Pargalı İbrahim Paşa
Dr. Yunus Kaplan 01 Ocak 1970
Muhtemelen 899/1493 yılında bugün Yunanistan sınırları içinde bulunan Parga yakınlarında bir köyde doğdu. Altı yaşında İstanbul’a getirildiği kabul edilirse de hayatının ilk yılları hakkında kesin bilgi yoktur. Ayrıca II. Bayezid devrinde bir akın sırasında ele geçirilip Kefe’de bulunan Şehzade Süleyman’a takdim edildiği veya Pargalı bir gemicinin oğlu olup Türk korsanları tarafından esir alınarak Manisa civarında bir dul kadına satıldığı, ardından Manisa’da bulunan Şehzade Süleyman’ın hizmetine girdiği de rivayet edilir. Aslının Rum, İtalyan, Frenk veya Arnavut olduğu hakkında ihtilaf olan İbrahim Paşa, Müslüman ve Türk terbiyesi alarak Türkçeyi öğrendi. Gençlik yıllarında Manisa’da Şehzade Süleyman’ın hizmetinde bulundu. Zekâsı ve şen tabiatı sayesinde şehzadenin güvenini kazandı. Şehzade Süleyman’ın tahta geçmesi üzerine onunla birlikte İstanbul’a gitti. Padişaha olan yakınlığı sebebiyle sarayda önemli görevlerde bulundu. 927/1521 yılındaki Belgrat Seferi sırasında kapı ağası olarak görev aldı. Padişaha olan yakınlığı giderek nüfuz ve gücünün artmasına yol açan İbrahim Paşa, has odabaşı ve iç şahinciler ağası olarak 928/1522 yılında Rodos Seferi’ne katıldı. Pîrî Mehmed Paşa’nın azli üzerine o zamana kadarki teamüle aykırı olarak 929/1523’te has odabaşılığından Rumeli beylerbeyliğiyle veziriazam oldu. 930/1524 yılında ise Kanuni’nin kız kardeşi Hatice Sultan’la evlendi.
Pîrî Mehmed Paşa’dan sonra veziriazamlığa kendisinin getirileceğini uman ve İbrahim Paşa ile birlikte hareket edip onun vasıtasıyla Pîrî Mehmed Paşa aleyhinde bazı isnatlar ileri sürerek onun görevden alınmasında pay sahibi olan ikinci vezir Ahmed Paşa, bu usulsüz tayine karşı çıkarak divanda huzursuzluğa sebep oldu ve Mısır beylerbeyliğini istedi. Onu İstanbul’dan uzaklaştırmak isteyen İbrahim Paşa’nın da desteğiyle bu isteği kabul edildi. Fakat bir müddet sonra isyan eden Ahmed Paşa, Mısır’ın düzeninin bozulmasına sebep oldu. Bunun üzerine İbrahim Paşa, Ahmed Paşa isyanı dolayısıyla iyice karışan Mısır’da malî-idarî düzenlemeler yapmak ve asayişi sağlamakla görevlendirildi. Kendisine ayrıca Mısır beylerbeyi unvanı verildi. Kahire’de kaldığı müddet içinde asayişi sağlayıp eski kanunları ve ana defterleri buldurdu, bunları göz önüne alarak yeni bir kanun-nâme tanzim ettirerek işleri yoluna koydu (931/1525). Mısırda gösterdiği başarı ile şöhretini ve nüfuzunu daha da artıran İbrahim Paşa, 932/1526 yılında Macaristan Seferi’ne serdar ve savaş hazırlığıyla görevlendirildi. Mohaç Meydan Muharebesi’ni kazanan İbrahim Paşa, elde ettiği ganimetleri İstanbul’a getirdi. Bu ganimetler arasında olan Herkül, Diyana ve Apollon’un heykellerini kendi sarayının önüne diktirmesi büyük tartışmalara yol açtı. Hatta şair Figânî’ye nisbet edilen, “Dü İbrâhîm âmed bedâr-ı cihân / Yekî büt-şiken şüd dîger büt-nişân” beytiyle kendisine “büt-nişân” (put dikici) sıfatı yakıştırıldı.
