Dr. Haluk Nurbaki
02.02.1924 – 02.06.1997 01 Ocak 1970
2 Şubat 1924 yılında Nevşehir'in Nar kasabasında dünyaya geldi. Annesi Nevriye Hanım Mevlevi terbiyesi almış ve Mesnevi sohbetleri yapan bir Hanımefendiydi. Bu sohbetler sırasında Hz. Mevlana'nın son türbedarlığını yapan Mehmed Dede'nin sevgi ve himmetine mazhar oldu. Haluk Nurbaki annesiyle yaşadığı bu manevi atmosferin yanı sıra o dönemde babası Edip Ali Beyin yaptığı araştırmalar sonunda oluşan Ayni, Mısri Sultan, Deli Bekir, Abdurrahim Karahisari gibi pek çok veli'nin hayatlarını anlatan eserlerle de gönül dünyasının yapı taşlarını oluşturdu. İslam Peygamberine olan aşkı ve sevgisi Afyon'da geçen çocukluk yıllarında atılan bu kıvılcımlarla başladı. Haluk Nurbaki tahsilinin ilk bölümünü Afyon'da tamamladı. Afyon Lisesini bitirdikten sonra İstanbul'a tıp tahsili için geldi. Nurbaki 6 yıllık tıp tahsilinin İstanbul'da devam eden 5 yılında daha sonra kitaplarına yansıyacak olan ve Türkiye'de ilk kez veri olarak kullanılmaya zemin oluşturacak biçimde Almanya'dan Türkiye'ye gelen bilim adamlarından matematik, fizik ve kimya konularında özel dersler aldı. Yine bu dönemde Nur- u Osmaniye ve Beyazıt camilerinde hadis dersleri aldı, bu sırada Şemsettin Yeşil ile tanıştı ve bu tanışma onda Ehl-i Beyt aşkını coşturdu. Aynı zamanda Necip Fazıl ile devam eden diyalogu, ona İslami mücadele insiyatifini öğretti ve neticesinde 1950'li yıllarda dönemin çetin şartlarına rağmen Büyük Doğu cemiyetinin kuran dokuz kişiden biri olarak yer aldı. Bir süre sonra da bu cemiyetin genel sekreterliğine getirildi.
Hareketli ve dinamik bir talebelik hayatı geçiren Dr. Haluk Nurbaki Tıp Fakültesi mezuniyeti sonrasında yurdun çeşitli yerlerinde hükümet tabibi olarak çalıştı. Memleketini adım adım gezerken pek çok mânâ sultanı, derviş ve meczuplarla karşılaştı. Bu ustalardan gönül sohbetlerinin nasıl yapıldığını gördü ve yaşadı.
1954 yılında mecburi hizmetin son durağı olan Afyon'un Sinan paşa kasabasına geldi. Burada sohbetlerinde sık sık "Faik ağabey" olarak andığı mürşidi Faik Saraç Beyefendi ile tanıştı, derin dostlukları oldu ve kendilerinden mânâ eğitimi almaya başladı. Mânevi silsile 93 Harbi imamı Hafız Osman Bedrettin, Şeyh Samini ve Şeyh Ali Septi vasıtası ile Bahaeddin Nakşibend hazretlerine intikal ederken, diğer bir yandan da Abdülkadir Geylani Hazretlerine gider.
Bu kanallardan aldığı mânâ bilimleri eğitimini pozitif bilimlere olan vukûfiyeti ile harmanlar. Bunu da yıllar yılı anlatır ve yazar. Yine bu sıralarda Diyarbakırlı Faik Yaşar Beyefendi ile tanışır, onunla da uzun yıllar mân fazında süren dostluğu gönlündeki Fahr-i Kainat ateşini daha da coşturur. Hayatında karşılaştığı kişilerin ve olayların birer tesadüf olmadığını iyi bildiği için bu kişi ve olaylarla gönül havuzunu alabildiğince doldurur.
Sinan paşa kasabasından Afyon'a Hükümet Tabibi olarak tayin edilen Nurbaki bu görevinin yanı sıra Afyon Lisesi'nde Fizik, Kimya ve Matematik dersleri verir. Babası Edip Ali Bey ile aynı okulda karşılıklı sınıflarda derse girmenin hazzını yaşar.
