« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Haz

2021

Planı kim hazırladı

Müyesser Yıldız 01 Ocak 1970

ABD, 11 Eylül saldırısı üzerine “terörle mücadele” gerekçesiyle Afganistan’ı işgâl etti. Hedef Taliban ve yandaşı güçlerin ortadan kaldırılmasıydı. ABD ve İngiltere’nin başlattığı harekâta daha sonra NATO güçleri dahil oldu. Dönemin ABD Başkanı Bush, Afganistan işgâli için, “Terörizme karşı Haçlı Seferi” demişti. Geçen 20 yılda Irak, Libya ve Suriye başta olmak üzere birçok ülkeye daha “Haçlı seferi” düzenlendi.

Trump döneminde, 2020 Şubat’ında Washington ve Taliban masaya oturdu. Afgan Hükümeti ile Taliban’ın barış görüşmesi yapması, ayrıca yabancı güçlerin bölgeden ayrılması kararlaştırıldı. 7 ay sonra Afganistan Hükümeti ve Taliban ilk kez doğrudan barış müzakerelerini başlatırken, ülkedeki ABD askerlerinin sayısı 13 binden 2 bin 500’e indirildi.

NATO güçlerinin çekilmesi de anlaşma kapsamındaydı. Ancak NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Ekim 2020’de, “Sahadaki şartlara bakarak karar vereceğiz... Afganistan'a girmeye birlikte karar verdik, gelecekteki ayarlamalara birlikte karar vereceğiz, doğru zaman geldiğinde birlikte çıkacağız.” diyerek, Trump’ın planına karşı çıktı.

Stoltenberg, 1 ay sonra da şunları söyledi:

“Yaklaşık 20 yıldır Afganistan'dayız ve hiçbir NATO üyesi gerekenden daha uzun kalmak istemiyor. Ama aynı zamanda erken veya koordinesiz ayrılmanın bedeli çok yüksek olabilir. Afganistan bir kez daha uluslararası teröristlerin saldırılarını planlayacağı ve organize edeceği bir platform olma riski taşıyor. DEAŞ da Suriye ve Irak'ta kaybettiği terör devletini Afganistan'da tekrar kurabilir.”

Trump gidip Biden gelirken, Stoltenberg’in görüşleri değişmedi. 17-18 Şubat’taki NATO Savunma Bakanları Zirvesi öncesinde, “Afganistan’daki uluslararası güçlerin ani bir şekilde geri çekilmesinin, ülkede terör eylemlerinin yeniden artmasına neden olabileceği” uyarısında bulundu.


Ancak Biden Yönetimi de barış anlaşması ve sürenin bitiminden önce ateşkese varılması için ABD destekli Afganistan Devlet Başkanı Eşref Gani hükümeti ile Taliban üzerinde uluslararası baskı oluşturma politikası izlemeye başladı.

Nitekim 14 Nisan’da Afganistan planını duyuran Biden, ABD’nin 1 Mayıs’tan itibaren geri çekilmeye başlayacağını ve tam çekilmenin saldırıların 20. yıldönümü olan 11 Eylül’e kadar tamamlanacağını belirtirken, “Şu an Afganistan'da ABD askerlerinin varlığı döneminde başkanlık yapan 4'üncü kişiyim. 2 Cumhuriyetçi, 2 Demokrat başkan oldu. Ben bu sorumluluğu 5'inci bir başkana daha aktarmayacağım.” dedi.

AFGANİSTAN PLANINI KİM HAZIRLADI?

Peki Biden’ın o açıklamasından önce neler oldu? Bunları da özetleyelim.

Mart başında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bir mektupla Afgan liderlere barış görüşmelerine ilişkin öneriler sundu. Mektupta, “Türkiye’den gelecek haftalarda, barış anlaşmasının sonuçlandırılması için ev sahipliği yapmasını isteyeceğiz.” ifadesi vardı. Ayrıca Başkan Biden’ın, Devlet Başkanı Gani ile Milli Uzlaşı Yüksek Konseyi Başkanı Abdullah’tan barış görüşmeleri konusunda acele etmelerinin istediği bildirilirken, ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad’ın görüşmeleri hızlandırmayı amaçlayan yazılı önerilerinin de paylaşılacağı kaydedildi.

