Orhan Veli Kanık
13.04.1914 – 14.11.1950 01 Ocak 1970
Orhan Veli Kanık, İstanbul‘un Beykoz semtine bağlı Yalıköyü'nde 13 Nisan 1914 tarihinde doğdu. Babası Cumhurbaşkanlığı Armoni Orkestrası şefi, klarnet ustası Mehmet Veli Kanık, annesi Fatma Nigar Hanım'dır.
Orhan Veli ailenin ilk çocuğudur. Mizah yazarı Adnan Veli Kanık‘ın ağabeyidir ve Füruzan (Yolyapan) adında bir kız kardeşi vardır. Anafartalar İlkokulu'nun ana sınıfında temel eğitimine başladı. 1921 yılında ilköğrenimi için Galatasaray Lisesi‘ne gönderildi. Dördüncü sınıfa kadar bu okula devam etti.
Babası 1925 senesinde Cumhurbaşkanlığı Bando Şefliği'ne tayin olunca Ankara‘ya taşındı. Burada Gazi İlkokulu'nu bitiren Kanık, orta öğrenimi için yatılı olarak Ankara Erkek Lisesi'ne gitti.
Orhan Veli Kanık'ın edebiyata ilgisini ilk fark eden kişi, ilkokul öğretmeni Sedat Bey oldu ve bu konuda yetenekli gördüğü öğrencisini yazmaya teşvik etti. Kanık'ın çocukluk yıllarında kaleme aldığı ilk öyküsü, ''Çocuk Dünyası'' eski yazıyla basılan bir dergide yayımlandı.
Ankara'da geçen lise yıllarında Kanık, Oktay Rıfat Horozcu'yla tanıştı ve Melih Cevdet Anday'la arkadaş oldu. Ortak duygu ve düşüncelerle bağlı oldukları edebiyat zevki, üç arkadaşı birbirine yakınlaştırdı.
Bu üç arkadaş kendi görüşlerini ifade edebilmek ve kaleme aldıkları yazıları, şiirleri yayımlayabilmek için Ankara Lisesi okul kooperatifinin finansörlüğünde, “Sesimiz” adını verdikleri bir dergi çıkarmaya başladı. Kanık, okul arkadaşı Hıfzı Oğuz Bekata‘nın etkisinde kalarak, düz yazıdan manzumeye geçti ve ilk şiirleri bu dergide basıldı.
Üç genç şair, çıktıkları bu edebiyat yolculuğunda, öğretmenleri arasında yer alan ünlü şair Ahmet Hamdi Tanpınar başta olmak üzere, Halil Vedat Fıratlı ve Yahya Saim Sinanoğlu‘nun büyük desteğini gördü.
Orhan Veli yüksek öğrenimine İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin felsefe bölümünde devam etti. Yazmaya olan düşkünlüğünden vazgeçmeyen Kanık, üniversite döneminde de oldukça aktifti.
Kendi fakültesinin öğrenci grubu başkanı seçilmesinin yanı sıra, eski okulu olan Galatasaray Lisesi'nde, yardımcı öğretmen olarak görev yaptı. 1936 senesinde, lisans eğitimini bırakmaya karar veren Kanık, ertesi sene Ankara'ya geri döndü.
Ankara'da bir süre, PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Nizamlar Bürosu'nda memur olarak çalıştı.
Aynı sene, şairin yazınsal kimliğini tam olarak ifade eden, biçim ve üslup bakımından tarzını bulmuş olan ilk şiirleri Nahit Sırrı Örik‘in desteğiyle, “Varlık” dergisinde yayımlandı. Genellikle aşk, özlem, çocukluk anıları gibi temaları yoğun bir duygusallıkla işlediği bu şiirlerin büyük bir kısmında, “Mehmet Ali Sel” takma adını kullandı. Adını edebiyat çevrelerine duyurmayı başaran Kanık, 1936-1942 seneleri arasında, dönemin popüler kültür-sanat dergilerinden İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, Inkilapçı Gençlik, Demet, İşte ve Aile'de manzume ve düz yazılarıyla yer aldı.