1961-65 yılları arası Afyon milletvekili olarak TBMM'de görev yapan Nurbaki, daha sonra Radioterapi ve Radiobiyoloji ihtisasını tamamladı ve kanser konusundaki çalışmalarını yoğunlaştırdı. Fransa, İsviçre ve İngiltere'de mesleğiyle ilgili çalışmalarda bulundu. Bu çalışmalarına bağlı olarak "Radyasyon ve Miniklerin Evreni", "Kanser", "AIDS", "İnsan ve Hayat" gibi pek çok kitapları oldu. Kanser (Onkoloji) Hastanesi Başhekimliği, Ankara Numune Hastanesi Radioterapi ve Radiobiyoloji Enstitüsü şefliği görevlerinde bulundu ve buradan emekli oldu. Numune Camiinde Cuma vaazlarında bulunurken, hastanede ve muayenehanesinde de mânâ sohbetleriyle irşad görevini yerine getirdi. Numune Camisindeki vaazları bir dönemin ilgi odağı oldu ve pek çok ünlü katıldı, basın burada dile getirilen Nurbaki'nin farklı yorumlarına sık sık yer verdi.
Yararlandığı kaynaklar olarak önce Yüce Kitabımız Sönmeyen Güneş Kur'an-ı Kerim ve hadisleri belirten Nurbaki, bunları anlamak noktasında muhatap olduğu üç ismi; Muhyiddin-i Arabi, Mevlana ve Abdulkadir Geylani olarak sıralar. Madde ile mânâ bilimlerinin esrarlı hikmetlerini birleştirerek eserler yazan Nurbaki, binlerce insanın hidayet vesilesi oldu. O, Allah'ın hoşnutluğunu kazanma sanatının Fahr-i Kainat Efendimizden geçtiğini son derece iyi özümsedeği için son nefesine kadar tüm müminlere de Efendimizin gönlünü edebilme- rızasına ulaşma sanatını anlatmaya çalıştı.
1951 yılında, 27 yaşında iken İslamın Nuru dergisinde neşretmeye başladığı yazılarını Büyük Doğu dergisinde sürdürdü. Zafer Dergisinde başyazarlık yaptı. İlk kitabı olan Tek Nur'u l956-57 arasında kaleme aldı, bu kitabı l959 da Sonsuz Nur takip etti. Bilime ve yeni gelişmelere merak duyan, İslamiyet'in klasik, eksik ve günün teknik gelişmelerine uygun olmayan yorumlarından bunalan ve kaçan genç neslin inanç kapısı oldu. Kuran'ın akıl almaz hikmetleri, çağları aşan bilimsel mucizeleri içeren bir kitap olduğunu gösteren yazı ve kitaplar yazan Nurbaki genç nesle "mü'min olmanın asil duygusu" nu kazandırdı. O müspet bilimlerin kaynağının Kuran olduğunu gösterdi. Kuran'dan yola çıkarak bilimin gerçeğini ve insanlık için değişmez doğruları izah etti. Hiçbir zaman bilimi Kuran'ı kanıtlamanın aracı olarak görmedi. Yeryüzüne Rabbimizin lütfettiği tek gerçek ve değişmez yazılı dökümanın Kuran olduğunu her zaman ve her yerde herkese anlattı.
Kur'an yorumlarına, asr-ı saadete ve İslam itikadına dair yirmi beşin üzerinde esere imza atan Dr. Haluk Nurbaki son yıllarını İstanbul' da İslam'ın Nurdan Annelerini ve Yüce İslam Büyükleri' ni her ay verdiği konferanslarla anlatarak geçirdi. Çeşitli dergilerde ve gazetelerde yazılar yayınladı, tebliğler sundu. Konferanslar, paneller, açık oturumlar, sohbetler hayatının bir parçası oldu. Yaşım müsait olsa "İnananları analiz laboratuarı kurar mü'min!lerin bunamayacağını gösterirdim" diyen Nurbaki, Radyo ve televizyonlardaki konuşmalarını son günlerine kadar sürdürdü
Ehl-i beyt kölesi, Fahr-i Kainat aşığı olan Dr. Haluk Nurbaki için "Ahlak-ı Muhammedi" vazgeçilmez bir hayat düsturu idi. Ömrünü bu davaya adamış sevgi adamı Dr. Haluk Nurbaki şu önemli sahalarda kalem ve kelam sahibidir.
1. Mükemmel bir ilim adamıdır. Eserleri bu tesbitin çok canlı şahididir. Bilgi ile tecrübe kombinezonu içinde pırıl pırıl, taze, canlı eserler verdi.
2. Son derece mütevazı bir "gönül, ruh, tasavvuf" ehlidir. Sohbetlerinde ışıl ışıl bir ruhaniyetin tütmesi bu mümtaz vasfı sebebiyledir.
3. Yılmak bilmeyen bir azim ve şevk ile "gerçek bir İslam mücahidi" özelliği taşıyordu.
2 Haziran 1997'de çok sevdiği İstanbul'da 73 yaşında alem-i cemale yansıdı. Arkasında binlerce seveni, yüzlerce dervişi bırakan Dr. Haluk Nurbaki tam bir düğün (Şeb'i aruz) coşkusu ile Afyon'da annesi, baba ve merhum eşi Mesrure hanımın yanına alem-i ledünne ışınlanmak üzere tevdi edildi.