'Türkiye ABD’ye birlikte çalışabiliriz mesajı veriyor’
Ceyda Karan 01 Ocak 1970
Dr. Fatih Yaşlı’ya göre, ekonomik kriziyle Batı'ya bağımlılığı görülen Türkiye, ABD ile ilişkileri yeniden düzenlemek istiyor. Ankara'nın ne Suriye ne Irak'ta tek başına inisiyatif alıp tek yönlü adım atamayacağı görüşündeki Yaşlı, Ankara'nın ABD'ye' işlevselliğini' kanıtlayabilmesi halinde S-400 meselelerinde orta yol bulunabileceği görüşünde.
Türk dış politikası, NATO zirvesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmesine odaklandı. Türk-Amerikan ilişkilerinde S-400’lerden Halkbank’a, Suriye’den Doğu Avrupa'ya ve Afganistan’a uzanan başlıklarda 'yeni arayışlar' konuşulurken, kulislere yeni pazarlıklar yansıyor.
NATO zirvesi ve Biden ile görüşme öncesinde Erdoğan yönetiminin ittifak ilişkilerini Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nden Dr. Fatih Yaşlı ile konuştuk.
'Biden'ın bir imaj tamiri çalışması var'
Dr. Fatih Yaşlı’ya göre, ABD Biden dönemiyle beraber ‘softpower’ı kullanarak bir tür yeniden küresel hegemonik güç olduğunu göstermeye çalışıyor. Yaşlı aşı diplomasisi gibi başlıklarla bir imaj tamiri çalışmasına işaret etti:
“Biden yönetiminin NATO ve Avrupa Birliği le zirvesi, aslında bir önceki yönetimden kalan birtakım ‘arızaların’ Amerikan dış politikası açısından tamir edilmesine yönelik sürecin parçası. Trump’ın NATO’ya, Avrupa Birliği’ne ve Amerikan dış
Beyaz Saray: Erdoğan-Biden görüşmesi yüz yüze diplomasi için bir fırsat
politikasına bakışı belliydi. Şimdi Amerika tekrar o ‘softpower’ı kullanarak bir tür yeniden küresel hegemonik güç olduğunu göstermeye çalışıyor. Bir iki gündür, ABD’nin tüm dünyaya aşı dağıtacağını konuşuyoruz. Bir imaj tamiri çalışması var. Biden’ın ‘Demokrat kimliği’ne uygun."
'Erdoğan yönetimi ABD ve Batı ile ilişkileri tamir edip iç politikadaki sonuçlarının meyvelerini toplamaya çalışacak'
Yaşlı, Türk dış politikasını esas olarak ekonomi-politik üzerinden okumak gerektiğini vurgularken, ülkenin içide bulunduğu derin kriz ve kırılgan yapıya dikkat ekti. Türkiye'nin ekonomik açıdan tümüyle Batı'ya bağımlı olduğunu belirten Yaşlı, bu durumun Türk dış politikasının yönlendirilmesini kaçınılmaz olarak etkilediğinin altını çizdi. Böylesi koşullarda bağımsız politika yürütmek emperyal hayaller kurmanın sonuç vermediğinin pek çok başlıkta göründüğünü dile getiren Yaşlı, ABD’ye yönelik Biden ile ilişkileri yeniden düzenleme yönelimin gerisinde de bunun bulunduğunu ifade etti. Yaşlı'ya göre Erdoğan yönetimi ABD ve Batı ile ilişkileri tamir edip o tamiratın iç politikadaki sonuçlarının meyvelerini toplamaya çalışacak:
"Türkiye ve ABD ilişkilerinde hep söylediğim bir cümle var. Jeopolitikle baktığımızda anlayabileceklerimizin bir sınırı var ama ekonomi politik açısından bakıldığında bütünlüklü bir perspektife ulaşabiliyoruz. Türk dış politikasını esas olarak ekonomi politik üzerinden okumak lazım. Ekonomi politikte gördüğümüz şu. Korkunç bir işsizlik, enflasyon, hayat pahalılığı, dövizlerin ve faizlerin yüksekliğiyle Türkiye ekonomisinin son derece kırılgan bir yapısının olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Ekonomik bir krizin içinden geçiyor. Buna paralel bir şekilde Türkiye bu içinden geçtiği krizle bize şunu gösteriyor. Aslında bütünüyle Batı'ya bağımlı. Uluslararası hiyerarşi içinde istediği kadar Rusya ve Çin ile ilişkilerini geliştirdiğini iddia etsin. Hatta bazı yorumcular tarafından eksen değiştirildiği iddia edilsin. Ekonomi politik açısından bakıldığında çok basit bir şekilde şunu görüyoruz. İthalatı-ihracatı ve finans piyasalarında batıya bağımlı olan dışarıdan para gelmediği sürece döviz fiyatlarındaki artış nedeniyle sürekli kur şokları yaşayan bir ekonomi var. Böyle kırılgan bir ekonomi varken, öte yandan siz ekonominizin boyutunu aşan bir siyasi iddia ile Türk dış politikasını yönlendirmeye çalıştığınızda önünüze ciddi arızalar çıkıyor. Bunu Libya, Suriye, Irak ve Doğu Akdeniz meselesinde gördük. Tüm o emperyal Osmanlıcılık iddiaları eninde sonunda geliyor Türkiye ekonomisinin kriz yüklü yapısına çarpıyor. Ekonominiz gelişmediği sürece ekonomik anlamda bağımsızlığınız olmadığı sürece istediğiniz kadar imparatorluk hayali kurun. Bunun bir karşılığı olmadığı anlaşılıyor. ABD’ye yönelik Biden ile ilişkileri yeniden düzenleme yönelimin gerisinde de aslında bu var. Türkiye eğer dış politikasında tekrar batıya yanaşırsa, emperyal iddialarını geri alır ve ABD ile Biden yönetiminin hem Ortadoğu hem Kafkasya’da Rusya ile planlarına eklemlenebilirse, Türkiye yeniden yatırımcının gireceği, böylece döviz fiyatlarının düşeceği beraberinde faizleri aşağı çekeceği hesaplanıyor. Bunların ötesinde iç politikaya yönelik hesaplar var. Türkiye çoktan bir seçim konjonktürüne girmiş durumda. Böyle bir ekonomik krizle eğer seçime giderse başına geleceklerin farkında olduğu için ABD ve Batı ile ilişkileri tamir edip o tamiratın iç politikadaki sonuçlarının meyvelerini toplamaya çalışacak önümüzdeki süreçte.”
‘Türkiye attığı adımlarda ABD’ye ‘birlikte çalışabiliriz’ mesajı veriyor’
Yaşlı, Türk dış politikasının daha bağımsızlıkçı olduğu iddiasının bütünüyle yanlış olduğu, tersine atmış olduğu adımların ekonomiyi getirdiği yer itibariylel emperyalizm ve byük devletlere daha bağımlı hale geldiği görüşünde. ABD’nin aşınan gücü karşısında Türkiye’de yönetici elitin hiyerarşi içerisinde kendine yer bulmaya çalışmasının anlaşılabilir olduğunu belirten Yaşlı, diğer yandan pazarlıklarda Ukrayna ve Polonya'dan Suriye ve Afganistan'a uzanan hamlelere dikkat çekti. Yaşlı'ya göre Ankara, ABD'ye ve Batı'ya ‘Sizin boşalttığınız alanlara, sizin yerinize girebilir ve sizin adınıza hareket edebiliriz’ deniliyor:
“Türk dış politikasının geçmişe nazaran daha bağımsızlıkçı olduğu iddiasının bütünüyle yanlış olduğu kanaatteyim. Bilakis iktidar partisinin bugüne kadar atmış olduğu adımlar gerek ekonomiyi getirdiği nokta gerek devlet aygıtının içerisinde mafyatik gelişmeler üzerinden haberdar olduğumuz hadiseler, hukukun ortadan kaldırılması, bürokrasi ve liyakatin ortadan kaldırılması; tüm bunlar tam tersine emperyalizm karşısında, büyük devletler karşısında Türkiye’nin elini daha da zayıflatan, emperyalizme daha bağımlı kılan bir sonuç yarattı. Türkiye’den 3-5 milyar dolar para çıktığı anda ekonomimiz çok rahatlıkla krize girebiliyor. Ortada bağımsızlıkçı bir dış politika anlayışı olduğunu söylemek mümkün değil. Ben bunun daha çok hamaset edebiyatı olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, ABD’nin son 30 yılda aşınan bir gücü var. Emperyalist hiyerarşi içinde herkes kendini yeniden konumlandırmaya çalışıyor. Küresel düzlemde güç ilişkileri değişiyor. ABD’nin zayıfladığı bir konjonktürde Türkiye’de de yönetici elitin bu hiyerarşi içerisinde kendine yeniden bir yer bulmaya çalışması, bir yer araması anlaşılabilir. Pazarlık yapıldığını ve bunun o hiyerarşi içerisindeki konumla ilgili olduğunu görüyoruz. Son 4 aydır yaşanan gelişmelere bakalım. Montrö tartışması, Ukrayna’ya SİHA satışı tartışma, ABD gemileri ve NATO Karadeniz’e girebilecek mi tartışması yapıldı. Türkiye, NATO ülkesi olan Polonya’ya SİHA sattı. Hem Ukrayna hem Polonya’ya verilen SİHA’ların Rusya tarafından bir tehdit olarak görüldüğünü biliyoruz. Ukrayna, Rusya’ya yönelik NATO tehdidi bağlamında bakıldığında NATO’nun yeni koçbaşı olarak görülüyor. Türkiye bunların hepsinde, Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile olan ilişkilerinde, Kıbrıs meselesinde aslında birkaç aydır ABD ve Biden yönetimine ‘Birlikte çalışabiliriz’ diyor. Bunun son örneği de NATO’nun çekildiği Afganistan’da ‘Havalimanını bize verin, kontrolünü biz sağlayalım’ diyen bir yaklaşımdı. Bu Türk dış politikasına yabancı olmayan bir yaklaşım. NATO’ya girdiğimiz andan itibaren Türkiye’de yönetici sınıf, askeri her zaman bir dış politika enstrümanı olarak gördü. NATO ile ilişkileri hep bu bağlama yerleştirildi. Şimdi de benzer bir şekilde ‘Sizin boşalttığınız alanlara, sizin yerinize girebilir ve sizin adınıza hareket edebiliriz’ deniyor. Bu dün Suriye’de denenmişti, bugün Afganistan ve başka yerlerde deneniyor. Tüm bunlara baktığımızda ben burada bağımsızlıkçı bir dış politikanın değil de tam tersine güya Abdülhamitçiliğe özenen Neo Abdülhamitçi zihniyetin bir denge politikası olduğunu düşünüyorum. Ama o denge politikasının işe yaramazlığı da şu anda fark edilebiliyor.”
