Tehdidin anlamı
Mahir KAYNAK 17 Nisan 2007
Barzani, eğer Türkiye Kuzey Irak’a müdahale ederse, Diyarbakır’ı karıştıracaklarını ve Kürt devletinin kurulmasının bir zaman meselesi olduğunu söyledi. İnsanlar genelde bir sorunu sadece kendi açılarından değerlendirir ve karşı tarafın imkanlarını, projelerini gerçekleştirme şanslarının ne oluğunu hesaplamazlar. Ayrıca analizlerinin objektif olması, kendi geçmişlerini ya da diğer bazı örnekleri doğru değerlendirmedikleri için, mümkün olmaz.
Bir devletin kurulması sadece kendi halkının iradesine bağlı değildir ve her yeni devlet büyük güçlerin başkentlerinde kurulur. Bu devletin daha sonra güç kazanması, kendilerini kuranlar için de sorun teşkil etmesi ya da onlara üstün gelmesi bu durumu değiştirmez. Bu nedenle soru Kürtler ne istiyor biçiminde değil, böyle bir devletin varlığına ihtiyaç duyuluyor mu, hangi gücün siyasi amaçlarına destek olacak biçiminde sorulmalıdır.
PKK hareketinin başladığı dönemde bir devlete dönüşmesi mümkün değildi. Ne çevredeki ülkeler ne de Kürtler içindeki karşıtları buna müsaade etmezdi ve onun en büyük muhaliflerin biri de bugün devlet kurma iddiasında bulunan Barzani idi. Bu hareket kendisinin güçlenmesine değil diyalektik karşıtı olan aşiret yapısının örgütlenmesin sebep oldu ama Türkiye’yi yönetenler bu gelişmeyi anlamamakta ısrar ettiler. Şu soruya cevap verirsek gerçeği daha iyi anlarız. Son günlerde yeniden uç veren eylemler ve şehit olan askerlerimiz dikkatleri tekrar PKK’ya yoğunlaştırarak aşiret yapılanmasının üstünü örtmek için mi kullanılıyor? Geçmişte çatışan aşiretlerle PKK arasında bir uzlaşma sağlandı mı?
Olaya bir bütün olarak değil parçaları değerlendirerek bakarsak sağlıklı bir sonuca varamayız. Dünyadaki hiçbir gücün ne Kürt aşkı vardır ne de herhangi bir somut projeye dayanmayan Türkiye düşmanlığı. Onlar açısından sorun dünyanın yönetiminde kendi ülkelerinin yerini ve rolünü belirlemek ve düzenin, en iyi kendi taraflarından korunacağına inandıkları için, güçlerini muhafaza etmek hatta artırmaktır. Ayrıca tüm gelişmeler birbirlerini destekleyecek biçimde oluşturulur ve bir bütünün parçalarıdır. Türkiye’nin ekonomik açıdan dışa açılması, dinin siyasette rol alması, etnik farklılıkların kabul edilmesi bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
Ben Türkiye’deki hiçbir gelişme ve değişmenin iç dinamiklerin sonucu olduğu kanısında değilim. Bu, bir önyargının değil olayların analiziyle vardığım bir sonuçtur. Ülkemizin yeni dünya düzeninde etkili hatta belirleyici bir role sahip olduğunu ve bu yüzden bir mücadele alanı haline geldiğini düşünüyorum. Eskiden beri ülkemizde yaşananların dünyadaki güç odaklarının mücadelesi olduğu kanısındayım.
Bugün zirvesine ulaşan Kürtçü hareket aynı zamanda bir dönüm noktasındadır. Bölgede yeni bir aktör için en küçük bir boşluk bulunmamaktadır. Önümüzdeki günlerde, biz olmasak bile, onu desteklediğini düşündüklerimiz, ‘Kusura bakma yeni bir devlete yerimiz yok’ diyeceklerdir.