Macaristan Seferi’nin ardından 933/1527 yılında Anadolu’da ortaya çıkan isyanları bastırmakla görevlendirilen İbrahim Paşa, aldığı isabetli tedbir ve kararlarla isyanı bastırmaya muvaffak oldu. 935/1529’da çok geniş yetkiler ve serasker unvanıyla İkinci Macaristan seferine çıktı. Sefer sonunda Macaristan krallığı tanınarak Osmanlı himayesinde Macar krallığı kurulmasını sağladı.
Safevîlerin hâkim olduğu İran ile Osmanlı Devleti arasında Bağdat, Bitlis ve Azerbaycan valilerinin takındıkları tavır sebebiyle savaş kararı alınınca İbrahim Paşa, bu kez serasker unvanıyla 940/1533 yılında Irakeyn Seferi’ne çıktı. Önce Tebriz’e giren Paşa (941/1534), ardından padişahın kuvvetleriyle birleşip Bağdat’a inerek burayı zapt etti. Sefer sırasında anlaşmazlığa düştüğü, kendisi gibi büyük nüfuz sahibi ve oldukça zengin bir şahıs olan Defterdar İskender Çelebi’yi önce azlettirip sonra da Bağdat’ta katlettirdi. Bu hadise ve büyük yetkilerine güvenerek kendisini sultan unvanı ile anması saray çevresinde ve padişah üzerinde olumsuz bir etkiye yol açtı. İstanbul’a dönüldükten kısa bir süre sonra 942/1536 yılında iftar için çağrıldığı sarayda hiçbir sebep gösterilmeden boğularak idam edildi. Saraydan gizlice çıkarılan cesedi, Galata’da Tersane arkasındaki Canfedâ (Canfezâ) Zâviyesi yanındaki mezarlığa defnedildi.
İdam sebebi hakkında kaynaklarda çeşitli görüşler ileri sürülür. Bunlar arasında onun saltanat hırsına kapıldığı, kazandığı kudret ve zenginliği bunu sağlamak için kullanmaya kalktığı, Şehzade Mustafa ile yakın ilişkisi dolayısıyla, kendi oğullarından birini taht için düşünen ve padişah üzerinde büyük etkisi olan Hürrem Sultan’ın ona düşmanlık besleyip aleyhinde çalıştığı, Irakeyn Seferi’nde bilhassa Bağdat’ın fethinden sonra çok sert bir tutum takındığı, kimseyi dinlemediği ve bazı uygunsuz davranışlarda bulunduğu gibi sebepler üzerinde durulur.
Bugün Sultan Ahmet Meydanı’ndaki kendi taşıyan muhteşem sarayı yanında, hanımı tarafından kendi namına yaptırılan Kumkapı Camii ve yakınındaki tekke ile Galata’da Perşembepazarı içinde Haliç kıyısında bulunan Eski Yağkapanı Mescidi’ni yaptırdı. Bunlardan başka Mekke, Selanik, Hezargrad (Razgrad) ve Kavala’da cami, mektep, medrese, hamam, çeşme ve yine bazı kasabalarda mescid ve zaviyeleri İbrahim Paşa, bunlara çeşitli vakıflar tahsis etmiştir. Kanûnî’nin kız kardeşi Hatice Sultan ile evliliğinden Mehmed Şah adlı bir oğlu olmuş, ayrıca iki erkek kardeşi de çeşitli memuriyetlerde bulunmuştur.
İbrahim Paşa, bazı kaynakların belirttiğine göre birkaç dil bilen, tarihe son derece meraklı, musikişinas, dönemindeki sanatçı ve şairleri koruyup kollayan bir devlet adamıydı. Devrinde Hayâlî, Hayretî, Taşlıcalı Yahyâ, Deli Birader Gazâlî, Figânî, Latîfî ve Celâl-zâde Salih Çelebi gibi şairlere hamilik yapmıştır. Ayrıca kendisi de şiire merak duyarak şiirler yazmıştır. Ancak yazdığı bu şiirleri bir araya getirerek bir divan oluşturup oluşturmadığı hakkında elde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. İbrahim mahlasıyla yazdığı şiirlere çeşitli mecmualarda rastlamak mümkündür.