İttihad-ı Osmanî Cemiyeti
Taha Küçükuygun 01 Ocak 1970
1889’un 2 Haziranı’nda Mektebi Tıbbiye-i Şahane’de, 5 ihtilalci genç Meşrutiyeti ilan etmek ve istibdadı sonlandırmak adına İttihad-ı Osmanî Cemiyeti’ni kurmuştur. Cemiyet, Yeni Osmanlıların etkisi altındaki Jön Türklerce şekillendirilmiş ve yeraltından yerüstüne, oradan da dünyanın birçok yerinde merkezler oluşturulmuştur. Cemiyet, hayatının ilerleyen yıllarında İttihat ve Terakki’ye evrilmiş ve 1908 Devrimi’ni gerçekleştirmiştir.
Cemiyetin Kökleri
İttihad-ı Osmanî Cemiyetini daha iyi tanımak adına ilk olarak onun öncülünden, Yeni Osmanlılardan biraz bahsetmeliyiz. Tanzimat’ın başarısız reform çalışmalarının ardından İmparatorluk, Batı’nın üretim faaliyetlerinin ve pazar alanı açlığının esiri olmuştu.[1] Tanzimat’ın ardından gelen Sultan Abdülaziz döneminde, Avrupa’yı yakından tanıma fırsatı yakalamış aydınlar sarayın politikalarına karşı “Yeni Osmanlılar” isminde gizli bir örgütlenme içine girmişlerdi. Yeni Osmanlılar Cemiyeti, imparatorluğun içine düştüğü yarı sömürgeleşme, geri kalmışlık ve krizden kurtulmak adına Batılı devletlerin parlamenter yapısına benzer bir yönetim şekli olan meşrutiyeti, dolayısıyla Kanun-i Esasi’yi ve Meclis-i Mebusan’ı yürürlüğe sokmak istiyordu. Zamanla kurdukları gizli örgüt genişledi, birçok devlet adamı ve memuru da arasına katarak yönetim üzerinde güç kazandı. Böylesi sistemli bir pratik, Osmanlı Devleti için bir ilk olduğundan dolayı, haliyle gelgitli anlayışlar olmasına rağmen 1876 yılında Kanun-i Esasi’yi hazırlayan komite içinde Ziya Paşa ve Namık Kemal sadece bulunmakla kalmayıp Mithat Paşa gibi isimlerle birlikte etkin roller oynamış, tartışmalara yön vermişlerdir.[2] Sonuç olarak Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi önemli şahsiyetlerin önderlik ettiği Yeni Osmanlılar, böylelikle ilk Meşrutiyet’in teorisini ve pratiğini yarattılar.
Sultan Abdülaziz’in meşrutiyet destekçilerince devrilmesinin ardından Meşrutiyet’i ilan etme sözüyle tahta çıkarılan Sultan Abdülhamit çok geçmeden, meclisin açılmasından 2 yıl sonra, yani 1878’de Meclis-i Mebusan’ı “süresiz” tatil etti.[3] Başlarda meclisin tatil olunmasına ses çıkmazken, Sultan Abdülhamit’in istibdat yönetimi zalimleştikçe sesler yükselmeye başladı. Osmanlı aydınları gözetim altında tutuluyor, Namık Kemal ve Ziya Paşalar sürülüyor, Meşrutiyet düşüncesine bir damla samimi duygu besleyen herkes İstanbul’dan uzaklaştırılıyordu.[4] Abdülhamit İstibdadının devlet politikalarına karşı özellikle orta sınıf memurlar ve öğrenciler arasından bir direnç ortaya çıkmıştı. Amaçları ardılı oldukları Yeni Osmanlılar’a çok benziyordu: devletin parçalanmasını önlemek, içişlerini yabancı kuvvetlerin baskılarından arındırmak ve Avrupalı devletlerle mücadele edebilecek güce sahip olmak.[5] Avrupa’nın “Jön Türkler (jeueneTurquie)” olarak adlandırdığı İstibdat muhalifleri dağınık biçimde dünyanın birçok yerinde örgütler kurmuşlardı. Bunların arasından bir tanesi, Tıbbiyeli 5 gencin bir araya gelerek oluşturmuş olduğu “İttihad-ı Osmanî” Cemiyeti, birçok Jöntürk’ün tek çatı altında toplanmasını sağlamayı başarması ve İttihat ve Terakki’nin kökü olması nedeniyle diğerlerinden çok daha büyük öneme sahiptir.
