük yolu hızlı bir şekilde kat edip, Cuma namazı vaktinde Konya’ya vardılar. Sultan Alâeddîn buna çok memnun oldu. Sadreddin Konevi hazretlerine olan sevgi ve muhabbeti daha da arttı. İslam alimlerine daima yardımcı oldu.

Sadreddin Konevi, Mevlana Celaleddin Rumi’yi bilgi ve tasavvufla donatarak büyük bir düşünür olmasını sağladı. Bu yüzden her zaman Mevlana’nın en çok saygı ve sevgi duyduğu kişilerden biri oldu. Mevlana, vasiyet olarak ölünce cenaze namazını hocası Sadreddin Konevi’nin kıldırmasını istedi. Nitekim Mevlana, Sadreddin Konevi’den önce öldü ve cenaze namazını Sadreddin Konevi kıldırdı. Mevlana’nın Konevi’ye olan saygısı şöyle anlatılır; Bir gün büyük bir ilim meclisi kurulmuş ve Konya’nın büyükleri orada toplanmışlardı. Sadreddin Konevi hazretleri de orada bir seccade üzerinde oturuyordu. Mevlana içeri girince seccadeye oturmasını teklif etti. Bunun üzerine Mevlana; “Sizin seccadenize oturursam, kıyamette bunun hesâbını nasıl verebilirim?” dedi. Sadreddin Konevi de; “Senin oturmada fayda görmediğin seccade bize de yaramaz.” deyip, seccadeyi oradan kaldırdı.

Sadreddin Konevi’nin felsefesi ilm-i ilahiydi. Üvey babası İbn El Arabi gibi Konevi’de vahdet-i vücut fikrine bağlıydı. Sadreddin Konevi, Allah’ın akıl yoluyla bulunabileceğini reddederdi. Allah’ın hakikatinin sadece yine Allah tarafından bilenebileceğini savunurdu. Çünkü Konevi’ye göre sonsuzluk sonlu bir bilgiyle bilinemezdi, bu yüzden de Allah hakkında herhangi bir kesin yargıya da varılamazdı. Allah’a verilecek varlık düzeyine en uygun isim “varlık nuru” (nur-ül vücud)’ydu. Allah’ın varlığı her zaman mutlak özü ile birlikte düşünülmeliydi, ancak insan bunu gerçekleştiremezdi. Bu sebeblerden Allah hakkındaki kanıtlama girişimleri de yerinde değildi. Konevi, tasavvufi görüşlerinde tamamen İslam’a bağlı kalmıştır. Daima delillerini Kur’an, hadis ve eski sufilerin sözlerinden vermiştir. Böylece tasavvufi görüşle İslamın savunucusu olmuştur.

Sadreddin Konevi 1274 yılında Konya’da hayata gözlerini yummuştur. Konevi’nin mezarı Konya’dadır. Sadreddin Konevi’nin mezarı bir türbe olarak günümüze kadar korunmuştur

Ziyaret -> Toplam : 125,30 M - Bugn : 59183

ulkucudunya@ulkucudunya.com