Halilzad’ın, ABD’nin 2003-2005 arasında Afganistan’daki, 2005-2007 arasında da Irak’taki Büyükelçisi olduğunu hatırlatıp devam edelim.

Blinken’ın bu mektubu medyamızda, “Biden yönetimi Taliban ve Afgan yetkililer arasındaki görüşmeler için Türkiye'den yardım isteyecek… Afganistan’ın bitmek bilmeyen sorunu Türkiye’de çözülecek” başlıklarıyla yer bulurken, İngiliz Reuters Ajansı, “İki kaynak görüşmelerin Türkiye’de olmasının istendiğini söyledi, fakat üçüncü kaynak Türkiye’de etkinliğin gerçekleşmesinin Batı ülkelerinden dirençle karşılaşabileceğini dile getirdi. Bu kaynak Türkiye’nin yanı sıra Almanya ve Özbekistan’ın da gündemde olduğunu aktardı” şeklindeki haberle “önemli pazarlıklar yapılıyor” mesajı verdi.

27 Mart’ta Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Halilzad ve beraberindeki heyeti kabul etti. ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield’ın da hazır bulunduğu görüşmede, Afganistan'da yaşanan son gelişmeler ve İstanbul'da Türkiye'nin ev sahipliğinde yapılması planlanan barış süreci toplantısının detaylarının ele alındığı bildirilirken, “Dost ve kardeş Afganistan'da sağlanacak barış ortamının bölgenin huzur, istikrar ve refahına katkı sunacağı belirtildi. Türkiye'nin bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Afganistan halkının yanında olacağı” vurgulandı.

Dört gün sonra Tacikistan’da Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani tarafından kabul edilen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, “İstanbul toplantısının barış görüşmelerine azami katkı sağlamasına yönelik olarak görüş alışverişinde bulunduk. Afgan kardeşlerimizle yakın istişarelerimizi sürdüreceğiz” açıklamasını yaptı.

Nisan ortasında Brüksel’e giden ABD Dışişleri Bakanı Blinken, “Afganistan'a birlikte giden NATO müttefiklerinin birlikte dönmeleri prensibine uygun bir şekilde hareket etmenin zamanının geldiğine” dikkat çekti. Blinken, "Müttefiklerimizle, NATO Genel Sekreteri’yle en başta belirlediğimiz prensip doğrultusunda yakından çalışmak için buradayım: Beraber gideriz, beraber uyum sağlarız ve beraber döneriz." dedi.

Blinken’ın Brüksel ziyaretinden sonra 19 Nisan’da, iktidarı destekleyen Yeni Şafak Gazetesi’nde yayımlanan “Afganistan diplomasisi: 42 yıllık savaşı bitirme umudu” başlıklı geniş haberde yer alan şu kulis bilgilerin de altını çizelim:

“Afganistan diplomasisinin önemli bir ayağını NATO nezdindeki görüşmeler oluşturuyor. ABD askerinin 11 Eylül’e kadar çekilmesi halinde NATO Kararlı Destek Misyonu da ortadan kalkmış olacak. Türkiye’nin önerisiyle, Afganistan’a desteğin farklı mekanizmalarla sürmesi önerisi NATO içinde görüşülüyor. Geçtiğimiz hafta Brüksel’de Afganistan konulu acil gündemle gerçekleştirilen toplantıda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun getirdiği öneri kapsamında, Afganistan’a desteğin farklı bir misyon altında mı olacağı, gönüllülerden oluşan bir grup ülke eliyle mi sürdürüleceği, NATO veya diğer kurumlardan destekle yeni bir yapının mı tesis edileceği, desteğin ikili düzeyde veya ülkelerin bireysel olarak mı verebilecekleri gibi konular NATO gündemine alındı ve detaylı olarak değerlendiriliyor.”