‘Türkiye ne Suriye ne Irak’ta tek başına inisiyatif alıp tek yönlü adımlar atamaz’
Ankara'nın Suriye'nin kuzeyinde İdlib ve SDG bölgesine bakışına dikkat çeken Yaşlı, bu bölgelere yönelik 'toprak genişlemesi' arzularını ifade eden gelişmelere dikkat çekti. Ancak Yaşlı’ya göre, Türkiye ne Suriye ne Irak’ta tek başına inisiyatif alıp tek yönlü adımlar atamaz:
“Suriye’nin kuzeydoğusuna yani Rojava olarak tabir edilen bölge Amerika’nın inisiyatifinde olduğu sürece Türkiye’den bir askeri müdahale olacağını düşünmüyorum. Tam tersine el altından petrol bazlı birtakım ilişkilerin tesis edildiği söyleniyor. Ama öte yandan kuzeybatıda Türkiye’nin fiili olarak kontrol ettiği topraklarda artık üniversiteler kuruluyor, kaymakam ve valiler görev yapıyor, ÖSO TSK tarafından eğitiliyor. Ama eninde sonunda oraya Şam yönetiminin bir müdahalede bulunma
ABD Dışişleri: S-400 alımı, Türkiye'nin NATO taahhütleriyle çelişiyor
olasılığı son derece güçlü. Rus basınında çıkan haberler önümüze düşüyor. Türkiye kuzey Suriye’yi ilhak etmeye hazırlanıyor deniyor. KDP ile birlikte Irak kuzeyinde bir tür gevşek federatif bir yapıya gidilmesi planları yapılıyor deniyor. İşin bir boyutunda AKP’nin hayalindeki toprak genişlemesi meselesi var. Ama bunlar eninde sonunda Amerika, Rusya, Avrupa Birliği ile ilişkilerin doğasına ve onların ne diyeceklerine bağlı. Türkiye ne Suriye ne Irak’ta tek başına inisiyatif alıp tek yönlü adımlar atamaz. Biden yönetiminin Irak’a, Suriye’ye nasıl baktığı ve Türkiye’ye Ortadoğu’da yeni bir rol biçip biçmediği önümüzdeki süreçte ABD-Türkiye ilişkilerinin de özellikle çatısını oluşturacak diye düşünüyorum.”
‘S-400’lerin başka ülkeye gönderilmesi iktidarın imajını sarsar, bir orta yol bulunacaktır’
ABD açısından S-400’lere ses çıkarılmamasının başka müttefikler için emsal olması tehlikesine dikkat eken Yaşlı, ayna şekilde Türkiye'yi NATO ve Batı dışında bırakacak büyük yaptırımlar da uygulamamasına dikkat ekti. Türkiye'nin bu sistemleri iade edilmesi ya da topraklarının dışına çıkarılmasınınise iktidar açısından iç kamuoyunda ciddi bir imaj sarsıntısı anlamına geleceğini belirten Yaşlı, bu hava savunma sistemlerinin hiç kullanılmamasının olma olasılığının daha yüksek olduğu değerlendirmesinde bulundu. Yaşlı'ya göre, Ankara kendisini ABD açısından Ortadoğu ve Orta Asya’ya uzanan bir genişlikte hala işlevsel olduğunu kabul ettirebilirse, Biden yönetimi meseleyi 'teknik' olarak görerek bir süreliğine daha sorun başlığı olmaktan çıkartabilir:
“S-400 meselesi iki taraf açısından da farklı anlamlar taşıyor. ABD açısından bir tür örnek olay olarak görülüyor. Eğer bugün Türkiye’nin S-400 almasına hiç ses çıkartılmazsa, yarın ABD’nin başka müttefikleri de S-400 alabilirler. Dolayısıyla yaptırımların gerisinde bu var. Türkiye’yi komple NATO veBatı dışı bırakmamak adına ilişkileri koparacak şekilde büyük yaptırımlar uygulanmıyor. Türkiye için alınmış S-400’lerin hiçbir şey olmamış gibi götürülüp iade edilmesi veya Türkiye topraklarının dışına çıkarılması AKP açısından özellikle iç kamuoyunda ciddi bir imaj sarsıntısı anlamına gelir. Yıllardır Türkiye toplumuna, ‘Bize hava savunma sistemi sattılar, biz bu yüzden almak zorunda kaldık. S-400’ler bizim için hayati önemdedir‘ diye bir hikaye anlatılıyor. S-400’lerin sınır dışına çıkarılması bunun ne kadar altı boş bir hikaye olduğunu da ortaya çıkaracaktır. Dolayısıyla orta yolcu bir çözüm bulunması lazım. Gerçek anlamda el altından bir teminat verilecekse, bunların asla sandıktan çıkarılmayacağına dair, belki Türkiye yakın zamanda F-35 programına dahil edilmez. Ama bunların hiçbir
