« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Haz

2021

Süleymaniye Camii

07.06.1557 01 Ocak 1970

Biliyorsunuz kentlerin mutlaka görülmesi gereken yerler listesi vardır. İstanbul için bu listenin birinci sırasında Süleymaniye Camii bulunuyor. Osmanlı döneminin bu mimari şaheserini mutlaka görmeniz gerekiyor.

Dönemin Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle 1551-1558 yılları arasında dünyaca ünlü Osmanlı mimarı Mimar Sinan tarafından yapılan Süleymaniye Camii, bir mimari şaheser. Genel kanı bu caminin Sinan'ın kalfalık döneminin eseri olduğu esas ustalığının Türkiye'nin Avrupa topraklarındaki sınır kenti Edirne'de yer alan Selimiye Camii olduğu ifade edilir.

Süleymaniye Camii, Klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden biri. Her biri 3 şerefeli 75 metre yüksekliğinde 4 minareye sahip olan caminin kubbesi 53 metre yüksekliğindedir. Görende hayranlık duyguları yaratan bu camiye yakın bir başka camiye uğramanızda da yarar var.

Prof. Sıddık Sami Onar Caddesi üzerinde bulunan 1 numarada yer almaktadır. Osmanlı İmparatorluğun 10. Padişa­hı, Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle büyük mimar, Koca Sinan tarafından 13 Haziran 1550 yılında Muhteşem Süleymani­ye Camii'nin temeli atılmış, böylece İstan­bul'un en güzel yerlerinden birinde inşasına başlanan mabedin temeline ilk taşı, büyük alim Şeyhül'İslam Ebussuud Efendi koymuştur.

Cami, devrin kısıtlı imkânlarına rağ­men yedi yıl gibi çok kısa bir sürede ta­mamlanmış, 7 Haziran 1557'de büyük bir törenle kapısı, Mimar Sinan tarafından açılarak hizmet vermeye; dünyanın her ta­rafından ziyaretçi celbetmeye, onların dik­katlerini çekmeye başlamıştır.

Mabedin, 59 milyon akçeye mal olduğu zikredilmekte, Hammer ise, maliyetinin 700.000 duka altını olduğunu ifade etmekte; bugünkü para ile bu meblağ tahminen iki trilyonu aşmaktadır 1.

Cami, 1660 yılında yangından zarar görmüş ve onarılmıştır. Sade bir yapıya sahip olan Muhteşem Süleymaniye, özel­likle Sultan Mecid zamanında tamir yerine tahrif edilmiştir. Ayasofya'nm tamiri için dışardan getirilen Fossati adındaki mü­hendis, fil ayaklarından başlamak suretiy­le kemerlere kadar macun kullanarak yağ­lı boya ile perişan etmiştir. Daha sonra bu boyalar büyük bir müşkilatla temizlenmiş­tir.

İç avlusu Birinci Dünya Savaşı'nda sa­raçhane olarak kullanılan cami, bir yangın daha atlatmış ve son olarak 1956 yılında Vakıflar tarafından, minareleri, kubbe ve kemerleri esaslı bir şekilde tamir edilmiş­tir.

Mabedin bir ana kubbesi, iki yarım kub­besi ve iki çeyrek kubbesi ile on küçük kub­besi vardır. Ana kubbe dört filayağına; kubbe kemerleri ise, dört büyük granit sü­tuna istinat etmektedir. 32 pencereli kubbe 27,25 metre çapında ve yerden 53 metre yüksekliktedir. Sedanın aksini kuvvetlen­dirmek için kubbenin içine ve köşelere, ağızı iç tarafa açık bir şekilde yerleştirilen 50 cm. boyunda 64 küp bulunmakta, bu say­ede hassas bir akustik meydana gelmekte­dir.

Yaklaşık 3500 metrekarelik iç alana sahip olan caminin uzunluğu 59, eni 58 met­re olup238 pencereden ışık almakta, kıy­metli granit ve mermer sütunlara dayanan hünkâr ve müezzin mahfili bulunmakta, minber ve mihrap ise gayet güzel mermer işçilikleriyle dikkati çekmektedir.

Müezzin mahfilinin sağında madeni şe­bekelerle çevrili bulunan bölüm, 1918 yılı­na kadar kütüphane olarak kullanılmış; mevcut kitaplar aynı tarihte, Süleymaniye Medreseleri'nde te'sis edilen Umumi Kü­tüphaneye nakledilmiştir. Beş kapısı bulu­nan camiin ön kısmında, mihrabın üstün­de çok güzel renkli pencereler bulunmak­tadır. Devrin tanınmış üstadı İbrahim Us-ta'nın eseri bulunan söz konusu pencere camlarından giren güneş ışığını Mimar Si­nan Şehper-i Cibril'e2benzetmektedir.