Cemiyet Tarih Sahnesine Çıkıyor
Dönemin Tıbbiyesi ve Mülkiyesi, en siyasi olan muhaliflerin yetiştiği okullardı. İstibdat yönetiminin baskıları ve topraklardaki karışıklıklar öğrencileri Birinci Meşrutiyet’in aydınlarını okumaya itmişti. 2 Haziran 1889’da Askeri Tıbbiye öğrencisi olan İbrahim Temo, İshak Sukuti, Mehmet Reşid, Abdullah Cevdet ve Hüseyinzade Ali (Turan) İttihad-ı Osmanî’yi kurdu.[6] İttihad-ı Osmanî, amaçları dolayısıyla İstibdat yönetimi altında, en azından kuruluşu sırasında, gizli bir örgüt olmak zorundaydı. Cemiyetin örgütlenme biçimi ve görev dağılımı gibi önemli kararlarının alındığı, İnciraltı Tarih Cemiyeti’mizin de ismini aldığı “İnciraltı Toplantısı” ya da “Onikiler Toplantısı” 1889 Haziran ayı içinde gerçekleşmiştir. Edirnekapı dışında bir bağda, bir incir ağacının altında ve 12 üyeyle yapılan toplantıda İtalyan Carbonari Cemiyeti’nde olduğu gibi hücreler halinde örgütlenme biçimi kabul edildi. Yeni Osmanlılar’da da gördüğümüz bu yapıda[7] herkes üye olduğu sıraya göre numaralarla anılır. Ayrıca her hücrenin başındakiler birbirini tanır ancak normal üyeler sadece kendi hücresi içindekileri bilir. İttihad-ı Osmanî Cemiyetinin 1 numaralı üyesi İbrahim Temo’dur. İnciraltı Toplantısının ardından Cemiyet hızlıca Tıbbiyeliler ve Mülkiyeliler arasında örgütlenmiştir. Neredeyse bütün Mekteb-i Tıbbiye, İttihad-i Osmanî’ye dâhil olmuştur. Bu hızlı büyümenin getirdiği riskler de dikkate alınarak toplantılar da sürekli yerler değiştirilmiş ve üyeler titizlikle alınmaya çalışılmıştır.[8]
Zorlu Mücadele Yılları
Cemiyet büyüdükçe sadece talebeleri değil aynı zamanda orta sınıf memurları da örgütlemeye başlamıştı. Talat Paşa gibi birçok memur ve mebus bu sayede 1908 Devrimi’ne giden yolda örgütlendiler. Özellikle vatan, millet, hürriyet gibi kavramların ağır bastığı milliyetçileri; Namık Kemal, Şinasi, Mehmet Emin’i okuyan cemiyet üyeleri gittikçe militanlaşmaktaydılar. Bu nedenle, mühendisler ve baytar mekteplerinin yanı sıra Harbiye öğrencileri de Cemiyet’e yoğun ilgi göstermekteydi.[9] Cemiyetin gücü her geçen gün kuvvetlenmekteydi. Doğal olarak bu kuvvetlenmenin sonucunda da Saray yönetimi bu muhalif örgütlenmeyi fark etmiş ve sıkı denetimler uygulamıştır. Bir gün Tıbbiyeli birkaç öğrencinin ihbarı üzerine Abdullah Cevdet gibi Cemiyetin önemli kişileri yargılanmış ve ihbardan sonra İbrahim Temo da yurt dışına kaçmıştır. Bu olayın ardından cemiyetin birçok üyesi yurt dışına çıkmış ve gittikleri yerlerde cemiyetin merkezlerini oluşturmuşlardır. Yurt dışına çıkanlar arasında, Cemiyet’e bu hamlesiyle canlılık katan Mülkiye hocası Murat Bey de dâhil olmuş ve “Mizancı Murat” mahlasını almasına sebep olan Mizan dergisini çıkartmaya başlamıştır.[10]
