Ne menem bir iştir!
Fehim Taştekin 01 Ocak 1970
Ukraynalılar, Amerikalılar ve İngilizlerin Ukrayna için ölmeyeceğini biliyor. Ruslar gerilimi kullanışlı görüyor ama savaş onlar için de yıkıcı sonuçlar vaat ediyor.
12 Nisan Pazartesi 2021 Saat: 00:02
Ukrayna bir tampon bölgedir, NATO ile Rusya arasında. Bir kum torbasıdır, tarafların hınçla yüklendiği.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ukrayna savunmasında; elini taşın altına sokuyor. Belki Suriye’de, Libya’da önüne taş koyan Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’i sinir etmek için yapıyor, belki zoraki işbirliğinde hesabı biraz doğrultabilmek için. Özellikle 2016’dan beri bu böyle. Şimdi yeni bir evredeyiz. Amerikan-Türk ilişkilerindeki gidişat tedirgin edici boyutlara varınca bu kez Erdoğan’ı Ukrayna’da NATO’nun öncü kuvveti olma pozunda görüyoruz. Bir nevi rüşvet; Türkiye’nin klasik müttefik ağındaki yerine bir iki perçin atmak için. Beraberinde Montrö tartışmaya açılıyor. Amerikalıların Karadeniz’e çökmek için öteden beri beklediği bir taviz.
Rüzgâr tersten vurunca ‘Şimdilik Montrö’ye bağlıyız’ denildi. Ne zamana kadar? ‘Yerine daha iyisini koyuncaya kadar.’ ‘Ama umutsuzluğa kapılmayın. Kanal İstanbul’la zaten Montrö’yü delmiş olacağız.’ Kabaca dosta düşmana verilen perspektif böyle.
Erdoğan, Kırım ve Donbass’ın Ukrayna’nın yeniden kontrolüne girmesi konusunda Trans Atlantik kanadının en şahinlerini geride bırakacak şekilde Kiev’in sözcülüğünü yapıyor. Dahası Bayraktar TB2’lerin Ukrayna envanterine sokulmasıyla Karabağ senaryosunu Donbass ve Kırım’a taşıma planları masaya konuluyor. Ne umut!
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Ukrayna ittifak üyesi olsa bu kadarı bile fazla dedirtecek açıklamalar yapıyor. Gayet kışkırtıcı! Elbette her şey Amerikan-İngiliz kurgusuna göre işliyor.
***
Bu curcunada Ukrayna ile netameli işleri olan ABD Başkanı Joe Biden iki savaş gemisini Karadeniz’e gönderiyor. Yakında Boğazlar’dan geçip 4 Mayıs’a kadar Karadeniz’de kalacaklar. Montrö ancak 21 gün kalmalarına müsaade ediyor. O yüzden ‘gözü kör olası Montrö!’
Ankara bu tırmanışın kenarında değil tam ortasında. NATO adına şahinlik iyi de Kiev’den yana kendini bu kadar net ortaya koyan, Batı hesabına ‘öncü ok’ olan tercihin esaslı bir muhatabı var: Rusya. Ruslar, Ukrayna sınırlarına doğru askeri yığınağı sürdürüp Hazar Denizi’ndeki savaş gemilerini Don-Volga kanalından yüzdürüp Azak Denizi üzerinden Karadeniz’e indiriyor. Mahaçkale’deki Hazar Filosu Sivastopol’deki Karadeniz Filosu ile birleşiyor. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski Donbass cephesini teftiş edip İstanbul ziyaretine hazırlanırken Putin, Erdoğan’ı arıyor. Kremlin’e göre 9 Nisan’daki telefon görüşmesinin çıktısı şu:
Putin, Ukrayna'yı Donbass’ta tehlikeli kışkırtıcı hamleler yapmakla suçladı; 2015 tarihli Minsk anlaşmalarının çözümün alternatifsiz dayanağı olduğunu vurguladı; Kanal İstanbul bahsinde Montrö’nün korunmasının önemini hatırlattı.
Ayrıca Suriye, Libya ve Karabağ’daki durum ele alındı. Ukrayna krizinin orta yerinde başka bölgelerde her an krize dönüşebilecek hassas ortaklıklar hatırlatılıyorsa bunun mesaj değeri yüksektir.