Cami içinde çok kıymetli dört büyük granit sütun bulunmakta, bunlardan biri İskenderiye'den, diğeri Baalbek'ten3 hususi gemilerle getirilmiş, geri kalan iki tanesinden biri İstanbul'da Kıztaşı'ndan, diğeri Saray-ı Amire'den alınarak camiye nakledilmiş, hazırlanan yerlerine konmuş­tur. Her biri 9,02 metre yüksekliğinde 1,14 metre çapında ve 40-50 ton olan bu dört sü­tunu Mimar Sinan, Dört Halife'ye benzet­mektedir.

"Oldu Kabe bu Cami-i mevzun, Çihar-yar oldu bu dört sütun"

Mabed'in zemini mermerlerle döşen-mişn ve etrafı 28 kubbeli revaklarla çevril­miş üç kapılı geniş bir iç avlusu vardır. Mezkûr kubbe kemerleri 24 sütuna dayan­makta olup 12 tanesi granit, 10 tanesi mer­mer ve iki tanesi de somaki mermer sü­tunlardır4.

2500 metrekarelik alana sahip olan av­lunun ortasında bulunan şadırvan, mer­mer işçiliği yanında Avrupa yakasından getirilen cami suyunu taksimatta dikkati çeker. Caminin kendi haşmetine uygun tarzda yapılan dört minaresi ve on şerefesi bulunmaktadır. Minarenin ikisi üçer şere-feli diğer ikisi ise ikişer şerefelidir. "Camii minareleri" ve "Harem Minareleri" diye adlandırılan minareler, Kanunî'nin, İstan­bul'un fethiyle dördüncü padişah; on şerefe de, Osmanlı İmparatorluğunun 10. padişa­hı olduğuna işaret etmektedir5.Semaya doğru yükselen minareler iki elini kaldıra­rak dûâ eden şahsa benzemektedir. Camide, bir is odasının bulunduğunu, sağlanan düzenli bir hava akımı sayesinde burada toplanan isten külliyetli miktarda mürekkebin yapıldığını, bunun yanında örümceklerin Camiye girip ağ örmelerine engel olmak için muhtelif yerlerde deve kuşu yumurtalarının asılmış olduğunu hayretle öğrenmekteyiz.

Camideki yazılar, meşhur hattat Ah­met Karahisarî ve talebesi Hasan Çelebi'nin eseridir. Son asırda Kazasker Mustafa Efendi de bazı yazılar ilave etmiş­tir. Yazıların bir kaç tanesi hariç tümünün metni Kur'an-ı Kerim'den alınmış, ustalık­lı bir şekilde işlenmiştir. Yazıların mana­ları, bulundukları yerle oldukça uyum ve aheng içinde bambaşka bir hususiyet arzeder. İç avludan camiye girilen kapının üze­rinde yazılan kitabe, sağ-orta-sol olmak üzere üç bölüme ayrılır. Birinci bölümde Kanunî'nin vasıfları sayılmakta, ikinci bö lümde onun şeceresi (soyu) silsile halinde belirtilmekte, üçüncü bölümde ise, salta­natın devamına ve geçmişlerin ruhlarına duadan sonra mabedin üstün nitelikleri, ne niyetle ve ne zaman yapıldığı belirtilmek­tedir.

Mihrabın önündeki türbe, kendi para­sıyla cami inşa ettiren Kanuni Sultan Sü­leyman'a, yanındaki türbe de hanımı Hürrem Sultan'a aittir. Mimar Sinan ise, cami bahçesinin dışında İstanbul Müftülüğü'nün yânında mütevazi bir türbede yatmakta, türbenin üzerinde Osmanlıca bir kitabe bu­lunmaktadır.

Yaklaşık 6000 metrekarelik alana sa­hip olan cami bahçesinin 11 kapısı bulun­maktadır. Bahçenin etrafında Süleymani­ye Medreseleri diye meşhur olan beşi lise seviyesinde, biri fakülte biriside ihtisas bö­lümü olmak üzere yedi medrese te'sis edil­miştir.

Caminin sağ tarafında bulunan bina­lar, Evvel ve Sani medreseleri ile Sibyan Mektebi iken daha sonra Süleymaniye Kü­tüphanesine tebdil edilmiş, bir bölümü de çocuk kütüphanesi olmuştur. Köşede bulu­nan tıp medresesi, doğum evi olarak, onun karşısındaki bimarhane ise askeri matbaa iken son yıllarda Kız Kur'an Kursu olarak hizmet vermektedir.

Halim Kaya

26 Kas 2024

Süleyman Eryiğit’in yazdıklarından daha önce hiçbir yazısını okumadım. Mümtaz Turhan, Sabri F. Ülgener, Ömer Lütfü Barkan, Mehmet Genç gibi hocaları okuyup Osmanlının geri kalışının sebepleriyle ilgilenmeye başladığımdan ve özellikle de Mehmet Genç’in iki ciltlik “Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi” adlı kitabını okuduktan sonra “Osmanlı ve Kapitalizm” konusu daha dikkatimi çekmeye başladı.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

26 Kas 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 127,47 M - Bugn : 110330

ulkucudunya@ulkucudunya.com