Sonuç? Aynı günlerde Taliban'ın Katar'daki Siyasi Bürosu Sözcüsü Muhammed Naim Vardak, yabancı güçler ülkeden çekilmeden Afganistan konulu hiçbir konferansa katılmayacaklarını söyledi. Taliban Sözcüsü Mohammed Naeem de Türkiye’de yapılması planlanan barış görüşmelerine katılmayacaklarını açıkladı ve 24 Nisan’da başlayacağı duyurulan görüşmeler gerçekleşmedi.

Bu gelişmelere rağmen, ismi açıklanmayan bir NATO yetkilisi Nisan sonunda, “NATO Müttefikleri Kararlı Destek Misyonu güçlerinin, 1 Mayıs'a kadar geri çekilmeye başlama kararı aldığını ve geri çekilmenin başladığı” bilgisini verdi.

Tüm bunları neden mi anlattık?

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar hafta sonunda gerçekleşen Denizkurdu Tatbikatı sırasında şöyle konuştu:

“Afganistan ile ilgili ABD’lilerle görüşüyoruz. Salı günü NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda konuştuk, ABD’liler ile heyetler arasında konuşuluyor. Bizim şartlara bağlı olarak Afganistan’da kalma niyetimiz var. Şartlarımız nedir? Siyasi, mali ve lojistik destek. Bunlar yapıldığı takdirde biz Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı’nda kalabiliriz. Şartlarımızla ilgili cevabı bekliyoruz. Bununla birlikte Afgan halkı bizim kardeşimiz. Hedef, Afganistan’da sulhu, sükûnu sağlamak. Bizim tarihi kardeşliğimiz var. Afgan halkı istediği müddetçe Afganistan’da kalabilmek, yardımcı olabilmek istiyoruz.”

Bir gün sonra Reuters, ABD'li ve Türk yetkililere dayandırdığı haberinde Türkiye’nin, NATO'nun çekilmesinden sonra Kabil havalimanını korumayı ve işletmeyi, ancak bunun için ABD’den çok fazla “kolaylaştırıcı” talepte bulunduğu bilgisiyle birlikte şunları aktardı:

“ABD'li yetkililer, diğer anlaşmazlıklar da hesaba katıldığında Türkiye'nin güvenilirliği konusunda bazı kaygılarının olduğunu söyledi. Ancak Washington yönetiminin Türkiye'nin teklifini hayata geçirmek için çeşitli yolları deneyeceğini belirttiler. Türkiye'nin havalimanını koruma ve uluslararası uçuşlara açma işini üstlenmesi, Ankara ve Batı arasındaki son derece gergin ilişkilerin yumuşamasına yardımcı olabilir.”

Bu gelişmelerin ardından dün Pentagon Sözcüsü John Kirby, Afganistan'daki Havalimanı'nın güvenliğini sağlama teklifine ilişkin olarak Türkiye ile ön görüşme yaptıklarını doğrulayıp, “Açıkçası bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vermesi gereken bir karar ve buna saygı duyuyoruz.” dedi.

Böylece de Afganistan, Pazartesi Erdoğan-Biden arasında yapılacak görüşme ve NATO toplantısının “kilit” konusu haline getirilip, Türkiye’nin elde edeceği “Büyük zafer”in altyapısı hazırlandı!..

YURTDIŞINDAN GELECEK PARALAR İÇİN Mİ?

Özetlediğimiz süreç ile Milli Savunma Bakanı Akar’ın Afganistan’da kalmak için dillendirdiği, “siyasi, mali ve lojistik destek” şartlarından hareketle, 20 yıl önce Afganistan işgâl edildiğinde dönemin çiçeği burnunda AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, Meclis Grup Toplantılarında dönemin hükümetine nasıl tepki gösterdiğini hatırlayalım mı?

10 Ekim’de; “ABD’ye yapılan saldırının delillerinin açıkça ortaya konulması gerekir. Bizim asker gönderilmesine destek olabilmemiz için ikna edilmemiz gerekir. Başbakan, ‘Kanıtlar ABD’yi tatmin etmişse, bizi de tatmin etmiştir’ diyor. Milli egemenlik, ne anlama geliyor? Devletin söz söyleme yetkisi ne zamandan beri başka ülkelere ihale edilmeye başlandı? Başbakanlık makamı ne zamandan beri siyasi noter katipliğine dönüştü?” ifadelerini kullandı.