***
Moskova son dönemeçte pozisyonunu iyice belli etti. ‘Ayrılıkçı’ Rusların iki özerk cumhuriyet ilan ettiği Donetsk ve Luhansk’a müdahale olursa Rusya seyirci kalmayacak. Hem Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov hem Devlet Başkanlığı İdaresi Başkan Yardımcısı Dmitri Kozak Rusya’nın gerekirse vatandaşlarını korumak için müdahale edebileceğini söyledi.
Türkçesi Balkanlardaki senaryo tekrarlanırsa buna Güney Osetya senaryosuyla yanıt verilecek. Rusya’ya “Kendi vatandaşlarımı koruyorum” gerekçesi yaratmak için Doğu Ukrayna’da Rus pasaportları çoktan dağıtıldı. Eğer savaş patlak verir de Rusya bölgeye girerse Kırım’daki gibi bir referandumla Donbass’ın Rusya’ya bağlanması senaryosu devreye sokulur. Rusların elinde bu konuda müthiş bir koz var. Kırım ilhak olduğunda Ruslar eleştirilere Kosova örneğiyle yanıt vermişti: Kosova ABD ve Türkiye’nin başını çektiği grubun desteği ile Sırbistan’dan bağımsızlığını ilan ettiğinde BM Uluslararası Mahkemesi “Uluslararası hukuka uygundur” demişti. Ruslar bunu Kırım için bir emsal olarak masaya koyuyor.
***
Gel gelelim Putin-Erdoğan görüşmesinin Zelenski-Erdoğan buluşmasının yansımalarına. Erdoğan 10 Nisan’da Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile görüşmesinin ardından ortak basın toplantısında, Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve egemenliğine desteği yineledi. "İşbirliğimiz hiçbir surette üçüncü ülkelere karşı bir girişim değildir" dedi. Kırım’ı kendi toprak bütünlüğü içinde gören, Doğu Ukrayna’daki Ruslara da ‘vatandaşlık’ kontenjanından kalkan olacağını söyleyen Rusya hangi taraf oluyor acaba? Ruslar da zaten askeri sevkiyatın kendi toprakları üzerinde olduğunu, kimseyi tehdit etmediğini söylüyor. Bu sözler Putin’in, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in “Endişeliyiz” uyarısına verdiği yanıtta da geçiyor. Ne âlâ! İki taraf da tanklarla tozu dumana katarken asla üçüncü bir tarafı hedef almıyor. O zaman asayiş berkemal, herkes dağılabilir.
Erdoğan ‘Donbass’ta ayrılıkçı Ruslara karşı savaşı destekleriz ama bu üçüncü bir ülkeye karşı bir durum değildir’ demek istiyorsa Rusya’yı bunun dışında nasıl tutabildiklerini de izah etmesi gerekir. Sabah akşam Rus ayrılıkçılığından Rusya’yı sorumlu tutup failden bahsetmeyen bir pozisyon ortaya çıkıyor. Krizin en önemli muhatabının adı yok. Bu durumda Zelenski’ye “Kimi dost tuttuğuna dikkat et” diyen Rus yetkililer haksız sayılabilir mi?
Devamında Erdoğan "Karadeniz'in bir barış, huzur ve işbirliği denizi olmaya devam etmesi temel hedefimizdir” diyor. Ne var ki kendileri 1936’dan beri bunu temin eden yegâne uluslararası sözleşmeyi paspas yapmaya çok kararlı. 5 Nisan’da Kanal İstanbul ile ilgili “Türkiye, Montrö'deki sınırlamaların dışında tamamen kendi egemenliğinde bir alternatife kavuşmuş olacaktır” demesinin başka bir anlamı var mı? Amerikalıların hep istediği bu! Yeri gelmişken 104 imzalı amiraller bildirisi nedeniyle gözaltına alınan emekli Koramiral Kadir Sağdıç’ın ifadesini de buraya iliştirelim: “Bizim hakkımızda gözaltı kararı verilmekle, Montrö’nün yeniden düzenlenmesini isteyen ABD, Fransa ve İngiltere’ye Montrö’yü tartışırız mesajı gitmiştir.”
Erdoğan bir tarafta Ukrayna’yı SİHA’lar ve askeri anlaşmalarla umutlandırıp diğer taraftan Rusya gerçekliği karşısında, “Krizin barışçı ve diplomatik yöntemlerle çözülmesi gerektiğine inanıyoruz. Tırmanmanın bir an evvel son bulmasını temenni ediyoruz” diyor. Ama yatırım savaşa, barışa değil.
