'Batı'nın Kuşak ve Yol'a alternatifin altından kalkacak hali yok
Ceyda Karan 01 Ocak 1970
Dr. Özdemir’e göre, Batı bloğu, Rusya gibi 'tehdit' sıralamasına koyduğu Çin'in Kuşak ve Yol girişimine alternatifin altından kalkacak halde değilken, ABD dayatmalarına karşı Rusya'nın eli güçlendi. Özdemir, Türkiye'nin ise kıtasal jeopolitiğin 'kalpgah'ı Afganistan'da tehlikeli bir misyona soyunmasının ulusal çıkarlarıyla örtüşmediği görüşünde.
ABD Başkanı Joe Biden'ın 'görücüye çıktığı' G7 ve NATO zirvesi ile ABD-AB buluşması ve ABD-Rusya liderler zirvesinin ardından küresel jeopolitikteki görünüm tartışılıyor. Biden yönetimi Batı bloğunu transatlantik ekseninde güçlendirmek için kolları sıvarken, stratejik belgelerde Rusya'nın yanına Çin de tehdit sıralamasına eklenmiş vaziyette.
Çin'in Kuşak ve Yol projesine alternatif geliştirmeye soyunan Batı bloğu aynı anda Rusya'yı hedef alırken, diyalog kanallarını 'açık tutmaktan' bahsediyor. Biden-Putin zirvesinde taraflar farklılıklarını net olarak ortaya koyarken, küresel hegemonyada olası değişiklikler için aktörlerin tutumlarının nasıl dönüşeceği merak konusu.
Biden'ın Avrupa turu ve Rusya lideri Putin ile görüşmesi sonrasında hegemonya ilişkilerinde oluşan resmi ve Türkiye'nin 'ekseninin' görünümünü Başkent Üniversitesi’nden Dr. Volkan Özdemir ile konuştuk.
'ABD dayatmalarına karşı artık eli çok daha güçlenen bir Rusya var'
Doç. Dr. Volkan Özdemir’e göre, 14 Haziran'da yaşanan 'hegemonya sonrası ilk NATO zirvesi'. Rusya'nı NATO bölgelerinde Rusya'nın zaten 'stratejik düşman' kaydedildiğini anımsatan Özdemir, burada artık Çin'in de küresel rakip olarak 'tehdit sıralamasına' oturtulduğunu vurguladı. ABD'nin bugünün şartlarında hem Rusya hem de Çin'i aynı anda ortak düşmana çevirerek mücadelesinin mümkün olmadığı görüşündeki Özdemir, Washington-Moskova ilişkilerinin nasıl gelişeceğini takip etmek gerektiğinin altını izdi. Özdemir artık ABD dayatmalarına karşı eli çok daha güçlenen bir Rusya olduğu değerlendirmesinde bulundu:
“Birincisi, hegemonya sonrası ilk NATO Zirvesi diyebiliriz. Çünkü eskiye dönüş mümkün değil. İkincisi yeni dönemin en önemli işareti, Rusya zaten NATO belgelerinde stratejik düşman olarak kaydedilmişti. Ama ABD’nin istekleri büyük ölçüde gerçekleşerek NATO da burada araçsallaştırıldı. Burada artık Çin’in küresel bir rakip olarak da resmen belgelerde tehdit sıralamasına oturtuldu. Bu aslında büyük bir çelişkiyi de beraberinde getiriyor. Çünkü ABD’nin geçmişte olmayacak şekilde bugünün şartlarında, bugünün uluslararası güç dengelerinde hem Çin hem Rusya’yı aynı anda tehdit algısı şeklinde ortak bir düşmana evirip bununla mücadele edebilmesi mümkün değil. Dolayısıyla ilk başta ülkelerin isimleri sayılmakla birlikte artık ABD açısından yavaş yavaş Çin’in küresel ölçekte en önemli rakip olarak tanımlanacağı görüşündeyim. Burada bu tartışmalarda zaten Rusya’yı en kritik konuma sokan tam da bu gelişme. O zaman Amerika-Rusya ilişkileri nereye doğru evrilecek? Rusya acaba son yedi yılda özellikle 2014 sonrası Ukrayna olaylarında hızla arttırdığı işbirliğini ne kadar devam ettirecek? Acaba tekrar ABD ile bilhassa kendi arka bahçesi olarak gördüğü yakın çevresinde geniş Avrasya coğrafyasında bir anlaşmaya gidecek mi? Geçmişten farklı olarak artık ABD’nin 'şunu yaparsın' diyerek Baltıklardan Karadeniz’e Ukrayna’ya renkli devrimlere, Kuzey Akım projelerine, -bunların hepsini bir paket halinde düşünelim- ABD’nin dayatmasına karşı eli çok daha güçlenen bir Rusya var. Eğer ABD, Rusya ilişkileri gerçekten yumuşama dönemine girecekse bu yedi yıl önceden farklı olarak ABD’nin tek taraflı dayatmaları değil, Rusya ile karşılıklı bir çıkar uyumunun sağlanması şeklinde olacak.”