Daha sonra Melih Cevdet ve Oktay Rıfat ile birlikte çıkardıkları “Garip” adlı şiir kitabıyla, Türk edebiyat tarihinde, ''Garipçilik'' (Birinci Yeni) ismi verilen yeni bir şiir akımı başlattı.
Halk dilinde, yalın bir ifade tarzıyla manzumeler kaleme alan Garipçiler, hicivsel unsurlar ve mizah öğeleri kullanmak suretiyle, gündelik olayların da söz konusu yapılabileceğini gözler önüne serdi.
Orhan Veli Kanık, Garip'in kendisi tarafından kaleme alınan önsözünde, hece ölçüsü ve uyağın şiiri yozlaştırdığını söylüyor ve onlara göre şiirin, insanın beş duyusuna değil, beynine seslenen bir söz sanatı olduğunu söylüyordu. Şiire, egemen sınıfların beğenilerinin sonucu yerleşen kalıplaşmış öğeler kaldırılmalı, şairaneliğe son verilmeli ve şiir toplumun çoğunluğuna seslenmeliydi. Bu amaç da yalnızca yeni yollar ve yeni araçlarla gerçekleştirilebilirdi.
II.Dünya Savaşı‘nın neden olduğu gerginlik nedeniyle uzatılan askerlik görevini, 1945 senesinde, yedek subay rütbesiyle tamamlayan Kanık sonrasında Ankara'ya dönerek, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu'nda tercümanlık yapmaya başladı.
Burada, Azra Erhat, Oktay Rıfat ve Erol Güney ile birlikte ortak çeviri çalışmaları yürütürken, 1947 senesinde, Reşat Şemsettin Sirer‘in Milli Eğitim Bakanı olmasıyla birlikte, yeni bakanlık yönetimini “antidemokratik ve tutucu” davranmakla suçlayarak, görevinden istifa etti.
Ardından, Mehmet Ali Aybar tarafından yayımlanan, “Hür” ve “Zincirli Hürriyet” isimli gazetelerde, siyasal, sosyal, kültürel ve edebi konular üzerine eleştirel yazılar kaleme almaya başladı. 1948 senesinde ise, bir süre, Ulus gazetesinde, “Yolcu Notları” başlığı altında makaleler yazdı.
1 Ocak 1949'da, iki sayfalık “Yaprak” adlı kültür-sanat dergisini çıkarmaya başladı. 15 günde bir yayımlanan derginin ömrü, finansman sorunu yüzünden kısa sürdü ve 28 sayıyla sınırlı kaldı. Yaprak'ın yayım hayatı, 15 Haziran 1950 tarihinde sona erince, Kanık, İstanbul'a taşınmaya karar verdi. Aynı sene, Nazım Hikmet‘in yazılarından dolayı mahkum edilmesini protesto etti ve düşünce özgürlüğüne imkan verilmediğini öne sürerek, yakın dostları Melih Cevdet ve Oktay Rıfat ile birlikte, şairin serbest bırakılması için 3 gün boyunca açlık grevi yaptı. Bu eylemiyle, siyaset ve edebiyat çevrelerinde büyük yankı uyandırdı.
Aynı yılın Kasım ayında, bir haftalığına Ankara'ya gelen Kanık, 10 Kasım 1950 gecesinde, onarım için kazılmış, üzeri kapatılmamış bir çukura düşerek ayağını incitti. Daha sonra İstanbul'a dönen Kanık, bir arkadaş ziyareti sırasında aniden fenalaşması üzerine Cerrahpaşa Hastanesi'ne kaldırıldı. Orhan Veli Kanık, 14 Kasım 1950 tarihinde, beyin kanaması sonucu girdiği komada yaşamını yitirdi.