İttihad-ı Osmanî Cemiyeti, 1889-1895 yılları arasında gizli örgütlenmesini sürdürmeye devam etmiş ve genel olarak propaganda faaliyeti ile istibdadı ortadan kaldırmaya çabalamıştır. Cemiyet’in her türlü faaliyetinin ardından yakalanan üyeler genellikle sürgüne yollanmıştır. Birçoğu da sürgünden sonra yine Avrupa ya da Mısır’daki merkezlere gitmişlerdir. Cemiyetin en önemli kilometre taşına isminin “İttihat ve Terakki” ye dönüşmesi demek doğru olacaktır. İttihad-ı Osmanî’nin Paris başkanı olan Ahmed Rıza Bey, yeni ismin önerisinde bulunan kişi olarak karşımıza çıkmakta. Muhtemelen kendisinin 1895 yılında cemiyetin İstanbul’daki merkeziyle yaptığı mektuplaşmalar sonucunda yeni isme karar verilmiştir. Sina Akşin’in bu konuda yaptığı tahlil çok akla yatkın. Augustus Comte ve pozitivizmden fazlasıyla etkilenmiş olan Ahmed Rıza Bey, pozitivist felsefenin cemiyette etkin olmasını sağlamıştır. Aynı zamanda Ahmed Rıza Bey “Meşveret” adında bir gazete çıkarmaktaydı. Bu gazete İttihat ve Terakki’nin yayın-propaganda organlarından biri olarak faaliyet göstermekteydi.[11]
Yeni ismiyle İttihat ve Terakki, 1895 öncesinde olduğunun aksine detaylı bir nizamname yayınlayarak daha açık şekilde çalışmalarını sürdürmeye başlamıştır. Nizamnamede insan haklarının ihlali ve adalet üzerinde durulmuş, Cemiyet’in amacının Osmanlı halkını uyarmak olduğu aktarılmıştı. Nizamnamede II. Abdülhamit ve istibdadı sadece ılımlı bir şekilde eleştirilmiş olsa da çok geçmeden, 1896 tarihinde, II. Abdülhamit’i devirip V. Murad’ı tahta geçirme planları yapılmıştı. Ancak komplonun ortaya çıkmasının sonucunda Cemiyet’in önderleri tutuklandı ve sürüldü.[12] Cemiyet böylesi eylemlerinden pratik ve teorik dersler çıkararak yıllar içinde gelişmeye devam etti ve en sonunda 1908 Devrimi’ni gerçekleştirdi.
Sonuç olarak İttihad-ı Osmanî Cemiyeti kurulduğu yıldan itibaren birçok kez değişim ve dönüşüm geçirdi. 1 numaralı kurucusu olan İbrahim Temo’nun ayrılıp İttihat ve Terakki’ye karşı muhalefet yapmasına kadar onlarca mihenk taşında bilendi.[13] Türk Devrimi’nin teorik ve pratik birikimi için yaşam pınarı oldu. Ancak önderlerinin çok genç olması ve yönetim konusundaki tecrübesizlikleri özellikle iktidar olduktan sonra zor sınavlardan geçmelerine sebep oldu. Yine ilk kurulduğu yıllarda üyelerin örgüte güveninin az olması faaliyetlerini birçok anlamda kısıtladı. Her halükarda bir incir ağacının altında kurulan bu Cemiyet, Cumhuriyet Devrimi tarihi içinde önemli bir kaynak teşkil etti.
Taha Küçükuygun