Özdemir, 'Zenginler kulübü' olarak anılan G7'nin ABD öncülüğünde Çin'in 'Kuşak ve Yol'una alternatif olarak 20 yılda 40 trilyon dolarlık bir plan üzerinde durduklarını, ancak ne ABD'nin ne de müttefiklerinin bunun finansman yükünün altından kalkabilecek pozisyonları olmadığını anımsattı. Rusya'nın Avrupa ülkeleriyle ciddi ilişkileri bulunduğunu vurgulayan Özdemir, ABD açısından Moskova'yı Çin'e daha fazla itmenin de sorunlu olduğuna işaret ederek, iki taraftan da eli güçlenen Putin yönetiminin Çin’e karşı ABD, ABD’ye karşı uzun vadede Çin politikalarını çıkarını maksimize edecek ölçüde kullanma fırsatını elde ettiğinin altını çizdi:
“NATO zirvesinden önce G7 ülkeleri, artık ne kadar etkinlikleri güçleri var, tartışılır. G7 zenginler kulübü diyoruz. Fakat cari fiyatlarla bile Çin ekonomisinin ABD’ye çok yaklaştığını, üçüncü ve dördüncü sıradaki ülkelerin arasında büyük bir fark olduğunu görüyoruz. Sadece 20 yıllık perspektifte de bunu görüyoruz. G7 de Kuşak Yol’a karşı alternatif bir plan düşünüyor. Gelişmekte olan ülkelere yönelik ABD 20 yıl içinde 40 trilyon dolarlık bir plandan bahsediyor. ABD’nin müttefiklerinin bu finansman yükünün altına girebilecek pozisyonları yok. ABD’nin kendisinin de yok. İçeride enflasyonla mücadele etmekte. Artık şu kabul ediliyor. Çok kutuplu diyoruz. Ama temel rakip Çin ise ABD, Batı Avrupa ülkeleri yani geleneksel Atlantik ittifakının önemli ülkelerini bu vesileyle hizalama, yanına çekme yarışında bulunuyor. Tam da burada Rusya’nın elini çok da güçlendiren bir durum var. Rusya içerisinde de sanılanın aksine Putin rejimi, Batı karşıtı bir rejim değil. Özellikle Avrupa ülkeleriyle ciddi ilişkileri olan bir rejimden bahsediyoruz. Dünya ekonomi politik sistemine bilhassa Avrupa’ya ve son yıllarda Çin’e takmış olduğu emtia ile eklemlenen bir ülkeden bahsediyoruz. Öyle olduğu için Rusya’nın elini rahatlatacak derken kastımız ne? Kuzey Akım-2’de yaptırımlar yumuşamaya başladı. Almanya’nın orada aracı rolü devreye girdi. Karadeniz’de zorlamaktan vazgeçti ABD. Kısa vadede bunu yapmak durumunda kaldı. Bahar aylarında Ukrayna eğer büyük bir çatışmaya dönüşecek olsaydı belki de Karadeniz kıyılarını kaybedecekti. Bu da toplama Rusya’ya çok büyük bir fayda olarak dönecekti. ABD hem Rusya hem Çin ile aynı anda boy ölçüşebilecek güçten artık yoksun. O yüzden Rusya’yı daha fazla Çin’in yanına itmek, Amerikan çıkarları açısından da sorunlu. Tam da bu fırsatı gören Rusya, Çin ile ilişkilerini durduracak mı? iki taraftan da eli güçlenecek. Çin’e karşı ABD, ABD’ye karşı uzun vadede Çin politikalarını çıkarını maksimize edecek ölçüde kullanabilecek. Acaba bu çevreleme politikasının Baltıklar, Polonya, Rusya ilişkilerine nasıl yansıyacağı konusunda merak içerisindeyim.”