7 Kasım’da şunları söyledi:

“Mevcut hükümet, devletimizin çıkarlarını zedelemeye devam ediyor. Bununla da kalmıyor, milletimizin onurunu kıran davranışlara giriyor. 11 Eylül günü ABD’ye yapılan menfur saldırıdan sonra, dünyanın yeni bir döneme girdiğini herkes söyledi. Bu hükümetten beklenen, gereken hazırlıkları yaparak devletimizin bekası için gereken politikaları üretmesiydi. Oysa bu hükümet ilk günden beri şaşkın bir tavır sergiliyor. Bizzat Başbakan, asker gönderme gibi bir gündemleri olmadığını söyledi, durdu. Kamuoyunda, ABD’nin Türkiye’den asker istediği konuşulduğunda bile, Başbakan bunlara itiraz etti. Sonuçta bugünlere gelindi ve asker gönderme kararı alındı. Yani kamuoyundaki dedikodular bile, Başbakan’ın sözlerinden daha güvenilir çıktı. Asker gönderme kararının çıkmasından sonra yaşananlar ise çok daha vahim. Hükümetin şaşkınlığı yüzünden milletimiz, asker gönderme kararının bize başka ülkeler tarafından empoze edildiği kuşkusuna düştü. Çünkü hükümet, adeta yurtdışından gelecek paralar için asker gönderiyormuş gibi davrandı. Veya ‘ABD istedi, biz de yerine getirdik.’ gibi davrandı. İster para karşılığı olsun, isterse başka bir sebeple; herhangi bir dış unsur yüzünden asker gönderme kararının çıktığının düşünülmesi, milletimizi derinden yaralamıştır. ABD Savunma Bakanı’nın hükümetle dalga geçer gibi, ‘Türkiye asker gönderme kararını kendisi aldı, ben de gazetelerden okudum.’ demesi, milletimiz, milli onurumuz açısından çok daha yaralayıcı olmuştur.”

12 Aralık’ta da şunları:

“Anlaşılan o ki, asker gönderme konusunda kamuoyuna yapılan açıklamalarla, yabancı ülkelere verilen sözler birbirini tutmamaktadır. Bakınız şu anda elimde, merkezi Washington’da bulunan Türk–Amerikan Dernekleri Asamblesi’nin, 28 Kasım 2001 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Houghton’a yazdığı bir mektup var. Anılan dernek, bu mektupta şöyle diyor: ‘1 Kasım günü ABD ve İngiltere’den sonra Afganistan için kara kuvvetleri taahhüt eden 3. devlet Türkiye oldu ve 90 kişilik bir SAS komando grubunu, kara harekâtına tahsis etti.’ Şimdi biz, hükümetten bir açıklama yapmasını beklemekteyiz. Türkiye, Afganistan’a asker gönderdi mi, göndermedi mi? Savaş koşullarının hüküm sürdüğü bir ülkeye, bu memleketin evlatlarının gönderilip gönderilmediğini bilmek, herhalde milletimizin hakkıdır.”

Dileriz, askerimizin Afganistan’da kalacak olması da milletimizde benzer kuşku ve kaygılara yol açmaz!..

Halim Kaya

26 Kas 2024

Süleyman Eryiğit’in yazdıklarından daha önce hiçbir yazısını okumadım. Mümtaz Turhan, Sabri F. Ülgener, Ömer Lütfü Barkan, Mehmet Genç gibi hocaları okuyup Osmanlının geri kalışının sebepleriyle ilgilenmeye başladığımdan ve özellikle de Mehmet Genç’in iki ciltlik “Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi” adlı kitabını okuduktan sonra “Osmanlı ve Kapitalizm” konusu daha dikkatimi çekmeye başladı.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

26 Kas 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 127,57 M - Bugn : 214341

ulkucudunya@ulkucudunya.com