Fişleme kararnamesi
Taha Akyol 01 Ocak 1970
Kişisel verileri, hayatımıza ait özel bilgileri ilgilendiren çok önemli bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıktı: İletişim Başkanlığı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi…
Tatildeyim ama yazmamak olmaz.
Meclis’te görüşülerek, kamuoyu önünde tartışılarak çıkarılan “kanun” değil… Tek imzayla çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri CB sisteminin karakteristiğidir.
Buna göre, Beştepe’deki İletişim Başkanlığı adlı birim “görevleri ile ilgili olarak gerekli gördüğü bilgileri bütün kamu kurum ve kuruluşlarından ve diğer gerçek ve tüzel kişilerden doğrudan istemeye yetkili” hale getirildi.
Dikkat ediniz, sınır yok, “gerekli gördüğü bilgiler” deniliyor!
Kararnameye göre:
“Kendilerinden bilgi istenen bütün kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiler bu bilgileri istenilen süre içinde öncelikle ve zamanında vermekle yükümlüdürler.
Bu şekilde elde edilen bilgilerden ticari sır niteliğinde olanların gizliliğine uyulur.”
NEDEN BU YETKİLER?
Aynı zamanda iktidar partisinin propaganda cihazı gibi çalışan bu birim neden buna ihtiyaç duymaktadır? Elde edeceği kurumsal ve kişisel verileri nasıl kullanacaktır? Bu soruların henüz cevabı yok, zaman içinde göreceğiz.
İktidar partisinin propaganda cihazına benzetirken haksızlık yapmadığımı düşünüyorum. Zira muhalefet partileriyle giriştiği polemikleri hepimiz biliyoruz.
Görevi Türkiye’nin dünyaya siyasi tanıtımıyla sınırlı olsa, anlarım… Ama iç politika konularında da faal bir birimdir bu.
Diğer taraftan, görülüyor ki, “ticari sır” niteliğindeki bilgileri de isteyecek, alacak ama sır niteliğini koruyarak elinde tutacak.
CB İletişim Başkanlığı’nın “ticari sır”larla ne ilişkisi olabilir?
Yolsuzluk, kara para falan gibi şüpheler oluştuysa, bu konuda MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) yetkilidir, ilgilidir ve uzmanlığa sahiptir.
Üstelik CB sisteminde Cumhurbaşkanı partilerüstü değildir. ‘Partili’ olmaktan da öteye, partisinin genel başkanıdır. Öbür partilere karşı siyasi mücadele halindedir…
AK Partililer, kendi kişisel verilerini muhalefetin ele geçirmesini isterler mi?!
Kararname “fişleme” kaygılarına yol açmaktadır.
AYM’DE İKİ EĞİLİM
Söz konusu CB Kararnamesini AYM’de 5 üye anayasaya aykırı buldu, bunlardan biri Başkan Zühtü Arslardır.
Diğer 10 üye ise anayasaya uygun buldu, bu üyelerden biri, göreve yeni başlamış olan İrfan Fidan’dır.
Daha önce de yazmıştım: AYM’de iki farklı hukuk anlayışı giderek netleşiyor: Kamu otoritesinin takdir hakkını geniş tutan üyeler, bunların pek çoğu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın atadığı üyelerdir…
Buna karşılık literatürde “hak eksenli” denilen hukuk anlayışını benimseyen üyeler, bunların da pek çoğu Abdullah Gül tarafından atanmış üyelerdir.
Hak eksenli hukuk anlayışında, anayasaların ve anayasa mahkemelerinin varlık sebebi, devlet kudreti karşısında bireyin hak ve hürriyetlerini korumaktır.
Bu konuda iki akademik eser tavsiye edeceğim: Prof. Zühtü Arslan’ın “Anayasa Teorisi” adlı kitabı… Prof. Yusuf Şevki Hakyemez’in “Egemenlik Kavramı” adlı kitabı.
ANAYASAYA AYKIRI
Bu iki eğilimi AYM’nin Osman Kavala başvurusunda, OHAL Komisyonu hakkındaki kararlarında, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na ilişkin iki kararında da görmek mümkün.
Sayılar kesin değil. Bazen böyle 10’a karşı 5 oyla kamu otoritesi fikri ağır basıyor… Bazen
7’ye karşı 6 oyla “hak eksenli yorum” ağır basıyor.
Yorum gerektirmeyecek kadar açık konularda oybirliği oluyor.
Son olayda, İletişim Başkanlığı’na herkes hakkında “kişisel veriler”e ulaşma yetkisi verilmesini anayasaya aykırı bulan 5 üyenin uzun gerekçelerini çok kısa olarak şöyle özetlemek mümkün:
Anayasa’nın 104. Maddesine göre kişi hakları ve siyasi haklar, CB Kararnamesi ile düzenlenemez, kanunla düzenlenir. İletişim Başkanlığına Kararname ile böyle aşırı bir yetki verilmesi anayasaya aykırıdır. Kararname, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na da aykırıdır. İletişim Başkanlığı’na “gerek gördüğü” denilerek aşırı yetkisi verilmesi hukukun “belirlilik ve öngörülebilirlik” ilkesine de aykırıdır...
Diğer üyeler ise Kararname’yi Anayasa’ya uygun buluyor.