Doğu’nun Aklı, Batı’nın Ruhu: Peyami Safa
Hayati Bice 01 Ocak 1970
İstanbul’da 1899 tarihinde dünyaya geldi. Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa’nın oğludur. Sivas’a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine 1901 yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden “Yetim-i Safa” adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanı sıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Doktorlar bacağının kesilmesinde karar kılmış olsa da Safa, bunu kabul etmemiştir. Daha sonraları bu günlerdeki tecrübelerini “9. Hariciye Koğuşu” adlı romanında okurlarıyla paylaştı. Hastalık ve savaşın yol açtığı maddî sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdüremedi ve 13 yaşında hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi’ndeki öğrenimini yarıda bıraktı. Peyami Safa, düzenli bir eğitim alamadı ama kendi kendini yetiştirdi.
Keteon Matbaası’nda bir süre nota tashihi işinde çalışan Peyami Safa, Posta – Telgraf Nezareti’ne girdi ve I. Dünya Savaşı’nın başlamasına kadar da orada Çalıştı. (1914). Daha sonra Boğaziçi’ndeki Rehber-i İttihat Mektebi’nde öğretmenlik yapmaya başladı. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi
çabasıyla Fransızca’sını ilerletti. Buradaki izlenim ve deneyimlerini “Biz İnsanlar” adlı eserinde kullandı. 1918 yılında ağabeyi İlhami Safa’nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları “20. Asır” adlı akşam gazetesinde “Asrın Hikâyeleri” başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik mesleğine giriş yaptı. İmzasız olarak yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra 1921’de Son Telgraf Gazetesi’nde yazdı, oradan da Tasvir-i Efkâr’a geçti. En son Cumhuriyet Gazetesi’ne geçen Safa, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanı sıra, roman da tefrika etti.
Kendi kendini yetiştiren Peyami Safa; kültürlü, çok yönlü bir yazardır. Estetik ve sosyal bilimlerin hemen her kolunda (resim, müzik, edebiyat, psikoloji, sosyoloji, tarih, hukuk, felsefe, tıp gibi) bilgi ve görüş sahibidir. Siyasi, iktisadi, edebi, felsefi, hemen her sahada, ortalama 20 bin makale ve fıkrası ile 150’ye yakın basılı eseri vardır.
İlk romanı Sözde Kızlar da bir toplum yarasına neşter vurmuş; Mahşer de Birinci Dünya Savaşının ahlaki sahada meydana getirdiği çöküntüleri incelemiş; Dokuzuncu Hariciye Koğuşu isimli eserinde hasta genç psikolojisini, kendi hayatının otobiyografik romanı olarak ortaya koymuş; Fatih-Harbiye isimli romanında Doğu ve Batı arasındaki bocalamaları ele alarak Batı taklitçiliğinin ülkemizde meydana getirdiği çöküntüyü işlemiş; Bir Tereddüdün Romanı’nda İnkılap sonrası ahlak zayıflığını, bezginlik ve rûhi bunalımları sebep ve sonuçlara bağlamış; Matmazel Noralya’nın Koltuğu’nda kainat ve varlık muammalarını çözmeye çalışmış; Yalnızız’da günümüz insanının hayal kırıklıklarını ele almıştır. Hemen her romanında, devirler, anlayış ve gelenekler arasında psiko-sosyolojik karşılaştırmalar yaptığı; toplumdaki değişmelerin meydana getirdiği buhranları, ahlak çöküntülerini ve bu değişme sebebiyle meydana gelen çatışmaları, konu olarak seçtiği görülür. Son romanlarında ise felsefi arayışlar içine girerek karamsar bir anlayışla kahramanlarının iç dünyasını tahlile çalışır. Eserlerinde kendi rûhi durumunu da tahlil etmiştir.
İlk uzun hikâyesi Gençliğimizi 1922 yılında neşreden Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında, ilk defa ağabeyi ilhami Safa’nın takma ad olarak kullandığı, annesi Server Bedia Hanım’ın adından uyarladığı Server Bedi müstear adını kullanmış, bu takma adla yüzlerce eser vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur. Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir “Zalim” olarak tanıttıkları Hun Hükümdarı Attila’yı aklamak amacıyla aynı isimle bir de tarihi roman yazmıştır. Tüm bu üretkenliğine rağmen, maalesef yeterince tanınmamış ve tanıtılmamıştır.
Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta (dergi), Kültür Haftası
(1936,21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960,63 sayı) dergilerini çıkarmıştır. 1960’lı yıllara kadar başta Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs’tan sonra Son Havadis Gazetesi’nde yazmaya başladı (1961). Aynı yıl Erzurum’da yedek subaylığını yapmakta olan oğlu Merve’nin ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra 15 Haziran 1961 ’de İstanbul’da yaşamını yitirdi.
Peyami Safa, üstün romancılığının yanında, dile hakimiyetiyle de tanınmaktadır. Dili kullanış kolaylığı ve kelime hâzinesinin zenginliğiyle dikkati çeker. Yazdığı makale ve fıkralarla dilde uydurmacalığa karşı çıkmıştır. Yazarın, Nazım Hikmet ile giriştiği Sosyalizm ve Komünizm konusundaki kalem tartışmaları, daha doğrusu kavgaları da meşhurdur. Peyami Safa; bol kelimeli, yeni bileşimlerle dolu incelikleri, ayrı ayrı ve bol sıfatlarla, zarflarla, dile getiren canlı, bol imajlı, teşbihli, istiareli bir üslûbun sahibidir. Felsefeye, psikoloji ve sosyal konulara düşkünlüğü dolayısıyla tıbbi ve mücerret kavramları, yabancı terimlerle, frenkçe kelimeleri çok kullanmıştır.
Beşir Ayvazoğlu, Peyami Safa hakkında Ötüken Yayınları’ndan çıkmış, biyografik bir eseri bulunuyor. Prof. Dr. Mehmet Tekin, Prof. Dr. Mehmet Önal ve Dr. Nan a Lee Peyami Safa hakkında birer doktora tezlerini, Zülfikar Uğur Yıkan’ın ise 2004 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde “Peyami Safa’nın Server Bedi İmzalı Romanları” konulu Yüksek Lisans tezini hazırladı. Yazar-çevirmen Sabri Kaliç’de 2011 yılında Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” romanını “Exterior Diseases – Ward: 9” adıyla İngilizceye çevirmiştir.