Dönelim Zelenski’ye; o da "Verilmesi gereken tepki konusunda Kiev ve Ankara'nın vizyonu aynı” diyor. Bu tepki barıştan mı savaştan mı yana? Askeri tatbikatlar, Donbass’a yığınaklar, SİHA’larla keşif uçuşları, ara sıra karşı cepheyi test eden atışlar, NATO gemileri ve uçakları barışı mı müjdeliyor? Washington, Londra, Ankara üçgeninde pişirilen strateji nedir? Londra’da üç gün geçiren Savunma Bakanı Hulusi Akar haftalardır Amerikan, İngiliz ve Ukraynalı mevkidaşlarıyla neyi konuşuyor? Savunma bakanları arasında da paralel bir trafik işliyor. Bu tablo bize Minsk düzlemine dönüş konusunda bir inisiyatif mi vaat ediyor?
Erdoğan bir de Kırım’ın ilhakını tanımama kararını sürdürdüklerini vurguluyor. Bunu en çok tekrarlayan dünya lideri. Ayrıca ortak açıklamada işgal altındaki tüm toprakların geri alınması için koordinasyonun sürdürüleceği belirtiliyor.
Barışçıl çözüme vurgulardan belki gerilimin Minsk zeminine doğru kıvrıldığı sonucu çıkarılabilir. Fakat burada müzakere edilen Donbass bölgesi, Kırım değil. Rusya, Normandiya Dörtlüsü olarak yürüttükleri müzakerelerde Kırım’ı tartışma konusu yaptırmadığı gibi Kırım Platformu’nu da “Rusya’nın toprak bütünlüğüne kasteden bir oluşum” olarak görüyor. Kiev-Ankara eşgüdümünün sağlandığı Kırım Platformu’nun ilk zirvesi 23 Ağustos’ta Kiev’de düzenlenecek. Erdoğan Kırım’ı kurtarmak için Kiev’e, Putin’in Simferopol'de yaptırdığı caminin açılışı için Kırım’a davetli. Bu top nasıl çevrilecek?
Bir taraftan da Türkiye ile Ukrayna arasında varılan mutabakata göre Kırım’ı terk eden Kırım Tatarları için Kiev, Mikolayiv ve Kerson şehirlerinde TOKİ tarafından 500 konut inşa edilecek. Ruslar bunu Kırımlıları Kırım dışında kalıcı hale getirecek bir çözüm olarak memnuniyetle karşılayabilir.
***
Son tırmanışın tehlikeli yerlere gitmekte olduğu görüldüğünden taraflar birkaç gündür demiri soğutma eğiliminde. Dimitri Peskov’a göre kimse savaşa gitmiyor. Ukrayna Genelkurmay Başkanı Ruslan Homçak da ışığı görmüşe benziyor: "Ukrayna topraklarının güç yoluyla kurtarılması çok sayıda insanın ölümüyle sonuçlanacaktır, bu kabul edilemez."
Yine de tanklar hâlâ yollarda. Her halde savaşa ramak kala Normandiya Dörtlüsü nerede kalmıştık diyecek. En nihayetinde Ukraynalılar da Amerikalılar ve İngilizlerin Ukrayna için ölmeyeceğini biliyor. Ruslar muhataplarını ‘gerçekçi’ düşünmeye zorlamak için gerilimi kullanışlı görüyor ama savaş onlar için de yıkıcı sonuçlar vaat ediyor.
Bu tarafta da başka bir gerçek kendini dayatıyor: Erdoğan, Ukrayna çengeliyle Batı ile sorunlarını çözmek isterken Rusya ile tersleşmenin maliyetiyle yüzleşiyor. Turizm sezonu açılıyor; Avrupa ile kapılar işlemiyor, yine en kıymetlisi Ruslar. Covid-19 tablosunda durum vahim, Sinovac sevkiyatını durduran Çin’den hayır yok, Sputnik V için Rusya’nın kapısı çalınıyor. Sağlık ve turizm derken kart çekme sırası Putin’e geçiyor. O yüzden Donbass’ı, Kırım’ı kurtarmayı görüntü ile sınırlayıp Ruslarla darbeli dostluk ilişkisine devam etmek zorundalar. Savaşmanın bedeli olduğu gibi savaşıyor gibi yapmanın da bedeli var.