'Büyük güç mücadelesinin unsuruysanız, etkiniz sınırlıysa, kışkırtıcı politikalarda bulunmayacaksınız'
ABD'nin Rusya'yı 'şeytanlaştırarak' ve Doğu Avrupa'da 'Rus korkusunu' kullanarak zaten yerleşebileceği kadar yerleştiğini belirten Özdemir, Romanya ve Yunanistan’da ise 'Türk korkusunu' kullanarak aynı zeminin yaratıldığını ifade etti. 2008’de Gürcistan’ın NATO üyeliği tartışmalarından sonra yaşananları anımsatan Özdemir, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin de hayal olduğunu ve bunun topraklarının yarısını kaybetmesi anlamına geleceğini vurguladı. Özdemir'e göre yüzden dost Ukrayna halkı için de dost Rusya halkı için de böyle bir savaşın olmaması hayırlı. Ukrayna tipindeki ülkelerin 'büyük güç mücadelesinin kurbanı olduklarını belirten Özdemir'e göre bu durumdan da en başta liderlikler sorumlu:
“Bence Amerika zaten Rusya’yı şeytanlaştırarak Rus korkusunu Doğu Avrupa’da kullanarak zaten bu ülkelere yerleşebileceği kadar yerleşti. Romanya’ya da, Yunanistan’a da. Orada Türk korkusunu da kullanarak bunu yapıyor. Oralara yerleşti, alacağını aldı. Bence Ukrayna için de çok hayırlı oldu. Aklıma 2008’de Gürcistan tartışmaları geldi. O zaman Gürcistan’ın NATO üyeliğine kesin gözüyle bakılıyordu. Saakaşvili’nin çok hevesli açıklamaları vardı derken, 2008 Ağustos’ta beş gün savaşları oldu. Gürcistan toprak bütünlüğünü resmen kaybetti. Şimdi Ukrayna açısından da NATO üyeliği bir hayal. NATO üyeliğinin gerçekleşmeye başlaması demek Ukrayna’nın mevcut topraklarının yarısını kaybetmesi demek. Yani Dinyeper Irmağı’ndan Karadeniz’in güneyine. O yüzden dost Ukrayna halkı için de dost Rusya halkı için de böyle bir savaşın olmaması için Ukrayna’nın hayallerinin NATO’da gerçekleşmemesi güzel bir fırsat. Bu ülkeler büyük güç mücadelesinin kurbanı oluyor. Oradaki politikacıların da o ülke liderlerinin de keşke bizim burada Ukrayna’yı düşündüğümüz kadar düşünüyor olmaları gerekir. Büyük güç mücadelesinin eğer bir unsuruysanız uluslararası güç dengeleri hatta bölgesel güç dengelerinde etkiniz çok sınırlıysa, o zaman kışkırtıcı politikalarda bulunmayacaksınız. Ukrayna’da ABD kışkırtmasının neticesini 2014’te gördük. Kim isterdi bu çatışmayı, Kiev’de yaşanan olaylar, halkın üzerine ateş açılması. Dolayısıyla bu güç mücadelesinde bu ara ülkelerin sürekli olarak araç pozisyona gelindiğini düşünen bir insan olarak asıl ABD-Çin, ABD-Rusya ve Rusya-Çin ilişkilerine bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Kuzey Akım meselesinde de bunun yumuşamaya gitmesi büyük güçler arasındaki rekabetin asıl belirleyici olduğunu gösteriyor.”