Kremlin: Rusya'dan giden uzmanlar Türk personelin S-400 eğitimini tamamladı, ülkelerine bu nedenle dönüyorlar
zaman kullanılmayacağı yönünde bir talimat, bir süre ABD tarafından izlenebilir. ABD kendisinin verdiği ödevleri bu iktidarın yapıp yapmadığını kontrol edebilir. Bir ihtimal olarak önümüzdeki birkaç sene içinde S-400’ler unutturulduktan sonra sonsuza kadar rafa kaldırabilir. Çünkü meselenin ekonomi politik boyutuna bakıldığında AKP, Türkiye’de kapitalizmin çıkarları doğrultusunda hareket eden bir parti konusunda. O çıkarlara olan hamlelerden eninde sonunda geri adım attığını biliyoruz. Seçim konjonktürüne giren bir ülkede ABD ile yeni bir krizi, iktidarın göze alamayacağını, çünkü bu krizin beraberinde çok daha büyük bir ekonomik krizi tetikleyeceğini ve bunun da sandıkta AKP açısından son derece zorlaştırıcı bir şey olduğunu düşünüyorum. Türkiye kendisinin Amerika Birleşik Devletleri açısından Ortadoğu ve Orta Asya’ya uzanan bir genişlikte hala işlevsel olduğunu kabul ettirebilirse, Amerikan yönetimi bunların karşılığında S-400’leri teknik bir mesele olarak görebilir. Onları bir süreliğine daha bir sorun başlığı olmaktan çıkartabilir gibi geliyor."
'İzlenen sürecin Rusya’yı şaşırtacağını düşünmüyorum'
Yaşlı'ya göre Erdoğan'ın ABD ile tutturacağı rota Rusya ile ilişkilerini de etkileyebilir. Ukrayna politikaları, Montrö tartışmaları ve Suriye için ABD ile yeniden pazarlığa girişilmesine dair süreci Moskova'nın daha net okuduğunun tahmin edilebileceğini belirten Yaşlı, izlenen sürecin Rusya'yı şaşırtmayacağı değerlendirmesinde bulundu:
"Rusya ile ilişkileri etkileyebileceğini şimdiden görüyoruz. Turizm meselesinde Rus turistlere uçuş yasağı getirilmesinin doğrudan Türkiye’deki salgınla ilgili olduğu kanaatinde değilim. Ukrayna’da izlenen politika, Montrö’nün tartışmaya açılması ve Suriye’de ABD ile yeniden pazarlıklara bakıldığında Rusya’nın da bu süreci daha net okuduğunu tahmin edebiliriz. Rusya en başından beri Türkiye ile ilgili hep şunu söyledi: ‘Biz stratejik ortak değiliz, aramızda birtakım çıkar ortaklıkları var’. Bence eninde sonunda Türkiye’nin Batı blokunun bir parçası olduğunu ve yüzünü tekrar oraya döneceğini Rusya yönetimi de tahmin edebiliyordu. Onlar açısından önemli olan bu süreçte kendi çıkarları adına atılacak adımların Türkiye tarafından kabul edilmesi. Örneğin S-400’lerle ilgili dediler ki, ‘Biz sattıktan sonra isterseniz depoya koyun, isterseniz kullanın, bizi ilgilendirmez. Önemli olan S-400’leri almanızdı’. Bu nedenle izlenen sürecin Rusya’yı şaşırtacağını düşünmüyorum. Ama ilişkiler de artık eskisi gibi Putin ile Erdoğan arasındaki bir telefon görüşmesine bakacak düzeyde de muhtemelen hiçbir zaman olmayacaktır. Tabii Türkiye’nin ABD ile olan ilişkilerinin seyrine bağlı olarak.”