'Afganistan, kıtasal jeopolitiğin Kalpgah’ı; oyunu kuran değilken, tehlikeli bir misyonu üstlenmek Türkiye'nin çıkarına değil'
Afganistan’ın jeopolitik olarak kıtasal jeopolitiğin ‘Kalpgah’ında bulunduğunu belirten Özdemir’e göre, böyle bir alanda oyun kurmak için büyük kaynaklara sahip olmak gerek ve Türkiye bunlara sahip değil. Türkiye’nin Afganistan’da tehlikeli bir misyona soyunmasının ulusal çıkarlarıyla örtüşmediğine dikkat çeken Özdemir, bire bir aynı olmasa, koşullar farklı olsa da Kore savaşına atıfta bulundu:
“Amerikalıların NATO kapsamında olsun ikili ilişkiler babında olsun arzu etmesini anlayabiliriz. Göstermelik bir çekilme veya gerçekten kuvvetlerin 11 Eylül’de belli miktarda çekilmesi, orayı ikame edilecek bir güç, Çin ile küresel rekabette Müslüman bir toplum, Türk Cumhuriyetlerine yakın bir bölge. Jeopolitik olarak Afganistan, kıtasal jeopolitiğin Kalpgah’ı. Tam Kalpgah’ın güneyinde yer alan kritik bir coğrafya. Dolayısıyla son derece hassas bir coğrafyada yer alıyor. Bir ülkenin bir iddia koyması mümkündür. Fakat dünya jeopolitiğin en önemli noktalarından biri olan kıtasal Kalpgah’da oyun kurmanız için o ölçekte kaynaklara sahip olmanız gerekir. Türkiye bu kaynaklara sahip bir ülke değil. O yüzden oyunu kuran Türkiye değil. Türkiye, ABD’nin yeni oyununda burada Ukrayna’da söylemiş olduğumuz zorlamaya doğru sürükleniyor. Türkiye’nin Afganistan’da Havalimanı olsun diğer bölgeler olsun böylesine tehlikeli bir misyona soyunması Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla örtüşen bir durum değildir. Sizin böyle bir oyun alanınız yok. Sizin buna yönelik askeri, iktisadi kaynağınız yok. Benzetmek istemiyorum ama tarihi olarak biraz Kore savaşına benzetiyorum. Bunları birebir benzetmek doğru değildir, koşullar farklıdır. Eğer ileride ABD ile Çin arasında böyle bir sert mücadele başlayacaksa, Kuşak Yol’un Kuşak kısmı, karasal ticari kısmın güneyi olan Afganistan coğrafyasında da ABD’nin orada kendi askerleriyle değil Türk askerlerine olan ihtiyacı Türkiye’nin ihtiyacı değildir. Dolayısıyla Türkiye’nin çıkarlarına uygun değildir."
'Pakistan Akım projesini ve bölgede Rusya'nın da bulunduğunu kimse konuşmuyor'
Orta Asya bölgesinde dengeleme açısından Rusya ile daha sıkı bir Avrasya politikası izlenmesi gerektiği görüşündeki Özdemir, Çin açısından önemli duraklardan birisi olan Pakistan'ın aynı zamanda Rusya ile yakınlaşması ve en son imzalanan 'Pakistan Akım' projesine dikkat çekti. Özdemir'e göre Türkiye'nin bu gelişmeleri iyi okuyarak hareket etmesi ulusal çıkarı için daha iyi olur:
"Burada dengelemesi açısından Rusya ile daha sıkı bir Avrasya politikası izlemesi gerektiğini düşünüyorum. ABD-Rusya ilişkilerinden bahsettik. Türkiye, Rusya ile Orta Asya, K5 Cumhuriyetlerini de kapsayan Türk dünyası, yukarı Slav dünyası hemen altı Müslüman coğrafya, burada nasıl bir pozisyon alacağı konusunda ABD’nin 1950 vari önermeleri yerine daha farklı bir perspektifi Rusya ile koyabilir. Bunun çalışmalarına başlanabilir. Çin açısından Kuşak Yol’un en önemli duraklarından biri Çin-Pakistan. Afganistan’ın sınır bölgesi. Oradaki liman üzerinden sağlanan geçişler. Daha geçenlerde Rusya tarafından Pakistan Akım anlaşması imzalandı. Yani bölgede Ruslar da var. Kimse işin o kısmını konuşmuyor. Afganistan deyince artık sadece tek yanlı bir politikadan değil Afganistan’ın hemen yanı başında Çin’in ABD tarafından desteklenen Hindistan’a karşı stratejik partner seçtiği Pakistan ve ilk defa Pakistan-Rusya ilişkilerinin ilerlediği bir dönemden bahsediyoruz. Dolayısıyla Türkiye’nin bu gelişmeleri okuyarak hareket etmesi ulusal çıkarlarımız için daha iyi olur.”